116 – Alış veriş yaparken ve ödünç verirken ribadan, yani (Faiz) alıp vermekten sakın! Ödünç verdiğin kimseden menfaat bekleme! Zira, azıcık aldığın veya verdiğin faizin günahı Allahü teâlâ indinde, annesiyle 70 defa zina etmiş gibidir. Yani, faizin azı da, çoğu da, alması da, vermesi de haramdır. Faize şahit olan, katib olan ve vekil olan da, Allahü teâlâ indinde mel’un ve sorumludur. Çok sakınmak lazımdır.
Tenbih: İmam-ı Rabbânî Müceddid-i elf-i sani Ahmed Fârukî-i Serhendi “kaddesallahü sirreh” hazretleri (Mektubat) ın 1. cildi, 102. mektubunda buyuruyor ki: Bir müslümana bir miktar fazla ödemesi şartı ile borç verildiğinde, ödenilen paranın fazlası faiz olmakla kalmıyor. Evvelce yapılan (akid), yani mukavele, sözleşme faiz oluyor. Böyle bir mukavelenin kendisi haramdır ve haram sebebi ile alınan her şey de haramdır. O hâlde, 100 lira borç verip, karşılığında, 110 lira almak şartı ile yapılan akd, yani pazarlık haram olup alınan 110 liranın hepsi faiz olur, haram olur. (Camiu’r-rumuz) fıkıh kitabında ve İbrahim Şahin’in kitabında da bu, güzel anlatılmaktadır. Faiz ile para almaya ihtiyacı olanlara gelince, ribanın haram olduğu Kur’ân-ı Kerîmde ve hadis-i şeriflerde açıkça yazılıdır ve umumidir. Yani ihtiyacı olana da, olmayana da haramdır. İhtiyacı olanları ayırmak, Allahü teâlânın ve Peygamberimizin “sallallâhü aleyhi ve sellem” emirlerini değiştirmek olur. (Kınye) kitabının, bu emirleri değiştirmeye haddi ve salahıyeti yoktur. Lahor şehrindeki âlimlerin en büyüğü olan Mevlana Cemal “rahime-hullahü teâlâ” Kınye kitabının birçok sözlerine güvenilmez ve kıymetli kitaplara muhaliftir, buyuruyor. Kınye’deki ihtiyacı olanların faiz ile borç alması caiz olur, sözünü doğru kabul etsek bile eğer her ihtiyacı olana caiz dersek, faizin haram edilmesine sebep kalmazdı. Çünkü, herkesi, faiz ile para almaya götüren, elbette bir ihtiyaçtır. Kimse ihtiyacı yokken, kendi zararına iş görmez ve hakim olan, hamid olan Allahü teâlânın bu emri faydasız ve lüzumsuz olurdu. Allahü teâlânın kitabı olan Kur’ân-ı Kerîme böyle iftirada bulunmak, çok çirkin bir cesarettir. Farz-ı muhal olarak her ihtiyacı da özür kabul edersek, ihtiyaç, lüzum demektir. Lüzumun da bir miktarı ve derecesi vardır. Ziyafet vermek için faiz ile ödünç almak ihtiyaç değildir ve buna zaruret yoktur. Mesela bir cenaze için yalnız kefen ihtiyaçtır, buyurmuşlardır. Onun ruhu için helva pişirmek ihtiyaç değildir, buyurmuşlardır. Halbuki onun sadakaya ihtiyacı her ihtiyacın üstündedir. Böyle olunca, faiz ile para alanların ihtiyaçları, ihtiyaç olur mu, olmaz mı ve böyle para ile hazırlanan yemekleri yemek helal olur mu? Ailenin çok kişi olmasını ve askerliği ihtiyaca bahane etmek ise, müslümanlığa yakışacak bir şey değildir. Eğer denirse ki bugün helal lokma bulmak mümkün olmuyor. Evet bu söz doğrudur. Fakat, mümkün olduğu kadar haramdan kaçmak lazımdır. Mahsulün bereketsiz olmaması için tarlayı abdestsiz ekmemelidir, buyurmuşlardır. Halbuki bugün bundan kurtulmak imkansızdır. Fakat, faiz ile para almamak çok kolaydır. Kur’ân-ı Kerîmde ve hadis-i şeriflerde haram olduğu bildirilen şeyleri haram bilmek, helal olduğu bildirilen şeyleri de helal bilmek lazımdır. Bunlara inanmayan, kâfir olur. Açıkça bildirilmeyen helal ve haram ise, böyle değildir. Mesela, birçok şeyler Hanefi mezhebinde haram iken, Şâfiîde helaldir. O hâlde, ihtiyacı olanın faiz ile para alması caiz değildir, diyene, (Sus! Helale haram deme! Kâfir olursun) denemez. Çünkü onun sözü hakikate yakındır, belki de tam hakikattir ve ona verilen cevap, tehlikelidir. Haram şüphesi olan şeyleri terketmek evladır. Tekrar edelim ki ihtiyaç dairesi çok geniştir. Eğer geniş tutulursa faiz almayacak kimse kalmaz ve Allahü teâlânın faizi haram etmesi, haşa, abes ve boşuna olmuş olur. Kınye kitabı da nihayet ihtiyacı olanın faiz ile para almasına cevaz vermektedir. Yoksa herkese değil. İhtiyacı böyle şüpheli yoldan ise, helal yoldan aramalıdır ve takva bereketi ile ve ufak bir teşebbüs ile ihtiyaç ortadan kalkar. Mektubattan tercüme tamam oldu.
İbni Nüceym Zeyn-ül-Abidin Mısrî “rahime-hullahü teâlâ” (Eşbah) kitabında, 5. kaidenin sonunda, (Bazı ihtiyaçlar zaruret kabul edilir. Mesela muhtaç olanın faiz ödeyerek ödünç alması caiz olur) diyor. Seyyid Ahmed Hamevi “rahime-hullahü teâlâ” burayı açıklarken, (Mesela 10 altın ödünç alıp, her gün belli miktar bir şeyi faiz olarak öder) diyor. Bundan anlaşılıyor ki nafakaya muhtaç olup çalışamayan ve karz-ı Hasan bulamayan âciz kimsenin nafaka için, faiz ile ödünç alması caiz olur. Fakat, bu hâlde de (Muamele satışı) yolu ile almalıdır. Mesela, 10 altın alıp, 12 altın ödemekte uyuşulunca, 10 altını alırken, kalem, defter, kitap gibi herhangi bir şeyi de 2 altına satın alıp, 12 altın borçlanır. Böyle, fesad ile bidat ile karşılaşıldığı zaman, İslamiyete uymak için, ihtiyatlı yol aramaya, (Hile-i şer’iyye) denir. Âciz olanın, zarurete düşenin, ibadetini kaçırmaması veya haram işlememesi için (Hile-i şer’iyye) yapması lazım olur. İslamiyete uymaktan kaçmak için çare aramaya (Hile-i batıla) denir ki haramdır.
Tenbih 2: Darülharpte yani Fransa, İtalya gibi putlara tapınan kâfir hükümetlerin toprağında, kâfirlerden, kendi rızaları ile mal çekmek, mesela onlara faizle ödünç vermek caizdir. Fakat faizle ödünç para almak orada da caiz değildir. Darülharbdeki bir bankaya para yatırıp, faiz almak, faiz ile ödünç vermek için banka ile ortak olmak demektir. Bu bankadan para çekenlerin hepsi kâfir ise, bankaya yatırılan paranın faizini almak helal olur. Bankadan faiz ile para alanların hepsi müslüman ise, bankaya yatırılan paranın faizini almak haramdır. Bankadan ödünç para alan müşteriler, müslüman ile kâfir karışık ise, alınan faiz mekruhtur, yani tahrimen mekruhtur. Kâfir miktarı fazla ise, helale yakın tenzihen mekruh olur. Mekruhtan da sakınmalı, faize bulaşmamalıdır. Bankaya yatırılan paranın faizini (Muamele satışı) semeni olarak almalıdır. Peygamberimiz “aleyhisselâm”: “Faiz yiyenin şahitliğini kabul etmeyin! Eğer kabul ederseniz, Allahü teâlâ ibadetlerinizi kabul etmez. Cemaat ile namazı terkedenin de, kabul etmeyiniz” buyurdu. Muhtaç olduğu malı satın almak için, bankadan faiz ile ödünç para almamalı, banka bu malı satın alıp, üzerine kar koyarak bu kimseye taksid ile ödemek üzere veresiye satmalıdır. (Riyadu’n-nasıhin) kitabında, 40 nev’ faiz olduğu misaller ile yazılıdır.