Sual: Darülharbde faiz almanın dinimizde hükmü nedir?
Cevap: Darülharbde, yani ahkâm-ı İslamiyyenin tatbik edilmediği İtalya, Fransa gibi yerlerde, müslümanın, kâfirlere ödünç vererek, onlardan fâiz almasının câiz olduğu bütün kitaplarda, fâiz bahsinin sonunda yazılıdır. Mesela:
İbni Âbidin diyor ki “Darülharpte, kâfirlerin mallarını fâiz, kumar, fâsid bey’ ile almak helaldir. Bu yollarla müslümanın zarar etmesi helal değildir”.
Mülteka kitabında, “İmâm-ı Âzam ile İmâm-ı Muhammed “rahmetullahi teâlâ aleyhima” buyurdu ki Darülharpte, müslüman ile kâfir arasında fâiz olmaz”. Mecmau’l-enhür’de diyor ki “Hadis-i şerifte, (Darülharpte, müslüman ile kâfir arasında fâiz yoktur) buyuruldu. Orada, onların malını almak mubahtır. Gönül rızası ile gadr yapmadan almak câizdir. Diğer üç mezhepte hiç câiz değildir”.
Dürer ve Gurer kitabında da bu hadis-i şerif yazılarak, Darülharpte bir müslümanın fâiz ile ve fâsid bey’ ile [mesela ikramiyeli, piyangolu satış yaparak] kâfirden ve orada müslüman olandan mal çekmesi câizdir. Çünkü, onların malını rızaları ile almak mubahtır diyor. Fakat, mallarına saldırmak, zorla almak câiz değildir diyor. Şernblali, bunu açıklarken, “Kumar ile alması da câizdir” diyor. Kuduri, Cevhere, Vikâye, Dürrü’l-muhtar ve Reddü’l-muhtar’da ve Fetava-yı Hindiyye’de de böyle yazılıdır. Darülharpde bulunan müslümanların birbirleri ile ve zimmi kâfir ile yaptıkları sözleşmelerin ahkâm-ı İslamiyyeye uygun olması lâzımdır.
Kadı zade, (Feth-ul-kadir) tekmilesinde yukarıdaki hadis-i şerifi açıklarken diyor ki: “Hicretten önce Kureyş müşrikleri, ehl-i kitap olan rumların acem kâfirlerine yenilmelerine sevinmişlerdi. Rûm sûresi nazil olup acemlerin az zaman sonra yenilecekleri bildirilince, Ebû Bekr-i Sıddîk, Kureyş kâfirleri ile sözleşme yaptı. Acemler yenildi. Ebû Bekr-i Sıddîk da sözleşilen develeri Kureyş kâfirlerinden aldı. Bu sözleşme kumar idi. Mekke şehri de, müşrik memleketi idi. Resûlullah, bu kumar sözleşmesine ve şart edilen develerin kâfirlerden alınmasına izin verdi”.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki Darülharpte yani Avrupa’da, Amerika’da, kâfirlerin kurduğu ve yalnız kâfirlerden fâiz alan bir bankaya para yatıran bir müminin, bu paranın faizini bankadan alarak ihtiyaçlarına harc etmesi helaldir. Bankaya para yatıran bir kimse, banka ile ortaklaşa, parasını fâiz ile işletmeye vermiş oluyor. Bu bankadan ödünç para alıp fâiz verenlerin hepsi müslüman veya zimmi ise, bankaya yatırılan paranın faizini almak haram olur. Bankadan para alıp fâiz verenler, müslüman ve harbi kâfir karışık ise, o bankadan alınan fâiz ve hizmet karşılığı alınan maaş mekruh olur. Müslüman veya zimmi müşterisi çok ise, harama yakîn, harbi kâfir müşterisi çok ise, helale yakîn mekruh olur. Meşihat-i İslamiyye’nin İstanbul’da çıkardığı (Ceride-i ilmiye) kitabının 29 Şubat 1336 ve 9 Cemazil-uhra 1338 tarih ve 55. sayısının 1744. sayfasında yazılı fetvada da, “Dar-ül-harpte kâfir bankasına para yatırıp, bankadan fâiz almak, şer’ân helal olur” buyurulmuştur. Bankada çalışarak maaş almak da, böyledir.
Hiçbir memlekette, hiçbir kimseden ve bankadan ve kooperatiften, zaruret olmadıkça, hiçbir sebep ile ödünç para alıp fâiz ödemek câiz değildir. Zaruret başkadır, ihtiyaç başkadır. Zaruret, kendinin veya nafakası lazım olanların aç, susuz, çıplak veya sokakta kalarak hasta olması demektir. Zaruret olunca, yani ölümden veya hastalıkla, bir uzvun yok olmasından korku olunca, helal yollardan, faizsiz olarak, zaruretin giderilmesine çalışılır. Helal yol bulunamazsa, fâizle ödünç alınıp, bununla zaruret giderilir ise de, sonra, ihtiyaçtan fazla bir şeye para sarf etmeyip, borcunu bir ân önce ödeyerek faizden kurtulması farzdır. Kira ile ev tutmak varken, ev satın almak zaruret değildir. Ticaret, sanat için sermaye bulmak da zaruret değildir. Zaruret halinde olana da fâiz ile ödünç vermek haramdır [Eşbah]. Haramdan kurtulmak için, buna muamele ve ine yolları ile ödünç verilir, denilmiştir. Böyle, farzı yapmamaktan veya haram işlemekten kurtuluş yolu aramaya (Hile-i şer’iyye) denir.
Din cahilleri, gençleri aldatmak için, burada da yalan söylüyorlar. İslamiyette fâiz vermek olmadığı için, müslümanlar, ecnebîlerden fâizle para alıp, milli servetimiz yabancılara gidiyordu diyorlar. Halbuki müslümanlar, kimseden, fâizle ödünç almazdı. Bunun, zinadan daha kötü, büyük günah olduğunu bilirdi. Müslümanlar, birbirlerine, faizsiz ödünç verirlerdi. Böylece, büyük şirketler ve fabrikalar kurulurdu. Kimse fâizle para almaya mecbur kalmaz ve hatırından bile geçirmezdi.
Tavsiye Yazı –> İslamiyette Banka Olur Mu?