Sual: Hristiyanlar neye inanırlar? Bu dinin esasları nelerdir?
Cevap: Îsâ aleyhisselâm, yahudi dininin ıslahı için gönderildi. Yani hakiki İsevilik, ıslah edilmiş, yahudi dinidir. Îsâ aleyhisselâm, Matta İncilinin 5. babı 17. âyetinde yazılı olduğuna göre, “Ben dinleri, yahut Peygamberleri yıkmaya geldim zannetmeyin. Ben yıkmaya değil, tamam etmeye geldim” diyordu.
Îsâ aleyhisselâmın bildirdiği ilk İsevilik hakkındaki bilgileri ihtiva eden ilk İncil, birçok değişikliklere, tahriflere uğramış, içine insanlar tarafından birçok parçalar, hurafeler de eklenmiş, Allahü teâlânın emirleri ve kelamı yok edilmiştir. Böylece, İncil mukaddes kitap olmak sıfatını kaybetmiştir. Kurân-ı Kerîmde, Îsâ aleyhisselâma verildiği bildirilen (Kitab)ın ne olduğu hakkında, Elhac Abdullah bin Destan Mustafa “rahime-hullahü teâlâ” [vefâtı 1303 (m. 1885)] ismindeki büyük İslam alimi (İzahü’l-meram fi Keşifi’z-Zulam) ismindeki Türkçe eserinde şöyle diyor: “Îsâ aleyhisselâmı yahudiler tutup asmak veya öldürmek istediklerinde, yanında bulunan İncil-i şerifi de, ya ateşe atıp yaktılar veya parçaladılar. O zaman, İncil henüz dünyaya yayılmamış ve Îsâ aleyhisselâmın dini de henüz yerleşmemişti. Çünkü Îsâ aleyhisselâm, ancak 2,5 – 3 sene kadar din telkin edebilmiştir. Bu sebeple, İncilin bir nüshasının daha yazılmış olması ihtimali yoktur. Îsâ aleyhisselâmın Ashâbı, hem çok az, hem de ekserisi cahillerden ibaret idi. Bunun için, onlarda da yazılı bir vesika olması imkanı yoktur. İncilin henüz başka nüshaları yazılı değildi ve Îsâ aleyhisselâmdan başkasının da, ezberinde değildi. Başka bir ihtimal de, şu olabilir: Îsâ aleyhisselâmın miladından 325 sene sonra, İznik konsilinde birçok İnciller, (batıldır), (yanlıştır), (temelsizdir) diye yakılmıştır. Hakiki İncilin, bunların arasında yakılmış olması da büyük bir ihtimaldir.”
İncile birçok parçalar ilave edildiği ve Allahü teâlânın emirleri yanında birçok kul yazıları da bulunduğu, bugün bütün hıristiyanlar tarafından da kabul edilmiştir. İncilin önce İbrani yazılı olduğu ve sonra latince ve yunancaya çevrildiği muhakkaktır. İbrani nüshası yunancaya çevrilirken, birçok yanlışlar yapılmış, putperest Yunanlıların, (Tek Allah) akidesine muhalefetinden ve İncili de, Eflatun felsefesine uydurmak arzu ettiklerinden dolayı akl-i selimin kabul etmeyeceği Teslis (üçlü tanrı) inancı hâsıl oldu.
Eflatun felsefesine göre, birçok puta tapmak, her tanrı için ayrı bir put yapmak doğru değildir. İlahlar hakikatte üçlüdür.
Birincisi, Babadır. En yüce yaratıcı ve diğer iki ilahın Babasıdır. Birinci uknumdur.
İkincisi, Asıl, görünür olan tanrıdır ki görünmez olan Babanın veziridir. Bu, (Logos = mukaddes kelam)dır. Hıristiyanların Îsâ aleyhisselâma (Logos) mukaddes kelam dedikleri ve ilah kabul ettikleri Yuhanna İncilinin başında yazılıdır.
Üçüncüsü ise, görünen ve bilinen Kainat (Doğa)dır. İşte Yunanlılar ve Romalılar da, hıristiyanlığı buna benzetmek istemişlerdir. Îsâ aleyhisselâm, “Ben ancak sizin gibi bir insanım” dediği hâlde, Onu Allah’ın oğlu olarak kabul etmişler, buna bir de (Ruh-ül-kuds) ekleyerek, baba, oğul, kudsi Ruh adı altında üçlü tanrı manzumesi meydana getirmişlerdir. Halbuki ibrani İncillerde kullanılan (Baba) kelimesi, Allahü teâlânın büyük kudret sâhibi olduğunu, Îsâ aleyhisselâm hakkında kullanılan oğul kelimesi ise, Onun vücutça oğul değil, Allah’ın (sevgili kulu) olduğunu göstermektedir. Ruh-ul-kuds ise, Allahü teâlânın Îsâ aleyhisselâma verdiği Peygamberlik kudreti idi. Kurân-ı Kerîmde, bu husus şöyle zikir edilmektedir: Tahrim sûresinin 12. âyetinde meâlen, “İman edenlere misal olanlardan biri de, İmran kızı Meryem’dir. O namusunu [haram ve fuhştan] muhafaza etti. Ona [yarattığımız] ruhtan üfledik. O, rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O, rabbine itaat edenlerdendi” buyurulmuştur.
İseviliğin zuhûrunda bu Teslis (üç tanrı) îtikadı yoktu. Yukarıda ismi geçen,DestanMustafa “rahime-hullah” diyor ki: ((Teslis fikrini) ilk def’a olarak, felsefeci Eflatun düşündü. Pavlus ismindeki yahudi, hıristiyanlığa karıştırdı.Milattan, bir rivayete göre, 200 sene sonra,Sibelius isminde bir papaz bu fitneyi tekrar körükledi. O zamana kadar yalnız tek Allaha ve Peygamber olarak Îsâ aleyhisselâma inanılıyordu. Sibeliusun teklifi pek çok hıristiyan tarafından şiddet ile reddedilmiş, kiliseler arasında kanlı kavgalar baş göstermiş, çok kan dökülmüştür. Fransızcadan Arabîye çevrilmiş olan, o zamanın bir tarihinde bu husus açıkça yazılıdır. 200 senesinde yalnız baba ve oğul fikri öne sürülmüştü. Bunlara Ruh-ül-kuds de ilavesi, ancak ondan 181 sene sonra, yani 381 yılında Bizans İmperatörü Theodosius zamanında İstanbul’da kurulan bir konsül [rühani meclis]de kararlaştirlimiştir. Bu karara karşı gelen birçok papalar vardır). Papa Honorius, hiçbir zaman üçlü tanrı sistemi olan (Teslis) i kabul etmemiştir. Honorius öldükten birçok sene sonra, aforoz edilmiş ise de, teslisi kabul etmeyenler yeni mezhepler kurmuşlardır. Hele Îsâ aleyhisselâmın uydurma resimlerinin ve heykellerinin yapılması ve bunların kiliselere konulması ve haç işaretinin kudsi bir alâmet olarak tanınması gibi meseleler birçok ihtilaflara, hatta kanlı mücadelelere sebebiyet vermiş ve ancak milattan 700 sene sonra kiliseler bunları kabul etmiştir.
Hıristiyanların, İsevilik [Nasraniyet] dininin esasını değiştirmesi, papayı günahsız kabul etmesi, papazlara günah çıkarmak gibi bir hak vermesi, insanların günahkar olarak doğduklarını iddia etmesi, hele İncilde yazılı olduğu hâlde, son Peygamber Muhammed aleyhisselâmı kabul etmemeleri, bugün bile İncil dedikleri kitaplarda mütemadiyen değişiklikler yapmaları, Allahü teâlânın gazabını mucib olmuştur. Nisa sûresinin 171. âyetinde meâlen, “Ey kitap ehli! Dininizde taşkınlık yapmayın! Allahü teâlâ için ancak hakkı konuşun! [Onu noksanlıklardan tenzîh edin ve oğul edindi diye iftirâ etmeyin.] Mesih Îsâ, Meryem’in oğludur, Allahü teâlânın resûlü, Peygamberidir. (Kün) ol emri ile yarattığı mahlukudur ki Onu Meryem’e ilka etti ve O, Allahü teâlâdan diğer ruhlar gibi bir ruhtur. Allaha ve Peygamberlerine inanın! İlah üçtür demeyin! Hayrınıza olarak, bu sözden vazgeçmeniz sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek İlahtır! Çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanlar, her şey Onundur. O, yarattı” buyurulmuştur.
Âyet-i kerimede Îsâ aleyhisselâm için (Ruh) tabir edilmesi çeşitli şekillerde tefsir edilmiştir. (Ruh) denilmesi, Cebrâil aleyhisselâmın Onu, hazret-i Meryeme nefh etmesi [üflemesi] ve hazret-i Meryemin o nefhten hamile olmasıdır. O üfürmeye (ruh) denilmiştir. Yahut ruh, Allahü teâlâdan (Vahiy)dir. Bununla hazret-i Meryem müjdelenmiş ve Cebrâil aleyhisselâma nefh etmesi emrolunmuş ve Îsâ aleyhisselâma da (Kün) [ol] denilmiştir. Yahut, (Kün) emridir.Bir kimsenin nefesi, konuşması konuşana göre ne ise, ruh da Allahü teâlâya nisbet ile odur demişlerdir.
İncili tebdil edenler için: Bakara sûresi 79. âyet-i kerimesinde meâlen, “Vay, kitabı kendi elleriyle yazıp da onu az bir beha ile ücret ile satmak için, Allahü teâlânın kelamıdır diyenlere! Vay, ellerinin yazdıklarına! Vay, kazandıklarına!” buyurulmuştur. Ve İhlas sûresi, 1-4. âyet-i kerimelerinde meâlen, “Söyle ki Allah birdir, her şeyden müstağni [muhtaç değil] ve her şey Ona muhtaç olandır. Doğurmamış ve doğmamıştır. Ona benzeyen [Onun dengi olan] hiçbir şey yoktur” buyurulmuştur.
Tavsiye Yazı: Papazların cevap veremedikleri sorular nelerdir?
Elimizde bulunan muhtelif lisanlarda yazılı kitaplardan anlaşıldığına göre, Îsâ aleyhisselâmın annesi hazret-i Meryem (Maria) Beyt-ül-mukaddesin bir odasında yalnız yaşıyordu. Bu odaya Zekeriya aleyhisselâmdan başkası girmiyordu. Cebrâil aleyhisselâm hazret-i Meryem’e, bakire olduğu hâlde bir çocuğu olacağını ve bu çocuğun Peygamber olacağını bildirdi. Mîr’at-ı Kainat’daki rivayetlerden birine göre, “Hazret-i Meryem, Zekeriya aleyhisselâmın zevcesi olan teyzesinin evinde gusül ederken, Cebrâil aleyhisselâm insan şeklinde görünüp, üzerine üfledi. Böylece hamile oldu. Amcası oğlu Yusuf Neccar ile (Beyt-ül-lahm)e gitti. Îsâ aleyhisselâm burada tevellüd etti. Üçü Mısra gidip, 12 sene kaldılar. Nasra’ya gelip yerleştiler. Burada 30 yaşında nebî oldu. Bunun için, Îsâ aleyhisselâma îman edene (Nasrani) ve hepsine (Nasara) denir. İncile göre, doğduğu zaman semada yeni çok parlak bir yıldız zuhûr etti.”
Bazı felsefecilere ve komünistlere göre, bütün bunlar, efsaneden ibarettir. Îsâ diye kimse yoktur. Paris Üniversitesi profesörlerinden Ernest Renan’a göre, Meryem ile Yusuf evlenmişlerdi. Îsâ aleyhisselâm, normal olarak dünyaya gelmişti. Hatta, kardeşleri de vardı. Renanın bu iddiası, onun papa tarafından aforoz edilmesine sebep oldu. Fakat, dinsizler, onun düşüncelerini hemen kabul etti.
Kurân-ı Kerîm, açık olarak bildiriyor ki Îsâ aleyhisselâm, bakire olan hazret-i Meryem’in oğludur. Yukarıda zikir ettiğimiz gibi, Allahü teâlâ, ona Ruh-ul-kudsten ikram etmiştir. Bu husus ayrıca Bakara sûresinin 87 ve 253. ayetlerinde bildirilmektedir. Bu âyet-i kerimelerde meâlen, “Meryem oğlu İsaya açık mucizeler verdik. Ruh-ül-kuds ile kuvvetlendirdik” buyurulmuştur. [Bu âyet-i kerimede açık mucizeler verildiği bildiriliyor. Âli-i İmrân sûresi 48., Mâide sûresi 46 ve 110. ve Hadid sûresi 27. ayetlerinde Îsâ aleyhisselâma İncil kitabının verildiği açık olarak zikir edilmektedir.] Bakire Meryem’den doğuşu hakkında ise, Âli-i İmrân sûresinin 45. ve devamındaki ayetlerinde meâlen, “Melekler demişti ki: Ey Meryem, Allah sana (KÜN) ol demekle hemen yaratılan, ismi Meryem oğlu Îsâ Mesih olan, dünyada ve ahirette şerefli ve Allahü teâlâya yakın kılınanlardan ve insanlarla beşikte ve yetişkinliğinde konuşan ve sâlihlerden olan bir oğul ile müjdeler. Meryem, Rabbim! Bana hiçbir erkek dokunmadığı hâlde, nasıl olur da oğlum olur? dedi. Melek şöyle dedi: Allahü teâlâ böylece, dilediğini yaratır. Bir şeyin olmasını dilerse, ona (KÜN) Ol der ve hemen var olur” buyurulmuştur.
Îsâ aleyhisselâm beşikte iken konuştu. Çocukken bile harikulâde bir zeka sâhibi idi. Kendisine sorulan suallere şayan-ı hayret cevaplar veriyordu. Bu hâli harikulâde bir insan olacağını belli ediyordu. Kudüs’te vaazlarına başladı. Ancak, 3 sene süren Peygamberliği esnasında, Kurân-ı Kerîmde de zikir edilen birçok mucizeler gösterdi. Ölüleri diriltti. Cüzzamlıları iyi etti. Amaların gözlerini açtı. Îsâ aleyhisselâm evi olmayan, durmaksızın yürüyen, güneşin battığı yerde, geceyi duâ etmekle geçiren bir Peygamber idi. Çok merhametli, çok şefkatli, çok yumuşak huylu, çok alçak gönüllü idi. Gösterdiği mucizelerden utanır, iyileştirdiği hastaların kendisine teşekkür etmelerini önlemek için, onların yanından kaçardı. Havarilerin [Kendisine inanmış olan 12 kişinin] söyledikleri sert sözleri [mesela, birlikte gemi ile giderlerken zuhûr eden sert fırtına karşısında, batmaktan korkunca, ona “bu fırtınayı niçin durdurmuyorsun? Helak olacağız, helak olmamıza aldırış etmiyor musun?” gibi lafları] cevap vermeden karşılar, hiç sesini çıkarmaz ve bu kaba davranışları hemen affederdi. Kendisi hakkında fenâ sözler söylediği için, havarilerden Petrus tarafından kulağı kopartılan bir bahçivanın kulağının tekrar yerine yapışması için Allahü teâlâya duâ etmekten çekinmemiş, bahçivan ile birlikte ızdırab çekmişti.
İncilde, ahkâm [emirler ve yasaklar] pek azdı. Îsâ aleyhisselâm yeni bir din getirdiğinden bahsetmemiş “Ben bir yeni din kurmuyorum. Ben Beni İsrail Peygamberlerinin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” getirdiği ve şimdi bozulmaya başlayan, tek Allaha inanan hak dinini izhar için geldim” diyordu. O hâlde, iseviliği yeni bir din olarak kabul etmek doğru değildir. İsevilik, tek Allah dini olan İbrahim aleyhisselâm ve Mûsâ aleyhisselâmın dinlerinin aynıdır. Îsâ aleyhisselâm, kendi vaazlarını yazmadı. Allahü teâlânın gönderdiği İncil de ele geçmedi. Bugün hıristiyanların elinde bulunan (Kitâb-ı mukaddes), Tevrattan alınan kısımlar (eski Ahd) ile Matta, Markos, Luka ve Yuhannanın sonradan yazdıkları İnciller ile resûller tabir edilen şakirdlerin risalelerinden, mektuplarından, yani (yeni Ahd) den meydana getirilmiştir. Bu 4 yazarın kitapları birbirini tutmaz. Aynı hadise hakkında birbirinden farklı yazılar yazmışlardır. [(Kurân-ı Kerîm ve bugünkü Tevrat ve İnciller) kısmına başvurunuz!] Diğer havarilerin yazdıkları İnciller toplattırılıp yaktırılmıştır. Bu hadise, yukarıda da zikir ettiğimiz gibi miladın 381. senesinde, İstanbul’da kurulan, fakat bundan da evvel, 325 ve 364 senelerinde toplanan [Kral Kostantin, Kral Theodosius zamanlarında] konsillerde [dini meclislerde] ve Sinodlarda [kudsi ictimalarda] meydana gelmiş, yakılan bu İnciller arasında bulunan ve içinde Muhammed “sallallâhü aleyhi ve sellem”in geleceğini uzun uzadıya anlatan (Barnabas) İncili de yok olmuştur. Sonradan yazılan bu 4 kitabın yazarlarından, Yuhannadan başka hiç biri, Îsâ aleyhisselâmı görmemiştir.
Harputlu İshak efendinin “rahime-hullahü teâlâ” kitabında belirttiğine göre, birinci İncil Îsâ aleyhisselâmın miladından 65, ikinci İncil 60, üçüncü İncil 55-60, dördüncü İncil ise, 98 sene sonra yazılmıştır. Yalnız Yuhanna İncilinde [Yuhanna, Îsâ aleyhisselâmın teyzesinin oğlu idi] “Allah insanları o kadar sevdi ki kendi öz oğlunu onlara gönderdi” ibaresi vardı ki burada (öz oğlu) kelimesinin (en sevdiği kulu) mânâsına geldiği muhakkaktır. Öteki İncillerde böyle bir kayd yoktur. Îsâ aleyhisselâm bu İncillerde Allahü teâlâya (Baba) diye hitab etmektedir ki bunun da (mukaddes, muhterem bir Zât) mânâsına geldiği hemen anlaşılmaktadır. İncillerden bir kısmının Îsâ aleyhisselâmın miladından en az 70 sene sonra yazıldığı şundan bellidir: Matta İncilinin 27. babı 50. ayeti ve devâminda yazılı olan, “Îsâ aleyhisselâm ölünce, mabedin perdesi yukarıdan aşağı yırtıldı, iki parça oldu. Yer sarsılıp kayalar yarıldı. Kabirler açılıp mukaddeslerin cesetleri kıyam ettiler ve mukaddes şehre [Kudüse] girerek, birçok kimselere göründüler” şeklindeki facia tasviri, Roma İmperatörü Titüs’ün milattan 70 sene sonra Kudüsü yakıp yıktığı zaman, buna çok üzülen bir yahudinin kitabından aynen alınmıştır.
Amerikan İncil tefsircisi Norton Andrews [1786-1853], “Bu hikaye yalandır. Bunun en mühim delili şudur ki Kudüsün harab edilmesi üzerine perişan olan yahudilerin, Mescid-i Aksâ için söyledikleri harikülâde şeyler arasında bulunan yalanlardan birisi de budur. Sonradan bir kimse, bunu Îsâ aleyhisselâmın çarmıha gerilmesi zamanına münasib görerek, Matta İncilinin kenarına yazmış, daha sonra ise, kendisi gibi bir katib, bir sûretini yazarken, bunu Matta İncilinin içerisine almıştır. Bu metin de, onlar gibi bir mütercimin eline geçmiş ve olduğu gibi tercüme etmiştir” demektedir. Matta, bunu sanki kendi zamanında olmuş ve kendisi tarafından görülmüş gibi kitabına eklemekten çekinmemiştir. Esasen Matta İncilinin de, Matta tarafından yazılmış olup olmadığı üzerinde de münakaşalar yapılmaktadır. Bazı Avrupalı tarihçiler, Matta İncilinde iki cins ifade bulunduğunu, bundan da, bu İncilin iki kişi tarafından yazıldığının anlaşıldığını beyan etmiştirler. Bugün insaflı hıristiyan din adamları bile şimdi hıristiyanların ellerindeki İncilin artık Allah kelamı olarak kabul edilemeyeceğini itiraf etmektedirler. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bugünkü İncillerde Allah kelamı olan bazı kısımlar vardır. Bir müslüman için yapılacak en doğru hareket, İncilde bulunan ve Kurân-ı Kerîmde bildirilen hususları kabul, Kurân-ı Kerîme muhalif olan hususları [insan ilavesi olduğu için] reddetmek, Kurân-ı Kerîmde kabul veya reddedilmeyen hususları ise, iyice inceledikten ve İslam akidelerine muvafık olduğunu anladıktan sonra, doğru kabul etmektir.
Îsâ aleyhisselâm, yahudi dinini ıslah için gönderilmişti. Yahudiler, Onu beğenmediler. Yalancı Peygamber dediler. Onu (İsrail Kralı olmak istiyor. Romalılar aleyhinde ahaliyi kışkırtıyor. Kendini Allah’ın oğlu sanıyor. Çünkü, Allaha “Baba” diye hitab ediyor) diyerek Romalılara şikayet ettiler. Hıristiyanların îtikadına göre, Kudüs’teki Romalıların yahudi valisi Pilatus, Îsâ aleyhisselâmı yakalattıktan sonra, Hirodese gönderdi. Hirodes buna çok sevindi. Çünkü, Onu tanımak ve mucizelerini görmek istiyordu. Îsâ “aleyhisselâm” Hirodes’in suallerine cevap vermedi. Hirodes bunun üzerine Onu Pilatus’a geri gönderdi [Luka bab 23]. Pilatus başkahinlerin ve yahudilerin ısrarı üzerine haça germeleri için yahudilere teslim etti [İnciller]. Hıristiyanlar, Îsâ aleyhisselâmın haça gerilip orada öldüğüne, fakat sonra dirilip göğe çıktığına, müslümanlar ise, Îsâ aleyhisselâmın haça gerilmediğine, doğrudan doğruya göğe kaldırıldığına, haça gerilen kimsenin, onun bulunduğu mahalli Romalılara birkaç kuruş karşılığı ihbar eden [ve bir havarisi olan] Yehuda [Judas] olduğuna inanırlar. Kurân-ı Kerîmde bu husus beyan edilmiştir. Nisa sûresinin 156-158. ayetlerinde meâlen, “Bir de, yahudilerin İsa’yı inkarları ve Meryem’e büyük iftirâda bulunmaları ve Allah’ın Resûlü Meryem oğlu İsa’yı öldürdük demeleri sebebi ile kendilerini lanetledik, rahmetimizden kovduk. Halbuki onlar İsayı öldürmediler ve haça da germediler. Fakat kendilerine bir benzetme yapıldı. [Yehuda, Îsâ aleyhisselâmın şekline sokuldu ve onu astılar.] Bu hususta, kendileri de ihtilafa düşüp, şüphe içindedirler. Onların bu hususta, bir bilgileri de yoktur. Ancak, kuru bir zan peşindedirler. Onlar hakikaten İsayı “aleyhisselâm” öldürmemişlerdir. Allah, Onu kendi katına yükseltti. Allah azizdir, hükmünde hikmet sâhibidir” buyurulmuştur.
Îsâ aleyhisselâm semaya kaldırıldıktan sonra, nasraniyet dini yavaş yavaş dünyaya intişar etmeye başladı. Önceleri bu yeni din putperest olan Romalılar ve Yunanlılar tarafından şiddet göstererek karşılandı. İseviler tutulup katledildi. Sirklerde vahşi hayvanlara yedirildi. Fakat, hak dini, kendini tanıtmakta ve sevdirmekte devam etti. Ne yazık ki zamanla hakiki İncil ortadan kalktı. Münâfık olan Pavlosun, “İsanın haça gerilmesi, hikmet, adalet ve kurtuluştur. Çünkü Allah, insanların günahlarını affettirmek için, kendi oğlunu kurban etmiştir” diye ortaya attığı mânâsız bir iddia, bugünkü hıristiyanlığın îtikat, inanç esasını tayin etmiştir. Îsâ aleyhisselâm, hiçbir zaman, insanların günahkar olarak doğduğunu söylemediği hâlde, bugünkü hıristiyanlık, şöyle tarif edilmektedir:
1) İnsanlar, dünyaya günahkar olarak gelir. Çünkü, ilk insan olan Âdem aleyhisselâm, Allaha itaat etmemiş, onun için Cennetten ihrac edilmiştir.
2) Ademden sonra gelen bütün insanlar bu günahı taşırlar.
3) Îsâ aleyhisselâm, insanları bu günahtan halas etmek için, dünyaya gelmiş olan Allah’ın oğludur.
4) Allahü teâlâ, insanların günahını affetmek için, kendi oğlunu haça gerdirmiştir.
5) Dünya, bir mihnet [sıkıntı] yeridir. Dünyada, zevk ve safa yasaktır. İnsanlar mihnet çekmek ve ibâdet etmek için yaratılmıştır.
6) İnsanlar, doğrudan doğruya, Allahü teâlâya ibâdet edemezler. Allahü teâlâdan bir şey isteyemezler. Ancak rahibler, [papazlar] insanların yerine, Allaha yalvarabilirler ve onların günahını affedebilirler.
7) Hıristiyanların başında Papa bulunur. Papa günahsızdır. Onun her yaptığı iş isabetlidir.
8) İnsanlarda ruh ve beden ayrıdır. İnsanın ruhunu ancak papazlar temizler, beden ise, dâima günahkar kalan bir habis [çirkin] şeyden ibarettir.
Bu akıl ve mantığa sığmayan iddialardan dolayıdır ki yahudi dininin düzeltilmesi için uğraşan Îsâ aleyhisselâmın ortaya koyduğu nasraniyet dini, esasından uzaklaşmış, hıristiyanlık denilen batıl bir şekle dönmüştür.Hıristiyanlığın tekrar hakiki nasraniyet şekline girmesi için, çok çalışmalar yapılmıştır. Luther isminde bir papaz, protestanlığı kurarak, bazı düzeltmeler yapacağım derken, bu ilâhî dini, büsbütün tahrib etmiş, bozmuştur.
İşte İslam dini, Îsâ aleyhisselâmdan sonra, bütün bu hataları düzeltmek, yolundan çıkmış olan ve gittikçe, daha da bozulan, (Tek Allah)dinini tekrar ilâhî bir şekle koymak için zuhûr etmiştir. Allahü teâlâ, esasen bütün din kitaplarında, (bir son Peygamber “aleyhissalatü vesselâm” geleceğini) ve bu son Peygamberin insanları en doğru yola, hidayet yoluna koyacağını beyan buyurmaktadır. Bu ifade, hem Tevratta, hem de, birçok değiştirmelere rağmen, İncilde vardır. Şöyle ki Yuhanna İncilinin 16. babının 12. ve 13. ayetlerinde, (Benim size söyleyeceğim pek çok şeyler vardır. Fakat, siz henüz bunlara tahammül edemezsiniz. Ama o geldiği zaman, sizi her hakikate ulaştıracaktır) diye Muhammedin “sallallâhü aleyhi ve sellem” geleceği bildirilmektedir. Barnabas İncilinin 72., 96., 136., 163. bablarında, Hazret-i İsa’nın havarilerine, “Bir son Peygamber geleceğini, isminin Ahmed olacağını, o gelinceye kadar bozulacak olan İncili tekrar düzelteceğini ve yeni bir kitap getireceğini, kendisinin haça gerilmediğini, haça gerilen kimsenin, bulunduğu mahalli ihbar eden Yehuda olduğunu” bildirdiği açık açık yazılıdır. Kurân-ı Kerîmin Saf sûresinde bu husus, teyid edilmektedir [sağlamlaştırılmaktadır]. Saf sûresi, 6. âyetinde meâlen, “Meryem oğlu Îsâ “aleyhisselâm”, Ey İsrail oğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevratı tasdik eden ve benden sonra gelecek ve ismi Ahmed [Muhammed ile aynı manadadır) olan bir Peygamberi “aleyhissalatü vesselâm” müjdeliyen, Allahü teâlâdan size gönderilmiş bir Peygamberim demişti. Ancak, o Peygamber [Muhammed aleyhisselâm] kendilerine geldiği zaman, bu apaçık bir büyüdür, sihirdir dediler” buyurulmuştur.