Sual: Hristiyanların İslam dinine isnad ettikleri iftirâlardan birisi de, bir papazın, “İslamiyette, cihad-i fi-sebilillah farzdır. Hristiyanlıkta ise, cihat emri yoktur. Bu hristiyanlığın faziletine bir delildir” demesidir. Bu söz doğru mudur?
Cevap: Cihat emri; Ahd-i Atik’in içerisinde bulunan kitapların her birinde açıkça bildirilmiştir. Îsâ aleyhisselâmın, (Ben şeriati yıkmaya gelmedim. Ben yıkmaya değil, tamam etmeye geldim) buyurmuş olduğunu, daha önce zikir etmiştik. Böylece, Mûsâ aleyhisselâmın şeriatinde mevcûd olan cihatı da tamamlayacağını bildirmiştir. Hristiyanlar, Îsâ aleyhisselâmın bu cihat emrini kabul etmiyorlar. Ahd-i atik kitaplarında cihat emrine ait pek çok âyetler vardır. Bunları zikretmek sözü uzatacak ise de, faydalı olacaktır.
Tesniye’nin 20. babının, 10. ve devâmındaki ayetlerinde, (Düşmanlara karşı cenk etmek için çıktığın ve ona yaklaştığın zaman, evvela, onu sulha davet edeceksin. Eğer sana sulh cevabı verirse ve kapılarını sana açarsa o vakit, içinde bulunan bütün kavim sana hizmetkar olacak ve sana kulluk edecekler. Eğer sulha râzı olmayıp, cenk etmek isterlerse, sen onları öldürecek ve beldelerini muhasara edeceksin ve Allah’ın, onu senin eline verdiği zaman, bütün erkeklerini kılıçtan geçireceksin. Kadınlarını ve çocuklarını ve hayvanlarını ve şehirde olan her şeyi ganimet olarak alıp, yağma edeceksin. Allah’ın, sana verdiği düşmanlarının malını yiyeceksin. Bu milletlerin şehirlerinden olmayıp senden çok uzakta bulunan bütün şehirlere böyle yapacaksın. Ancak, Allah’ın sana miras olarak vermekte olduğu bu kavimlerin şehirlerinden nefes alan bir kimseyi sağ bırakmayacaksın) demektedir.
Sifr-ı Aded (sayılar)in 31. babında kısaca, (Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın emri ile Medyen ahalisi üzerine harp etmek üzere 12.000 asker gönderdi. Mağlub olan Medyen ahalisinin bütün erkeklerini öldürüp, kadınlarını ve onların çocuklarını esir aldılar. Bütün hayvanlarını, bütün sürülerini ve bütün mallarını da ganimet olarak aldılar ve bütün şehirlerini ve bütün obalarını yaktılar) demektedir. Bu yazdıklarımızın tafsilatını Ahd-i Atik’in Sifr-ı Aded kitabından okuyunuz. Yine burada diyor ki (Mûsâ aleyhisselâmın vefâtında Yuşa (Yeşu) aleyhisselâmı halife tayin etti. O da, Tevrat’ın hükmü ile amel ederek, nice milyon insan öldürdü.) Merak edenler, Adedler (sayılar) kitabını, 1. babından 31. babına kadar okusunlar.
I. Samuel’in 27. babının 8. ve devâmındaki ayetlerde, (Davud ile adamları çıkıp, Geşurilere ve Girzilere ve Amalekilere akın ettiler ve Davud o diyarı vurdu ve ne erkek, ne kadın, sağ bırakmadı ve koyunları ve sığırları ve eşekleri ve develeri ve esvabları alıp dönüp geldi) demektedir.
II. Samuel’in 8. babında, Davud aleyhisselâmın Suriye askerinden 22.000 kimseyi telef ettiği, 10. babında ise, Davud aleyhisselâmın aramilerden 40.000 atlıyı öldürdüğü yazılıdır.
I. Meliklerin 18. babında, İlya aleyhisselâmın, Baalin Peygamberleri olmak davasında bulunan yalancı 450 kişiyi katlettirdiği yazılıdır.
Sodom ve Amoriler üzerine hücum eden meliklerin ahvali ve Lut aleyhisselâmı esir ve mallarını talan ettikleri haberi İbrahim aleyhisselâma ulaşınca, onları kurtarmak için askerleri ile Dan’a kadar takip edip, onlara gece baskını yaparak, hepsini öldürdüğü ve bütün malı, kardeşi Lut aleyhisselâmı ve onun malını ve kadınları ve bütün halkı geri getirdiği tekvînin 14. babında yazılıdır.
Pavlos, ibranilere yazdığı mektupta, Davud, Samuel ve diğer Peygamberlerin, memleketler fethettiklerini, kılıcın ağzından kurtulan zayıf kimseler iken, kuvvet kazanarak harpte cesur olarak, düşman askerlerini kaçmaya mecbur ettiklerini yazmaktadır.
İşte bunlardan anlaşılıyor ki geçmiş Peygamberler de “aleyhimüsselâm” kâfirler ile gaza ve cihat ile emrolunmuşlardır. Ancak, İslamiyette cihad-i fi-sebilillah, hükümdarların harbleri gibi, memleketlerini genişletmek, şân ve şeref kazanmak gibi dünyevi niyetler ve nefsin arzuları için yapılmaz. Allahü teâlânın mübarek ismini yükselterek, bütün insanları doğru ve hak yola kavuşturmak ve insanları zulümden, işkenceden kurtarmak için yapılır. Şimdi protestanlara sorarız ki zikir ettiğimiz bu Peygamberlerin gazaları Allahü teâlânın indinde râzı olunmuş ve helal mi, yoksa buğz olunmuş ve haram mı idi? Eğer râzı olunmuş ve helal iseler, bu hâl, iddialarının doğru olmadığını ispat eder. Eğer buğz olunmuş ve haram iseler, Davud aleyhisselâm hakkındaki yazıları ile mukaddes sayılan Pavlos yalancı olmuş olur. Hristiyanların doğru ve hak olduğunu tasdik ettikleri, (Ahd-i atik) de batıl, yanlış olur. Ayrıca, binlerce mâsûm kimsenin kanı, bir müminin kötü bir filinden dolayı akıtılmış olur. Böylece, Davud aleyhisselâm için, ahirette kurtuluş nasıl mümkün olabilir? Çünkü Yuhanna’nın 1. mektubunun 3. babının 15. âyetinde, (Siz bilirsiniz ki Mâ’sûm olan nefsi katleden hiç bir katil için, ebedî hayat yoktur) demektedir.
Müşahedât-ı Yuhanna’nın (Vahyin) 21. babının 8. âyetinde, (Korkaklara, îman etmeyenlere, mekruhlara ve katillere ve zanilere ve büyücülere ve putperestlere ve yalancılara gelince, onların hissesi ateş ve kükürtle yakılmış Cehennem çukurundadır) diye yazılıdır.
[TENBİH: Hristiyanların ellerinde bulunan Tevrat ve İncil kitaplarının hepsinde, (İnsanların öldükten sonra tekrar dirilecekleri, hesaba çekilecekleri, Cennet nimetlerinde veya Cehennem ateşinde sonsuz kalacakları) yazılıdır. Amerika’da, Avrupa’da, yüzmilyonlarca hristiyan, bütün devlet adamları, fen adamları, profesörler, kumandanlar, bu İncillere inanmakta, hepsi her hafta kiliseye gidip tapınmaktadırlar. Türkiye’de bâzıları, İslam kitaplarını okumadıkları için ve İslamiyetten haberleri olmadığı için, Avrupalıları, Amerikalıları taklit etmeye (ilericilik), müslüman olmaya (gericilik) diyorlar. Halbuki kendileri, fen, tıb, hesap bilgilerinde ve teknolojide, Avrupalılar, Amerikalılar gibi çalışmıyorlar. Onların, yalnız kadın, kız, oğlan bir arada, çalgılı, kumarlı, içkili eğlenceler yapmalarını, plajlarda şehvetlerine tâbi olmalarını ve geceleri radyolarını, televizyonlarını sonuna kadar açarak, komşuları rahatsız etmelerini ve gençlerin diz ile göbek arası açık top oynamalarını taklit etmektedirler. İslamiyet, nefsin bu taşkınlıklarını yasak ettiği için, müslümanlara gerici diyorlar. Bunlara göre, okuma yazma bilmeyen, ilimden sanattan haberi olmayan, fakat kendi taşkınlıklarına katılan her oğlan ve kız ilericidir. Aydın kimsedir. Üniversiteyi bitirmiş, ilim, sanat, ticaret sâhibi, ahlaklı, faziletli, vergilerini veren, kanunlara uyan ve herkese iyilik eden, hakiki bir müslüman, bu taşkınlıklara katılmadığı için, gerici olmaktadır. Böyle ilericiler, aydın kimseler, gençleri fuhşa, tembelliğe, dünyada felakete, ahirette de sonsuz azaplara sürüklüyorlar. Aile yuvalarının yıkılmasına sebep oluyorlar. Kısacası, hristiyanların yalnız sefahetlerini, ahlaksızlıklarını taklit edenlere aydın, ilerici dedikleri anlaşılıyor. Müslümanlar gibi, Cennete, Cehenneme inanan Avrupalılara, Amerikalılara da gerici demediklerine göre, müslümanlara, kendi ahlaksızlıklarına uymadıkları için gerici dedikleri anlaşılmaktadır. Bunlar, hiçbir dine inanmadıkları için, Avrupalıların, Amerikalıların dine bağlılıklarını da taklit etmemekte, kendi tabirlerine göre kendileri gerici olmaktadırlar. Bu kitabımız, müslümanın aydın ve ilerici olduğunu, müslüman olmayanın gerici olduğunu ispat etmektedir.]
Cihat farzının Îsâ aleyhisselâmın dininde bulunmaması mevzuuna gelince, Îsâ aleyhisselâmın insanları dine davet müddeti, 3 sene gibi az bir zaman olduğu için, cihad-i fi-sebilillah yapacak zamanı olamamıştır. 5-10 kişi ve birkaç kadın ile Roma devletine karşı cihat etmek, şüphesiz ki mümkün değildir. Hatta, Îsâ aleyhisselâm, yahudilerin kendi hakkında kötü niyet sâhibi olduklarını öğrenince, çok telaşa düşmüştü. Yakalanacağı akşamın gündüzünde, Luka İncilinin 22. babının 36. ve devâmındaki ayetlerde Îsâ aleyhisselâm, Ashâbına hitaben, (Şimdi kesesi olan onu alsın ve torbası olan da alsın ve olmayan esvabını satsın ve kılıç satın alsın) dedi. (Ya Rab, işte burada 2 kılıç var dediler. Îsâ onlara, yetişir dedi) diye yazılıdır. Daha sonra yakalanırken, Ashâbı kendisini terkederek dağıldıklarından, bu kılıçlar da, bir işe yaramamıştır. Bu anlatılanlardan, Îsâ aleyhisselâmın kendisini müdafaasız teslim etmek niyetinde olmadığı ve mümkün olsa, kendini korumak için, kılıç kullanacağı ve düşmanlarına karşı cihat yapmaması, zâhiri sebeplerin kifâyetsizliğinden olduğu, güneş gibi meydandadır. Îsâ aleyhisselâm, ümmetini cihattan açıkça menetmemiş ve kendisi Mûsâ aleyhisselâmın şeriatinin hükmünü kaldırıcı değil, onu tamam edici olduğundan, ondaki cihat emrinin, kendi ümmetine de şamil olacağı açık ve sabittir.
Tavsiye Yazı –> Papazların Cihad hakkında iddialarına cevaplar