Sual: Hitabet nedir? Hitabetin önemi nedir?
Cevap: Güzel ve düzgün söz söyleme sanatına denir. Ölçülü ve metodlu konuşana hatîb denilir. Hitabet sâdece konuşmak olmayıp, maksad; dinleyicilere bilgi vermek ve yol göstermektir. Hitabetin insan ve toplumlar üzerinde büyük te’siri vardır. Hitâbet san’atı ilk insan ve ilk peygamber Âdem aleyhisselâmın kendi evlâdını Allahü teâlâdan aldığı emirlerle irşâd etmek için yaptığı konuşmalarla başladı. Allahü teâlâ yarattığı kullarının, yalnız kendisine îmân ve ibâdet (kulluk) etmelerini istediğinden, onları irşâd ve doğru yola sevketmek için peygamberler gönderdi. Peygamberler de söz, hâl ve hareketleri ile cenâb-ı Hakk’ın emirlerini insanlara bildirerek bu uğurda dayanılması imkânsız eziyet ve sıkıntılara katlandılar. Kavimlerini (milletlerini) güzel söz (hitabet) ve tatlı dille hak yoluna davetten geri kalmadılar. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde peygamberlerinin ibret dolu nasihatlerini beyân etmektedir. A’râf sûresi 85-87. âyet-i kerîmelerinde meâlen, Şuayb aleyhisselâmın kavmi olan Medyen ahâlisine; “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiç bir ilâhınız yoktur. Rabbinizden size apaçık bir burhan geldi. Artık kileyi, teraziyi tam tutun. İnsanların haklarını eksik vermeyin. Yeryüzünü ıslâhından sonra fesada vermeyin. Eğer benim sözümü tasdik ederseniz (bu söylediklerim) sizin için daha hayırlıdır, îmân etmek için gelenlerin yolları üzerine oturup, onları eziyet tehdidi ile korkutarak Allahü teâlâya îmân etmelerine mâni olmayın. Eğri yola gitmelerini taleb etmeyin. Sizin sayınız ve malınız az iken, sizi mal ve evlâd ile çoğaltan Allahü teâlâyı zikredin. Sizden önceki ümmetlerden bozgunculuk edenlerin akıbetlerinin ne olduğuna bakın ve ibret alın.
Eğer içinizden bir kısmı benimle gönderilene îmân eder ve bir kısmınız inkâr ederse, Allahü teâlâ aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin. O hâkimlerin en hayırlısıdır” şeklinde hitâbla Allahü teâlâya davet ettiği bildirilmektedir.
İslâmiyet’in gelmesinden önceki yıllarda Arabistan yarımadasında hitabet san’atı çok ilerlemişti. Her yıl belirli zamanlarda kurulan Ukaz, Mecenne ve Zü’l-Mecaz panayırlarında kabîleler arası hitabet ve şiir müsabakaları yapılırdı. Birinci gelenlerin şiirleri ve hitabeleri Kabe duvarına asılırdı. Amr bin Külsüm ve Kus bin Sâide bu devrin meşhûr hatîblerindendir.
İslâmiyet’in gelişinden sonra bu dînin, Âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberi Muhammed aleyhisselâmın Kur’ân-ı kerîmde ilk bildirilen hitabesi, Şûra sûresi 214. âyetinin nüzulünden sonra oldu. Resûlullah efendimiz, Müddessir sûresinin nazil olmasıyla, insanları İslâm dînine davete başlamıştı. Bu daveti gizli yapıyordu. Bir müddet sonra; “Yakın akrabanı Allahü teâlânın azabı ile korkutarak onları hak dîne çağır” meâlindeki âyet-i kerîme nazil olunca, Muhammed aleyhisselâm, akrabasını dîne davet etmek için hazret-i Ali’yi gönderdi ve hepsini Ebû Tâlib’in evine çağırıp onlara ilk defa hitâb etti; “Hamd, yalnız Allahü teâlâya mahsustur. Yardımı, ancak O’ndan isterim. O’na inanır, O’na dayanırım. Şüphesiz bilir ve bildiririm ki, Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur. O birdir. O’nun eşi ve ortağı yoktur. Size asla yalan söylemiyorum ve doğruyu bildiriyorum. Sizi, bir olan ve O’ndan başka ilâh olmayan Allahü teâlâya îmân etmeye davet ediyorum. Ben, O’nun size ve bütün insanlığa gönderdiği peygamberiyim. Vallahi siz, uykuya daldığınız gibi, öleceksiniz, uykudan uyandığınız gibi diriltileceksiniz ve bütün yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz, iyiliklerinizin karşılığında mükâfat, kötülüklerinizin karşılığında ceza göreceksiniz. Bunlar da, ya Cennet’te ebedî kalmak veya Cehennem’de ebedî kalmaktır. İnsanlardan, âhıret azabı ile ilk korkuttuğum kimseler sizlersiniz” buyurdu. Bunun üzerine, hazret-i Ali hâriç, hepsi şaşkınlık ve hayret içinde kalkıp gittiler.
Resûlullah efendimiz, akrabalarını davetle başlayan risâlet vazifesine, daha sonraları kendisiyle görüşmeye gelen topluluk ve fertlere karşı da devam etti. Muhammed aleyhisselâm onlarla konuşurken dikkatli, inandırıcı, davet usûl ve üslûbuna uygun hitabelerde bulundu. Tatlı dil, güler yüz ve güzel ahlâkıyla insanlara örnek oldu. Söz söylediği zaman sanki mübarek dişleri arasından nur çıkardı. Allahü teâlânın kulları arasında O’ndan daha fasîh ve tatlı sözlü kimse görülmedi. Resûlullah efendimiz konuştuğunda, sözleri gayet kolay anlaşılır, gönülleri alır, ruhları cezbederdi. Söz söylediği zaman kelimeleri inci gibi dizilirdi. Bir kimse saymak istese sayılmak mümkün idi. Bâzen iyi anlaşılması için 3 kere tekrar ederdi. Hitabet türünün bütün dünyâdaki en muhteşem örneği, Peygamber efendimizin veda hutbesidir. Bu hutbede bütün İslâmiyet, veciz bir şekilde ifâde edilerek müslümanların kıyamete kadar yapacakları ve sakınacakları işler üstün bir lisanla sıralanmıştır.
Hulefâ-i râşidîn (4 büyük halîfe) (radiyallahu anhüm), Emevîler, Abbasîler ve Selçuklu dönemlerinde hitabet sanatına büyük önem verildi. Hitabet, konularına göre; dînî, akademik, hukukî ve adlî, askerî, siyâsî ve başka bölümlere ayrılıp her bir kolda dehâ sahibi hatipler yetişti. Bunlar söyledikleri hitabeler ile fert ve toplumlara seslenerek vicdanlarına te’sir ettiler.
Tavsiye Yazı –> Hutbe ne zaman ve nasıl okunur?