Sual: Evrim teorisinin bilimsel olarak bir değeri var mıdır? Darwin’in ortaya attığı bu teorinin esası nedir? İslam âlimlerinin evrim teorisi hakkındaki görüşleri nasıldır?

Cevap: Bazı biyologlar, hayvanlarda, kan grupları, kan benzerliği, kromozom sayıları; çevreye adaptasyon için fizyolojik, anatomik, somatik değişmeler; ısı, ışık, röntgen, radium ışınları ve bazı kimyevi maddeler tesiri ile çeşitli mutantlar meydana gelmesi; bütün canlılarda mayoz ve bunu takip eden mitoz bölünme bulunması; bazı hayvanlarda körleşmiş uzuvlar görülmesi (mesela insanlarda apandis denilen kör bağırsağın bulunması);  çok hücreli hayvanların hepsinde embriyo teşekkül etmesi ve bir hayvanın, embriyo devrelerini geçirirken, çeşitli hayvan özelliklerini göstermesi (mesela insan embriyosunda pronefroz, mezonefroz, solungaç yarıkları gibi oluşumların görülmesi) karşısında hayvan türlerinin, milyonlarca sene içinde, basitten mükemmele doğru değiştikleri kanaatine vardı.

Canlıların basitten mükemmele doğru değiştiğini ilk yazan, Fransız doktoru Lamarck’tır. Lamarck  1809 tarihinde yayımladığı Filosofia Zoologica ismindeki kitabında, canlıların bir asıldan türeyebileceğini yazdı. Fakat aynı asırdaki biyologlar, Lamarck’ın verdiği misallerin, hayvanların birbirlerine dönüşmesini değil; canlıların, bulundukları çevreye adaptasyonunu göstermekte olduğunu söylediler.

İkinci olarak, İngiltereli bir biyolog olan Charles  Darwin, 1859 tarihinde yayımladığı On the Origin of Species ismindeki eserinde, “Canlılar, bulundukları çevreye uymak için mücadele eder. Bu hayat mücadelesini kazananlar yaşayabilir, kaybedenler ise ölür. Canlıda tesadüfen meydana gelen değişiklikler, çevreye uyarak yaşamayı sağlar.” dedi. Buna, birçok ilim adamı çeşitli delillerle itiraz etti. Hatta Darwin de göz, beyin gibi karışık uzuvların nasıl meydana geldiğini anlamaktan âciz olduğunu bildirmiş, bir arkadaşına yazdığı mektubunda, “Gözün oluşumunu düşündükçe hayretimden tepem atıyor.” demiştir.

Üçüncü olarak, Hollandalı fitolog Hugo de Vries, bitkilerde saf bir tür içinden, tesadüfen diğerlerinden farklı fertler meydana geldiğini ve bunların yeni vasıflarının spermden sperme geçtiğini görerek buna mutasyon teorisi dedi. Hâlbuki mutasyonda yeni uzuvlar meydana gelmiyor. Bundan başka, göz ve beyin gibi, embriyonun muhtelif tabakalarından hâsıl olan karışık uzuvların oluşumunu, mutasyon teorisindeki tesadüfe bağlamak mümkün değildir.

Son olarak, paleontologlar  (ilk asırlarda yaşamış olan canlıların iskeletlerini ve fosillerini inceleyen ilim adamları), her çeşit canlının kendi türü içinde değişebildiğini, fakat bir canlının başka türe dönüşmediğini kabul etmektedir. Mesela, birinci asırdaki derisi dikenliler ne ise şimdikiler de aynıdır. Derisi dikenlilerin mutasyon ile, omurgalı hâle dönüştüğü görülmemiş ve buna ait bir fosil bulunmamıştır.

Evet, paleontolojik devirlerde, canlılarda zamanla tekâmül görülmekte, fakat bu değişmeler, her türün kendi içinde olmaktadır. Mesela, dördüncü devrin yeni tabakalarında kromanyon ismi verilen insan iskeleti bulunmuştur. Bizim iskeletimizden farklı olduğu hâlde, bazı paleontologlar bunlara, ilk insanlar demiştir.

Diğer taraftan, üçüncü devir sonunda yaşayan, antropoid denilen ve bugünkülere benzemeyen, maymun iskeletleri bulunmuştur. Antropoloji mütehassısları, bunların maymun olduğunu söylüyor.  Fakat bazı fen yobazları, yaptıkları yanlış tercümelerde, kromanyon insanına ve antropoid maymununa, insanın atası olan veya insanla maymun arasında geçit teşkil eden fosil diyorlar.

 

İnsan İle Hayvan Arasındaki En Büyük Fark Nedir?

Biyologlar, insan ile hayvan arasındaki farkı, yalnız madde bakımından inceliyor. Hâlbuki insan ile hayvanlar arasındaki en büyük fark, insanın rûhudur. İnsanlarda rûh vardır. İnsanın şerefi ve meziyeti, rûhu sebebiyledir.

Bu rûh, ilk olarak, Âdem aleyhisselâma verildi. Hayvanlarda rûh yoktur. Fen yobazlarının, felsefecilerin rûhtan haberleri olmadığı için, insanı maymuna yakın zannedebilirler. İnsanı, insan yapan rûhudur. Maymun ise hayvandır. Çünkü rûhtan ve rûhun hâsıl ettiği üstünlüklerden mahrumdur.

 

Evrim Teorisi Niçin Devamlı Gündeme Getirilmektedir?

Günümüzde evrim teorisinin değişik kültür seviyesindeki insanlara anlatılmak istenmesinin asıl sebebi ideolojiktir. İlmî değildir. Bu teori, materyalist felsefenin propagandası için bir vâsıta olarak kullanılmaktadır.

İnsan, maymundan oldu sözü, ilmî ve fennî bir söz değildir. Darwin’in Evrim teorisine göre, ilk insan olarak kabul edilen Neandertaların, yavaş yavaş bugünkü insan hâline geldiğini kabul etmek mümkün değildir. Hele bazılarının iddia ettiği gibi, insanın ilk olarak dört ayağı üzerinde yürüdüğünü ve birçok asırlar geçtikten sonra ayağa kalktığını ileri sürmek, hiçbir zaman ilme ve mantığa uymaz. Çünkü bu kadar ibtidâî olan bir mahlûkun bugünkü mükemmelliğe ulaşması mümkün değildir. O hâlde, dört ayak üzerinde yürüyen türün, insan olmadığını, başka bir mahlûk olması gerektiğini ve diğer birçok eski mahlûklarla birlikte zaman içinde yok olduğunu kabul etmemiz gerekir.

Bütün din kitapları, ilk insanın homo sapien, yani iki ayak üzerinde yürüyen ve düşünebilen bir mahlûk olduğunu bildirmektedir. Darwin’in dört ayak üzerinde yürüyen ve hayvandan farkı olmayan bir varlığın, bugünkü insana dönüşebileceğine dair iddiası, ilmî delillerle ispat edilememiştir.

İngiliz İlim Birliği’nin 1980 senesinde Salford şehrinde düzenlediği toplantıda Swansea Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. John Durant: “Darwin’in insanın menşei ile ilgili görüşleri, modern bir efsane oldu. Bu efsane ilmî ve sosyal gelişmemize zarardan başka bir şey vermedi. Bu evrim masallarının, ilmî araştırmalar üzerinde tahrip edici etkileri oldu. Tahrifata, lüzumsuz münakaşalara ve ilmin büyük ölçüde suiistimaline yol açtı. Şimdi Darwin’in teorisi, dikiş yerlerinden patlamış, geriye perişan ve bozuk bir düşünce yığını bırakmıştır.” dedi. Prof. Dr. Durant’ın vatandaşı hakkında söylediği bu sözler, Darwincilere ilim adına verilen en enteresan cevaplardan birisidir.

 

İlk İnsanlar Hakkında Din Kitaplarında Bilgi Verilmiş Midir?  

İlk insanlar, bazı tarihçilerin zannettiği ve İslâm dînine inanmayanların uydurduğu gibi cahil, görgüsüz, çıplak, vahşi kimseler değildi. Evet, bugün, Asya, Afrika çöllerinde ve Amerika ormanlarında vahşi insanlar yaşadığı gibi, ilk insanlar arasında da bilgisiz, basit yaşayanlar vardı. Fakat bundan dolayı, ne bugünkü, ne de ilk insanların hepsi için, vahşidir denilemez.

Bütün din kitapları, Âdem aleyhisselâmın ilk insan olduğunu; buğday ektiğini, hayvanları ehlileştirdiğini, elbise giydiğini, ev yaptığını ve kendisine on suhuf (forma, kitap) verildiğini bildirmektedir. Hayvanları ehlileştirmek, mağarada yaşamak yerine kendine ev yapmak, buğday ekmek ve onu hasat etmek ve peygamber olarak vahiy almak meziyetlerine sahip olan bu ilk insanın, dünyanın oldukça tekâmül ettiği bir zamanda yaratılmış olduğu; dört ayağı üzerinde yürüyen, inlerde yaşayan mahlûklarla hiç bir alâkasının olmadığı anlaşılmaktadır.

 

İnsan Dışındaki Mahlûkların Evrimine İnanmak İslâmiyet’e Aykırı Mıdır?

Fizyolojist Haldane, bundan milyonlarca sene evvel, sıcak denizlerde, güneşten gelen ultraviyole ışınlar tesiriyle, inorganik gazlardan organik bileşiklerin meydana geldiğini ve ekviproduktif özelliği olan ilk molekülün, yani aldığı gıda maddelerini, kendi gibi canlı şekle çeviren hücre molekülünün de, bu arada bir tesadüf eseri teşekkül etmiş olma ihtimâlini dile getirmiştir. Fakat bu, sadece bir hipotez yani faraziyedir. Ekviproduktif özelliği olan bir molekülün nasıl meydana geldiğini gösteren kesin bir bilgi, mevcut değildir.

Fen bilgileri, gözlem ve tedkik ilimleridir. Fen olayları, önce his uzuvları ile veya bunları takviye eden âletlerle gözlenir ve olayın sebepleri tahmin edilir. Sonra bu olay, denenip tekrar edilerek sebeplerin tesirleri ve rolleri tespit edilir. Bir hâdisenin sebebi ve oluş tarzı biliniyorsa, buna inanırız. Fakat tecrübe edildiği hâlde, sebepleri anlaşılamayan hâdiseler de vardır. Bunlara sebep olarak, birçok fikirler ileri sürülür. Bu fikirler mutlak değildir. Bir hâdiseyi, çeşitli fen adamlarının farklı yorumladıkları çok görülmektedir.

Dînimiz, ilk insanın yani Âdem aleyhisselâmın balçıktan yaratıldığını bildiriyor. Diğer hayvanların ve bitkilerin ne sûretle yaratıldığını bildirmiyor ki, Haldane hipotezinin dîne zararı dokunsun.

Îmânı gideren; herhangi bir hâdisenin kendi kendine olduğuna inanmak ve hayvanların, tek hücrelilerden, yüksek yapılılara doğru, birbirlerine ve nihâyet insana döndüğünü söylemektir ki, zaten fen bunu göstermiyor ve hakiki fen adamları böyle söylemiyor.

İslâm düşmanları, ilk canlı, kendi kendine meydana gelmiş dedikleri gibi, güneş sisteminin, yıldızların, çeşitli fizik, kimya ve biyoloji hâdiselerinin de kendiliğinden olduğunu söylüyorlar. Ehl-i sünnet âlimleri, kitaplarında bunlara, gerekli cevapları verip hepsini susturmuştur. Bunların aldandıklarını ilmî vesikalarla ispat etmişlerdir.

Fen ilerleyip, ilk canlıların nasıl yaratıldığı hakkında doğru bilgi edinilirse, İslâmiyet’e zararlı değil, faydalı olur. Çünkü canlı ve cansız, her şey yok idi. Hepsi, sonradan yaratıldı. Her şeyi yaratan, yapan, hareket ettiren, Allahü teâlâdır. Bütün enerji şekilleri, hep O’nun kudretinin tezâhürüdür.

 

Kaynak: Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye

 

Tavsiye Yazı –> Dağların Depreme Dayanıklı Olduğuna Dair Ayet Var Mıdır?

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler