Sual: Tenkihü’l-kelam kitabı muteber midir?
Cevap: Kitabın müellifi Sultân II. Abdülhamîd hân “rahmetullahi teâlâ aleyh” zamânında yetişen din adamlarından, Abdüllatîf Harpûtî’dir. 1912 senesinde İstanbul Dârülfünûnunda (İlm-i kelâm) muallimi [profesörü] idi. “Tenkîhu’l-kelâm” adındaki kitâbında, islâm dînini ilim, akıl ve fen ile çok güzel müdâfaa etmektedir. 1911’de, İstanbul’da basılan “Tenkîhu’l-kelâm fî-akâid-i Ehl-i islâm) kitâbı, fen bilgilerini ve din büyüklerinin bunlar üzerindeki sözlerini uzun bildirmektedir.
153. sayfada diyor ki: “Fen adamları, cisimleri ve cisimlerdeki olayları araştırır, inceler. Bunlar üzerinde deneyler yapar. Madde ve olayları anlar ve anladıklarını bildirir. Gördüklerinden, hissettiklerinden dışarıya çıkmazlar. Bundan dışarıya çıkan, vazîfesinin dışına çıkmış olur. His olunamayan, incelenemeyen, deney yapılamayan konular, fen bilgisinin dışında kalır. Böyle konularda, fen adamının sözü kıymetsiz ve ehemmiyetsiz olur. Bir fen adamı, melek yoktur deyince, meleğin varlığı, fen ile incelenemez, deney ile anlaşılamaz demek isterse, bu sözü, fenne uyar. Fakat, deney ile ispât edilemediği için meleğin varlığına inanılmaz demek istiyorsa, hiç kıymeti olmaz. Söyleyenin yüzüne çarpılır. Çünki, bu sözü ile, kendisi fennin dışına çıkmakta, fenne uymamaktadır. İncelemekle, deneyle varlığı anlaşılamayan şeyi inkâr etmeğe, var olamaz demeğe kalkışmak, varlığını, fen göstermektedir demesi kadar yersiz ve fenne aykırıdır. Rûh, melek, cin, Cennet, Cehennem gibi, fen konusu dışındaki varlıkları, madde ve olay sınırları içinde aramak ve deney ile anlamağa uğraşmak, fen adamına yakışmaz. Böyle varlıkları anlamak, mucizelerle, üstünlüğü belli Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” bildirilmekle ve Peygamberlerden “aleyhimüsselâm” işitmekle olur. Böyle bilgilere, ulûm-i nakliyye denir. Bunlara, fen bilgisi veyâ ulûm-i akliyye denmez. Bu bilgileri, fen yolu ile anlamağa kalkışmak, ekmeği kulağına götürmeğe, kulakla yemeği istemeğe benzer”
73. sayfada diyor ki, (Gök dürbünleri yapılınca görülen yıldızlar ile, mikroskopla görülen küçük varlıklar, dahâ önceki zamânlarda görülemiyor, varlıkları bilinmiyordu. O zamân görülemediği için, bu varlıklara yok demek, yanlış, haksız olduğu gibi, fen adamlarının, bugünkü fen âletleri, fen bilgileri ile anlayamadıkları şeyleri ve hele, fen, madde bilgisi sınırları dışındaki varlıkları inkâr etmesi, yok demesi de, yersiz ve haksız olur. Fenne uymayan bir söz, bir câhil sözü olur).
Tavsiye Yazı: Adalet ve Zulmün Tarifi Nasıldır?