Sual: Allahu tealanın yarattığı alemde mahlukatın en üstünü, en şereflisi kimlerdir?

Cevap: Bütün cisimler madde olmaları bakımından birbirlerinden farksızdır. Hepsinin ağırlığı ve hacmi vardır. İnsan ve hayvan da, bu bakımdan, cansızlarla müsavidir. Fakat cisimler, özel hassaları ile birbirinden ayrılır.

Bütün mevcûdat, cansızlar, nebatat ve hayvanat olmak üzere üç cinse ayrılır. Hayvan cinsinin en kıymetlisi, en şereflisi insan nev’idir. Her cinsin nev’leri arasında üstünlük sırası vardır. Yani, bir nev’, başka nev’den daha üstündür. Bir cinsin en üstün nev’i, daha üstün olan cinsin en aşağı nev’ine yakın özellikler gösterir. Hatta, birçok sıfatları müşterek olur. Mesela mercan, cansızlardan taşa benzer. Fakat, canlılar gibi ürer, büyür. Hurma ağacı ve sinek kapan otu, hayvan gibi his ve hareket etmektedir. Hurma ağaçlarından bir kısmı erkek, bir kısmı dişidir. Erkek ağaç, dişi tarafına eğilmektedir. Erkek ağactan, bir madde dişiye gelmeyince, dişide meyve hâsıl olmaz. Gerçi bütün nebatlarda bu iki organ vardır ve fekondasion [Telkih] olmaktadır. Fakat, hurma ağacında, hayvanlar gibi görünmektedir. Hatta, hurma ağacının başında beyaz bir şey vardır. Hayvanların yüreği gibi iş görür. Bu şey yaralanırsa veya suda kalırsa, ağaç kurur. Hadis-i şerifte, “Halanız olan hurma ağacına saygı gösteriniz! Çünkü, ilk hurma ağacı, Âdem aleyhisselâmın çamuru artıklarından yaratıldı” buyuruldu. Belki bu ağacın, bitkilerin en üstünü olduğuna işaret buyurulmuş olabilir.

Hayvan cinsinin en aşağı nev’i süngerlerdir. Beyazdırlar. Denizlerde yaşarlar. İradeli, istekli hareketleri vardır. Sularda yaşıyan binlerle ibtidai hayvan vardır. Her nev’den daha olgun, daha üstün başka bir nev’ yaratılmıştır. Tabiiye kitaplarında üstünlük sıraları bildirilmektedir. Her sınıfta, başka başka tegaddi ve müdafaa uzuvları vardır. Kimisine ok, kimisine diş, kimisine pençe, kimisine boynuz, kimisine kanat, kimisine sürat, tilki gibi olanlara da hile verilmiştir. Her sınıfın şahsının ve nev’inin korunması sağlanmıştır. Yaşamaları için, insan aklını şaşırtan şeyler ilham olunmuştur. Bal arısı mühendis gibi, altı köşe petek yapar. Silindir yapsaydı aralarında boşluk kalırdı. Altıgen prismalar arasında yer ziyan olmuyor. Dörtgen olsaydı, hacimları daha az olurdu. Bunu insanlar okumakla, öğrenmekle anlar. Öğrenmeyen anlamaz. Arıya bunu bildiren kimdir? Allahü teâlâ (ilham) etmektedir. İlhama şimdi (iç güdü) deniyor.

Hayvanların derece derece üstünleri düşünülürse, en üstünleri, insana en yakın olanları at, maymun, fiil ve kuşlardan tuti yani papağandır. Maymunun ve filin zekası, çok insandan aşağı değildir. Darwin adındaki bir doktor, hayvanların üstünlük sırasını yazmış, en üstünü maymun olduğunu bildirmiş. Bunu okuyan İslam düşmanları, kendilerine ilerici diyen, kalın kafalı birkaç fen yobazı, Darwin’in, (hayvanların birbirine döndüğünü, yüksele yüksele, sonunda insan olduğunu) yazıyor diyorlar. Bunu ileri sürerek, Âdem aleyhisselâmın topraktan yaratıldığını inkar ediyor ve müslüman çocuklarını aldatıyorlar. Halbuki Darwin, kitabında, hayvanlar birbirine döner demiyor. (Yaratılışlarında bir tekamül, bir üstünlük sırası vardır) diyor. Aşağı derecedekilerin üstündekilere gıda, yem olduklarını yazıyor. Bu hâli İslam âlimleri daha önce görmüşler, anlamışlar ve yazmış, bildirmişlerdir. Nitekim, Darwin 1809 senesinde tevellüd, 1882’da vefat etti. Hayvanların üstünlük sırasını ve en üstünlerini, yukarıda yazdığımız şekilde bildiren Ali bin Emirullah, bundan çok önce, yani 1570’da vefat etmiştir. Darwin’in, bu yazılarını İslam kitaplarından aldığı anlaşılmaktadır.

Hayvanların üstünde, insan nev’inin en aşağısı gelir. Çöllerde, ormanlarda, kutuplarda yaşıyanlar böyledir. İnsanların en üstünü, orta iklimlerde, yani 23 derece ile 66 derece arz daireleri arasında, şehirlerde yaşıyanlardır.

Yaratılış bakımından olan bu üstünlük farklarından başka, insanlar arasında, çalışarak maddede ve ahlakta yükselmek farkları da vardır. Bazı insanlar, zekaları ile çalışarak birçok alet yapmış, bazıları ise, bununla birlikte, akıl ilimlerinde, fende, teknikte ilerlemişlerdir. En üstünlerine gelince, bunlar teknikte, ilmde, fende yükselmekle birlikte, ahlakta da ilerlemiş, velayet ve Allahü teâlâya yakınlık denen, insanlığın en yüksek derecesine varmışlardır. Bunlar, aşağılarındaki insanları irşad ederek yükseltirler. Bunların en yükseği Peygamberlerdir “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”. Bunlar, Cebrâil aleyhisselâm denilen bir melek ile Allahü teâlâdan emir ve haber almakla şereflenmişlerdir. Bu meleğin getirdiği emir ve haberlere vahiy denir. Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”, kendilerine gelen Vahyleri insanlara bildirmişler, insanlara yükselme yolunu göstermişlerdir. Peygamberlerin gösterdiği bu yükselme ve ilerleme yoluna din denir. İnsanların yükselerek vardıkları dereceler, meleklerin derecesinden daha yukarıdır. Peygamberlik makamı da, dört derecedir. 1.’si Nebîler, 2.’si Resûller, 3.’sü Ülül’azm Peygamberlerdir. Adem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed “aleyhimüsselâm” bu derecededirler. 4. derece hatem-ül enbiya olmak, yani son olarak gelmek derecesidir. Bu en yüksek derece, Muhammed aleyhisselâma mahsustur. “Sen olmasaydın, sen olmasaydın, hiçbir şeyi yaratmazdım!” iltifatı ile insanların, meleklerden daha üstün olduğuna vesika olmuştur.

İnsanların dereceleri, bütün mahlukların tam ortasındadır. İslamiyete uyanlar, yükselirler, meleklerden üstün olurlar. Nefslerine ve kötü arkadaşlara uyarak, İslamiyetten uzaklaşanlar, alçalırlar. Çünkü, ruhun mücerred olduğunu, bedenin ise, özellikleri birbirlerine benzemeyen maddelerin yığını olduğunu bildirmiştik. İnsan, ruhu tarafından meleklere, bedenin yapısı bakımından hayvanlara benzemektedir. Ruh tarafını kuvvetlendiren kimse, meleklerden de üstün olur. Çünkü beden, insanı meleklikten uzaklaştırmakta, hayvanlara yaklaştırmakta iken, bu alçalmaya karşı koymuş ve yükselmiştir. Melekte, hayvanlaştırıcı bir beden yoktur. İyilikleri, meleklik ile birlikte yaratılmıştır.

Bir kimse, bedeni kayırır, nefsi kuvvetlendirirse, hayvanlardan aşağı olur. Allahü teâlâ, Araf sûresi 178. âyetinde ve Furkan sûresinin 44. âyetinde, “Hatta onlar, hayvanlardan daha aşağıdırlar” buyurarak, böyle kimselerin kötülüklerini bildirmektedir. Çünkü, hayvanda akıl yoktur. Meleklere benzeyen ruhları da yoktur. Şehvetlerine uymaları suç olmaz. İnsanlara akıl ışığı verilmiş olduğundan, nefslerine uymaları, doğru yoldan sapmaları çok çirkin olur.

Karışımdır, Adem oğlu,
meleklikle hayvanlıktan.
Kim ki meleğine uydu,
üstün oldu, hem de ondan.
Kim ki olur hayvan huylu,
kötü olur her mahluktan!

Hayvanların yaşayabilmeleri için, kendilerine lazım olan teneffüs edecek hava, yiyecek, içecek, giyecek, barınacak, eş olacak şeylerin hepsi hazır olarak yaratılmıştır.

[Bunlar arasında, yaşamaları için, en çok lazım olanı havadır. Havasızlığa birkaç dakikadan fazla dayanamazlar. Hemen ölürler. Hava, aramakla, bulmakla, zahmet çekmekle ele geçecek bir şey olsaydı, bunu arayacak kadar zaman bile yaşıyamazlardı. Bu derece acele lazım olan, bu çok lüzumlu maddeyi, Allahü teâlâ, her yerde bulunacak ve mahluklarının ciğerlerine kadar, kendiliğinden, kolayca girecek şekilde yaratmıştır. Yaşıyabilmek için su, bu kadar acele lazım değildir. İnsan ve hayvanlar, suyu arayıp bulacak zaman kadar yaşıyabilirler. Bunun için, suyu bulmak icap etmektedir. Hayvanlarda akıl bulunmadığı ve birbirlerine yardımcı olmadıkları için, yiyeceklerini ve giyeceklerini hazırlayamazlar. Bundan dolayı, yiyeceklerini pişirmeleri, hazırlamaları lazım değildir. Ot, leş yerler. Tüy, yün, kıl ile ısınırlar. Korunma aletleri, kendilerinde yaratılmıştır. Birbirlerine muhtaç değildirler.

İnsanlar ise, bütün bunları hazırlamaya, düşünmeye mecburdur. Ekip biçmedikçe, ekmek yapmadıkça doyamazlar. İplik ve dokuma ve dikicilik yapmadıkça giyinemezler. Korunmaları için de, akıllarını, zekalarını işletmeleri, fen bilgisi öğrenmeleri, sanayi kurmaları lazımdır. Her hayvanda bulunan bir çeşit üstünlük, insanda bir araya getirlimiştir. İnsanın, kendisinde yaratılan bu üstünlükleri meydana çıkarması için, aklını kullanması, fikrini yorması, çalışması lazımdır. Saadet ve felaket kapılarının anahtarı, insanın eline verilmiştir. Yükselmesi veya alçalması, kuvvetini sarf etmesine ve çalışmasına bırakılmıştır. Aklını, fikrini işleterek, saadet yolunu görüp, bu yolda yürümeye çalışırsa, içinde yaratılmış olan yükseklikler, kıymetler eline geçer. Ufuktan ufka yükselerek, meleklere karışır. Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşur. Yok eğer, nefsin zararlı arzularına uyarak, yaratıldığı gibi, hayvanlık derecesinde kalırsa, işi tersine dönerek, alçala alçala, esfel-üs-safiline düşer. Felaketten felakete, Cehenneme kadar sürüklenir.

İnsan, yaratılışta iki taraflıdır. Ona hidayet, üstünlük tarafını tanıtabilmek ve bunu kuvvetlendirmeye çalışmasını sağlamak için, bir muallim, bir üstad lazımdır. Bazı çocuklar, nasihatla, yumuşak sözle ve mükafat verilerek yola gelir. Bazısı ise, sert ve acı sözle ve ceza vererek terbiye kabul eder. Üstad mahir olup çocuğun yaratılışının nasıl olduğunu anlamalı, onu şefkat ile tatlı veya acı tesir ederek terbiye etmeli, yani yetiştirmelidir. Böyle mahir ve müşfik bir rehber olmadıkça, çocuk ilim ve ahlak edinemez, yükselemez. Rehber, yani ilim ve ahlak sunan zât, çocuğu felaketten kurtarıp, saadete kavuşturur.]

 

 

Sonraki bahis –> Ruhun Yükselmesi Ve Alçalması

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler

1 Yorum

Comments are closed.