Sual: Saadet-i ebediyyeye nasıl kavuşulur?
Cevap: Saadet-i ebediyyeye kavuşmak için, müslüman olmak lâzımdır. Müslüman olmak için, hiçbir formaliteye, müftüye, imama gitmeye lüzum yoktur. Makamat-i Mazhariye 12. faslında diyor ki “Allahü teâlâya ve Resûlüne ve Onun Allahü teâlâdan getirdiklerinin hepsine inandım. Allahü teâlânın ve Resûlünün dostlarını severim ve düşmanlarını sevmem demek kâfidir. Her bilgiyi delil ile ispat etmek, yani Kurân-ı Kerîmdeki veya hadis-i şeriflerdeki yerlerini göstermek, âlimlerin vazifesidir. Her müslümana lazım değildir”. İbni Âbidin de, (Kâfirin nikahı) bahsi sonunda, böyle buyurmaktadır.
Bütün insanlara önce lazım olan şey, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında bildirdikleri gibi, bir îman ve îtikat edinmektir.
Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın yolunu bildiren, Kurân-ı Kerîmden murad-ı ilâhîyi (Allahü tealanın muradını) anlayan, hadis-i şeriflerden murad-ı peygamberiyi (peygamberimizin muradını) çıkaran bu büyük âlimlerdir. Kıyamette kurtuluş yolu, bunların gösterdiği yoldur. Allahü teâlânın Peygamberinin ve Onun Ashâbının “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” yolunu kitaplara geçiren, değiştirilmekten ve bozulmaktan koruyan, Ehl-i sünnet âlimleridir.
4 mezhepte ictihad derecesine yükselmiş olan müctehidlere ve bunların yetiştirmiş oldukları büyük âlimlere Ehl-i sünnet âlimleri denir. Ehl-i sünnetin reisi ve kurucusu, İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe Numan bin Sâbit ve 2 imâm, Ebû Mensur Mâturidi ve Ebul-Hasan-ı Eş’arî’dir.
Hakikate varmış Evliyânın büyüklerinden olan Sehl bin Abdullah Tüsteri “rahmetullâhi aleyh” diyor ki (Eğer Mûsâ ve Îsâ aleyhimesselâmin ümmetlerinde, İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe “rahmetullahi teâlâ aleyh” gibi bir zât bulunsaydı, bunlar yahudiliğe ve hristiyanlığa dönmezdi).
Her bidat sâhibi, Kurân-ı Kerîmde ve hadis-i şeriflerde mânâları açık olmayan îtikat bilgilerinde, yanlış te’vil yaparak, yanlış mânâ çıkardığı için, hak yoldan ayrılmıştır. Halbuki Peygamberimiz “aleyhisselâm” buyurdu ki “Kurân-ı Kerîmden kendi aklı ile kendi düşüncesi ve bilgisi ile mânâ çıkaran kâfirdir”. Berika ve Hadika’da, dil afetlerinin 50’sini okuyunuz! Namazdan, imandan haberi olmayanların, para kazanmak için, piyasaya sürdükleri, uydurma tefsirlerinin, yaldızlı reklamlarına aldanmamalı, bunları almamalı, okumamalıdır.
Kurân-ı Kerîmden ve hadis-i şeriflerden çıkarılan ilimler içinde, kıymetli ve doğru olan, yalnız Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıkları ve bildirdikleridir. Ehl-i sünnet âlimleri, bu ilimleri, Ashâb-ı kirâmdan öğrendi. Bunlar da, Resûlullahtan öğrendiler. Her mülhid, her bidat sâhibi ve her câhil, tuttuğu yolun, Kurân-ı Kerîme ve hadis-i şeriflere uygun olduğunu sanır ve iddia eder. Bu hâlde, Kurân-ı Kerîmden ve hadis-i şeriflerden çıkarılan her mânâ, makbul ve muteber değildir.
Haram işlememek ve bütün ahkâm-ı İslamiyeyi yerine getirmek, çok kolaydır. Kalbi bozuk olana güç gelir. Evet, birçok işler vardır ki sağlam insanlara kolaydır. Hastalara ise güçtür. Kalbin bozuk olması, İslamiyete tamam inanmaması demektir. Bu gibi insanlar, inandım derse de, hakiki tasdik değildir. Laf ile tasdiktir. Kalpte hakiki tasdikin, doğru imanın bulunmasına bir alâmet, din-i İslam yolunda yürümekte kolaylık duymaktır.
Muhammed aleyhissalatü vesselâma tam ve kusursuz tâbi olabilmek için, Onu tam ve kusursuz sevmek lâzımdır. Bunun alâmeti de, Onun düşmanlarını düşman bilmek, Onu beğenmeyenleri sevmemektir. Muhabbete müdahene, yani gevşeklik sığmaz. Âşıklar, sevgililerinin divanesi olup onlara aykırı bir şey yapamaz. Aykırı gidenlerle uyuşamaz. 2 zıt şeyin muhabbeti bir kalpte, bir arada yerleşemez. 2 zıttan birini sevmek, diğerine düşmanlığı icap eder.
Bu dünya nimetleri geçicidir ve aldatıcıdır. Bugün senin ise, yarın başkasınındır. Ahirette ele girecekler ise sonsuzdur ve dünyada iken kazanılır. Bu birkaç günlük hayat, eğer dünya ve ahiretin en kıymetli insanı olan, Muhammed aleyhisselâma tâbi olarak geçirilirse, saadet-i ebediyye, sonsuz necat, kurtuluş umulur. Yoksa Ona tâbi olmadıkça, her şey, hiçtir. Ona uymadıkça, her yapılan hayır, iyilik, burada kalır, ahirette ele bir şey geçmez.
Müslümanlar, birbirine hürmet eder, yardıma koşar. Din yolunda ve dünya işlerinde sıkıntıda görünce kurtarırlar. Ramazan-ı şerife, oruç tutanlara, camilere, ezana, namaz kılanlara, Allah yolunda yürüyenlere sevgi ve saygı gösterir. Kurân-ı Kerîm okunurken, sessizce ve saygı ile dinlerler. Kurân-ı Kerîmi her kitabın üstünde bulundurup, üstüne bir şey koymazlar. Çalgı ve içki alemlerinde, oyun arasında, eğlence yerlerinde okumazlar. Uygunsuz okunurken, susturamazlar ise, dinlemeyip uzaklaşırlar. Kurân-ı Kerîmi veya yapraklarını veya satırlarını veya kelimelerini ve bütün muhterem ve mübarek isimleri ve yazıları, hakir ve aşağı yerlerde görünce, kalpleri sızlayıp hemen kaldırırlar. Kul ve hayvan haklarını gözetirler. Kâfirlerin, turistlerin de mallarına, canlarına ve ırzlarına saldırmazlar. Vergilerini zamanında öderler. Kanunlara karşı gelmezler. İslâmın güzel ahlakı ile yaşıyarak herkesin sevgi ve saygısını toplarlar.
Kâfirler ise, Kurân-ı Kerîmi ve mevlidi ve bütün mübarek isimleri ve yazıları, hürmetten, kıymetten düşürmeye çalışır. Bunları, Allahü teâlânın yasak ettiği yerlerde ve şekillerde okurlar ve okuturlar. Müslümanlığın aşağı gördüğü, pis dediği şeyler arasına yazarlar. Paketlerde, eğlence masalarında, örtü olarak kullanılmaları ve horlanılmaları ve yerlerde sürüklenmeleri için, mecmualara, kağıt parçalarına ve gazetelere basarlar. Temsillerde, mizahlarda, komedilerde, karikatürlerde, filmlerde, plaklarda, televizyonlarda ve radyolarda, müslümanlarla ve din büyükleri ile ve Allahü teâlânın emirleri ile alay ederler. Bütün buralarda müslüman olarak pis, gülünç bir serseriyi gösterirler. Yani, müslümanları ve müslümanlığı tahkir ederek, onu sevimsiz ve nefrete şayan olarak tanıtırlar. Müslüman büyüklerine ve müslümanlığın büyük tanıdığı şeylere çirkin isimler takarlar. Müslümanlar, bu gibi gösterileri ve sözleri ve yazıları ve gazeteleri görmeye, dinlemeye gitmemeli ve almamalı ve okumamalıdır. İmanlarını çaldırmamak için, çok uyanık olmalıdır. Bir din alimini beğenmeyen veya bir din kitabını kusurlu, hatalı bulan bir kimse, eğer namaz kılıyor, oruç tutuyor, haramlardan sakınıyor ise, bu kimsenin sözü veya yazısı incelenmeye, o âlim veya kitap üzerinde durulmaya değer. Din kitabına, din adâmına, dil uzatan kimse, ibâdet yapmıyor ve haramdan sakınmıyor ise, onun sözünün bir iftirâ, bir din düşmanlığı olduğunu anlamalı ve inanmamalıdır. Din adamlarını “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, din kitaplarını lekelemek, bugün din düşmanlarının adeti ve silahı olmuştur. Âlimin kıymetini ancak âlim anlar. Gülün kıymetini bülbül, altının ayarını kuyumcu, incinin halisini de ancak kimyâger anlar.
Müslümanlar, Allahü teâlânın yasak ettiği, zararlı şeyleri almaz, kullanmaz, dinlemez, okumaz ve bakmaz. Kimseye kötülük yapmaz. Kendine zarar verene karşılık yapmaz. Sabreder. Ona tatlı dil ile güler yüz ile nasihat verir. Müslümanlar, Allahü teâlânın emrettiği iyi şeyleri öğrenmek, öğretmek ve yapmak için uğraşır. Fen bilgilerini kâfirlerde de araştırır. Tarih boyunca, insanlığın üstün bir varlık olduğunu düşünemeyenler, İslam dinine düşmanlık etmiş, gençleri aldatmaya uğraşmış ve hiç ummadıkları bir zamanda yıkılıp, o, sımsıkı sarıldıkları dünya zevklerini bırakmış, Cehenneme gitmişlerdir. Çoğunun ismi unutulmuş, nam ve nişanları kalmamış, fakat İslam güneşi nurunu dünyaya yaymaya devam etmiştir.
Kâfirler, dünyanın dışı tatlı, içi acı olan ve dışı yaldızlı, içi zehirli olan ve başlangıcı hoş, sonu boş olan rahatlığına ve güzelliğine sarılıyor. Müslümanlar, Kurân-ı Kerîmin emirlerine, yani Peygamberimizin “sallallâhü aleyhi ve sellem” yoluna sarılmalı ve bu ışıklı yolda ilerlemeye durmadan çalışmalıdır. Dinde sonradan meydana çıkan, din düşmanları, dinde reformcular tarafından ve câhil, ahmak kimseler tarafından uydurulan, bidatlerden sakınmalıdır.]
Tavsiye Yazı –> Bir ihtiyar müslümanın kızına nasihati