Sual: Allahü tealanın nimetleri dünyada herkese midir?

Cevap: Allahü teâlânın feyizleri, nimetleri, ihsanları, yani iyilikleri, her ân, insanların iyisine, kötüsüne, herkese gelmektedir. Herkese mal, evlat, rızk, hidayet, irşad ve selamet ve daha her iyiliği fark gözetmeksizin göndermektedir.

Fark, bunları kabulde, alabilmekte ve bazılarını da almamak sûretiyle, insanlardadır. Nahl sûresi 33. âyetinde meâlen, “Allahü teâlâ, kullarına zulmetmez, haksızlık etmez. Onlar, kendilerini azâba, acılara sürükleyen bozuk düşünceleri, çirkin işleri ile kendilerine zulüm ve işkence ediyorlar” buyurulmuştur.

Nitekim güneş, hem çamaşır yıkayan adama, hem de çamaşırlara, aynı şekilde, parlamakta iken, adâmın yüzünü yakıp karartır, çamaşırlarını ise beyazlatır.

[Bunun gibi, elmaya ve bibere aynı şekilde parladığı hâlde, elmayı kızartınca tatlılaştırır. Biberi kızartınca acılaştırır. Tatlılık ve acılık hep güneşin ışıkları ile ise de, aralarındaki fark, güneşten değil, kendilerindendir. Allahü teâlâ, bütün insanlara çok acıdığı için ve bir ananın yavrusuna olan merhametinden daha çok acıdığı için, dünyanın her tarafındaki her insanın, her ailenin, her cemiyetin ve milletin her zamanda ve her işlerinde nasıl hareket etmeleri lazım geleceğini, dünyada ve ahirette rahat etmeleri ve saadet-i ebediyyeye kavuşmaları için, işlerini ne yolda yürütmeleri ve nelerden kaçınmaları lazım geldiğini, Kurân-ı Kerîmde bildirdi. Ehl-i sünnet âlimleri, bunların hepsini, keskin görüşleri ile bulup, milyonlarca kitap yazarak, bütün dünyaya bildirdi. Demek ki Allahü teâlâ, insanları işlerinde başıboş bırakmamış, İslamiyetin girmediği bir yer kalmamıştır. Demek ki İslamiyeti dünya işlerinden ayırmak mümkün değildir. İslamiyeti dünya işlerinden ayırmaya kalkışmak, İslamiyeti ve müslümanları yeryüzünden kaldırmaya çalışmak demek olmaz mı?]

İnsanların, ahiretteki nimetlere nail olmamaları, Ondan yüz çevirdikleri içindir. Yüz çeviren, elbette bir şey alamaz. Ağzı kapalı bir kap, Nisan yağmuruna elbette kavuşamaz. Evet, yüz çeviren birçok kimsenin, dünya nimetleri içinde yaşadığı görülüp, mahrum kalmadıkları zan olunuyor ise de, bunlara dünya için çalışmalarının karşılığını vermektedir. Yalnız dünya için çalışanlara verdiği dünyalıklar hakikatte azap ve felaket tohumlarıdır. Mekr-i ilâhî ile istidrâc olarak, yani Allahü teâlânın aldatarak, nimet şeklinde gösterdiği musibetlerdir. Nitekim, Müminûn sûresi, 56. âyetinde meâlen, “Kâfirler, mal ve çok evlat gibi dünyalıkları verdiğimiz için, kendilerine iyilik mi ediyoruz, yardım mı ediyoruz sanıyor. Peygamberime “sallallâhü aleyhi ve sellem” inanmadıkları ve din-i İslamı beğenmedikleri için, onlara mükafat mı ediyoruz, diyorlar? Hayır öyle değildir. Aldanıyorlar. Bunların nimet olmayıp, musibet olduğunu anlamıyorlar” buyurdu. Kalpleri [gönülleri] Hak teâlâdan yüz çevirenlere verilen dünyalıklar, hep haraplıktır, felakettir. Şeker hastasına verilen tatlılar, helvalar gibidir.

[Kalp, yürek denilen et parçasında bulunan bir kuvvettir. Elektriğin aküde, pilde bulunması gibidir. Ruh [can] ise, bedenin her yerinde bulunur. Kalp, nefse uyup, küfür veya günah yapmak isteyince, Allahü teâlâ, bu kula acırsa, küfür ve günah işlemesini istemez. O da, yapamaz. Acımazsa, işlemesini ister ve yaratır. Karşılığını da verir. O hâlde insanın azaplara, felaketlere sürüklenmesine sebep, kendisidir. Kalbinin İslamiyete uymayıp, nefsine uymasıdır.

Sual: Allahü teâlâ, nefsi yaratmasaydı, insanlar onun aldatmasından kurtulurdu. Kimse kötülük yapmaz, herkes Cennete giderdi. İyi olmaz mı idi?

Cevap: Bu dünyada, her mahlukta, her şeyde, Allahü teâlânın hem rahmet sıfatı, hem de kahr, gazab sıfatı tecellî, zuhûr etmektedir. Su, insanların, hayvanların ve nebatatın yaşamaları için, temizlik için, yemek, ilaç yapmak için lazım olduğu gibi, denizde binlerce insan boğulmakta, sel suları evleri yıkmaktadır. Soğuk su içen, hasta olmaktadır. Ateş, ekmek, yemek pişirmek için, kışın ısınmak için lazım olduğu gibi, içine düşeni yakmaktadır. Elektrik, çok yerde işimize yaradığı hâlde, yangına sebep olmakta, insana çarpınca, hemen öldürmektedir. Her ilaç, bir derde deva olduğu hâlde, fazlası zararlı olmaktadır. Her şey de böyledir. Nefs de bunlar gibidir. Hem faydalı, hem zararlı tarafları vardır. Nefsin yaratılması, insanların yaşaması, üremesi ve dünya için çalışmaları ve ahiret için cihat sevâbı kazanmaları içindir. Allahü teâlâ, nefsi böyle nice faydalar için yarattı. Fakat, nefs, tegaddi (beslenme) ve tenasül lezzetlerine doymaz. Allahü teâlâ bütün insanlara merhamet ederek, acıyarak, nefse hâkim olup zararlı arzularını önlemeleri için, akıl da yarattı. Akıl, insan dimağı vasıtası ile his uzuvlarından, şeytandan ve nefsten kalbe gelen arzuları inceliyerek, iyilerini kötülerinden ayıran bir kuvvettir. Ayırırken yanılmazsa (Akl-ı selim) denir. Allahü teâlâ, ayrıca Peygamberler göndererek, hangi şeylerin faydalı, iyi ve hangi şeylerin zararlı, fenâ olduklarını ve nefsin bütün arzularının kötü olduğunu bildirdi. Akıl, nefsin isteklerini, Peygamberlerin iyi dedikleri şeylerden ayırıp, kalbe bildirir, kalp de, aklın bildirdiğini ihtiyar ederse, yani tercih ederse, nefsin arzularını yapmayı irâde etmez. Yani dimağ [beyin] vasıtası ile hareket uzuvlarına bunu yaptırmaz. Kalp, İslamiyetin iyi dediklerini, ihtiyar ve irâde eder ve yaptırırsa, insan saadete kavuşur. Kalbin, iyiden, kötüden birini ihtiyar ve irâde etmesine (Kesb) denir. İnsanın hareket organları, dimağına, dimağ da kalbine tâbidir. Kalbin emrine uygun hareket ederler. Kalp, dimağ vasıtası ile his organlarından ve ruh vasıtası ile taraf-ı ilâhîden ve akıldan, melekten, hafızadan, nefsten ve şeytandan gelen tesirlerin toplandığı bir merkezdir. Kalp, akla uyunca, nefsin yaratılmış olması, insanların sonsuz nimetlere kavuşmalarına mâni olmaz. Kalbin nefse aldanmaması, ona uymaması, nefs ile (Cihad-ı ekber) olur. Allahü teâlâ, cihat edenlere, Cennette yüksek dereceler vereceğini bildiriyor. Nefs, insanların cihat sevâbına kavuşmalarına, meleklerden üstün olmalarına sebep olmaktadır.]

Sual: Ahirette kafirlere merhamet yoktur mudur?

Cevap: Allahü teâlânın rahmeti, şefkati dünyada müminlere ve kâfirlere, herkese birlikte yetiştiği ve herkesin çalışmasına ve iyiliklerine dünyada karşılığını verdiği hâlde, ahirette kâfirlere merhametin zerresi bile yoktur. Nitekim Hûd sûresi, 15. âyetinde meâlen, (Görüşleri kısa, akılları eksik olanlar, ahireti düşünmeyip her iyiliği, şöhret, mevki ve hürmet gibi dünya rahatlıklarını ve lezzetlerini kazanmak için yapıyor. Bu yaptıklarının karşılıklarını dünyada kendilerine tamamen verir, umduklarından birini esirgemeyiz. Bunların ahiretteki kazançları, yalnız Cehennem ateşidir. Çünkü, iyiliklerinin karşılıklarını almışlardır. Alacakları yalnız, bozuk niyetlerinin karşılığı olan, Cehennem ateşi kalmıştır. Hırs ve şehvetleri için, gösteriş için yaptıkları iyilikleri ahirette kendilerine yaramayacak, bunları Cehennemden kurtaramayacaktır) buyuruldu.

İsra sûresi 18. âyetinde meâlen, (Görüşleri ve akılları, bu dünya çerçevesine sıkışmış olanlar, ahireti bırakarak dünyanın çabuk geçici zevklerinin arkasında koşuyor. Gece gündüz düşündükleri ve sıkıntılara katlanarak özledikleri bu nimetlerden, dilediğimizi, istediklerimize kolaylıkla ve bol bol veririz. Fakat, bunlara böylece iyilik etmiyoruz. Cehennem azabını hazırlıyoruz. Bunlar ahirette rahmetten uzaklaştırılıp, kötü bir hâlde, Cehenneme sürükleneceklerdir. Her biri çabuk biten ve arkasından sıkıntılar ve felaketler bırakan bu dünya lezzetlerine bağlanmayıp da, vaat ettiğim sonsuz ve hakiki ve hiç değişmeyen ahiret nimetlerini istiyerek, gösterdiğim ve beğendiğim iyilikleri yapanlara gelince, bunlar, Kurân-ı Kerîmde bildirdiğim yolda yürüdükleri için, bütün iyiliklerini beğeniriz. Dünyada, hem dünyanın aşıklarına, hem de sözlerime inanıp emirlerimi yapanlara istediklerini veririz. Kimseyi umduğundan mahrum bırakmayız. Nimetlerimizi hepsine serperiz. Senin Rabbinin nimetlerinin yetişmediği kimse yoktur) buyuruldu.

Tavsiye Yazı –> Bir üniversiteliye cevap

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler