Sual: Çevremizde bazı insanlar kibirden kaçayım derken tevazuda çok aşırıya gidiyorlar. Böyle yapmak caiz midir? Bu işin ölçüsü nedir?
Cevap: Tevazuun aşırı miktarına tezellül, bayağılık, kendini aşağı tutmak denir. Tezellül haramdır. Başka haramlarda olduğu gibi, bu da zaruret ile caiz olur. Dinini, canını, malını, ırzını korumak, zalimden kurtulmak, zaruretdir. Meşakkat, haraç bulununca, kolaylık aramak, caiz olur.
Tezellül, kötü huylardan biridir. Bir âlimin yanına bir kunduracı geldiği zaman, âlimin ayağa kalkıp, yerine bunu oturtması ve gideceği zaman kapıya kadar yanında yürümesi ve kunduralarını önüne koyması tezellüle bir misaldir. Yalnız ayağa kalkıp otursaydı, ona yer gösterseydi ve işini, hâlini ve niçin geldiğini sorsaydı ve suallerine güler yüzle cevap verseydi ve davetini kabul etseydi ve sıkıntısını giderecek şey yapsaydı, tevazu göstermiş olurdu. Hadis-i şerifte, “Din kardeşini sıkıntıdan kurtarana [nâfile] hac ve umre sevâbı verilir” buyuruldu. Hazret-i Hasan, Sâbit Benani’ye bir hacetini yapmasını diledi. Camide îtikâf ediyorum, başka zaman yaparım deyince, din kardeşinin ihtiyacını gidermek için gitmenin, [nâfile] hac sevâbından daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun dedi. Mevki sahiplerinin, muhtaç olanlara ve hocaların talebelerine, makamları ile ve malları ile yardım etmelerinin çok sevap olması, bu hadis-i şerife dayanmaktadır.
Nafakası, yani bir günlük yiyeceği, içeceği olan kimsenin dilenmesi, tezellül olur, haram olur. Bunun, bir günlük nafakası olmayan, başka bir kimse için veya borçlu için yardım toplaması tezellül olmaz. Fazla hediye almak için, az bir şeyi hediye vermek de, tezellül olur. Âyet-i kerime böyle hediye vermeyi men etmektedir. Alınan hediyenin karşılığını bundan fazla vermek efdaldir. Fakat fazla karşılık için hediye vermek caiz değildir. Davet olunmadan ziyafete gitmek de tezellüldür. Hadis-i şerifte, “Davet edilen yere gitmemek günahtır. Davet olunmadığı yere gitmek hırsızlık etmek olur” buyuruldu. Nikah sahibinin davet ettiği yerde haram şeyler yoksa, bu davete gitmek vâcip olur. Başka davetlere gitmek sünnettir. Riya ve iftihar için yani gösteriş ve övünmek için yapılan davetlere gitmek caiz değildir. Bir menfaate kavuşmak düşüncesiyle, devlet adamları ile hakimlerle, zenginlerle arkadaşlık yapmak tezellül olur. Zaruretin müstesna olduğu yukarıda bildirilmişti. Böyle kimselerle karşılaşınca ve bunlara selam verirken eğilmek ve secde etmek de tezellüldür. Büyük günahtır. İbadet için eğilmek küfür olur. Yahudilerin selam vermelerine benzemek olur. [Fakir, muhtaç demektir. İslamiyette, havayıc-i asliyesinden maada, kurban nisabı miktarı malı olmayana fakir denir. Resûlullahın, Allahü teâlâdan istediği ve övündüğü fakirlik, her zaman, her işte, Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilmektir.
Abdullah Dehlevi, Dürrü’l-mearif kitabında buyuruyor ki “Tasavvufta fakir, muradı olmayan, yani Allahü teâlânın rızasından başka dileği olmayan demektir”. Böyle olan kimse nafaka olmayınca, sabır ve kanaat eder. Allahü teâlânın filinden ve irâdesinden razı olur. Allahü teâlâ emrettiği için rızk kazanmaya çalışır. Çalışırken, ibadetlerini terketmez ve haram işlemez. Kazanırken de, kazandığını sarf ederken de, İslamiyete uyar. Böyle kimseye zenginlik de, fakirlik de faydalı olur. Dünya ve ahiret saadetine kavuşmasına sebep olur. Fakat, nefsine uyarak, sabır ve kanaat etmeyen kimse, Allahü teâlânın kaza ve kaderine razı olmaz. Fakir olunca, az verdin diye, itiraz eder. Zengin olursa, doymaz, daha ister. Kazandığını haramlara sarf eder. Zenginliği de, fakirliği de, dünyada ve ahirette felaketine sebep olur.]
Her sanatı ve ticareti yapmak, maaş, ücret karşılığında mubah olan işleri yapmak, mesela çobanlık, bahcivanlık yapmak, inşaatta ve hafriyatta çalışmak ve sırtında yük taşımak tezellül değildir. Peygamberler ve Veliler bunları yapmışlardır. Kendinin ve çoluk çocuğunun nafakasını temin için çalışmak farzdır. Başkalarına yardım için her türlü kazanç yolunda çalışarak daha fazla kazanmak mubahtır. İdris aleyhisselâm terzilik yapardı. Davud aleyhisselâm demircilik yapardı. İbrahim aleyhisselâm ziraat ve kumaş ticareti yapardı. İlk olarak kumaş dokuyan Âdem aleyhisselâmdır. [Din düşmanları, ilk insanların ot ile örtündüklerini, mağarada yaşadıklarını yazıyorlar. Bu yazılarının hiçbir vesikası yoktur.] İsa aleyhisselâm kunduracılık yapardı. Nuh aleyhisselâm marangozluk, Salih aleyhisselâm çantacılık yapardı. Peygamberlerin çoğu çobanlık yapmıştır.
Hadis-i şerifte, “Evinin ihtiyaçlarını alıp getirmek kibirsizlik alâmetidir” buyuruldu. Resûlullah mal satmış ve satın almıştır. Satın alması daha çok olmuştur. Ücret ile çalışmış ve çalıştırmıştır. Mudarebe şirketi ve ortaklık yapmıştır. Başkasına vekil olmuş ve vekil yapmıştır. Hediye vermiş ve almıştır. Ödünç ve ariyet mal almıştır. Vakıf yapmıştır. Dünya işi için kimseye kızmamış, incitecek şey kimseye söylememiştir. Yemin etmiş ve ettirmiştir. Yemin ettiği şeyleri yapmış, yapmayıp kefaret verdiği de olmuştur. Latife yapmış ve söylemiş, latifeleri hep hak üzere ve faydalı olmuştur. Yukarıda sayılanları yapmaktan çekinmek, utanmak, kibir olur. Çok kimseler burada yanılırlar. tevazu ile tezellülü birbiri ile karıştırırlar. Nefs, burada çok kimseleri aldatır.
Gel ey gurbet diyarında, esir olup kalan insan.
Gel, ey dünya harabında, yatıp, gafil olan insan!
Gözün aç, etrafa bir bak, nice beğler gelip geçti.
Ne mecnundur bu faniye, gönül verip, duran insan!
Kafeste bülbüle şeker verirler, fakat hiç durmaz.
Aceb niçin karar eder, bu zindana giren insan!
Aklını başına topla, elinde var iken fırsat.
Sonsuz azap çekecektir, (Adam sen de) diyen insan!