Sual: Kaç çeşit küfür vardır.
Cevap: Küfür 3 çeşittir: Cehli, cühudi [inadi] ve hükmi.
1-) Küfür olduğunu herkesin bildiği bir şeyi, işitmediği, düşünmediği için kâfir olanların küfrü küfr-i cehlidir. Cehil de iki türlüdür: Birincisi basittir. Böyle kimse, cahil olduğunu bilir. Bunlarda, yanlış itikat olmaz. Hayvan gibidirler. Çünkü, insanı hayvandan ayıran, ilim ve idraktir. Bunlar, hayvandan da aşağıdırlar. Çünkü hayvanlar, yaratıldıkları şeyde ileridedirler. Kendilerine faydalı şeyleri anlar ve onlara yaklaşırlar. Zararlı olanları da anlayıp, onlardan uzaklaşırlar. Halbuki bunlar, bilmez olduklarını bildikleri hâlde, bu çirkin hâlden uzaklaşmaz, ilme yaklaşmazlar.
[İmam-ı Rabbânî, Mektubat kitabının 1. cildinin 259. mektubunda buyuruyor ki “Bu fakire göre, dağda yetişip, hiçbir din duymayıp, puta tapan müşrikler, ne Cennete, ne de Cehenneme girmeyeceklerdir. Ahirette dirildikten sonra, hesaba çekilip, zulümleri, kabahatleri kadar, mahşer yerinde azap çekeceklerdir. Herkesin hakkı verildikten sonra, bütün hayvanlar gibi, bunlar da, yok edileceklerdir. Bir yerde sonsuz kalmayacaklardır. Herkesin aklı, dünya işlerinde bile şaşırıp yanılırken, Allahü teâlânın, akılları ile bulamadıkları için, kullarını ateşte sonsuz olarak yakacağını söylemek, bu fakire çok ağır gelmektedir. Küçük iken ölen kâfir çocukları da, böyle yok olacaklardır. Bir Peygamberin vefatından sonra, çok vakit geçip, zalimler tarafından din bozularak, unutulduğu yerlerde yaşayıp, Peygamberlerden ve İslamiyetten haberi olmayan insanlar da, Cennete ve Cehenneme sokulmayacak, böyle tekrar yok edileceklerdir”. Kâfir memleketlerinde yaşayıp, İslamiyeti işitmeyenler de böyledir.]
İman edilecek şeyleri ve farzlardan, haramlardan meşhur olanları, lüzumu kadar öğrenmek farzdır. Bunları öğrenmemek haramdır. İşitip de, öğrenmeye ehemmiyet vermemek küfür olur. Cehlin ilacı, çalışıp öğrenmektir. Cehlin ikincisi, cehl-i mürekkebdir. Yanlış, sapık itikat etmektir. Yunan felsefecilerinden ve müslümanlardan 72 bidat fırkasından imanı gidenler böyledir. Bu cehalet, birincisinden daha fenadır. İlacı bilinemeyen bir hastalıktır. İsa aleyhisselâm, “Sağırı, dilsizi tedavi ettim. Ölüyü dirilttim. Fakat, cehl-i mürekkebin ilacını bulamadım” demiştir. Çünkü, böyle kimse, cehlini ilim ve kemal sanmaktadır. Cahil ve ruh hastası olduğunu bilmez ki ilacını arasın! Ancak, Allahü teâlânın hidayeti ile hastalığını anlayan, bu dertten kurtulabilir.
2-) Küfr-i cühudiye, küfr-i inadi de denir. Küfür olduğunu bilerek, inat ederek, kâfir olmaktır. kibir sebebi ile ve mala, zevke ve mevki sahibi olmayı sevmekten veya ayıplanmaktan korkmak sebebi ile hâsıl olur. Firavun’un ve yoldaşlarının küfürleri böyle idi. Musa aleyhisselâmın mucizelerini gördükleri hâlde, iman etmediler. Bizim gibi bir insana inanmayız dediler. Kendileri gibi bir insanın Peygamber olacağını kabul etmediler. Peygamber melekten olur sandılar. Halbuki kendileri gibi insan olan Firavuna ilah dediler. Ona tapındılar. Rum İmperatörü Herakliyüs da, tahtından, saltanatından ayrılmak korkusu ile iman etmedi. Rum padişahlarına Kayser denir. Acem padişahlarına Kisra, Habeş krallarına Necaşi ve Türk sultanlarına Hakan, Kıbti padişahlarına Firavun, Mısır sultanlarına Aziz, Himyer sultanlarına Tübba denirdi. Ashâb-ı kiramdan Dıhye “radıyallahü teâlâ anh”, Resûlullahın, İslam’a davet eden mektubunu Medine’den Şam’a, Herakliyüsa getirdi. Herakliyüs, bir gün evvel, Mekke’den Şama gelmiş olan Kureyş kâfirlerinin ticaret kervanının reisi, Ebû Süfyan’ı sarayına çağırıp:
Medine’de birisinin peygamberlik iddia ettiğini işittim. Kendisi, tanınmış kimselerden midir? Yoksa, aşağı tabakadan mıdır? Ondan evvel, başkası da böyle iddiada bulundu mu? Dedeleri arasında, melik ve emir olanlar var mıdır. Kendisine tabi olanlar zengin midir, fakir ve âciz kimseler midir? Çalışmaları ilerliyor mu, geriliyor mu? Dinine girip de, sonra ayrılanlar oluyor mu? Sözünde durmadığı, yalan söylediği görüldü mü? Harblerinde galip midir, mağlub mudur? Ebû Süfyan bunların cevaplarını bildirince, bu sözlerinin hepsi, Onun peygamber olduğunu gösteriyor dedi. Ebû Süfyan [o zaman henüz iman etmediği için], küfründen ve hasedinden dolayı, yalan söylediği de oldu. Bir gece içinde, Mekke’den, Kudüs’teki Mescid-i aksaya götürüldüğünü söyledi, dedi. Herakliyüs’ün yanında olup bunu işitenlerden biri lafa karışıp:
Ben, o gece Mescid-i aksada idim dedi. O gece gördüklerini anlattı. Ertesi gün, Herakliyüs, mektubu okuttu. Mektuba inandığını, Muhammed aleyhisselâma iman ettiğini Dıhye’ye bildirdi. Fakat, iman ettiğimi millete bildirmekten korkuyorum. Bu mektubu falanca rahibe götür. O, çok şey bilir. Onun da iman edeceğini sanıyorum dedi. Rahib, Resûlullahtan gelen mektubu okuyunca, hemen iman etti. Oradakilere de iman etmelerini söyledi. Kendisini öldürdüler. Dıhye, Herakliyüs’a gelip, olanları bildirdi. Böyle yapılacağını bildiğim için, iman ettiğimi kimseye söylemedim dedi. Resûlullaha mektup gönderip iman ettiğini bildirdi. Başşehri olan Humus’a gitti. Orada kendisine, bir adamından gelen mektupta, Muhammed aleyhisselâmın peygamberliği ve muvaffakiyetleri bildirildi. İleri gelenleri toplayıp, mektubu okutarak, kendisinin iman ettiğini açıkladı. Hepsi karşı çıktılar. İman etmeyeceklerini ve reddettiklerini anlayınca, onlardan özür diledi. Maksadım, dinimize olan bağlılığınızın kuvvetini anlamak idi dedi. Bu sözü işitince, hepsi kendisine secde ettiler, razı olduklarını bildirdiler. Saltanatını kaçırmamak için, küfrü imana tercih etti. Müslümanlarla harp etmek için, Mute denilen yere ordu gönderdi. Burada çok müslüman şehit edildi. Resûlullaha, Herakliyüs’ün mektubu gelince, “Yalan söylüyor. Nasrani dininden ayrılmadı!” buyurdu. Herakliyüs’a gönderilen mektub-i nebevinin sureti, Buhari, Mevahib ve Berika’da yazılıdır.
3-) Küfrün 3. çeşidi, küfr-i hükmidir. İslamiyetin imansızlık alâmeti dediği sözleri söyleyen ve işleri yapan, kalbinde tasdik olsa ve inandığını söylese de, kâfir olur. İslamiyetin tazimini emrettiği şeyi tahkir etmek, kötülemek böyledir. Bunun için, Allahü teâlâya lâyık olmayan şey söyleyen kâfir olur. Mesela, Allah, Arştan veya gökten bize bakıyor demek, sen bana zulüm ettiğin gibi, Allah da sana zulüm ediyor demek, filan müslüman benim gözümde yahudi gibidir demek, yalan bir söze, Allah biliyor ki doğrudur demek ve melekleri küçültücü şeyler söylemek ve Kur’ân-ı Kerîmi, hatta bir harfini küçültücü söz söylemek, bir harfine bile inanmamak, çalgı çalarak Kuran okumak, hakiki olan Tevrata ve İncile inanmamak, bunları kötülemek, Kur’ân-ı Kerîmi şaz olan harflerle okuyup Kuran budur demek, küfür olur. Peygamberleri küçültücü şeyler söylemek, Kur’ân-ı Kerîmde isimleri bildirilen 25 Peygamberden birine inanmamak, meşhur sünnetlerden birini beğenmemek, çok iyilik yapan birisi için, Peygamberden daha iyidir demek küfürdür. Peygamberler muhtaç idi demek küfür olur. Çünkü, onların fakirlikleri kendi istekleri ile idi.
Birisi, peygamber olduğunu söylese, buna inananlar da kâfir olur. “Kabrim ile minberim arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir” hadis-i şerifini işitince, ben minber, hasır ve kabirden başka bir şey görmüyorum demek küfür olur. Ahirette olacak şeylerle alay etmek küfürdür. Kabirdeki ve kıyametteki azaplara [akla, fenne uygun değildir diyerek] inanmamak, Cennette Allahü teâlâyı görmeye inanmamak, ben Cenneti istemem, Allahı görmeyi isterim demek küfür olur. İslamiyete inanmamak alâmeti olan sözler, fen bilgileri, din bilgilerinden daha hayırlıdır demek, namaz kılsam da, kılmasam da, beraberdir demek, zekat vermem demek, faiz helal olsaydı, zulmetmek helal olsaydı demek, haramdan olan malı fakire verip sevap beklemek, fakir, verilen paranın haram olduğunu bilerek, verene hayır duâ etmek, İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe’nin kıyası hak değildir demek küfürdür. Araf sûresi 56. âyet-i kerimesinde meâlen, “Allahü teâlâ, rüzgarı, rahmeti olan yağmurdan önce, müjdeci gönderir. Rüzgarlar, ağır olan bulutları sürükler. Bulutlardan ölü olan toprağa su yağdırırız. O yağmurla yerden meyvalar çıkarırız. Ölüleri de mezarlarından böyle çıkaracağız” buyuruldu. Bu âyet-i kerime, kıyasın hak olduğunu ispat etmektedir. Bu âyet-i kerimede, ihtilaflı olan bir şeyi, söz birliği ile anlaşılmış olana benzetmek bildirilmektedir. Çünkü, Allahü teâlânın yağmur yağdırdığını ve yerden ot çıkardığını, hepsi biliyordu. Öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu, yer yüzünün kuruduktan sonra tekrar yeşillenmesine benzeterek ispat etmektedir.
İslam bilgilerine inanmamak, bunları ve din âlimlerini aşağılamak da, küfür-i cühudi olur.