Bu mektup, İmam Rabbani hazretlerinin mahdumu Muhammed Masum hazretlerinin Mektubat’ının 1.cilt 228. mektubudur.
Bu mektûp uzundur. Bir yerinde buyuruyor ki, eski yunan feylesofları (Ma’dûm, mevcûd olmaz. Mevcûd da yok olmaz) dediler. [Zamânımızdaki fen taklîdcileri de, böyle söylüyor. Bu söz, islâm dînine uymadığı için, böyle söyleyene ilerici diyorlar. Müslümânlar, “herşey yok idi. Allahü teâlâ herşeyi yoktan var etdi” dedikleri için, müslümânlara gerici diyorlar.] Bunlar, vehim ile, hayâl ile konuşuyor. Herşeyi yoktan var etmek ve var iken yok etmek, Allahü teâlânın sonsuz kudreti karşısında çok kolaydır. [1209 (m. 1794) senesinde, fransız ihtilâlcilerinin idâm ettiği, fransız kimyâgeri Lavoisier de kimyâ reaksiyonlarında maddenin kaybolmadığını görerek, “tabîatte hiçbirşey kaybolmaz ve hiçbirşey yoktan var olmaz” dedi. Herşeyin kimyâ reaksiyonlarına tâbi olduğunu zannederek, böyle söyledi. Kendilerine ilerici ve müslümânlara gerici diyen, fen taklîdcisi kâfirler, Lavoisier’in bu sözünü vesîka olarak kullanıp, hiçbirşey yoktan var edilmemiştir yaygarasını kopararak, müslümân talebeleri aldattılar. 1955’de ölen alman fizikcisi Einstein, maddenin yok olarak enerjiye tehavvül etdiğini (dönüştüğünü) isbât edince, bu fen yobazları şaşkına döndü. Sesleri kesildi. Allahü teâlânın yalnız kimyâ reaksiyonlarına tâbi olduğunu zan eden bu ahmak ilericiler, islâmiyyete saldırmak için, şimdi başka sebepler aramaktalar.]
Bütün dinler, âlemin yoktan var edildiğini sözbirliği ile bildirmekte, buna inanmayana kâfir demektedir. Meryem sûresi 67. âyetinde, meâlen “İnsan düşünmiyor mu ki, biz onu yoktan var ettik” buyuruldu. Tefsîr âlimlerinin baştâcı olan Kâdî Abdullah Beydâvî, Envârü’t-tenzil ismindeki tefsîrinde “Allahü teâlâ, insanı yoktan var etti” demektedir. Her zamân, herşey yoktan var edilmezse, Allahü teâlânın işsiz, güçsüz olması lâzım olur. Allahü teâlâ, her maddeyi yoktan var ettikden sonra, herbirini, her ân varlıkta durdurmaktadır. Bunun için, hiçbir madde, kendiliğinden yok olamaz.
Maddelerden cisimler hâsıl olur. Sıfatları, her zamân değişiyor. Bunları yapan da, hep Allahü teâlâdır. Yalnız Allahü teâlâ ve Onun sıfatları ebedî olarak vardır. Yok iken, sonradan var edilmiş değildirler ve hiç yok olmazlar.
Âlem, yanî her mevcûd, yok iken, ilm-i ilâhîde var idi. İlm-i ilâhîde var olanlara, (A’yân-ı sâbite) ve bu varlığa (Sübût-i eşyâ), hâricde var olmaya (Vücûd-i eşyâ) demişlerdir.
Abdiyyet, kulluk, Allahü teâlâya inanmak ve Onu sevmekdir. Bunun alâmeti de, islâmiyyete tâbi olmak ve bid’atden sakınmaktır. Herşeyin yok iken muntazam olarak, hesâblı yaratıldığını görüyoruz. Meselâ, insanın bütün organları nizâmlı ve hesâblı yaratılmakdadır. Bu hâl, herşeyi, sonsuz bilgi ve kudret sâhibinin yarattığını göstermektedir.