Bu Mektup büyük İslam alimi, II. bin senenin müceddidi İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî’nin oğlu Muhammed Mâ’sûm “rahime-hullahü teâlâ”nın, 3 cilt olan, fârisî (Mektûbât) kitabının II. cildinin 62. mektubudur.

İnsanın şerefi, iman ile ve marifet iledir. Mal ile ve mevki ile değildir. İmanın kuvvetlenmesine çalışınız! Marifet derecelerinde yükselmeye gayret ediniz! Hadis-i şerifte, (Ahiret için çalışanı, Allahü teâlâ, her arzusuna kavuşturur. Yalnız dünya işleri ardında koşanları helak eder) buyuruldu. Geçim sıkıntısı olanın, bir işte çalışması caizdir. Kazanırsa, iyi olur. Kazanamazsa, bu işin üzerine düşmemelidir. Uğraşmasının sonu gelmez. Zararı artar.

Hindistan’ın büyük âlimlerinden veliy-i kâmil Muhammed Mâ’sûm Fârukî müceddidi, 29. mektup arasında buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma sordu, (Ya Mûsâ! Benim için ne amel yaptın?). Ya Rabbi! Senin için namaz kıldım ve oruç tuttum ve zekat verdim ve ismini çok zikir ettim deyince, Allahü teâlâ, (Namaz kılmak, senin için burhandır. Oruç, seni Cehennemden koruyan kalkandır. Zekat, mahşer günü, herkes sıcaktan yanarken, sana gölge yapacaktır. Zikir de, o gün, karanlıkta, sana nur olacaktır. Benim için ne yaptın?) buyurdu. Mûsâ aleyhisselâm, Ya Rabbi! Senin için olan amel nedir dedi. Allahü teâlâ, (Sevdiğim kulumu, benim için sevdin mi ve düşmanımı düşman bildin mi?) buyurdu. Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın sevdiği amelin, Onun dostlarını sevmek ve düşmanlarını sevmemek olduğunu anladı. Görülüyor ki sevgilinin sevdiklerini sevmek ve düşmanlarına düşman olmak, sevginin alâmetidir. Bu dostluk ve düşmanlık, seven kimsenin elinde değildir. Kendiliğinden hâsıl olur. Halbuki başka ibâdetleri yapmak için, arzu ve niyet etmek lâzımdır. Dostun sevdiği kimseler, insana güzel görünür. Düşmanlar da, çirkin görünür. Dünyadaki sevgilerin de, böyle olduğunu herkes bilir. Bir kimse, birisini seviyorum deyince, onun düşmanlarını düşman bilmedikçe, buna inanılmaz. Münâfık olduğu anlaşılır. Şeyh-ul-İslam Abdullah-i Ensârî diyor ki (Ebül-Hüseyin bin Sem’un, bir gün hocam Muhammed Husri’yi incitmişti. O günden beri onu sevmiyorum. Bir kimse, üstadını incitir, sen de o kimseye darılmaz isen, köpekten aşağı olursun). Allahü teâlâ, Mümtehine sûresinde buyuruyor ki (İbrahim aleyhisselâm ve Ashâbı, kâfirlere, biz sizden ve putlarınızdan uzakız. Size inanmıyoruz. Sizin, bir olan Allaha inandığınızı anlayıncaya kadar, aramızda düşmanlık olacaktır dediler. Bunların bu güzel halleri, size numune olmalıdır). Sonraki âyet-i kerimede, (Allahü teâlâya ve ahiret gününe inananlara, burada güzel numune vardır) buyurmaktadır. Bu âyet-i kerimeler gösteriyor ki îman sâhibi olmak için, bu düşmanlık şarttır ve Allahü teâlânın düşmanlarını sevmek, imanı yok eder. Demek ki sevgilinin düşmanlarını sevmemek lâzımdır. Rafıziler, burada aldanıyorlar. (Hazret-i Ali’yi sevmek için, Ashâb-ı kirâma düşman olmak lâzımdır) diyorlar. Anlamıyorlar ki sevilenin düşmanlarına düşman olmak lâzımdır. Dostlarına değil! Resûlullahın sohbetine kavuşmakla şereflenenler, birbirlerini çok severlerdi. Birbirlerine değil, kâfirlere düşman idiler. Feth sûresinin 29. âyet-i kerimesinde (Kâfirlere düşman, birbirlerine merhametli idiler) buyuruluyor. Bu âyet-i kerime, sözümüzü ispat etmektedir.

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler