¥ Hacatın kazası [isteklerin yerine gelmesi] ve müşkilatın küşayişi [zorlukların açılması] için, (La havle ve la kuvvete illa billah) kelimesini 500 kere okuyalar. Ve evvelinde ve ahırınde en az yüz kere salat eyleyeler. (Bu imam-ı Rabbani radıyallahü anh’ın hatm-i haceganıdır.) 5/33. (5. cilt yani Mektubat- Ma’sumiyye 2. cilt 33. mektup)
¥ Hakimlerden ve gayrilerden görülen zulm ve şiddeti, fili Hak [Hakkın fili] bilmelidir. Zahirin gam ve hüznüne bende [kul] mani olamaz. 6/80 (Mektubat- Ma’sumiyye 3. cilt 80. mektup)
¥ Hal, telvinden haber verir. Sahip-i temkin [temkin sahibi] olan halden geçmiştir. 6/56
¥ Hal, ilmden eşreftir [şereflidir]. Hal, ehl-i vecd ve kemalin hususiyetidir. 6/217
¥ Hal’in doğruluğuna alamet, yakinin hasıl olmasıdır. Yakin hasıl oldukta, hal; vehim ve hayalden birundur [uzaktır] demişlerdir. 6/63.
¥ Hub ve cünundan hali olan [Sevgi, muhabbet ve delilik olmayan] adem, hayvanata mülhaktır [dahildir]. 4/114.
¥ “Hac ile ömre arasını birleştirin. Zira onlar fakirlik ve günahların kalkmasına sebep olur.” Hadis-i şerif. 5/11.
¥ Hadis-i şerifte gelmiştir ki, bu üç şeyden çekinmeyen kimse, gerçekten mümindir. Hizmet-i iyal [Ailesine hizmet], ve fakirler ile beraber oturmak ve hizmetkarı ile taam yemek. [Hizmetkar temiz olmak lazımdır.] 5/109.
¥ Hadislerin bazısı, bazısını tefsir eder. 6/5
¥ Harem-i Kabenin füyuz ve berekatı başka, harem-i Medinenin kemalat ve karı ve semeresi başkadır. 6/232
¥ Hüzn ve ferahlığın olmaması, kazaya razı olmaya ters değildir. 6/17
¥ Hesab-ı müminin [müminlerin hesabı] kısa bir müddet içinde olacaktır. Fasl-ı kaza [yapılma zamanı] 1 saattır. Birinin hesabı, diğerini hesaptan işgal etmez. 4/11
¥ Hüsn-i hulk [güzel ahlak] hakkındaki Hadis-i şerifler. 4/147 [Cevap Veremedi: 342, Herkese Lazım Olan İman: 141.]
¥ “Hüsn-i hulk [güzel ahlak], gücü yettiği halde gazap eylememektir.” Hadis-i şerif. 4/147
¥ “Hüsn-i hulk [güzel ahlak] hataları eritir. Su kırağıyı erittiği ve mahv ettiği gibi. Ve kötü ahlak dahi ameli ifsad eder. Sirkenin balı bozduğu gibi”. Hadis-i şerif. 4/147.
¥ Hüsn-i hulk [güzel ahlak] buğz ettiği kimseye fütüvvettir. Ve ikrah ettiği [tiksindiği] şahsa mal vermek, kalbin nefret ettiği zat ile, hüsn-i sohbettir, demişlerdir. 5/109.
¥ Ebul-Hasan-ı Harkani, Muhammed Kassabdan efdaldir. Yani müntehidir [sona varmıştır]. 4/179.
¥ Huzur, gafletten kurtulmaktan ibarettir. 4/160
¥ Huzur, öyle ola ki, nefs-i hazır dahi arada olmaya. Vücut yolunu yokluk sahrasına çeke. Ve kendi huzuru yine kendine müteveccih ola [döne]. 4/75
¥ Huzur ve teveccüh-i kalbi, zikrin fevkidir [üstüdür]. Ve ondan daha latıftır. 5/145.
¥ Huzur-ı daimi [daimi huzur] batına nisbetle mümkündür. Ve başlangıçta zuhur eder. Bu devam, zahirde zordur. 4/172.
¥ Huzur ve agahinin devamında, uyku ve tilavet ve namaz ve bunların gayrisi birdir. [Huzur ve agah olan kalp, namaz, uyku ve tilavette aynıdır.] Huzur ve agahi kalbin melekesi olup ve onun sıfat-ı lazımesi olur ki, hiçbir zaman ayrılık kabul etmez. 5/109.
¥ Huzurun devamında, masivanın unutulması ve hatırlanmaması hiç lazım değildir. Huzur-ı daimi huzur-ı masiva ile birleşir. 5/109.
¥ Huzur-ı mübtedi [mübtedinin huzuru] öyle bir huzurdur ki, gaybet ona der-kafadır [Sonra gaybet hasıl olur]. Huzur-ı mütevassıt [Yolun ortasında olan için huzur], ki gaybet onun der-kafası değildir. [Gaybet onunla hasıl olmaz]. Ve bu iki huzurda hazırın vücutı der-meyandır [aradadır]. Ve fena husule peyveste değildir. [Fena hasıl olmasına bağlı değildir]. Ve huzur-ı müntehi [sona varanın huzuru ise] bir huzurdur ki, nefs-i hazır der-meyan [arada] değildir. 6/137
¥ Hataranın [fikir, düşüncenin] menşei nefstir. İlham da hatarat cümlesindendir. Lakin bunda, husul-i yakin galebe-i zan [yakının hasıl olması kuvvetli zan] ve inşirah-ı batın [batının açılması] vardır. 4/133.
¥ Hak sübhanehü ve teala, bazı mahlukatından razıdır. Ve onu Hasan [güzel, iyi] kılmıştır. Diğer bazılarından razı değildir. Onu kabih [çirkin] eylemiştir. 4/26
¥ Hak teala, afak ve enfüsün ve nisbet ve itibaratın ötesidir. Onu derun ve birunun verası taleb eylemek gerektir. [Onu afak ve enfüsün ötesinde aramak lazımdır.] 6/74
¥ Hak teala bizim akllarımızdan ve anlayışımızdan, ilimlerimizden ve idrakımızdan veraül veradır [ötelerin ötesidir.] 4/116
¥ Hak teala vera-ı afak ve enfüstür [afak ve enfüsün ötesidir]. Onun talibi afak ve enfüsten geçmedikçe, marifet elde edemez [kavuşamaz]. 4/205
¥ Hak teala veraül veradır [ötelerin ötesidir]. Sümme veraül veradır [yine ötelerin ötesidir]. Bu ötelerin ötesi olmak, kurb yönündendir. Uzaklıkta değildir. Her ne ki tasavvur olunur ise, hatta bir kimsenin zatından dahi ziyade ona yakındır. Aklın ondan haberdar olması zordur. Canib-i budün veraiyeti cevelangah-ı vehmidir. [Uzaklık ciheti ile ötelerin ötesi olması vehmin anlayacağı şeydir]. Halbuki yakınlıkta olan bir veraiyeti vehm ve hayal, anlayamaz ve kendine, kendinden ziyade yakınlığı tasavvur eylemeye kadir değildir. 4/205.
¥ Hak tealanın ihatası mücmelin müfassalı ihatası gibidir. Mesela kelime, aksamında cari olduğu gibidir. 6/16
¥ Hak teala hiç-bir şeye hulul etmez. Mahlukatın bazısının, vacip-i tealanın nurlarının zuhuruna liyakati [kabiliyeti] vardır. Ve senki (taş) ve küluh (toprak keseği), sahibi liyakat değildir. Dünyada rüyet vaki olmaz. 6/16
¥ Hak tealaya, mümkünatın madde ve heyulasıdır demek, çok kötü bir çirkinliktir. 6/16
¥ Hak tealanın aleme nisbeti [bağlılığı], halıkıyet [halık olması] ve mahlukların onun mahluku olması ciheti iledir. Suri ve zıllerle ilgili nisbet var ise, isimlere ve sıfatlaradır. 5/132.
¥ Hak teala ne dahil-i alemdir, ne haric-i alemdir. Ne muttasıldır [bitişiktir], ne münfasıldır [ayrıdır]. 5/108.
¥ Hak tealaya ilim ve fehm vasıtası ile aşk-i ilahi [ilahi aşk] hasıl olmaz. Aşk-ı ilahi, süluke bağlıdır. [Tasavvuf yolunda süluk yapmak, ilerlemek lazımdır]. 5/69
¥ Hak teala ahirette kurtulmanın medarını [esasını], kati vahy ile sabit olan Hakkın dinine bağlı ve yakınlığını sünnete tabi olmaya bağlı kılmıştır. 4/57
¥ Hak tealanın mukaddes barigahına bizim kusurlu amellerimiz yakışır değildir. 6/68
¥ Hak tealanın kuldan razı olması, kulun Haktan razı olmasının üstüdür [fevkidir.] 4/62
¥ Hak tealanın ziyade mahbubu [en çok sevdiği] şu kimsedir ki, Allahü tealanın kullarına muhabbetine sebep olan ve kulların dahi Mabud-i tealaya muhabbet eylemelerine vesile olandır. O kimse, teblig ve davet sahibidir. 4/29.
¥ Hak tealanın dostları, onun belasına razılardır. Bununla beraber, belaların def’i için dua ederler. 6/206
¥ Hak tealanın kendi zatına ve sıfatına ve ef’aline muhabbeti vardır. Ve bu muhabbetin çokluğundan, her birinde iki itibar vardır ki, muhibbiyet ve mahbubiyettir. Ve mahbubiyet-i zatiyenin zuhuru kemalat-ı Habibullahtır “sallallahü aleyhi ve sellem”. Ve muhibbiyet-i zatiyenin zuhuru kemalat-ı kelimullahtadır. Ve mahbubiyet-i esma ve sıfatın zuhuru, diğer Enbiyada tahakkuk eder. Esma ve sıfatın zılleri olan mahbubiyet ve muhibbiyet-i zıllıyenin zuhuru, Evliyay-ı Mahbubin ve muhibbinde hasıl olur. 6/137
¥ Hak sübhanehu müsebbib-ül-esbab [sebeplerin icad edicisi] ve varlıkların bir araya gelmesini hasıl edicidir. Bir sebep icad etmeye kadırdir. 5/17
¥ Hak teala hikmet-i baliğası ile [yüce hikmeti ile], kendi yüce kudretini, hikmet perdesinde gizli kılmıştır. 4/110.
¥ Hak teala cümleyi Cehenneme atsa, zulm değildir. Zira, kendi mülkünde tasarruf etmektedir. 4/11
¥ Hak teala kullarının rızklarına kefildir. Günlük erzakı ele geçirmek için fazla çalışarak, kendilerini perişan eylemeyeler. Eğer az bir çalışma ile mümkün olursa, ne ala [ne güzel] ve yoksa onun ardına düşmiyeler. 5/22
¥ Hak tealanın talebinde tembellik [alakasızlık] eylemeyüp, Onun marifet yolunu arayalar. Ve bu nimetin kokusu her ne cenahtan gelirse, o tarafa [ona] alaka göstereler. Ve bu fani dünyada istenen şey, bu devletin [nimetin] ele geçmesidir. İnsanın yaratılmasından maksat, marifete kavuşmasıdır. 6/34
¥ Hak sübhanehu ve teala, o rahmet ve ref’et ile (merhamet ile), başaşağı (Cehenneme) düşecek kafirlere, uzak ve düşman olduğunu izhar buyurup, müslümanlara, onlara düşman olmalarını, şiddet ve sert olmalarını ve muharebede onları katl etmelerini emir buyurmuştur. 4/39
¥ Hak tealanın hukuku, bütün hukuklardan öncedir. 6/92
¥ “Hak teala ile ilgili bir iş yaparken, kötü kimseden korkmamalıdır.” Hadis-i şerif. 4/29
¥ Hak tealanın mahall-i nazarı kalpdir. 4/48
¥ Hak teala cilve buyurursa [dilerse], sonradan yaratılmış biçare mahluk ademe teveccüh eder. 4/13
¥ Hak teala Resulullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” razı olmasını taleb etmektedir. 4/10.
¥ Hak sübhanehu ve teala, masivaya [mahluklara] köle olmaktan kurtarıp ve uzaklaştırıp, tamamen kendi mukaddes Cenabına bağlıya. 4/143
¥ Hakkın 2 veya 3 kısmı Hanefide, sülus (1/3), veya rub’-ı (1/4) şafiidedir. 4/231.
¥ Hakayık-ı selasenin [üç hakikatin], (Kuran, Kabe, salat) muamelesi, nübüvvet kemalatının fevkidir (üstüdür). 6/140.
¥ Hakayıkın inkılabı [hakikatin değişmesi] aklen ve dinen muhaldir. [Mümkün değildir.] 6/2
¥ Hakkaniyet ünvaniyle [namiyle] zahir olan bütün şühudları ve hayalleri kaldıralar. Malumat ve şühudların ötesinde seyr edeler (yürüyeler). Nasıl olduğu anlaşılmayan nisbeti talebde bulunalar. Bu adı geçen nisbetin misalleri olup ve o muameleyi hatırlatan şühudi nef’ eylemek lazım değildir. Taat vazifeleri ve ibadat üzere müstekim olalar. [Doğru yol üzere bulunalar]. 4/175.
¥ Hakayık-ı eşya [eşyanın hakikati], zat-i şeyden [şeyin kendisinden] ve mabihi şey’i hüve hüveden ibaret değildir. [Ve onunla olan şey, o ve ondan ibaret değildir.] Belki onun mebde-i füyuz-ı vücudu ve tevabii vücutisidir. [Belki onun başlangıcı, varlığının feyizleri ve vücutına tabi olan şeylerdir]. 5/1
¥ Hakikat-i vacip-i tealayı [Vacip-i tealanın hakikatini] idrakten, mümkün nasıl haberdar olabilir ki, bu mümkünün nasibi acz ve yestir. [Acz ve yes olduğu aşikardır]. 5/57
¥ Bir hakikatin diğer bir hakikadden üstün olması, birinci hakikat sahibinin, ikinci hakikat sahibinden üstün olmasını gerektirmez. 4/183.
¥ Hakikat-i şey [Bir şeyin hakikati] o şeyin kendisi demek olmayıp, bundan varlığın başlangıcı ve o varlığa tabi olanlar murad edilmiştir. 5/1
¥ Hakikat-i Muhammedi “sallallahü aleyhi ve sellem” teayün-i hubbidir. 4/183.
¥ Hakikat-i Muhammedi “sallallahü aleyhi ve sellem” berzehıyat-ı kübra [büyük aracı] tesmiye edilmektedir [isimlendirilmektedir]. 4/88
¥ Hakikat-i Muhammedi “sallallahü aleyhi ve sellem”, ilk yaratılan olup, bütün mümkünatin hakikatlerini kendinde toplamıştır. Ve ona (Hakikatlerin hakikati) derler. 6/164.
¥ Hakikat-i Muhammedi “sallallahü aleyhi ve sellem”den ilerisi üluhiyet olup, buraya yükselmek mümkün değildir. 6/205.
¥ Hakikat-i Muhammediye “sallallahü aleyhi ve sellem” berzah-ı kübra [büyük aracı] derler ki, vahtet makamıdır. Zira Allahü teala ile mahluklar arasındadır. 6/207
¥ Hakikat-i Muhammedi “sallallahü aleyhi ve sellem”, bütün ilahi şuunları kendinde toplıyandır. 5/1
¥ Hakikat-i Muhammedi “sallallahü aleyhi ve sellem”, teayün-i evveldir. 4/183.
¥ Hakikat-i Kabe, hakikat-i Muhammedinin “sallallahü aleyhi ve sellem” fevkidir [üstündedir]. Zira hakikat-i Muhammedi “sallallahü aleyhi ve sellem”, teayünatın mertebelerinden dolayıdır. Hakikat-i Kabe teayünatın mertebelerinin üstündedir. 6/195
¥ Hakikat-i Kabe, hakikat-ı Kuranın üstündedir. 4/183
¥ Hakikat-i Kabe, mahlukların hakikatleri ile ilahi hakikatler arasında geçittir. 4/24
¥ Hakikat-i Kabeyi, imam-ı Rabbani bir mahalde suradikat-ı azamet-i kibriyaidir [azamet dereceleridir] buyurmuş, bir mahalde nur-ı sırf deyip, bir mektuplarında dahi hakikat-i Ahmediyidir diye karar vermıştır. Bilcümle bu değişiklikler [farklılıklar] nüzul esnasındaki söyledikleridir. 6/130.
¥ Hakikat-i Kabe-i Rabbani, hakikat-i Muhammedi sallallahü aleyhi ve sellemin fevkidir [üstündedir]. Zira hakikat-ı Kabe, Zat-ı tealanın şanı ile olup, Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin, kulluk makamının kemali ve abidiyetidir. 5/1
¥ Hakikat-i Kurani ve hakikat-i Kabeden her birinin diğeri üzerine üstünlüğünün beyan olunmasının sebebi, kusurlu olan hatıra şöyle gelir ki, Kuran-ı Mecid, Hak sübhanehunun sıfatından veya şanından dolayıdır. Ve şuun ve sıfatta 2 itibar mevcuttur. Birisi itibar-ı teayün ve biri dahi itibar-ı ıtlak ve la teayündür [teayün olunmayandır]. Dolayısiyle bu iki itibara nazarla 2 hakikatten herbirinin diğeri üzerine üstünlüğü ile hüküm olunmuş bulunması mümkündür. Bir hüküm bir itibar ile ve hüküm-i diğer, itibar-ı diğerle oldukta tehalüf (muhalif) olmaz. 4/183.
¥ Hakikat-i Kurani, sıfat-ı zaidedir. Şan-ı gayr-ı zaide dahi değildir. 6/130
¥ Hakikat-i Kuran [Kuranın hakikati], bütün zati kemalatı kendinde toplamıştır. 4/183
¥ Hakikat-i Kuranide, vüs’atin başlangıcı, namazın hakikatinde, vüs’atın kemali vardır. 6/140.
¥ Hakikat-i Kuran, Enbiyanın hakikatlerinin üstündedir. 6/128
¥ Hakikat-i Kuran, mabudiyet-i sırfa şayan değildir [yakışır değildir]. 6/128
¥ Hakikat-i salat [namazın hakikati], bütün hakikatlerin üstündedir. 6/224
¥ Hakikat-i salat, hakikat-i Kabenin üstündedir. 6/140
¥ Hakikat-i salat, mabudiyet-i sırfa şayandır [yakışır]. 6/76
¥ Hükema demişlerdir ki [maddiciler diyor ki], (yok olan var olmaz ve var olan da, yok olmaz. Bunu ispat etmeye bile lüzum yoktur, bunu herkes bulabilir.) Bu sözleri insanlar için doğrudur. İnsanlar elbette bir şeyi yoktan var edemez. Hiçbir şey yaratamaz. Fakat bu sözü, Allahü teala için söylemek yanlıştır. Herkes değil, kimse böyle söylemez ve ispata gelmez, vehm ve hayaldir. Allahü tealanın kudretine inanmamaktır. Allahü tealanın yoktan var etmesi ve bütün alemleri hiçten yaratması ve hepsini yok etmesi, Onun kudretine göre, şaşılacak bir şey değildir. Bunu söylemek alemin kadım olduğunu, yoktan, sonradan yaratılmadığını söylemek demektir ki, küfürdür. Çünkü, kainatın, bütün zerreleri ile yoktan var edildiğini, bütün dinler sözbirliği ile bildirdiler. (İnsan düşünmüyor mu ki, biz onu önceden yarattık, halbuki o, bir şey değildi) mealindeki ayet-i kerimeye uygun değildir. Kadı Beydavi “rahmetullahi aleyh” tefsirinde (insan adem idi, yani yok idi) diye mana vermıştır. Bu sözleri, hem de, Allahü tealanın bir şey yapamayacağını bildirir. Çünkü, yok olanı var etmiyor diyorlar. Var olanın var edilmesi de olmaz. Onların dedikleri gibi, var olan yok olmaz ise, varlıkların varlıkta kalabilmeleri için de, Yaratana ihtiyaçları olmayacaktır. Hatta Allahü teala eşyayı yok edemeyecektir. Bunlar cisimlerin hassaları, hareketleri için acaba ne diyecek. Bunların her zaman yeniden meydana geldiklerini ve yok olduklarını herkes görüyor. Vel-hasıl bu sözleri söylemek, Allahü tealayı inkar etmektir. Allahü teala böyle şeylerden çok yüksektir. 4/230
¥ “Helal zahir [açık], haram aşikardır [açıktır]. Şüphe ettiğin şeyi terk ve şüphesiz ile amel eyle.” Hadis-i şerif. 5/110.
¥ “Hilm sahibi kul, oruçlunun ve namaz kılanın derecesini idrak eder.” Hadis-i şerif. 4/147
¥ Halvet der encümen, tefrika yeri olan encümende [toplulukta, kalabalıkta] kalp yolu ile matlub ile halvet eylemektir. [Halk içinde Hak ile olmaktır.] 4/163.
¥ “Hamd etmekten çok, Allahü tealaya sevgili, bir şey yoktur.” Hadis-i şerif. 4/147
¥ “Hamele-i Kuranın diğer insanlar üzerine fazileti, Halıkın mahluk üzerine olan fazileti gibidir.” Hadis-i şerif. 4/134.
¥ Havl [hareket] ve kuvvetten kendini tamamen ihrac edip, bütün işleri Hak tealaya havale edeler. 4/145
¥ “Haya, imandan bir şubedir.” Hadis-i şerif. 5/27
¥ Hayat-i dünya [dünya hayatı], bir kaç gündür. Çok değildir. Bu kısa zamanda [fırsatta], kabrin ve kıyametin fikri mutlaka lazımdır. 4/105.
¥ Hayat-i kabirde [kabir hayatında], his [hissiyat] vardır. Hareket yoktur. 4/34
¥ Hayati çend ruzeyi [birkaç günlük hayatı] ahiret azığının tahsiline sarf edip, diğer işleri Hak celle ve alaya sipariş edeler. Magrib ve meşrıkın Rabbi, Ondan başka ilah yoktur. Onu vekil edin. 5/8
¥ Hayatta iken kabir ittihazı, ya mekruh veya müstehaptır. 5/51
¥ Hayvanlarda nefs-i emmare yoktur. 5/50
¥ Hayat-i dünyevi [dünya hayatı] gayet azdır. Ebedi ve daimi muamele ona bağlıdır. Bahtiyar şu kimsedir ki, bu az zamandaki fırsatı ganimet bilip, ahiret karını onda görüp, ahiret rızkını hazır ede. 4/147
Tavsiye Yazı –> Örnek Müslüman Nasıl Olmalı?