¥ “Sana gelen her iyilik, Allahü tealadandır. Sana gelen her çirkinlik de, kendindendir [nefsindendir]” ayetinde murad, seyiatın menşeidir. 6/227. (6. cilt yani Mektubat-ı Ma’sumiyye 3. cilt 227. mektup)
¥ Allahü tealanın indirdiği her ayet-i kerimenin bir zahiri ve bir batını vardır ve herbir harfin bir hududu vardır. Ve herbir hududun da bir manası vardır. 5/67.
¥ Masiva mevcut değildir. Yoktur. Lakin mevcut görünmektedir. 6/7.
¥ Allahü tealadan gayrisi, yok olucudur ve bir şey değildir. Hak olarak görünen batıl ve var görünen yoktur. Onun zatı, yokluktur ki, her türlü kötülük ve noksanlığın kaynağıdır. 6/227.
¥ Masivaya bağlı olunca, kurtuluş mümkün değildir. 4/16.
¥ Masivaya bağlılık, kalp hastalıklarının en şiddetlilerindendir. Ve onun tedavisi, mühim şeylerin en mühimmidir. 6/94.
¥ Masivayı yok etmek için, tevhit-i vücudi kullanılmaz. [Yürürlükte değildir.] Tevhit-i şühudi lazımdır. 4/150.
¥ Masivanın yok edilmesinden murad, masivaya bağlantının ve onun maksat oluşunun yok edilişidir. Belki, masivayı görmek ve devamlı onunla meşgul olmayı yok etmektir. Tevhit-i şühudinin hasılı budur ki, bu yolun şartıdır. Masiva hakikadde mevcut olsun, gerek olmasın. 4/152.
¥ “Mümin kardeşinin ihtiyacını gidermek, on sene itikaf eylemekten hayırlıdır”. Hadis-i şerif. 4/147.
¥ “Bir müminin ihtiyacını ifa için bir kimse yürürse, Hak celle ve ala 75.000 meleği ona koruyucu kılıp, eğer sabah vakti ise, akşama kadar ve eğer akşam vakti ise, sabaha kadar ona rahmet ile dua ederler. Ve herbir adımını kaldırdıkça, bir günahını mahv ve bir derece yükseltirler.” Hadis-i şerif. 4/147.
¥ “Bir mümin kardeşinin ihtiyacına bir kimse çalışsa, ta ayrılıncaya kadar, Allahü teala herbir adımına 70 hasene ihsan edip ve 70 günahını mahv eder. Eğer o iş onun çalışması ile tahakkuk ederse, bütün günahlarına magfiret olunup, doğduğu günki gibi olur. Eğer o esnada ahirete gitse, hesapsız Cennete dahil olur.” Hadis-i şerif. 4/147.
¥ “Bir kimse bir mümine bir iyilik yapınca [kalbine neş’e verince], Allahü teala, bu iyilikten bir melek halk edip, bu melek Allahü tealaya hep ibadet eder. Ve tevhit okur. O kimse kabre dahil oldukta, bu melek nurlu ve sevimli olarak, bunun kabrine gelir. O kimseye, sen beni bilirmisin dedikte, sen kimsin diye sual edip, o dahi ben senin falan kimseye verdiğin neş’e ve sürurum ki, Allahü teala, beni bugün seni sevindirmek ve kıyamet günü sana şefaat etmek ve Cennetteki yerini sana göstermek için gönderdi, derse, gerektir.” Hadis-i şerif. 4/147.
¥ Mümin kardeşinin yüzüne tebessüm etmek sadakadır. “Hadis-i şerif.” 4/147.
¥ “Mümin olan kimse, büyük günahın meydana gelmesine sebep olmak korkusundan, küçük günahı terk eder.” Hadis-i şerif. 5/112.
¥ Mümin müminin aynasıdır. 6/203.
¥ Müminin şerefi, geceyi ihya eylemek ile ve insanlardan bir şey istememek [beklememek] iledir. 6/174.
¥ Müminin üzerine kıyamet günü çabuk geçer. Yani ikindi ile akşam arasında olan zaman miktarı olur. Ve onlar insanların hesabından kurtuluşuna kadar Cennet bahçelerinde kalırlar. 4/11.
¥ Malı insanlardan çoğaltan ve depo eden kimse, ateşi ister. 5/37.
¥ Mal ve evlat ve zevcelerden her neye ki, muhabbet edilse, kendi nefsi için eder. 4/128.
¥ İnsanoğlu malın azlığını sevmez. Halbuki az mal, hesabın kısa ve kolay olmasına sebeptir. 4/42.
¥ Mal sadaka ile noksan olmaz [eksilmez]. Hadis-i şerif. 5/11.
¥ “Malayani ile [faydasız şey ile] meşgul olmak, Hak tealanın o kuldan yüz çevirdiğinin işaretidir.” Hadis-i şerif. 4/85.
¥ “Kulun, Allahü tealaya en sevgili olduğu hal, kulunun secdede olduğu haldir. Yüzü toprakta olunca [secdeye kapanınca] affolunur.” Hadis-i şerif. 6/122.
¥ Meyus olmak ve hiçbir şey olmadığını anlamak arttıkça, kemalatın zuhuru da artar. 6/230.
¥ Mubahın işlenmesi, Hak tealanın emri ile olursa, farz ve vaciplere dahildir. 6/232.
¥ Mebde ve Mead risalesi, imam-ı Rabbaninin tasniflerindendir. 4/183.
¥ Mebde ve Mead risalesinde icazet bahsi. 4/61.
¥ Mebde-i teayünler, Allahü tealanın ilminde, ilahi kemalatın anlaşılması ve ayırt edilmesinden ibarettir. Ve her kemal bir şahsın mebde-i teayünüdür. Sekiz sıfatın ilmi varlığından başka, haricde dahi sübutu vardır. 4/66.
¥ Mebde-i teayünler, Muhammed-ül-meşreb olanlarda, şüun makamında, olmayanlarda ise, sıfat makamındadır. 5/116.
¥ Mebde-i teayünler, isimlerin zılleridir. 6/213.
¥ Mebde-i teayün, aşık ile maşuk arasında geçittir ve kavuşma yolu ona münhasırdır. [O yoldan kavuşulur]. 4/66.
¥ Feyzin kaynağında kesiklik olmaz. Eğer feyizde kesiklik var ise, onun sebebi, feyzi alandadır. Feyzi verende değildir. 6/168.
¥ Bir bidat sahibine yolda rast gelen, yolunu değiştirmelidir. 4/29.
¥ Bidat sahibinin cenazesine giden kimse, dönünceye kadar, Allahü tealanın gazapına uğrar. 4/29.
¥ Mübtedi [başlangıcda olan]nin ve ortada ve sonda olanların vazifeleri aynı değildir. Halin ve vaktin gereği gibi meşgul olmalıdır. 5/112.
¥ Mübtedi, kalp erbabıdır. Ve halden hale değişmek kalpdendir. 6/79.
¥ Mübtedi suri tecellinin sahibidir. Müntehi, manevi tecellinin sahibidir. Müntehi, suretten ve manadan geçmiştir. 6/110.
¥ Dindar alimlerin fetvaları ile ef’al [iş], akval [söz] ve ahlakta amel edesiniz ve salihlerin ahlakını kendinize örnek alıp ve Ehlullaha muhabbet ediniz. 4/14.
¥ Müteşabihatın esrarını, imam-ı Rabbani, ilim ve marifet ile kimseye açıklamadı. Ve tam bir gizlilikle onu örtmeye çalışırdı. 6/112.
¥ Müceddid-i elfin idrakinde [2. binin müceddidini anlamakta], Evliya da, ülema gibi acizlerdir. 5/3.
¥ Mecnuna Leyla gelip, sohbet ettikte, benden uzaklaş ki, muhabbetin beni senden meşgul etti, dedi. 4/218.
¥ Muhib [seven] sevgiliyi görmeye talib ve kavuşmayı arzu ettiğinden, caizdir ki, arzusunun çokluğundan [heyecanından] matlubun görüntüsü ile dahi, rahat olur. 4/156.
¥ Muhib [seven] için, sevgiliye kavuşmadıkça, durmak yoktur; [duramaz]. 4/145.
¥ Muhabbet ve buğd-ı fillah olması [Allah rızası için buğz olması] demek, kendisi için sevdiğini, diğer insanlar için de sevmek, kendisi için sevmediğini diğer insanlar için de sevmemek, demektir. “Hadis-i şerif”. 4/29.
¥ Muhabbet ve Allah için düşmanlık olmadıkça, hakiki iman ortaya çıkmaz. “H”. 6/55.
¥ Muhabbetin davası, düşmandan teberri eylemedikçe [mahbubun düşmanından uzaklaşmadıkça] makbul değildir. 4/73.
¥ Muhabbet-i işan [büyükleri sevmek], saadetin sermayesidir. 4/21.
¥ Muhabbet-i işan [büyüklere sevgi] kuvvetli oldukta, feyiz alma yolu açıktır. Her nerede olurlarsa olsunlar, feyizlerinden ve bereketlerinden ümid olunur. Teveccüh de ilave olursa, nur üstüne nur olur. 5/103.
¥ Muhabbet-i işan [büyükleri sevmek], hakiki matlubun sevgisinin neticesidir. 4/143.
¥ Muhabbetsiz ve rabıtasız, yalnız teveccühün tesiri azdır. 4/33.
¥ Muhabbet olmasa, talibe, matlubun yolunu gösterici bulunmaz idi. Feyiz almak ve bereketlenmek, muhabbet miktarınca olur. Ve gizli manaları çeker. Ve seven de, sevgilinin halini kazanır [Ona benzer]. Fena ve beka muhabbetin neticesidir. 4/21.
¥ Muhabbet dostluğun kısımlarındandır. Hullet, üns [yaklaşma] ve ülfet [dostluk]dir. Muhabbet bağlanma yolu ile, dostluğun diğer kısımlarından ayrılmış ve hayret verici bir şey ve başka bir neticeler sahibi olmuştur. 5/134.
¥ Ebrarın muhabbeti itibarat iledir. Mukarreblerin muhabbeti, itibar edilenlerden yüksektir. 6/105.
¥ Masiva sevgisi, zahir ve batında [bedende ve ruhta] olursa, avam muhabbetidir. Yalnız zahirde olursa, meyl-i tabii denir ki, zararsızdır. 5/106.
¥ Muhabbettir ki, var olma ve yaratma zincirini harekete geçirip, gizli hazineyi açığa çıkarmış, gayb sırları açıkça görünür hale gelmiştir. Muhabbettir ki, sadık olan aşığı yakın derecelerine ulaştırıp, arzu ettiklerini kendilerinden kurtarıp, [batıl tanrılardan kurtarıp], sevgiliye kavuşturmuştur. Muhabbet sebebi ile, sadık mürid, mürşidin kemalatını ve onun hallerini kazanır. 6/111.
¥ Muhabbet ve adem-i muhabbet [sevmek ve sevmemek] itibarattandır. Muamele [iş], sıfat ve itibarattan daha yukarıya terakki ettikte, sevmek ve sevmemek diye bir şey kalmaz. 6/235.
¥ Sevgiliye itaat, sevenin halinin icabıdır. 5/10.
¥ Mahbubiyet [sevilmiş olmak] bütün faziletlerden ve yakınlık makamlarından daha üstündür. Hepsinden ilerdedir. 6/108.
¥ Mahbubun [sevgilinin] latifeleri yazmaktan üstün [yazıya sığmaz] ve mahbubun [sevgilinin] nefsleri de anlatmaktan daha ötededir [anlatmanın ötesindedir]. Mahbub tecelli etmedikçe, biçare talib onu devamlı arar. Ve onun ruhu besliyen nimetlerini ve ruhu yükselten hikayeleri ile ülfet etmekte ve meşgul olmaktadır. Sevgili görününce derdli olan salik, yokluk sahrasına düşüp, dili tutulur. Daha sonra, söyleyen kim, dinleyen kim olur ve kim idrak eder ve kimi bulur? 6/107.
¥ Mahbubları [sevilenleri], muhabbet ipi ile, seçilmişler yoluna yavaş-yavaş götürürler. Ve müridler inabet yolundan kendi ayakları ile kavuşurlar. 6/220.
¥ Muhammed Said, Muhammed Masumun büyük kardeşidir. 6/3
¥ Muhammed Said, 17 yaşında, zahiri ilimlerin akli ve naklisini kemal derecede öğrendi; erişti. 6/3.
¥ Muhammed Masumun faziletleri. 4/86.
¥ Muhammed Masumun fakirliğini ve zelilliğini arz etmesi. 4/27.
¥ Muhammed Masumun mahbub [sevilmiş olduğu] mechul iken, bilahere malum olduğu [sonradan ortaya çıktığı]. 4/17.
¥ Muhammed Masum, farz namazlardan sonra, yetmiş kere istiğfar ederdi. 5/80.
¥ Muhammed Masum, vakitli ve vakitsiz zikrleri ve duaları ve devamlı duaları toplayarak, farisi bir risale yazmıştır. 5/104.
¥ Muhammed Masum buyuruyor ki, bu miskin aşık, bir zaman Hak tealanın inayet ve lütuflarına bakarak, dua eder [yalvarır] ve övünür. Ve başka bir zamanda kendi yaptıklarına bakıp, dua eder [yalvarır] ve fakirliğini ortaya koyar. Bir vakitte dahi, kendinin o mukaddes Cenaba, hiçbir münasebeti olmadığını düşünüp, üzülür. 4/8.
¥ Muhammed Masum buyuruyor ki, bu ayrılık ateşi ile yanmış olan ve size gönlünü kaptırmış olan aşığın hali budur ki; o hazretin şem’i vücudune pervane, onun tir-i teveccüh-i yeganesine hedefvar-i nişane olmayıp ve onun şikar-ı reftar-ı mahbubesi ve beste-i fitrak katt-ı rana-yı nazikanesi bulunmayıp ve çeşman-ı meyigun maşukanesinin küştesi ve tebessüm-i dilberanesinin aşık-ı sergeştesi olmayıp ve kendinin cebin-i nazanini onun asitane-i ulyasında kemal-i şevk ve arzu ile sürülmüş ve dergahının sakinlerinin hak-i payını gözlerine sürme yapmayan ve alnında onun köleliği damgası bulunmayan ve ol dergahın gulamlarının silsilesi kendi kerden-i can ve teninde hüveyda olmayan, kimse ile hemnişin ve aşina ve tekellüm nüma olmayayım ne çare edelim, beni böyle halk eylemişler, kendi ihtiyarımda değilim. 4/157.
¥ Muhammed Masumun arabi olarak yazdığı nasihatıdır. 4/9.
¥ Muhammed Masumda mafsal ağrısı var idi. 5/147.
¥ Muhammed Masum’un vefat tarihi (1079 h.) Zilhicce 27. idi. Ve haşiyesi. 5/74.
¥ Muhammed Seyfeddin, Muhammed Masum’un oğludur. 6/243.
¥ Muhammed Eşref, Muhammed Masum’un oğludur. 4/238.
¥ Muhammed Nakşibend, Muhammed Masum’un oğludur. 6/245.
¥ Şeyh Halilullah, Muhammed Masum’un oğludur. 5/140.
¥ Şeyh Abdül-ehad, Muhammed Masum’un oğludur. 6/205.
¥ Muhammed Sıddık, Muhammed Masum’un oğludur. 6/70.
¥ Muhammed Ubeydullah, Muhammed Masum’un oğludur. 6/118.
¥ Muhammed Sıbgatullah, Muhammed Masum’un oğludur. 4/189.
¥ Kalp, Allahü tealanın nazar ettiği mahaldir. Kalbi temiz tutmak gerektir. Ve Hak tealanın nazar ettiği yeri, halkın nazargahından çok kötü yapmak, güzellikte ve süslemekte daha aşağı yapmak layık değildir. O temizlik zikre bağlıdır. 4/48.
¥ Muhyiddin-i Arabi, hadis ilminde üstad [sözü vesika] ve fıkıhta ictihad makamında idi. 4/29.
¥ Muhyiddin-i Arabi, raks ve simaı çok şiddet ile yasak etmiştir. 4/29.
¥ Muhyiddin-i Arabinin sözü, imam-ı Rabbaninin sözünden, birkaç derece uzaktır. 4/180.
¥ Muhyiddin-i Arabi, alem, toplanmış arazdır [gelip-geçici şeylerdir] demiştir ki, hoştur [iyidir]. 5/91.
¥ Muhyiddin-i Arabi 2 teayüne, teayün-i ilmi ve diğer üç teayüne teayün-i harici demiştir. Ve teayün-i ilmi, suret-i şan-ül-ilmdir, demiştir. 4/85.
¥ Muhyiddin-i Arabi, alem, her anda ademe gider [yok olur]. Ve onun misli var olur demiştir ki, şühudidir. Ve bizim indimizde sabit değildir. 6/217.
¥ Muhyiddin-i Arabi, “Hiçbir şey yoktur ki, Onu hamd ve tesbih etmesin” deki zamirin şey’e aidiyetini tahmin ediyor. 4/47.
¥ Muhyiddin-i Arabi ve tabilerinin, “her şey odur” tabirleri, her şey onun zuhuratıdır, manasınadır. 6/16.
¥ Muhyiddin-i Arabi’nin, cem’i Muhammedi, cem’i ilahiden geniştir, sözünün tevili. 4/173.
¥ Muhlis, niyeti yenileyen, zorla ihlas elde eden kimsedir. 5/23.
¥ Muhlas, niyeti yenilemeyi ve zorla ihlas elde etmeyi geçip, hakikate kavuşmuştur. 4/172.
¥ Mir’at-i ademde [yokluk aynasında] mün’akıs olan [aks eden, görülen], kemalatın ve sıfatın kendi aslına katılması, sıfatların tecellilerinin üstünleridir. 5/109.
¥ Muradlar ve istekler, matlubun yolunu örten perdelerdir. 5/115.
¥ Murakabe, kul, Allahü tealanın devam üzere kendini bildiğini, ilmi olduğunu, huzurunda olduğunu bilmektir. 5/81.
¥ Murakabe, batıni ve zahiri hisleri, matlubu bekleme yolunda toplamaktır. 5/113.
¥ Mürebbi-i hakiki [hakiki yetiştirici] ve hakiki terbiye edici, Hak tealadır. 6/222.
¥ Mürebbi-i hakiki [hakiki yetiştirici], Hak sübhanehu ve tealadır. 4/235.
¥ Mürşid olan aba ve ecdadını [baba ve dedelerini] taklit eden ve amelleri ile amel eden, kamil olmayan çocuk için mürid ahz eylemek [kabul etmek] caiz değildir. 5/77.
¥ Mürşidin talibe teveccühü, lafza-i celal [Allah] zikir ederken de, nef-i ispat zikrinde de [La ilahe illallah] müsavidir. Ve teveccüh edene zikir etmek lazım değildir. 5/131.
¥ Maraz-ı kalbinin [kalp hastalığının] başı, masivaya bağlanmaktır. 4/71.
¥ Mürid [Allahü teala], hayır ve şer irade edicidir. Ve lakin, şerlerden razı değildir. 6/62.
¥ Müridler, inabet yolu ile vasıl olur. [Mürşide bağlanarak ve çalışarak] hayattaki bir mürşidin sohbetine muhtacdırlar. 5/101.
¥ Mürid, bu ayet-i kerimede zikir olunan sıfatla sıfatlanmış olması lazımdır. [Tebük gazasına katılmayan 3 sahabi pişman oldular. Yer yüzü kendilerine daraldı. Matem tuttular. Tövbeden başka çare olmadığını anladılar. Tövbeleri kabul edildi. Allahü teala geçmiş günahları affeder.] Tevbe suresi. A. 118.] 6/25.
¥ Alçak dünyanın çöplüklerine bağlanıp [aşık olup] ve süsüne aldanmıyalar ve onun çok cazip [renkli]liği ile renklenmiyeler. Geçici ve yok olucudur. Sabit değildir. Bir şekere bulanmış zehrdir. Ve altın kaplanmış necasettir ki, ebedi ölüme ve sonsuz hüsrana götürür. 6/135.
¥ Mescid-i Nebevide eda olunan namaz, 10.000 namaza muadildir (eşittir). “H.” 4/64.
¥ Her müslüman kendi kudreti kadar verir ve lütfeder. Kudreti olmadığı hallerde, mazeret sahibidir. 4/31.
¥ Müslümanın malının hürmeti, kanının hürmeti gibidir. “H”. 6/55.
¥ “Müslümana bir zahmetin gelmesi, onun günahı sebebi iledir.” “H”. 4/119.
¥ Dünyada görülen şeylerin hepsi, zıllere bağlıdır ve hayalden kurtulmuş değildir. 6/203.
¥ Müşahede-i kalbi [kalbi müşahede], bazı büyüklerden rivayet olunmuştur. Lakin onlara ol makamdan yükselme vaki olmamıştır. Son nefese kadar bu müşahedeye bağlanmışlardır. 5/68.
¥ Musafaha her görüşmekte sünnettir. Muayen vakit tayin etmek bidattir. 4/197.
¥ Mudga-i kalbiye [kalbin eti=yürek] alem-i halktandır. Ve yeri sinedir [göğüstür]. 6/225.
¥ Mudga, on parçadan birleşmiş olup [meydana gelmiş olup], her birinin tasfiyesinden sonra, aslın zuhuruna kabiliyeti olur. 4/20.
¥ Mutlakı mukayed nasıl bulur. [Hakiki varlığı, varlığı başkasına bağlı olan nasıl bulur.] Ve sonsuzu, sonu olan nasıl kavrıyabilir. 5/120.
¥ Matluba kavuşmak, ahkam-ı İslamiyeye uymakla mümkündür. 4/29.
¥ Matlub-ı hakikiden [hakiki matlubdan] her ne hasıl olursa, kavuşanın anlayışının tahammülü kadardır. Ve onun kabiliyet ve anlayışına bağlıdır [anlayışı kadardır]. Matlub ise, bu bağlardan uzak ve beridir. [Onda yoktur ve Ondan ayrıdır]. Ve bu bağlardan çözülmüş ve aridir [arındırılmıştır]. Şimdi icap eder ki, himmetin fazlalığı bir mertebeye ola ki, idrak kayıtlarından [bağlarından] ve istidad bağlarından daha üstün ola. Zira mümkün, madem ki, imkan bağları ile bağlanmıştır, hakiki matlubdan nasıl hisse alabilsin. Mahluk olmaktan tamamen uzak olmak mümkün değildir. 4/167.
¥ Matluba sevgiden dolayı, onu beklemek, matlubda kendinden geçmekten daha üstündür. 6/77.
¥ Matlubu bu kısa dünya hayatında, ona davet olunmuşken, [kucağına çekemeyen, kavuşamayan], yarın huzur-ı ilahiye ne yüzle gider ve ne hile ile bahane ve özür diler. 4/102.
¥ Matlubu kendinde aramak lazımdır. Kendinden haricde bulunmaz. 6/49.
¥ Matlub, afak ve enfüsün dışındadır. 6/183.
¥ Matlub görünmeye başlayınca [müşahede olununca], biçare talib, yokluk sahrasında kaybolup, ondan nam ve nişan kalmaz. 6/181.
¥ Matlub, fena ve bekanın, tecellilerin ve zuhurların, görme ve görülmenin, söz ve mananın, ilim ve cehlin, isim ve sıfatın, zannedilenin ve hayalde düşünülenin ötesindedir. 4/116.
¥ Karanlık geceleri zikir vazifeleri ile aydınlatmayı ve seherlerde ağlamayı ve istiğfarı ganimet bileler. 4/40.
¥ Mazluma yardımın fazileti hakkında hadis-i şerif. 4/29.
¥ Muaz ibni Cebel hadis-i şerifinde, Resulullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” gördüğü rüyada hitab-ı ilahi… 5/5.
¥ Marifet, zat-ı ilahinin sırlarını keşf etmektir. Keramet, mahlukların hallerini keşf etmektir. Birincisi makbuldür. 4/50.
¥ “Günahlar küfre götürür” hadis-i şerifi. 5/110.
¥ Measi [günahlar] yayıldığı vakitte, Hak tealadan gelen azap, bütün ümmete gelir. İnsanlara isabet eden azap, salihlere dahi isabet edip, sonra Hak tealanın magfiretine ve rıdvanına mazhar olurlar. 4/29.
¥ Madum-ı mutlak [mutlak yokluk], ne vücut ve ne sabit olması itibariyle şey değildir. 4/230.
¥ Madum-ı mümkün için [mümkünün yokluğu için], vücut-ı ayniden mukaddem [şu görülen varlığından önce], meşiyetin sübutu vardır. [Önceden yok idi denilebilir]. 4/230.
¥ Madum-ı mutlak [mutlak yokluk] ne sübut itibariyle ve ne vücut itibariyle şey değildir. Ama, mümkün olan yokluk için, şu görülen varlığından önce, Allahü tealanın iradesiyle (Kün=ol) emrine muhatab olup ve tesiri kabul eder ve vücudu haricde mevcut olur. 4/230.
¥ Marifet 2 nev’dir. Alimlerin marifeti, bakmaya ve delil getirmeye bağlı olup, nefs yine serkeştir. Sufilerin marifetinde, salikin nefsi fani olmuştur. 5/61.
¥ Marifet, marufta fena olmaktan ibarettir ki, hakiki ölümdür. Ve bu ölüm, derd ve muhabbetin neticesidir. 4/227.
¥ Marifet-i ilahi [Allahü tealayı tanımak], harikul’ade şeylerden ve mahlukata aid gizli şeyleri keşf etmekten daha üstündür ki, marifet, Allahü tealanın zatının sırlarını keşf etmektir. Pes; marifet ile harikul’ade şeyler arasındaki fark, Halık ile mahlukun farkı gibidir. 4/50.
¥ Marifetullah ki [Allahü tealayı bilmek ki], idrak-i basit [geniş idrak] mana olmak üzere, Veliler indinde karar verilmiştir. Ve insani kemalleri ona bağlı kılmışlardır. Onun dahi tamam olup ve kemal bulması, nefsin kemal ve itminanına bağlıdır. 4/64.
¥ Marifet-i Hak sübhanehu [Allahü tealayı tanımak] fena ve bekaya bağlıdır. 6/153.
¥ Maruf ve münkerin tarif ve taksimi. 4/29.
¥ Malumun olmayan [tanımadığın] kimseye yumuşak davranırsan ve senden kesilmiş olan kimseyi ziyaret edersen, sana zulm eden şahsı affedip ve seni mahrum eden kimseye ihsanda bulunursan, Allahü teala dereceni yükseltir, terfi buyurur. “Hadis-i şerif.” 4/147.
¥ Müflisanim amede der guyi tu,
şey’en lillahi ez-cemal-i ru-i tu.
[Biz müflisleriz. Senin köyüne gelmişiz.
Allah rızası için, cemalinden bize bir şeyler ver]. 4/163.
¥ Muktediyat-i bedeniyeden [bedeni ihtiyaçlardan], ve ihtilat-ı halktan [insanlar ile haşr-neşr olmaktan] kurtulmaya imkan yoktur. 4/160.
¥ Mükatebe [büyüklerle mektuplaşmak], manevi bağlantıyı kuvvetlendirir. Ve gıyabında ona teveccüh edilmesine sebep olur. 4/42.
¥ Mekr-i Hüdavendi celle şanühudan [Allahü tealanın aldatmasından] emin olmayalar. Ve daima sığınalar ve yalvaralar ki, büyük işte karışıklık olmaya. 6/209.
¥ Mekşufat ve meşhudat, zılal-i matlubdur. [Keşf olunanlar, görülenler, matlubun zılleridir.] Ayn-i matlub değildir. [Matlubun kendisi değildir]. 4/156.
¥ Meleklerin adedi, cin ve insanların toplam adedinden kat-kat fazladır. 4/11.
¥ Melekler, kendi hakikatlerinin üstüne çıkamaz. İnsanların üstünleri, meleklerin hakikatlerinin üstüne çıkarlar. 4/183.
¥ Melamiye yolu, sufiye elbisesini giymiş ve tarikatın mubahlarına yapışıp, İslamiyete yapışmayı avama aid bilir ki, bu zan ve itikat, ilhad ve zındıklıktır. 4/29.
¥ Mümkün [yaratılan] vacibin [yaratanın] aslını, hakikatini nasıl idrak edebilir. Sonradan olanın, devamlı var olanı kavraması hayaldir. Ebedi mahrum kalmak, hüsrana uğramak ve eleme düşmek elbette olur. 5/52.
¥ Mümkünün [yaratılanın] olgunluğu, kullukta tam olmak ve Allahü tealanın ilahlığını kabul etmektir. 4/173.
¥ Mümkün için zat yoktur. Cümle görünenler, itibarat-i zatiyidir. Ademdir [yokluktur] ki, bir şey değildir. Mümkünün zatı durumunda olan sıfat ve filler de emanettir. 5/50.
¥ Mümkünün kendisi ademdir ki, o aynada, kemal sıfatın aks etmesi ile, vücudu gösterir olmuştur. Ve bu aks etme vasıtası ile, ademiyet-i zatiyesini [zati yokluğunu] ve noksanlık ve yaratılışındaki şerri unutup, emanet olan kemalat sebebi ile kendini hayır ve kamil hayal eylemiştir. Ve bu fasid hayalden ve cehl-i mürekkebden dolayı, benlik ve kendini beğenmenin kaynağı olmuştur. 5/133.
¥ Mümkünde hayır ve kemal kısmından ve vücut ve vücudun tabilerinden [bağlılarından] her ne mevcut ise, vücub mertebesinden istifade edilmiş, emanet olarak alınmıştır. O mertebenin sıfatının yansıması ve parlamasıdır. 4/88.
¥ Mümkün [yaratılan], her ne kadar, Allahü tealaya “celle sultanühü” yaklaşıp, kemal dereceleri tahsil eylese, ruh ve beden olarak yine mahluktur. Ve sonradan olmadır ki, bütün masiva, Allahü tealadan gayri ne varsa hepsinin hadis olmasında, din sahiplerinin icmai hasıl olmuştur. İnkar eden kafirdir. 4/182.
¥ Mümkünat [yaratılanlar], ahiret hayatında, sıfatın varlığında mevcut olan hüsn ve cemalin mazharıdırlar ki [mümkünan Allahü tealanın hüsnü cemalini görüyor], lakin, bu fani dünyada mümkünün yokluğu ciheti terbiye edilip, sıfatın muhtemel yokluğunda görünen güzellik ve iyiliğe mazhar kılmışlardır. Zira, vacip olan sıfatların mevcut olan yönlerinde güzellik ve iyilik var olduğu gibi, yokluk ihtimalleri yönünde dahi güzellik ve iyilik sabittir. Lakin yoklukta görülen güzellik onunla örtülmüş gibidir. Onun için ahiret nimetleri makbul ve razı olunan şeylerdir. Dünya nimetleri ise, razı olunmayan şeylerdir. 4/123.
¥ Mümkünatın cümlesi, bazen var, bazen yoktur. [Kayıtlı yokluktur.] Bunlar mutlak yokluk değildir. 5/50
¥ Mümkünat, vehim mertebesinde yaratılmıştır. Ayrıca haricde değildir. Allahü tealanın yaratması ile görünmektedir. 4/5.
¥ Mümkünler, arazların topluluğudur. Zatiyet ve cevherlik onda bulunmaz. 4/5.
¥ Mümkünler, ism ve sıfatları gösterdiği için, sıfatlardan faydalanamazlar. Yokluğun sıfatı olması, salikin zatının yok olmasıdır. Zira onun zatı, sıfatın ötesinde, başka bir şey değildir. 6/167.
¥ Mümkünat, vücutdan uzaktır. [Hakiki varlık değildir. Mevcuttur. Yaratılmıştır.]. Bir adem [yokluk] olup, kemalatın yansıması sebebi ile görünüş peyda eylemiştir. [Görünüş kazanmıştır.]. 4/217.
¥ Mümkünlerde herbir isim için çok zıller vardır. 4/47.
¥ Mümkünler, vücut sıfatının kemalatının zıllerinin yansıması ile [mevcut olmadığı halde] görünmektedirler. Aslın kemalatı parlayınca, zıllerin kemalatı yok olup, asla kavuşup, arif dahi yokluk sahrasına teveccüh ile [yönelmek ile] hakiki fena hasıl olur. 6/213.
¥ Mümkünat ne ayn-ı zat, ne de gayri zattır. Mesela, aynadaki Zeydin sureti, ne Zeydin aynı, ne de gayrı olduğu gibidir. 6/16
¥ Mümkünat kendilerinde zuhur ve kendilerini halk eylemek itibariyle kamilen mardii ilahidirler. Kabih ve gayri mardi olan onu, kesb eylemektir. 6/62.
¥ Men isteva yevmeni fehüve magbunün “hadisi”. [İki günü aynı olan aldanmiştir. Yani, her gün ilerlemeyen aldanmıştır.] 6/64
¥ Men arefe nefsehu fekad arefe rabbehu [Kendini tanıyan, Rabbini tanır] hadis-i şerifinden murad, insandır ki, on latifeden meydana gelmiştir. Nefs latifesi bu latifelerden biridir. Lakin, latifelerin reisidir. Bu hadis-i şerifteki nefs latifesinden murad, mümkündür ki, insanda mevcuttur. [İnsanın dayanak yeridir. İnsan onunla vardır.] 5/137.
¥ Men seetehü seyietün ve serretehü Hasanatün fehüve müminün. “Hadis-i şerif”. [Yaptığı kötülüğe üzülen, iyiliğine sevinen kimse mümindir.] 6/164.
¥ Men hame havlelhuma yuşekü en yekaafihi. [Haramlar Allahü tealanın koruluğudur [bahçesidir]. Her kim sürüsünü korunmuş erazi etrafında otlatırsa, o koruluğa düşmesi yakın olur. Yani, şüpheli şeyleri yapan kimse, haram da işleyebilir.] 6/157.
¥ Men lem yezuk lem yedri [Tatmayan bilmez.]. 6/245.
¥ Men lezimel istiğfare cealellahü lehü min külli dikın mahracen ve min külli hemin ferecen ve razekahü min haysü la yahtesib. [İstigfare devam edeni, çok okuyanı Allahü teala derdlerden, sıkıntılardan kurtarır. Onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır.] “Hadis-i şerif.” 5/80
¥ Men iştaka ilallahi fel-yestemi kelamellah.[Kim Allahü tealaya müştak ise [çok istiyorsa], Onun kelamına kulak versin.] 5/139.
¥ Allahü teala için tevazu edeni, Allahü teala yükseltir. 4/17.
¥ Men kale lailahe illallahü hüdimet erbeatü alafin minel kebair. [Bir kimse La ilahe illallah derse, 4.000 büyük günahı affolur.] “Hadis-i şerif” 6/7
¥ Münafık, muhabbet ittiasında bulunup, düşmanından teberri etmeyendir [kaçınmayandır]. 4/29. (Saadet-i Ebediye: 90.]
¥ Minber ile Kabir-i şerifleri arası, Cennet bahçelerindendir. 4/70.
¥ Müntehi o kimsedir ki, sevgilinin başlangıcına yetişmiş olup ve seyr-i ilallahı kat’edip [geçip], seyr-i fillah ehli ola. Maşukun kemalatına nihayet yoktur. Her bir anda bir kemal ile tecelliye kavuşmaktadır. 6/138.
¥ Müntehinin yükselmesi, namaz ibadetine bağlıdır. 4/194.
¥ Müntehi, ilim sahibi değildir demekten murad, ahvalin tafsiline aid ilmi yoktur. Mutlaka ilmin yokluğu değildir. 4/88.
¥ Müntehii mercuinin ünsleri, mahbubun taat ve ibadetindedir. Ve onun mahlukatının eda-yı hukukundadır. Alel-husus, miraç-ı mümin olan namazda üns-i hasları vardır. Bir mertebede ki, onun haricinde güya muattal ve bikarlardır. Hususan ki, mahbubiyet-i zatiye ile müşerref olan ve vilayet-i Muhammediyeye peyveste olan cemaatin ünsleri taattadır. Ve himmetleri, tekmil-i namaza masıruftur. Uluvv-i himmetlerinden naşi, şuhud ve müşahedeye kanaat etmezler. Zira yakin üzere bilirler ki, bu neş’enin mekşufat ve meşhudatı zılal-i matlubdur. Ayn-i matlub değildir. Ve matlub-ı mutlak, bu mukayedat ve müşahedattan müberradır. 4/156.
¥ Mansab sahibi, elbette ilim sahibidir. 4/24.
¥ Yasaklardan men’ etmek hususunda, korku olmadıkça, emr-i maruf ve nehy-i anil münker eylemek, sizlere vaciptir. Eğer korku mevcut ise, susmak sizlere helal olur, “hadis-i şerifi”. 4/29.
¥ Ölüm ve kıyameti tezekkür ve tefekkürden hiç geri kalmıyalar. (Caetirracifetü tetbe uher radifetü.) [Birinci nefhayı (surun üfürülüşünü), ikinci nefha takib eder.] 6/226.
¥ Ölüm, ahiret ahvalinin [hallerinin] başlangıcındandır. O makamda şühud [görmek] daha kusursuz ve eksiksizdir. 6/203.
¥ Mevt [ölüm]den herkes korkar. Fakat, ölüm insana fitneden hayırlıdır. “Hadis-i şerif”. 4/32.
¥ Mevcut, nefs-ül-emirde madum [yok] olmaz. Ve madum mevcut olmaz diye itikat [inanmak], hukemanın yoludur ki, alemin kadım olmasına müncer olur [bağlı kalır]. Ve inanan kafirdir. 4/230
¥ Hakiki mevcutün, mevhuma hiç münasebeti yoktur. 4/141.
¥ Mevcuda razı olup, çoğalmasına talib olalar. 6/206.
¥ Musa aleyhisselamın mebde-i teayünü kelam sıfatıdır. 4/88.
¥ Musa aleyhisselama cevaben, namaz sana burhan, oruç Cehennemden siper ve sadaka sıcaktan gölge ve zikir nurdur, buyurulduğu. 4/29
¥ Musa aleyhisselam, sevenler halkasının başı ve Resullerin sonuncusu, muhabbet olunmuşların başıdır. 4/74
¥ Musa aleyhisselamın fe-ehafü en yaktüluni. [Şuara suresi 14. ayet-i kerimesinde, (beni öldüreceklerinden korkuyorum)] buyurması, teblig-i risaletten özür ve iba değildi. Beyan-ı hal [halini beyan] idi. 5/53.
¥ Mehdi aleyhirrahmenin [meşhur olan Mehdinin] asaletten nasibi, İsa aleyhisselam yolu iledir. 4/192.
¥ Meyit için dua, Fatiha, sadaka ve istiğfar ile imdad ve ianet (yardım) lazımdır. 4/178.
¥ Meyit için sadaka vermeye niyet ederken, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem”i teşrik (ortak) etmemelidir. Zira meyit Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem”e ihta (hediye) etmekle bereketlenir. 5/36
¥ Meyit için sevap niyeti ile, Allah rızası için fakirlere yiyecek vermek ibadettir. Lakin vakit tayini yoktur. 4/11.
¥ Meyite zevcesinden gayrisinin 3 günden ziyade kederlenmesi meşru değildir. 4/11.
¥ Mirza Emanullah Burhanpuri’nin fazileti hakkındadır. 6/70.
¥ Mümine, asi olan kimseyi görüp, men’ etmemek layık değildir. [Bunun için, bidat sahiplerinin ve haram işliyenlerin kitaplarını okumamalıdır.] 4/29.
Tavsiye Yazı –> Mevlid okutmak bidat mi?