Tecvîd ilmi, Kur’ân-ı kerîmin harflerinin mahreçleri ve sıfatları bakımından, güzel okunmasından ve harflerin sıfatlarının hakkını yerine getirmekle, Kur’ân-ı kerîmi tertîl üzere okumaktan bahseder.
(Tecvîd, lügatta bir nesneyi güzel hâle koymak demektir. Kırâat ve tecvîd âlimlerinin ıstılâhına göre, harflerin hakkını edâ eylemek manâsınadır.
Tertîl, harfleri ve kelimeleri açık bir şekilde okumak manâsınadır. Tertîl üzere okumak, lafızların manâsını kolaylıkla anlamayı sağlar. Sür’atli okumaktan bu fayda hâsıl olmaz.)
Harflerin sıfatları, “tefhîm”, “terkîk”, “idgâm”, “vakf”, “izhâr”, “ihfâ” ve benzerleri olan sıfatlardan ibârettir.
(Tefhîm, lügatda ta’zîm (büyültmek) manâsınadır. Tecvîd âlimleri ıstılâhında ise, harfi kalın okumak manâsına kullanılır.
Terkîk, lügatta bir şeyi yumuşatmak ve kelâmı güzel bir sûretle okumaktır. Tecvîd âlimleri ıstılâhında ise, harfi ince okumak manâsında kullanılır.
İdgâm, lügatta birşeyi birşeye dâhil etmek manâsınadır. Istılâhda sâkin harfi harekeli harfe bitiştirmek manâsınadır.
Vakf, lügatta habs ve imsak [alıkoymak, tutmak], ıstılâhda sesi kesmek manâsınadır.
İzhâr, lügatda bir şeyi âşikâr eylemek ma’nâsınadır. Tecvîd âlimleri ıstılâhına göre, iki harfin arasının birbirinden ayrılmasıdır.
İhfâ, lügatda bir şeyi setr etmek, gizlemek manâsınadır. Tecvîd âlimlerine göre, izhâr ile idgâm arasında bir hâldir.)
Tecvîd ilmi, kırâat ilminin semeresi ve netîcesidir. Bu ilme vâkıf olmak, mûsikî gibi, dil ile tekrâr etmek ve hocanın ağzından işiterek almak ve alıştırma yapmak ile elde edilen melekeden ibârettir.
Harflerin mahreçlerinin asılları üç uzuvdan ibârettir. Bu üç uzuv, boğaz, dil ve dudaktır. Bunlardan herbirinin evveli, ortası ve sonu bakımından, âlimlerin seçilen kavline göre, harflerin mahreçleri onyediye ulaşır.
Boğazdan çıkan harfler altı tânedir. Boğazın en aşağısından “he” ve “hemze” harfleri, boğazın ortasından “ayn” ve “ha” harfleri, boğazın evvelinden de “gayn” ve “hı” harfleri çıkar. Bu altı harfe boğaz harfleri denir. Bu harfler hançerenin başında bulunan küçük dilin boğaza vurmasından hâsıl olur.
Bazı harfler de, dilin yanlarını, edrâs [öğütücü] denilen yan dişlere vurmaktan meydâna gelir. “dâd” harfi gibi.
Bazı harfler, dilin ortasının üst çeneye [damağa] vurulmasından meydâna gelir. “cim, şın, yâ” harfleri gibi.
Bazı harfler, iki dudağın yumulmasıyla meydâna gelir. “mim ve bâ” harfleri gibi.
Bir harfin mahrecini bilip okumakta kâide şudur: Okunacak harfin başına, esreli bir hemze getirilip, o harfin sonu sâkin yapıldığında, hangi yere rastlarsa mahreci orasıdır. Meselâ “bâ” harfi okunurken “ib” demek gibi. Bu harfin dudağa isâbet etmesinden dudak harfi olduğu anlaşılır.
Boğaz, dil ve dudaktan herbirinin önü, ortası ve sonunun ve yanlarının birer yere rastlaması sebebiyle, insan seslerinde çeşidli hâller meydâna gelir. Bu sebeble çeşidli harfler hâsıl olup, işitilirken birbirinden ayrılırlar.
Harfleri söylerken bütün insanlar aynı olmayıp, bir tâifeye âit olan bazı özel harfleri, diğer tâife telaffûz etmez.