Sual: Reşid Rıza, Muhaverat kitabında sözlerini tekrar ederek, fikirlerini perçinleştirmek istiyor. Yine diyor ki (Ben ibadetler hususunda kıyas kabul etmiyorum. Delile bakan ve ona göre reyleri kabul eden her müslüman da müctehittir. Mezheplere bağlı âlimler de, bazı meselelerde onlara muhalefet etmişlerdir. Begavi, Evzai ve Gazali, Şâfiî mezhebinde oldukları hâlde, imamlarına ve Zimahşeri de, Ebû Hanîfe’ye muhalefet etmiştir. 4 halifeden sonra saltanat sahibi hükümdarlık başlamıştır. Din ilimleri de bozulmuştur.) Bu söze ne demek lazım?
Cevap: Dinde reformcuya göre, dinde kıyas olmaz ve bütün müslümanlar müctehittir. İhtilaflı meselelerin delillerini inceleyip doğru olanı bulacaklardır. Yani kıyas yapacaklardır. 2 sözü birbirini nakz etmektedir. İctihadın ve kıyasın usûl-i fıkıh kitaplarındaki mânâlarını anlayabilmiş olsaydı, bu tenakuza düşmezdi. Mısırlı dinde reformcunun ana dili olan Arabisi kuvvetli, biraz da mektep görmüş. Elbet Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını kolayca okuyor ve kendine göre bir şeyler anlıyor. Fakat, Usûl-i fıkıh ilmi büyük bir deryadır. Bu ilme ehil olmak için, 80 kadar alet ilimleri okumak lazımdır. Bu alet ilimleri bilmeyen, hatta inkar eden bir kimseye, Arabisi çok kuvvetli olsa da, bu ilmin cahili denir.
Asrımız ihtisas asrıdır. Yalnız tıb ilminde ve yalnız fizikte ve kimyada yeni yeni ihtisas kolları meydana çıkıyor. Dahiliye mütehassısı olan doktor, hastasını bazen sinir mütehassısı olan doktora, o da ruh mütehassısı olan doktora, bu da psikiyatri mütehassısı olan doktora göndermek zorunda kalıyor. Fiziko-terapideki ihtisas kolları ise, bundan daha çok. Fen kısımlarında, bu çeşitli ihtisas kolları bulunuyor da, daha geniş ve daha şümullü ve daha yüksek olan din bilgisindeki ihtisas kollarını ve bunların mütehassıslarını hafif görmek, hatta inkar etmek nasıl doğru olabilir? Hele bu, ilim adına konuşan bir kimse için, asla kabul edilemez. Dinde reformcunun usûl-i fıkıh ilminde pek cahil olduğu kolayca anlaşılıyor. Bir cahilin, bir âlime, bir mütehassısa dil uzatmasının kıymeti olamaz. Alimi, âlim tanır. Cahil tanıyamaz. Cahilin lehte ve aleyhte sözleri muteber olamaz. Âlimlerin sözlerini anlamadan yazan, böylece sayfalar dolduran bir cahil, ancak kendi gibi cahilleri aldatabilir.
Bu satırları yazarken, bu yüksek ilimde söz sahibi olduğumuzu asla iddia etmiyoruz. Âlim olmak şöyle dursun, o büyük insanların derin ilimleri karşısında bir hiç olduğumuzu görüyoruz. Bu ilim üzerinde kendimizden konuşmayı ve yazmayı kendimiz için bir edebsizlik biliyoruz. Fakat, ne yapalım ki din cahilleri, din düşmanları meydana çıkmışlar, cirit oynuyorlar. İslamiyete saldırmakta, birbirleri ile yarış ediyorlar. Bunlara cevap verecek, erbâb-ı kemalden bir kahraman görülmüyor. Din gidiyor. İslamiyet yıkılıyor. “Fitne çıkıp, bidatler yayıldığı zaman, doğruyu bilen söylesin! Söylemezse, Allahın, meleklerin ve bütün insanların laneti ona olsun” hadis-i şerifinin tehtidinden kurtulmak için, işittiklerimizi, öğrendiklerimizi din kardeşlerimize bildirmek için çabalıyoruz.
Mezheplere bağlı hiçbir âlim, ictihad derecesine yükselse bile mezhebinin imamının usûl ve kavaidine, hiçbir zaman muhalefet etmez. Bir mezhebin ilimlerini yayan âlimler, çeşitli derecelerde olurlar. Bunların birçoğu erbâb-ı tercihtir. Mezhep imamından gelen rivayetlerin delillerini inceliyerek, bunlardan birini tercih ederler. Tercih olunmayan delil reddedilmiş değildir. Haraç, meşakkat olduğu zaman, bunlarla da amel olunur. İmamdan gelen rivayetlerden birini tercih etmek, imama muhalefet olmaz. Evzai, Begavi ve Gazali de, imam-ı Şâfiî gibi müctehidlerdir. Birçok meselede ictihadları, imam-ı Şâfiî’ye uygun olmuştur. Cahiller bunları Şâfiî mezhebinde sanıp, mezhep imamına muhalefet ettiler diyorlar. Zemahşeri ise, Hanefi olmak şöyle dursun, Ehl-i sünnet bile değildir. 72 sapık fırkadan Mutezile fırkasındadır. Mutezili olanların ibadetleri, Hanefi mezhebine benzediği için, bunları hanefi zannediyorlar. 4 halifeden sonra, din bozuldu demek, bir din adamının değil, kitap okumuş olan herkesin şaşacağı bir sözdür. Dinli dinsiz herkesin reddedeceği bir şeydir. Din bilgilerinin kıyamete kadar bozulmadan devam edeceğini, hem Kur’ân-ı Kerîm, hem de hadis-i şerifler, haber veriyor. Hak üzere olan bir cemaat, kıyamete kadar devam edecektir. Her 100 senede bir, bu dini kuvvetlendiren âlimler yaratılacaktır. Evet, 72 fırka meydana çıktı. İtikadı bozulanlar çoğaldı. Ehl-i sünnette de, cahiller, fasıklar pekçok. Fakat, hak üzere olan da vardır. Hak yol meydandadır. Din, ilk asırda olduğu gibi, safiyetini muhafaza etmektedir.
Mişkatü’l-mesabih hadis kitabının sağlam, sahih olduğunu, 4 mezhebin âlimleri söz birliği ile bildirmektedir. İşte bu kitapta Kitab-ül-fiten kısmında, Sevban hazretlerinin haber verdiği hadis-i şerifte, “Bir zaman gelecek, ümmetimden bir kısmı müşriklere katılacak. Onlar gibi, putlara tapacak. Yalancılar çıkacak. Kendilerini Peygamber sanacaklar. Halbuki ben Peygamberlerin sonuncusuyum. Benden sonra Peygamber gelmiyecektir. Ümmetim arasında, doğru yolda olanlar, her zaman bulunacaktır. Onlara karşı olanlar Allahın emri gelinceye kadar, onlara zarar yapamayacaktır” buyuruldu. Bu hadis-i şerif gösteriyor ki dinde reformcular, zındıklar, bu din-i mübini, kıyamete kadar, hiçbir zaman bozamayacaklardır. Dünyanın her yerindeki kütüphanelerde bulunan İslam kitapları arasında bozuk, yıkıcı, bölücü olanları pekçok ve her gün çoğalmakta ise de, bunlar arasında doğru olanları da vardır. Bunlar hiçbir zaman yok olmayacaktır. Ve hiçbir kimse yok edemeyecektir. Bunlar, Allahü teâlânın hıfz ve emanı altındadırlar. Bu kitapları arayıp, bulup, okuyup saadete kavuşanlara müjdeler olsun!
Aranılan hazinenin nişanını verdim sana!
Belki sen kavuşursun, biz varamadıksa da.
Tavsiye Yazı –> İslam Hukukunda Norm Sıralaması Var Mıdır?