Sual: Bayram nedir? Dinimizde hangi günler bayramdır? Bayramlarda neler yapmak lazımdır?
Cevap: Bayram kelimesinin, İslâmiyet’ten önce ne zaman kullanılmaya başlandığı hakkında bir bilgi yoktur. İslâmiyet’ten sonra bayram mânâsına Arapça Iyd kelimesi kullanılmıştır. Her sene Ramazan ayında ve Arefe gününde günahlar affedildiği ve müslümanların sevinçli, neş’eli günleri tekrar geldiği için, böyle günlere Iyd, yâni bayram denilmiştir.
Kaşgarlı Mahmûd, bayram kelimesinin aslını bazram olarak kaydetmektedir. Ancak bu kelimenin, İslâmiyet’ten önce dînî bayramlar için kullanıldığını gösteren açık bir kayıt mevcut değildir. Türkler, İslâmiyet’le şereflenince, bu kelimeyi hususiyetle dînî bayramlar için kullanmışlardır.
İslâmiyet’ten önce kavimler, devletler kendi inanç, örf ve âdetlerine göre belli günleri kendileri için kudsî kabul ederek kutlamışlar ve âyinler yapmışlardır. Dede korkut hikâyelerinde, hanların başa geçmelerini, doğum ve ölümlerini, zaferlerini kutlamak için toplanarak şölenler tertip ettikleri belirtilmektedir.
İslâm dîninde bayramlar; Arabî aylardan Şevval ayının 1. günü Ramazan bayramı, Zilhicce ayının 10. günü Kurban bayramıdır. Ramazan bayramı 3 gün, Kurban bayramı ise 4 gündür. Müslümanlar, bayram günlerine ayrı bir önem verirler. Bu sebepten, Fâtih Sultan Mehmed Hân, çıkardığı bir kânunla, bayram merasimi ve şenliklerinin nasıl yapılacağını tesbit etmiştir.
Kurban ve Ramazan bayramının 1. günü, güneş doğduktan ve kerâhat vakti çıktıktan sonra (takrîben 45 dakika sonra), 2 rekât namaz kılmak erkeklere vâcibdir. Cemâatle kılınır, yalnız kılınmaz. 1. rek’atde; Sübhânekeden sonra eller 3 defa kulaklara kaldırılıp tekbir alınır. Birinci ve ikincisinde eller iki yana salınır, üçüncüsünde göbek aftına bağlanır. İmâm efendi yüksek sesle, Fatiha ve zamm-ı sûre okuduktan sonra, rükû ve secdeler yapılır. 2. rek’atde; önce Fatiha ve zanmm-ı sûre okunup sonra, 2 el, yine 3 kere, kulaklara kaldırılır ve her defasında yanlara salınır. 4. tekbirde, kulaklara götürülmeyip rükûya gidilir. Secde ve ka’de-i âhire yapıldıktan sonra namaz tamamlanır. Unutmamak için; “2 salla 1 bağla, 3 salla 1 eğil” diye ezberlenir.
Arefe günü, yâni Kurban bayramından önceki gün sabah namazından, 4. günü ikindi namazına kadar hacıların ve hacca gitmeyen erkek-kadın herkesin, cemâatle kılsın, yalnız kılsın, farz namazından sonra veya bu bayramdaki farzlardan birini yine bu bayram günlerinin birinde kaza edince selâm verir vermez “Allahümme entesselâm….” demeden evvel bir kere “Teşrik tekbîri” okuması yâni; “Allahü ekber, Allahü ekber. La ilahe illallah. Vah lahü ekber, Allahü ekber ve lillâhih hamd” demesi vâcibdir. Bu tekbir, 23 vakit farzlardan ve Cum’a ve bayram namazlarından sonra okunur. Cenaze namazından sonra okunmaz. Camiden çıktıktan veya konuştuktan sonra okumak lâzım değildir. İmâm, tekbîri unutursa, cemâat terk etmez. Erkekler yüksek sesle okuyabilir. Kadınlar yavaş söyler. Kurban bayramının 2, 3 ve 4. günlerine Eyyâm-ı teşrik denir.
Kurban bayramında, köyde, çölde, şehirde mukim olan âkil ve baliğ, hür müslüman erkek ve kadının, ihtiyâcından fazla nisab mikdârı malı veya parası olanın kurban kesmesi vâcibdir. Kurban etini kesen de yiyebilir. Fakir olsun, zengin olsun herkese ve zımmîye yâni İslâm’ın kuvvet ve büyüklüğü karşısında, küçüklüklerini anlamış, cizye vermeyi kabul ederek İslâm’ın hâkimiyetine ve adaletine sığınmış olan kâfirlere de verilebilir. Etin 3’te 1’ini evine, 3’te 1’ini komşulara, gerisini fakirlere vermek müstehabdır. Hepsini fakirlere sadaka vermek veya kendi evinde bırakmak da olur. Kurbanın derisi, namaz kılan fakire verilir. Ne olduğu bilinmeyen kimselere verilmez. Kurban derisi evde kullanılır veya devamlı kullanılacak bir şey karşılığı verilir. Tükenen bir şey veya para karşılığı satılmaz. Derisi ve eti satılırsa, parası fakirlere sadaka olarak verilir. Kurban kesene, ücret olarak deri ve et verilmez. Kurbanın ve her hayvanın etinin yedi yerini yemek haramdır. Bunlar; kanı, bevl âleti (zekeri), hayaları (koç yumurtası diye satılmaktadır), bezleri (guddeleri), safra kesesi, dişi hayvanın önü ve bevl kesesi (mesane)dır.
Bayram günleri şunları yapmak sünnettir: Erken kalkmak, gusl abdesti almak, misvak ile dişleri temizlemek, güzel koku sürünmek, yeni ve temiz elbise giymek, sevindiğini belli etmek, Ramazan bayramı namazından önce tatlı yemek, hurma yemek, kurban kesen o gün ilk olarak kurban eti yemek, sabah namazını mahalle mescidinde kılıp, bayram namazı için büyük camiye gitmek, o gün yüzük takmak, camiye erken ve yürüyerek gitmek, bayram tekbîrlerini; Ramazan bayramında sessiz, kurban bayramında cehren (sesli) söylemek, mü’minleri güler yüzle ve “Selâmün aleyküm” diyerek karşılamak, fakirlere çok sadaka vermek, İslâmiyet’i doğru olarak yaymak için çalışanlara yardım yapmak, Sadaka-i fıtri bayram namazından önce vermek, dargın olanları barıştırmak, akrabayı ve din kardeşlerini ziyaret etmek ve onlara hediye götürmek.
Halîfeler, Ramazan bayramına çok önem verirlerdi. Bu bayramda halka bol fitre ve giyecek eşyası dağıtılır, ziyafetler verilirdi. Halîfe, alayla bayram namazına giderdi. Sınır şehirlerinde bayram merasimlerinin çok muhteşem olmasına dikkat edilirdi. Bunda, müslümanların güç ve kuvvetlerinin düşmana gösterilmesi gaye ediniliyordu.
Selçuklular ve Osmanlılar devrinde de Ramazan ve Kurban bayramları pek muhteşem olurdu. Sultanlar, bayram namazı kılmak için, büyük bir alayla selâtin camilerinden birine giderlerdi. Bayram namazı kılındıktan sonra sultan, sarayda devlet erkânıyla bayramlaşırdı.
Osmanlılar zamanında Ramazan bayramı ziyaretlerinde şeker ikramı âdet olduğundan, bu bayrama Şeker bayramı da denirdi. Bayramlaşma, namazdan sonra, ziyaretlerle birlikte yapılırdı. Büyükler, çocuklara mendiller hediye eder, harçlık verirdi. Kurban bayramında ise kesilen kurbanların eti fakir komşulara dağıtılırdı.
Din büyüklerimiz, günah işlemeden, Allahü teâlânın emirlerine uyup, yasaklarından sakınarak haram lokma yemeden geçirilen günlere de bayram buyurmuşlardır. Hazret-i Ali bir kalabalığı, eğlence içinde görüp sorduğunda, onlar; “Bugün bizim bayramımız” cevâbını verdiler. Bunun üzerine, hazret-i Ali; “Günah işlemediğimiz günler de bizim bayramımız” buyurdu.
Yine büyüklerden biri, rastgeldiği birine; “Nasılsın?” dediğinde, o kişi; “Afiyetteyim” cevâbını verdi. Bunun üzerine o büyük zât; “Afiyette olduğun gün, günah işlemediğin gündür. Günah işlemekten daha tehlikeli bir hastalık yoktur” buyurdu.
Mü’min bir kimsenin, ruhunu testim edeceği vakit, rahmet meleklerini, Cennet hûrîlerini görüp, onların zevki ile can vermesi de onun bayramıdır. Bu anda sâlih mü’minin ruhu tereyağından kıl çeker gibi kolay çıkar, bir çok nîrnetlere kavuşur.
Din düşmanları, müslümanları aldatmak için, kâfirlerin âdetlerini, bayramlarını; müslüman âdeti, mübarek günlerdir diye tanıtıyorlar, Büyük Konstantin’in hristiyanlık dînine karıştırdığı Noel gecesini ve Cemşid’in çıkardığı Nevruz gününü bayram diye tanıtıp, mûslümanların, bu günlerde bayram yapmalarını istiyorlar. Genç ve saf müslümanlar, bunlara aldanmamalı, güvendikleri hâlis müslümanlara, dînini bilen baba dostlarına sorup öğrenerek hatâya düşmemelidir. Çünkü bugün bütün dünyâda, gerek îmânı ve küfrü tanımakta, gerekse ibâdetleri doğru yapmakta cahillik özür değildir. Meşhûr olan din bilgilerini bilmediği için aldanan, Cehennem’den kurtulamayacaktır.
Tavsiye Yazı –> Hakiki Müslüman Olmanın Şartları Nelerdir?