Allahü teâlânın açıkça yasak ettiği, kullanmamıza izin vermediği zararlı çirkin iş veya davranışlar (haram); izin verdiği şeyler (helâl).
Her şeyi yaratan ve her şeyin sâhibi, mâliki olan Allahü teâlâdır. O, çeşitli hikmetlerle, yarattığı bâzı şeyleri kullarına yasak etmiştir. Bu yasakların her birinin ayrı bir hikmeti ve sebebi vardır. Mülk sâhibi o olduğu için dilediği gibi tasarruf etmektedir. Kul bu yasaklarla imtihan edilir, denenir. Haramlar çok azdır. Helaller ise pek çoktur. Her dinde îmân bilgileri aynı ise de, emir ve yasaklar, haram ve helâller başka başka olmuştur. Kıyâmete kadar değişmeyecek en son din olarak gelen İslâmiyette haramlar Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerle açıkça bildirilmiştir.
Dünyâda haram işleyen bir kimse, âhirette ondan mahrum kalır. İslâmiyetin haram ettiği şeylerden kaçınmak, her Müslüman için lâzımdır. Haramlar, herkes tarafından kullanılıp, âdet hâline gelse de helâl olmaz. Allahü teâlâ haramları işleyenleri sevmez. İslâm dîninde haramlardan kaçınmak, farzları yapmakdan daha sevaptır. Îmândan sonra en mühim emirdir.
Haramları terk etmekte birçok faydalar vardır. İnsanların sıhhati, cemiyetlerin nizâm ve intizâmı, kardeşlik bağlarının kuvvetlenmesi, haramları işlememeye bağlıdır. İslâmiyette haramı helâl, helâlı haram kabul eden dinden çıkar.
Doğru olarak yazılan ilmihal kitapları, insanlara îmânı, îtikâdı, ibâdet ve diğer lüzumlu olan bilgileri, verdikleri gibi, helâl ve haramları da geniş olarak izah etmektedir. Herkesin bilmesi mecbûrî olan haramları öğrenmemek, bilmemek İslâm dininde özür kabul edilmemektedir. Allaha şirk (ortak) koşmak, haksız yere adam öldürmek, alkollü olan içki içmek, kumar oynamak, zinâ etmek, İslâmın emrettiği şekilde giyinmeyip açık saçık gezmek, fâiz vermek ve almak, yalan söylemek, iftirâ ve gıybet etmek, alışverişte hile yapmak, herkesin bildiği meşhur olmuş haramların bâzılarıdır.
Haramlar, mecburiyet yâni başka çâre bulunmaması hâlinde işlendiğinde suç kabul edilmemektedir. Ancak bu mecbûriyet veya zarûret, herkesin kendi anlayışına göre olmayıp, İslâm dîninin bildirdiklerine uygun olunca, kabul edilir. Meselâ yalan söylemek haram olduğu halde, düşman karşısında ve dargın olan iki Müslümanın barıştırılmasında söylenilen yalana izin verilmiştir. Ayrıca, kesin olarak yasak olan şarabı ve her türlü alkollü içkiyi, susuzluktan ölecek bir kimsenin son çâre olarak ve ölmeyecek kadar içmesine izin verilmektedir. Bunun gibi din kitaplarında sayılan başka zarûret ve mecbûriyetler de bâzı haramları, helâl hâle getirmektedir. Haramlar ikiye ayrılır:
1) Haram li-aynihî: Bizzat kendisi haram edilen şeylerdir. Meselâ, şarap, domuz eti, besmelesiz kesilen veya kendiliğinden ölen ve böylece leş olan hayvanların eti gibi haramlar böyledir.
2) Haram li-gayrihî: Bizzat ve mutlak olarak kendisi yasaklanmayıp başka bir sebepten dolayı haram olan şeylerdir. Meselâ, başkasının malının kendisinin izni olmaksızın yenmesi, yetim malını yemek ve kullanmak böyle olan haramlardandır.
Haram ve helâl hakkında hadîs-i şerîflerde buyruldu ki:
Bir kimse, hiç haram karıştırmadan, kırk gün helâl yerse, Allahü teâlâ onun kalbini nur ile doldurur, kalbine nehirler gibi hikmet(faydalı bilgi) akıtır. Dünyâ sevgisini, kalbinden giderir.
Helâla, harama dikkat ederek çalışıp kazanan kimseyi, Allahü teâlâ çok sever.
Bir zaman gelecek ki, insanlar yalnız malın, paranın gelmesini düşünüp helâlini, harâmını düşünmeyecekler.
Allahü teâlâ buyuruyor ki, haramlardan kaçınanlara, hesap sormaya utanırım.
Haram maldan verilen sadaka kabul olmaz. Saklanırsa Cehenneme gidinceye kadar, ona yolluk olur.
Bir kimsenin üzerindeki elbisesinde haram bir tel iplik olsa, o elbise ile kılınan namaz ve yapılan duâ kabul olmaz (sevap verilmez).
Haram ile beslenen vücudun, ateşte yanması daha iyidir.
Allahü teâlâ haram olan şeylerde, size şifâ yaratmamıştır.