Sual: Fidye nedir? Hangi hallerde verilir? Ne kadar verilir?
Cevap: Bir Müslümanın hastalık, ihtiyarlık veya başka bir imkânsızlık sebebiyle yerine getiremediği dînî bir ibâdetten dolayı fakirlere para, mal ve yiyecek olarak verilmesi lâzım gelen bedele “fidye” denir. Dînî bir ibâdetin yerine getirilememesi sebebiyle ödenecek fidye, fakir bir kimsenin sabah ve akşam bir günlük yiyeceğidir. Bir sadaka-ı fıtra (fitreye) eşittir. Bir fitre de, 1750 gr buğday ve buğday unu veya bunların bedeli olan altın ve gümüş ile 3,5 kg arpa, kuru üzüm ve hurma veya bunların bedelidir.
Kur’ân-ı kerîmde Allahü teâlâ, tutulamayan Ramazân-ı şerîf orucu ile bunun kazâsı ve nezir (adak) oruçları için fidye verileceğini açıkça bildirmektedir:
O size farz kılınan oruç, sayılı günlerdir. O günlerde sizden kim hasta, yâhut seferde (yolculukta) olur da iftâr ederse (orucu bozarsa), tutamadığı günler sayısınca sıhhat bulduğu veya râhat ettiği başka günlerde oruç tutar. Fazla ihtiyarlık ve devâmlı hastalık gibi sebeplerle oruç tutmaya güç yetiremeyenler üzerine bir yoksul (fakir) doyuracak kadar fidye vermek lâzımdır. Bununla berâber kim fidyeyi çok verir, yâhut hem oruç tutar hem de fidye verirse, onun için daha hayırlı olur. Size seferde oruç bozmak ve yaşlı hâlinizde fidye vermek izni verilmişken, yine oruç tutsanız hakkınızda hayırlıdır. Eğer orucun fazîletini bilirseniz… (Bakara sûresi: 184)
Yolculuk, hastalık veya başka bir özrü sebebiyle Ramazan orucu tutamamış kimse, bunu tamâmen veya kısmen kazâ edebilecek bir zaman bulmuş olduğu halde, kazâ etmeden vefât edecek olursa -eğer malı varsa- kazâsı îcâb eden her gün için bir fidye verilmesini vasiyet etmesi lâzım olur. Bu fidye ölenin, malının üçte birinden fakirlere verilir. Özürsüz olarak oruç tutmayanın da, bunun gibi kazâ edecek vakit bulamaması hâlinde, fidye verilmesini vasiyet etmesi îcâb etmektedir. Yukarıdaki özürleri sebebiyle, oruç tutamamış ve kazâ etmeye de vakit bulamadan vefât eden kimsenin, fidye verilmesini vasiyet etmesi lâzım olmaz. Bununla berâber vasiyet etse, malının üçte birinden fidyesinin verilmesi îcâb eder.
Hac ve Umre ibâdetlerindeki kusurundan dolayı da fidye olarak bir kurban kesmesini veya oruç tutmasını Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde bildirmektedir;
Haccı da, umreyi de Allah için farz ve sünnetleriyle tam yapın. Fakat herhangi bir sebeple bunlardan kim umresini bitirip ondan faydalanarak haccı yaparsa, kolayına gelen bir kurbân kesmek vâcib olur (gerekir). Fakat kesecek kurban bulamazsa veya buna gücü yetmezse, ona hac günlerinde 3 gün, vatanına döndüğü zaman 7 gün ki, tam 10 gün oruç tutmak vâcib olur. Bu hüküm Mescid-i Harâm’da (Mekke’de) oturmayanlar içindir. Allah’tan korkun (Hac ahkâmını koruyun) ve bilin ki, Allah’ın azâbı cidden çok şiddetlidir.(Barakara sûresi: 196)
İslâm devletler hukûkunda, savaş esirlerine uygulanacak hükümler husûsunda devlet reisine geniş yetkiler verilmiştir. Esirin hayatta kalmasının zararı göz önünde tutularak îdâm edilmesi, para ve mal karşılığında salıverilmesi, karşılıklı olarak esirlerin değiştirilmesi ve hattâ karşılıksız salıverilmesi, yâhut köle elde tutulması gibi seçimlik yetkiler tanınmıştır. Bu yetkiler, her devredeki hal ve şartlara uygun bir tarzda, dînin ve devletin menfeatleri göz ününde tutularak kullanılır. Nitekim Bedir Harbi esirlerinin bir kısmı, kurtuluş fidyeleri olarak Müslüman çocuklarına okuyup yazma öğretmeyi üzerine almışlardı.
Kazâya kalan namaz borçlarından kurtulmak için kılınması farz olan vakitlerinde edâ edememiş ve sonra da kazâ etmek için zaman bulamadan vefât eden kimse, namazlarının iskatını (borçlarından kurtulmasını) vasiyet etmiş ise her bir namazı için oruçta olduğu gibi bir fidye (fıtra) verilmesi îcâb eder.
Tavsiye Yazı –> Oruç kazası ve keffareti nedir?