Sual: Osmanlı Devleti’nde tatbik edilen devşirme müessesesi İslâm hukukuna uygun mudur?
Cevap: İslâm hukukunda hür insanların köleleştirilmesi câiz değildir. Köle statüsü, ya savaşta elde edilen esirler, yahud daha evvel meşru bir şekilde köleleştirilmiş kişilerin çocukları için bahis mevzuu olur. Savaşta elde edilen esirler köle yapılırsa, bunun beşte biri devlete, beşte dördü gâzilere aittir. Beşte birin beşte biri de padişaha aittir. Meşru bir şekilde köleleştirilmiş olan kimseyi, hür bir kimse satın alarak köle sahibi olabilir. Osmanlılar, savaşta devletin hissesine düşen beşte birden zekâ ve fizikî meziyetlerine bakarak devlet adamı ve asker yetiştirmiştir. Buna pençik sistemi denir. Pençik, Farsça beşte bir demektir. Pençik oğlanları sıkı bir terbiye ile yetiştirilir. Fetihlerin yavaşladığı bir ara, pençik oğlanları bu iş için yetmemiş; bunun için devşirme sistemi getirilmiştir. Buna göre gayrımüslim vatandaşların yüksek meziyetlere sahip çocukları, devlet adamı ve asker olarak yetiştirilmek üzere devlet tarafından alınır. Aileleri para ve vergi muafiyeti ile razı edilir. Böylece önlerine parlak talihli bir istikbal yolu açılır. Bunların statüsü, pençik oğlanları ile aynıdır.
Tamamen devletin ihtiyacından doğan devşirme müessesesinin hukuka uygun olup olmadığı hususunda çeşitli görüşler serdedilmiştir:
Albert Howe Lybyer ve buna uyarak Basilike Papoulia, devşirmelerin köle statüsünde bulunduğunu söyler; bu tatbikatın kardeş katli gibi şeriata aykırı, ama devletin menfaati için yapılan amme hukuku tasarrufu olduğuna işaret eder. Ménage, Hoca Sadeddin Efendi ve İbni Kemal’in devşirmeyi şeriatla bağdaştırdıklarından bahseder. Devşirme oğlanların Enderun tahsilini bitirip çırak edilmeleri, azat mânâsına gelmediğini, köle statüsünün devam ettiğini Lybyer, Repp ve Menage söyler. Papoulia, ise “kapıya çıkmayı” azat edilmek olarak kabul eder.
İslâm devleti bir yeri savaşla fethederse, esir ettiği halkı ya köleleştirir, ya da zimmî statüsü tanır. Hakan Erdem, devletin sonradan bu obsiyonunu değiştirerek, bazılarını tekrar köle statüsüne sokabileceğini müdafaa eder. Nitekim Osmanlıların devşirme aldığı aileleri vergiden muaf tutması bunun göstergesidir. Zira kölelerden vergi alınmaz. Ancak zimmî statüsü bir anlaşma ile verilir; sonradan zimmîlerin isyanı gibi bir sebep olmadan tek taraflı feshedilemez. Üstelik devletin vergiden muaf tuttuğu başka zimmîler de vardır. Bir amme hizmetinin karşılığı olarak teb’aya vergi muafiyeti tanımak rastlanan bir şeydir.
Claude Cahen, devşirme sistemini, kendi teb’asını muntazam ve müesseseleşmiş bir şekilde toplamaya dair kendine has bir Osmanlı tatbikatı olarak görür.
Gümeç Karamuk, devşirmelerin köle değil, hür insanlar olduğunu iddia eder; devşirme tatbikatının, mutlak bir hükümdarın otoritesine dayanarak teb’asını hizmetine yerleştirmesinden ibaret olduğunu söyler.
Devşirmeleri köle statüsünde sayanlardan Paul Wittek, Osmanlıların devşirme usulünü, Şâfiî mezhebinden istifâde yoluyla tatbik ettiklerini söyler. Bu mezhebde, kendileri veya ataları Müslümanlığın doğuşundan sonra diğer semâvî bir dine girenler, ehl-i zimmet statüsünde sayılmazlar. Nitekim Osmanlılarda Sırp, Hırvat, Bulgar, Rum, Arnavud, Rus ve Hıristiyan Boşnaklar gibi İslâmiyetin zuhurundan sonra Hıristiyan olmuş halkların çocukları devşirme olarak alınır; bunun aksi olduğu kat’iyetle belli bulunan Yahudi ve Ermenilerin çocukları devşirilmezdi. Devşirmelerin köle statüsünde olduğu anlaşılmaktadır. Wittek’in bu husustaki görüşü de daha makul ve meseleyi izaha daha elverişlidir.