Sual: Bazı Osmanlı tarihçileri ve ilahiyatçılar, Osmanlıların Matüridiliğinin kâğıt üzerinde olduğunu, aslında koyu bir Eş’arî tatbikatının bulunduğunu; bilhassa Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethinden sonra Eş’arî Arap ulemasının nüfuzunun arttığını; bu sebeple de pozitif bilimlerin gelişmediğini söylüyorlar. Ne dersiniz?
Cevap: Osmanlı Devleti’nde, Arap memleketlerinin fethinden önce de yetişen âlimlerin çoğunun ilim silsilesi Eşarî âlimlerine uzanır. Arap beldelerinin fethinden sonra Eş’arî mezhebinden âlimler yetişmiştir. Ama Hanefîler, ezcümle Osmanlılar Mâtürîdîdir. İlk mektepte ‘Rabbin kim, dinin ne..’ diye sorulduğu zaman her çocuk ‘itikatta mezhebim Ebu Mansur Mâturidîdir’ der. Eş’arîlik, Ehl-i sünnetin hak bir mezhebidir. İslâm imparatorluğunun yayıldığı ve İslâm medeniyetinin dünyayı aydınlattığı zamanlarda, Eş’ariyye mezhebi hâkimdi.
Eş’arîliğin kader inancının, Cebiyye’ye biraz yakın olması sebebiyle bu iddialar ortaya atılıyor ise de, asılsız ve mantıksızdır. Eş’arîliğin kabul edilip edilmediğinden evvel, Eş’arîliğin pozitif bilimlere mâni olduğu ön kabulünü münakaşa etmek gerekir. Bu, ilk müsteşriklerin ortaya attığı ve artık arkasında bunların yerli temsilcilerinden başkasının durmadığı bir iddiadir. Mesele, Eş’arî mezhebine mensub olan İmam Gazâlî’nin eserlerinin ilk müsteşrikler tarafından hatalı değerlendirilmesine dayanmaktadır. Ulema, başından beri ilimleri bir tasnife tâbi tutmuş; bazı ilimlerin, altyapısı bulunmayan sıradan kişilere zararlı olabileceğine dair ikazlarda bulunmuştur. Yoksa bu ilimlerin reddi kastedilmemiştir.
Meselâ İmam Gazali, Tehâfütü’l-Felâsife eserinde şunları yazmaktadır: ‘Biz bu tür bilgilerin [pozitif ilimler] iptali üzerinde tafsilatlı olarak durmayacağız; çünkü bu hiçbir fayda temin etmez. Kim ki bunu iptal etmek için münazaraya girişmenin dinin gereği olduğunu düşünürse, dine karşı suç işlemiş ve onu zaafa uğratmış olur. Zira [astronomiye dair] bu meseleler, hiçbir şüpheye yer bırakmayan geometri ve matematik ispatlara dayanmaktadır’. Bunlar, yabancı eserlerde de artık açıkça ifade edilmektedir (George Saliba, Islamic Science and the Making of the European Renaissance, MIT Press, 2007). Ayrıca bilim tarihi üzerindeki son çalışmalardan, Eş’arî mezhebinin pozitif bilimlerin gerilemesinden ziyade ilerlemesine yardımcı olduğu anlaşılmaktadır.
Mesela Eş’arî kelâmcısı Bakıllânî’nin kelâma dair kitabı uzerinde yapılan bir çalışmada (George Saliba, “The Ash’arites and the science of the stars”, Editör Richard G. Hovannisian, Georges Sabagh, Religion and culture in medieval Islam, Cambridge, 1999, s. 79-92.), astrolojinin bir bilim olmadığı, astronomiden ayrılması gerektiği ifade edilmektedir. Bu, astronominin pozitif bir bilim olması yolunda mühim bir adımdır. Ayrıca Osmanlı Devleti’ndeki âlimlerin kaleme aldıkları kitapları kısaca takdim eden literatür eserleri (IRCICA Osmanlı Matematik Literatürü Tarihi, 2 cild; Osmanlı Tabii ve Tatbiki Bilimler Literatürü Tarihi, 2 cild ve Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi, 2 cild) dikkate alındığında, bütün ilimlere dair yazılan binlerce eserin neden kaleme alındığı nasıl izah edilebilir? Bu eserlerin çoğu yazma hâlinde kütüphanelerin tozlu raflarında beklemektedir. Medreselerin müfredatları da tedkik edildiğinde, kapatılana kadar pozitif bilimlerin müfredatta olduğu rahatlıkla müşahede edilebilir.