Müşrikler işkencede kadın-erkek gözetmezlerdi. İlk müslümanlardan olan ve kimsesi bulunmayan Zinnîre Hâtûn da bir köle idi. Müslüman olduğunu öğrenen müşrikler, ona da işkence yapmaktan hiç çekinmediler. Zinnîre Hâtûn, Lât ve Uzzâ putlarına tapması için zorlanır, boğazı sıkılır, nefes alamayıp bayılıncaya kadar işkence yapılırdı. Buna rağmen dîninden asla dönmez, onların dediklerini tutmazdı. Bilhassa Ebû Cehl pek çok işkence ederdi. Bu yüzden Zinnîre’nin gözleri görmez olmuştu. Bir ara Ebû Cehl; “Gördün mü? Lât ve Uzzâ senin gözünü kör etti!” deyince, Zinnîre Hatun, îmânının tezâhürü olarak; “Ey Ebû Cehl! Vallahi o, senin dediğin gibi değildir. Lât ve Uzzâ dediğin putlar hiç bir işe yaramaz, kendilerine tapanlardan ve tapmayanlardan haberleri yoktur. Benim Rabbim, gözümün nûrunu vermeye ve beni eski hâlime döndürmeye elbette kadirdir” dedi.
Ebû Cehl, Hazreti Zinnîre’nin sarsılmaz îmânı karşısında şaşırıp kaldı. Allahü teâlâ, Zinnîre’nin duâsını kabul etmiş, gözü eskisinden daha iyi görür olmuştu. Ebû Cehl ve Kureyş müşrikleri bu hâli gördükleri hâlde inâd edip, îmân etmediler. Üstelik; “Bu da, peygamberlerinin bir sihridir! Muhammed’in yolunda giden akılsızlara şaşmaz mısınız? Eğer onların gittiği yol hayırlı ve gerçek olsaydı, önce biz ona uyardık. Demek, bizden önce bir köle mi doğruyu buldu?” dediler.
Bunun üzerine Allahü teâlâ, Ahkâf sûresinin 11. âyet-i kerîmesini nâzil etti. Meâlen; “O kâfirler, îmân edenler için; “Eğer onda (İslâmiyet’te) bir hayır olsaydı, bu hususta onlar (fakirler, bîçâreler) bizim önümüze geçemezler, bizden önce, ona koşamazlardı” dediler. Hâlbuki onlar, onunla (Kur’ân-ı Kerîmle mü’minler gibi) hidâyete kavuşmadıkları için (Kur’ân-ı Kerîmi inkâr etmek için); “Bu Kur’ân-ı kerîm (Muhammed’in ortaya çıkardığı) eski bir yalandır” diyeceklerdir” buyruldu.