Fahr-i kâinat sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, Eshâb-ı kirâmını yetiştirmek, olgunlaştırmak için, Mescid-i Nebî’de eşi benzeri bulunmayan sohbetler eder, Allahü teâlânın kendisine ihsan ettiği feyz ve bereketleri, onların kalblerine akıtırdı. Peygamber efendimizin sohbetine katılmak şerefine nail olanlar, daha ilk sohbette kalblerinde büyük bir değişiklik hisseder ve pek yüksek ilâhî mârifetlere kavuşurlardı. Bu sohbetlerin bereketiyle Eshâb-ı kirâm, başta sevgili Peygamberimiz olmak üzere, bütün sahâbe arkadaşlarını canlarından çok sever hâle gelirlerdi. Allahü teâlâ onları, âyet-i kerîmelerle medhetmiştir. Onlar, Resûlullah efendimizin huzûr-ı şeriflerinde; sanki başlarına kuş konmuş da, hareket edince uçacakmış gibi pek edebli ve çok dikkatli dururlardı. Böylece, Eshâb-ı kirâm peygamberlerden ve büyük meleklerden sonra mahlûkâtın en efdali ve en üstünü oldular.
Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Siz ümmetlerin en iyisi, en hayırlısı oldunuz, insanların iyiliği için yaratıldınız. İyilik yapılmasını emreder, kötülükten nehy edersiniz…” (Ali İmrân 3/110 )
“Önce müslüman olanlardan, Muhâcirlerin ve Ensârın önce gelenlerinden ve bunların yolunda gidenlerden Allahü teâlâ razıdır ve bunlar da, Allahü teâlâdan razıdırlar. Allahü teâlâ bunlar için, Cennetler hazırladı. Bu Cennetlerin altından nehirler akmaktadır. Bunlar Cennetlerde sonsuz olarak kalacaklardır.” (et-Tevbe 9/100)
“Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), Allahü teâlânın peygamberidir ve O’nunla birlikte bulunanların, (yâni Eshâb-ı kirâmın) hepsi kâfirlere karşı şiddetlidirler. Fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktırlar. Bunları çok zaman rükûda ve secdede görürsünüz. Herkese dünyâda ve âhırette her iyiliği üstünlüğü, Allahü teâlâdan isterler. Rıdvânı, Allahü teâlânın kendilerini beğenmesini de isterler. Çok secde ettikleri, yüzlerinden belli olur. Onların hâlleri, şerefleri böylece Tevrât’da ve İncil’de bildirilmiştir, İncil’de de bildirildiği gibi, onlar, ekine benzer, ince bir filiz yerden çıkıp kalınlaştığı, yükseldiği gibi, az ve kuvvetsiz oldukları hâlde, az zamanda etrafa yayıldılar. Her tarafı îmân nûru ile doldurdular. Herkes filizin hâlini görüp, az zamanda nasıl büyüdü diyerek, şaşırdıkları gibi, hâl ve şanları dünyâya yayılıp, görenler hayret etti ve kâfirler kızdılar.” (el-Feth 48/29) buyurdu.
Peygamber efendimiz de hadîs-i şeriflerinde, Eshâb-ı kirâmın büyüklüğünü, derecelerinin yüksekliğini îzâh için; “Eshâbımın hiç birine dil uzatmayınız. Onların şanlarına yakışmayan bir şey söylemeyiniz! Nefsim elinde olan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, sizin biriniz Uhud dağı kadar altın sadaka verse, Eshâbımdan birinin bir müd arpası kadar sevâb alamaz” ve “Eshâbım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız kurtulursunuz” buyurdular.