Sevgili Peygamberimiz her sene, Kâbe’yi ziyârete gelen kabîleleri dîne dâvet ediyor, onların Cehennem ateşinden kurtulup ebedî saâdete kavuşmaları için çalışıyor ve her türlü hakârete aldırmadan, peygamberlik vazifesini yerine getirmeye devâm ediyordu. Kabîlelerin konak yerlerinde duruyor, gelenlere; “Allahü teâlânın, peygamberlik vazifesini yerine getirinceye kadar beni barındıracak ve bana yardım edecek kim var? (Böylece) kendisine Cennet verilsin” buyuruyor, fakat ne barındıracak ve ne de yardım edecek bir kimse bulunmuyordu.
Peygamberliğinin on birinci senesi idi. Panayırda, Kâbe’yi ziyâret için gelen Medîne halkından bir toplulukla karşılaştı. Onlara; “Sizler kmlersiniz?” diye sorunca, Medîneli ve Hazrec kabîlesinden olduklarını söylediler. Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib’in annesi Selmâ Hâtun da, Hazrec kabîlesinin Necranoğulları koluna mensupdu. Peygamberimiz, Hazrecli bu altı kişi ile bir müddet oturup, onlara İbrâhim sûresinin 35-52. Âyet-i kerîmelerini okudu ve İslâmiyet’i anlattı. Bu dîne girmeleri için dâvette bulundu. Kabîlesinin büyüklerinden ve Medîne’de yaşayan Yahudilerden, yakında bir peygamberin geleceğini duyan bu insanlar, Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem kendilerini dîne çağırınca, birbirlerine bakıştılar. Sonra; “Yahudilerin haber verdiği, işte bu peygamberdir!” diye aralarında konuştular.
Medîne’de öteden beri Evs ve Hazrec kabîleleri, Yahudilere düşman idiler, fırsat buldukça birbirlerine saldırırlardı. Yahudilerden önce müslüman olup, İslâmiyetle şereflenirlerse, onlara gâlip geleceklerine ve Medîne’den çıkaracaklarına inanıyorlardı. Bu sebeple hemen Resûlullah’ın huzûrunda Kelime-i şehâdet getirerek müslüman oldular. Peygamber efendimize de; “Yâ Resûlallah! Biz, kavmimizi, Yahudilere karşı savaşır hâlde bırakmıştık. Ümîd edilir ki, Allahü teâlâ, Onları da zât-ı âliniz sâyesinde îmân etmekle şereflendirir. Biz, döner dönmez onları ve kavmimizi senin peygamberliğini kabûl etmeye dâvet edeceğiz. Bu dinden kabûl ettiğimiz şeyleri onlara da anlatacağız. Eğer Allahü teâlâ onları bu din üzerinde toplayıp birleştirirse, senden daha azîz ve şerefli kimse olmaz” dediler.
Bu altı kişi gerçekten inanmış, Allahü teâlânm Peygamberimize tebliğ ettiklerini kabûl ve tasdik etmişlerdi. Yurtlarına dönmek için, Peygamberimizden izin alıp ayrıldılar. Yeni müslüman olan bu altı kişi; Ukbe bin Âmir, Es’ad bin Zürâre, Avf bin Hâris, Râfi’ bin Mâlik, Kutbe bin Âmir, Câbir bin Abdullah radıyallahü anhüm idiler.
İbn Hişâm, es-Sîre, I, 429-431; İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 219-220; İbn Asâkir, Tarihu Dımaşk, IX, 82