Peygamber efendimiz, Cumâ günleri mesciddeki Hannâne isminde bir hurma kütüğüne dayanarak, hutbe îrâd ederlerdi. Sonradan üç basamaklı bir minber yaptırdılar. Resûlullah efendimiz ve Eshâb-ı kirâm bir Cumâ günü Mescid-i Nebî’de toplanmışlardı. Efendimiz, hutbe için yeni minbere çıktıklarında, eskiden dayandığı kuru hurma kütüğü, herkesin duyacağı kadar, hâmile deve ağlayışını andıran bir sesle ağlamaya ve inlemeye başladı. Bütün Eshâb-ı kirâm, hayret ederek bu sesi dinlediler. Fakat, ses bir türlü kesilmiyordu. Bunun üzerine Âlemlerin efendisi minberden indiler ve mübârek elleri ile kütüğü okşadılar O anda, ağlama ve inleme kesildi. Kuru hurma kütüğünün, Peygamberimize olan bu muhabbetini ve aşkını gören Sahâbîler, gözyaşlarını tutamadılar.
Bu hâdise ile ilgili Hazreti Enes bin Mâlik; “Mescid bile onun sesinden sarsıldı” İbn-i Ebî Vedâ’a da; “Hurma kütüğü, çatlayıp yerinden oynadı. Resûlullah efendimiz gelip Mübârek elini üzerine koydu da ondan sonra sustu” demişlerdir.
Peygamber efendimiz; “Nefsim yed-i kudretinde olan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, eğer onu okşamasaydım, bana karşı hasret ve hüznünden dolayı kıyamete kadar böyle ağlayacaktı” buyurdular. Sonra Resûlullah’ın emri ile hurma kütüğü gömüldü.
Başka bir rivâyette şöyle bildirildi: Resûl aleyhisselâm kuru hurma kütüğüne dönüp; “İstersen seni bulunduğun bahçeye vereyim. Tekrar dal budak sal ve eski hâline gel. İstersen seni Cennet’e dikeyim de Allahü teâlânın dostları meyvenden yesin” buyurdu. Resûlullah efendimiz, ona kulak verip şöyle dediğini duydular: “Beni Cennet’e dik ve benden Allahü teâlânın dostları yesin ve eskiyip çürümeyeceğim bir yerde olayım.” Ağacın bu konuşmasını, Peygamber efendimizin yanında bulunanlar da duydu. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz, ona; “İstediğini yapacağım” diye mukabelede bulundu. Sonra Eshâbına dönüp; “Dâr-ı bekayı dâr-ı fenaya (bu dünyâya) tercih etti” buyurdular.