Sual: Peygamberimizin İbrahim isimli bir oğlu mu vardır? Hayatı hakkında bilgi verir misiniz? Nasıl vefat etti?
Cevap: Mevahib-i Ledünniye’de buyuruluyor ki;
Hicretin 8. yılında vücûda gelmiştir. Hazret-i Mariyye’den “radıyallahü anhâ” olmuştur. Âliyye dedikleri yerde doğdu. Ebû Râfi’ “radıyallahü anh” Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine müjde getirdiği zamânda, Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, Ebû Râfi’ “radıyallahü anh” hazretlerine bir kul [köle] bağışlamıştır. 7. günü başını tıraş edip, saçı ağırlığı gümüş sadaka eylemiştir. Böyle yapmak sünnettir. Ve iki koç boğazlayıp, ziyafet vermiştir.
Sahih-i Buhârî’de, Enes bin Mâlik “radıyallahü anh”dan rivâyet edilmiştir ki; Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri; “Vülide li-lleylete gülâmün semmeytü bismi ebî İbrâhîme” diye buyurmuşdur. Ma’nâsı: Bu gece bir oğlum doğdu. Babam İbrâhîm Peygamberin ismi ile isimlendirdim, demekdir. Ondan sonra [İbrâhîm’i] Medîne-i münevverede Ümmü Seyf adlı bir hâtuna verdiler. Süt annesi oldu. Vefât edinceye kadar, onun yanında durdu, denilmişdir. Bazılarının rivâyetinde süt annesi Ümmü Berde idi denilmiştir.
Ebû Hâtem naklinde, Enes bin Mâlik “radıyallahü anh” buyurmuşdur ki; Ben, çoluk-çocuğa karşı Resûlullah efendimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri kadar merhametli kimse görmedim. İbrâhîm’i Medîne-i münevvereden dışarıda (Avâli’) dedikleri karyede (köyde) emzirirlerdi. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri çıkar-giderdi. Yanında biz de giderdik. Varıp, alıp, öper, döner gelirdi, diye buyurdu. Câbir “radıyallahü anh” rivâyetinde vârid olmuştur ki, birgün, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, Abdürrahmân bin Avfın “radıyallahü anh” eline yapıştı da, ona dayanarak geldi. Meğer İbrâhîm o zamân vefât etmek üzere idi. Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, İbrâhîm’i kucağına alıp, mübarek gözlerinden yaş akarak, buyurdu ki: “Yâ İbrâhîm! Muhakkak ki, biz senin için mahzunuz. Gözümüz ağlar ve gönlümüz mahzun olur. Ancak, Allahü teâlânın rızâsına muhâlif söz söylemeyiz.”
Ebû Amr bin Simak “rahmetullahi aleyh” böyle nakl etmişdir. Amma (Sahih-i Buhârî) de Enes bin Mâlik’den “radıyallahü anh” şöyle rivâyet olunmuştur ki; hazret-i İbrâhîm “radıyallahü anh” teslîm-i rûh etmek üzere iken, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri üstüne [yanına] vardı. Mübarek gözlerinden yaş akmağa başladı. Abdurrahmân bin Avf “radiyallahü anh” dedi ki: “Yâ Resûlallah “aleyhisselâm!” Siz de mi ağlarsınız!” Yani evlâd için Peygamber hazretlerinin ağladığına taaccüb etti (şaşırdı). Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri; “Yâ İbni Avf! İnnehâ Rahmetün!” buyurdu. Yanî, böyle yapmam, merhamet ve şefkatimdendir. Bu mertebe, elde olan birşey değildir; demek olur. [Abdürrahmân bin Avf “radıyallahu anh”] tekrar söyleyince, Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem❞ hazretleri: “Muhakkak ki, gözümüz ağlar. Ve kalbimiz mahzun olur. Fakat, Rabbimizin râzı olduğu sözden gayri nesne söylemeyiz” diye buyurmuştur.
Velhâsıl, kişinin evlâdı, yakınları için ve sevdiği dostları için ağlamasında mahzûr yoktur. Velâkin, sözünde, şerî’ate muhâlif nesne olmamak gerektir. Ağlamak şefkattendir. Şefkat îmândandır. İbrâhîm’in “radıyallahü anh” hangi yaşta vefât ettiği ihtilâflıdır. Bazıları, 22 aylık idi, dediler. Bazıları 16 aylık ve 8 günlük idi, dediler. Bazıları 70 günlük idi, dediler. Hakikatini Allahü teâlâ bilir. Ve namâzını Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri kılıp, Medîne-i münevverenin kabirliği olan (Baki’) kabristanına defnettiler. Ve kabr-i şerîfi üstüne su saçtılar. Hazret-i Zübeyr’den “radıyallahü anh” mervîdir ki; “İlk önce su saçılan kabir onun kabr-i şerîfi idi.”
Rivâyet olunur ki, İbrâhîm’in vefâtı günü güneş tutuldu. Eshâb-ı kirâm, güneş İbrâhîm vefât ettiği için tutuldu, dediler. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri; “İnneş şemse vel-kamera le âyetâni min âyâtillahi lâ yenkesifâni li mevti ehadin” buyurdu. Ya’nî; “Hiç şübhesiz ki, güneş ve ay Allahü teâlânın alâmetlerinden iki alâmettir. Kimsenin mevti için tutulmazlar” demektir. Hadîs imâmlarından bazısı, Abdullah bin Ebî Evfâ “radıyallahü anh”dan rivâyet etmişlerdir ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden sonra, Nebî gelmek câiz olaydı oğlu vefât etmez idi, diye buyurmuştur.

