¥ Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” hicretin 6. senesinde Ashâb-ı kiramdan bir cemaatle Umre için Mekke’ye gitmek üzere yola çıktılar. Hudeybiye’ye gelince, orada konakladılar. Orada bir kuyu vardı. Suyu azalmıştı. Bir miktar su çektiler. Kuyunun suyu bitti. Ashâb-ı kirâm susuzluktan Resûlullaha “sallallâhü aleyhi ve sellem” şikayette bulundular. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” terkisinden bir ok çıkarıp, bu oku o kuyuya bırakın, buyurdu. Bu hadiseyi anlatan ravi şöyle nakleder: Vallahi oku kuyuya attıktan sonra, 1.400 kişi o kuyudan su içtik, bütün hayvanlarımızı suladık.

Sahih-i Buhari’de, Bera bin Azib rivayetinde şöyle bildirilmiştir: Hudeybiye’de Ashâb-ı kirâm susuzluktan şikayet ettiler. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” kuyunun kenarına geldi ve bir kova su istedi. O sudan abdest alıp, mübarek ağzının suyunu o kuyuya döktü. Biraz sonra kuyunun suyu o kadar çoğaldı ki bütün Ashâb-ı kirâm “Rıdvânullahi aleyhim ecma’în” içip suya kandılar ve bütün develerini de suladılar.

¥ Cabir bin Abdullah “radıyallâhu anh” şöyle anlatmıştır: Hudeybiye gününde halka susuzluk galebe çaldı. Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” yanında bir kırba su vardı. O sudan abdest aldı. Bunun üzerine bütün Ashâb-ı kirâm Resûlullahın yanına toplandı. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” size ne oldu, ne lazım buyurdu. Dediler ki ya Resûlallah! Ne abdest almaya, ne içmeye bir damla suyumuz yok. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” mübarek elini abdest aldığı su kırbasının içine soktu. Mübarek parmakları arasından çeşmeler akmaya başladı. Herkes o sudan içip kandı ve abdest aldı. Cabir bin Abdullaha “radıyallâhu anh” kaç kişi idiniz diye sorulunca; eğer 100.000 kişi olsak o su yeterdi. Biz 1.500 kişi idik dedi.

¥ Ashâb-ı kiramdan biri şöyle anlatmıştır: Hudeybiye’ye yaklaştığımız sırada, Kureyşin bir öncü kuvvet gönderdiği haberi geldi. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” bizi Hudeybiyeye başka yoldan kim götürebilir, buyurdu. Anam, babam sana feda olsun, ya Resûlallah, ben götürebilirim, dedim. Bir başka yoldan hareket ettik. O yolda biraz yürüdükten sonra, nice tepeler ve engeller önümüzde dümdüz oldu. Hiçbir tepeye rastlamadan Resûlullahı “sallallâhü aleyhi ve sellem” Hudeybiyeye ulaştırdım.

¥ Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” ile Kureyş arasındaki andlaşmayı Ali bin Ebû Talib “radıyallâhu anh” yazdı. Andlaşmanın başına Bismillahirrahmanirrahim ve Muhammedün Resûlullah yazdı. Süheyl bin Amr o sırada henüz iman etmemişti. Dedi ki; bizim kitabımıza göre ben Rahmanı bilmem, onun yerine Bismike Allahümme yaz. Muhammedün Resûlullah yerine de Muhammed bin Abdullah yaz. Eğer bize Onun Peygamberliği malum olsaydı Onunla savaşmazdık. Böylece Ashâb-ı kirâm ile Süheyl arasında epeyce konuşmalar geçti. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Ya Ali! Onu sil, Süheyl’in dediği gibi yaz. Hazret-i Ali “radıyallâhu anh” edebinden silmeye eli varmadı. Resûlullah kendisi sildi ve buyurdu ki: Ey Ali! Bir gün senin başına da böyle bir hadise gelir. Nitekim Sıffin harbinden sonra hazret-i Ali ile hazret-i Muaviye arasında andlaşma yapıldı. Andlaşmayı yazan katib, Emir-ül müminin Ali diye yazdı. Hazret-i Muaviye katibe Emir-ül müminin diye yazma, eğer onun Emir-ül müminin olduğunu kabul etseydik, onunla savaşmazdık, dedi. Hazret-i Ali “radıyallâhu anh” bunu işitince, Resûlullahın sözlerini hatırlayıp, Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” söylediği çıktı, dedi.

¥ Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Hudeybiye’de bulunduğu sırada saçlarını traş ettirdi. Kesilen saçlarını bir yeşil ağacın üstüne koydu. Ashâb-ı kirâm “Rıdvânullahi aleyhim ecma’în” o ağacın yanında toplanıp, Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” saçlarını kapıştılar. Ashâbdan Ümmü Amar şöyle anlatmıştır: O gün ben de Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” saçının telinden birkaç tane elde ettim. Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” vefatından sonra, her kim hastalansa, o saç tellerini suya koyup, o suyu hastaya verirdim. Allahü teâlâ o hastayı sıhhate kavuştururdu.

Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Hudeybiye’de 20 gün kadar kaldıktan sonra geri döndüler. Ashâb-ı kirâm, konaklama yerlerinden birinde yiyeceklerinin kalmadığından şikayet ettiler. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” develerini gösterdi. Hazret-i Ömer bunu işitince, Resûlullahın huzuruna gelip; ya Resûlallah! Halkın binecek başka hayvanları yok. Azıklarından kalanları bir araya toplasalar da, Allahü teâlânın fadlı ve inayetiyle bereket vermesi için duâ  buyursanız. Sizin duanız şüphesiz ki kabul olunur, dedi. Sonra Ashâbdan bir avuç hurması ve bir avuç seviki (kavrulmuş un) olanlar, onları bir araya topladılar. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” bereket için Allahü teâlâya duâ  etti. Kimin kabı varsa, getirsin buyurup, getirilen bütün kabları o bereketlenerek artan yiyeceklerle doldurdu. Öyle ki develer taşımaktan âciz kalıyorlardı. Konakladıkları o yerden ayrıldılar. Mevsimin yaz olması sebebiyle hava açık ve çok sıcaktı. Allahü teâlâ bir de öyle yağmur yağdırdı ki hepsi suya kandılar ve kablarını doldurdular.

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler