Sual: Bir şii kitabında “Hazret-i Ali’nin bedeni de, ruhu da kâmil idi. Bunun için de Şeyhaynden daha üstündür.” diyor. Bu iddiaya ne cevap vermelidir?

Cevap: Bedeni ve ruhi üstünlüğe cevap vermeden önce, (Mevakıf şerhi) yazısını da bildirmek, hepsini birlikte cevaplandırmak uygun görüldü. (Mevakıf) diyor ki (Üstünlüğe sebep olan yükseklikler, hazret-i Ali’de toplanmıştır. Hazret-i Ali, Ashâbın en alimi idi. Resûlullahın yanında büyüdü. Ona damat oldu. Çok zeki idi. Resûlullahtan, onun öğrendiğini, başkaları öğrenemedi. Hazret-i Ebû Bekr ise, büyük yaşta [38 yaşında] imana geldi. Resûlullah ile her gün bir kere görüşürdü. Hazret-i Ali’nin zühdünü bilmeyen yoktur. İhsanı da çoktu. Namazda bile yüzüğünü sadaka verdi. Bunun için, âyet-i kerime ile övüldü. Nezir orucu tuttuğu gün iftar edeceği zaman, yemeğin hepsini, gelen fakire, yetime ve esire verdi. Bunun için de, âyet-i kerime ile methedildi. Hazret-i Ali’nin gazvelerdeki şecaati, kahramanlığı da, herkesten çoktu. Hendek gazvesinde, “Ali’nin bir kılınç vurması, bütün ins ve cinnin ibâdetlerinden daha kıymetlidir” hadis-i şerifi ile övüldü. Hayber’de ve başka gazvelerdeki kahramanlıkları ve medh olunmaları da meşhurdur. Güzel ahlakı da, o kadar meşhur olmuştur. Kuvveti de çoktu. Hayber kalesinin kapısını kopardı. Bu kapıyı adalemin kuvveti ile değil, Allahü teâlânın verdiği başka kuvvetle kopardım dedi. Hazret-i Ali, soy ile ve nikah ile Resûlullaha çok yakındı. Abbas, yalnız babadan Abdullahın kardeşi idi. Ebû Talib ise, anadan ve babadan kardeşi idi. Hazret-i Ali, kadınların en üstününün zevci idi. Cennet gençlerinin en üstünü olan Hasan ve Hüseyinin babaları idi).

Cevap olarak deriz ki hazret-i Ali “radıyallâhu anh”, elbet bu üstünlüklerin sâhibidir. Bütün müslümanların buna inanmaları ve onu çok sevmeleri lâzımdır. Fakat, halife olmak için, başka üstünlükler de vardır. Çeşitli mesleklerde, çeşitli sanatlarda en üstün olmak için aranılan üstünlük, başka başkadır. Âlimlerin en üstünü olmak için, soya, sûrete, mala bakılmaz. Bunlara bakılsaydı, Ebû Hanîfe’nin, Şâfiî’nin, Malik’in ve Ahmed bin Hanbel’in talebeleri arasında, kendilerinden daha üstünleri bulunurdu. Askerlikte en üstün olmak için, tıb ilmi, güzel yazı, şiir yazmak gibi üstünlüklere bakılmaz. Peygamberlere halife olmak için aranılan üstünlük, peygamberlik vazifesini yapmak için, Peygamberlere verilmiş olan üstünlüklere benzeyen üstünlüklerdir. Bunun içindir ki Âlimler, Veliler ve Emr-i mâ’rûf ve Nehy-i münker ve cihat yaparak dinin yayılmasına çalışanlar, kendilerinden daha kuvvetli olan sporculardan ve tüccarlardan ve hesap uzmanlarından daha kıymetli, daha üstündürler. Bunun için, halife seçilmekte, Resûlullahın ehemmiyet verdiği ilimde, ahlakta ve işlerde en üstün olmak lâzımdır. Hatta, bu üçü arasında, işe daha çok bakılır. Çünkü, ümmet arasında, istidlal ederek [araştırarak] veya ilhâm olunarak, yeni bilgilere kavuşanlar bulunabilir. Fakat, bu bilgiler, Peygamberin ilmi kadar kıymetli olmaz. Peygamberlik ilmi, İslamiyeti yaymaya, bunlardan ahkâm çıkarmaya, bunları açıklamaya, şüpheye düşülenler arasında, sağlâmını seçmeye, söz birliği elde etmeye yarayan ilimdir. Üstün olan iş ise, ümmet arasında rahat, düzen ve huzur sağlayan iştir.

4 halifenin zamanları iyi incelenirse, hazret-i Ali’nin, peygamberlik bilgilerinde ve işlerinde Şeyhaynden daha üstün olduğu asla görülemez. Hazret-i Ali’nin ilmi, çabuk cevap vermekte üstün olduğu gibi, Şeyhaynın ilimleri de, sabır ve araştırarak, söz birliği yaparak cevap vermekte daha üstündür. Hazret-i Ali’nin zühdü çok olduğu gibi, Şeyhaynın zühdü de çoktu. Şeyhaynın kerem ve ihsanları, hazret-i Ali’nin ihsanından kat-kat çoktu. Namazda yüzüğünü vermesi ve iftarlığını vermesi de sağlam olarak bildirilmiş değildir. Sağlam dersek de, hazret-i Ebû Bekr’in sadakaları ve ihsanları ve âyet-i kerimelerle medh olunmaları yanında daha üstün olmadığı meydandadır. Hazret-i Ali’nin bilek kuvveti üstün ise de, Şeyhaynın mürtedlerle, İran ve Rum devletlerine meydan okumalarındaki kuvvetleri daha üstündür. Şeyhaynın bütün ümmeti râzı etmeleri ve geçimsizlikleri gidermekteki güzel ahlakı, katkat daha çoktu. Hazret-i Ali, soydan çok yakın ise de, Şeyhayn kabirde, mahşerde ve Cennete giderlerken, Resûlullaha daha yakındırlar. Hazret-i Ali, hazret-i Fâtıma’nın zevci olmakla şereflendiği gibi, hazret-i Ebû Bekr de, Resûlullahın sevgili zevcesi ve Cennetteki arkadaşı olan hazret-i Aişe’nin babası olmakla şereflenmiştir. Kurân-ı Kerîmde 10 âyet, hazret-i Aişe’yi methetmektedir. Fıkıh ilminin 4’te 1’i ondan öğrenilmiştir. Hazret-i Ömer’in kızı hazret-i Hafsa da, Resûlullahın dünyada ve Cennette zevcesidir ve Cebrâil aleyhisselâm, onu (çok namaz kılıcı ve çok oruç tutucu) diye övmüştür. Hazret-i Ali’nin çocukları arasında, insanların en iyileri bulunduğu gibi, İslamiyete çok zarar verenleri de vardır. (İsmailiye), (Zeydiye) ve (İmamiye) sapık fırkaları, onun çocuklarından hâsıl oldu [Başka hanımından olan çocuklar]. Etrafına cahilleri toplayarak, sayısız müslümanı yoldan çıkaran 100’e yakın torununun kanlı maceraları, tarih kitaplarında uzun yazılıdır. Şeyhaynın çocukları arasında böyle din yıkıcıları hiç görülmedi. Abdullah bin Ömer, hazret-i Âişe, Salim, Kasım ve Ubeydullah bin Ömer Ömer’i ve başka evlatları, insanları hidayete, saadete kavuşturdular. 12 imamdan sonra gelen Şihâbüddîn-i Sühreverdî ve Fahrüddin-i Sühreverdî gibi tasavvufçular ve Fahrüddin-i Razi Veliyüddin gibi kitap sahipleri, hep Şeyhaynın evlatlarından feyiz alarak hidayete kavuştular. Bir insanın anasının ve babasının Hâşimî olması veya çocuklarının çok olması, en üstün olmaya sebep olsaydı, hazret-i Ali’nin Resûlullahtan [haşa] daha üstün olması lazım gelirdi. (Bu üstünlüklerin, peygamberlik derecesi yanında tesirleri olmaz. Başkalarından daha üstün olmaya tesiri olur) denirse, bu üstünlüklerin, peygamberliğe tesiri olmadığı gibi, peygamberlik sıfatlarında Peygambere benzemeye de tesiri olmayacağı meydandadır. Evet, bunlardan başkasının üstünlüğüne tesir eder. Bunun için de, hazret-i Ali, kendi hilafeti zamanında bulunan Ashâb-ı kirâmın hepsinden daha üstündür. Ehl-i sünnet âlimleri böyle inanmaktadır. Buraya kadar yazılanlar, Nasirüddin-i Tusinin (Tecrid) kitabına cevaptır.

Sual: Halife olmak için, efdal olmak, daha üstün olmak lâzımdır sözü, nasıl doğru olabilir? Hazret-i Ali daha üstün olduğu hâlde, Resûlullah ile gaza yaparken, Kureyşlilerin babalarını, arkadaşlarını öldürdüğü için ve dine davet ederken kimsenin gözyaşına bakmadığı için ve ceza vermekte acele ettiği için, câhiller onun emrine girmek istemez. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, ruh hastalıklarının mütehassısı olduğundan, bu sebeple başkalarını halife yapmış olabilir.

Cevap: Milletleri ıslah etmek, rahata ve huzura kavuşturmak için, Allahü teâlâ Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” göndermiştir. Peygamberin de, peygamberlik sıfatlarında en üstün olanı halife seçmesi lâzımdır. Başkasını seçerse, sefahet ve zulüm yapmış olur. Kureyşliler, babalarını, arkadaşlarını öldürenlerin emrine girmek istemezlerdi demek yanlıştır. Doğru olsaydı, hazret-i Ali’den daha ziyâde Resûlullahı istemezlerdi. Çünkü, değil hazret-i Ali’nin, bütün Ashâbın gazalarda Kureyşlileri öldürmeleri, hep Resûlullahın emri ile oldu. Halbuki îman edenleri, Resûlullahı canlarından çok sevdiler.

Sual: Resûlullaha yardım etmek ve İslamiyeti yaymak ve Arabistan’da, Acem ve Rum memleketlerinde cihat etmek ve Kurân-ı Kerîmi toplamak ve memleketler almak, müslümanlara yardım etmek, peygamberlik sıfatlarıdır diyerek, Şeyhaynı daha üstün bilmek, çeşitli sorulara sebep olur. Şöyle ki (Şerh-ı mevakıf) ve (Şerh-i akâid) gibi, Ehl-i sünnetin en kıymetli kitaplarında, üstünlük sevâbın çok olmasıdır diyor. Yukarıda bildirilen üstünlük, bu kitapların söz birliğini değiştirmek olmaz mı? Sonra, o tarife göre, kâfir memleketlerini ele geçiren hazret-i Muaviye ve başka kumandanların, hazret-i Aliden daha üstün olmaları lazım gelmez mi? 3. olarak deriz ki o üstünlükler, sonradan ele geçen şeylerdir. İnsanın kendinde bulunan üstünlüklerle birlikte bulunurlarsa, daha üstün olur. Hem de, hadis-i şerifte, “Allahü teâlâ, bu dini, facir [kâfir] kimse ile de kuvvetlendirir” buyuruldu. Ayrıca deriz ki kendilerine yalnız 1-2 kişi inanmış olan Peygamberler vardı. Bu ise, memleketler ele geçirmenin, dini yaymanın, peygamberlik sıfatları olmayacağını gösteriyor. Yok eğer bizim Peygamberimize benzemek düşünülüyor ise, Peygamberler, birbirlerine elbet benziyorlardı. Demek ki Peygamberimize benzemek başka sıfatlarda benzemek imiş! Sonra, memleketleri almak, daha üstün olmayı gösterseydi, hazret-i Ömer’in, hazret-i Ebû Bekr’den daha üstün olması lazım olurdu. Peygamberimizin zamanında yapılan gazvelerde, hazret-i Ali’nin hizmeti, hepsinden daha çoktu. Peygamberimizden sonra yapılacak fetihler ve hizmetler de, ilk halife seçilirken bilinmiyordu. O hâlde, hazret-i Ebû Bekr’in daha üstün olduğu ve halife seçilmesinin, söz birliği ile olduğu nasıl kabul olunabilir?

Cevap: Bu şüpheler, sözümüzün iyi anlaşılmadığını göstermektedir. Üstünlük, yalnız dini yaymak, cihat etmek, memleketler ele geçirmek ve Kurân-ı Kerîmi cem etmektir demedik. Bunlar, üstünlüğe sebep olan iyiliklerden birkaçıdır. Bu sebepleri 3’e ayırabiliriz. Birincisi, Peygamberlik sıfatlarına benzemektir. Resûlullaha yardımda üstün olmaktır. Resûlullahtan sonra, Onun vazifelerini tamamlamaktır. Ehl-i sünnet âlimleri, vazife taksimi yaptı. Biri, hadis-i şerif bilgilerini, ikincisi kelam [îtikat] bilgilerini yaydı. Ehl-i sünnet aliminin sözü deyince, 2 kısımdakilerin de söz birliği anlaşılır. Ehl-i sünnet âlimleri, Şeyhaynın üstün olduğunu söz birliği ile bildirdi. Cihat deyince, kılınçla cihat anlaşıldığı gibi, sözle, yazı ile cihat da ve nefs ile cihat da anlaşılır. 2. ve 3. cihatda, hazret-i Ebû Bekr daha üstün idi. Cihat ayeti gelmeden önce, 13 sene Mekke’de ve bir sene Medine’de, hep cihat yaptı. (Benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer elbette Peygamber olurdu) hadis-i şerifi, Şeyhaynın peygamberlik sıfatlarına mâlik olduklarını açıkça bildirmektedir. Facirlerin dine hizmet etmeleri, onlara elbet fayda vermez. Fakat, bu ileri sürülerek, Emr-i mâ’rûfun ve cihatın üstünlüğü ve sevâbının çokluğu da inkâr edilemez. Şeyhaynın “radıyallahü teâlâ anhüma” facir olmadığı, sâlih oldukları da, âyet-i kerimeler ve hadis-i şeriflerle bildirilmiştir. Buna inanmayanın, kendi imanından şüphe etmesi lazım olur. Resûlullaha benzemek 3 türlü olur: Birincisi, peygamberlik makâmında benzemek olup böyle benzemek yalnız Peygamberlere mahsustur. 2.si, peygamberlik vazifelerini yapmakta benzemektir. Şeyhaynın bu bakımdan benzediklerini önceki sayfalarda uzun bildirdik. 3.sü, Onun yaptığı ibâdetleri yapmakta benzemektir. Bu benzeyiş, zamana ve dinlere göre değişir. Dinlerin çoğunda cihat emrolunmamıştı. O Peygamberlerin cihat yapması, ibâdet olmazdı. Nerede kaldı ki üstünlük olsun. Bizim dinimizde cihat etmek, memleket almak emrolundu. Peygamberlik vazifesi oldu. Hazret-i Ömer, hazret-i Ebû Bekr’den üstün olurdu sözü yanlıştır. Doğru denirse, Şeyhaynın Resûlullahtan üstün olmalarını söylemeye yol açar. Şeyhayn, Resûlullahın başladığı ve tamamlanacağını bildirdiği cihatları ve fetihleri yaptılar. Hayatında olduğu gibi, vefâtından sonra da Onun cihatında hizmet ettiler. Hazret-i Ömer de, hazret-i Ebû Bekrin başladığı cihadı tamamladı. Bunun için, (Ben Ebû Bekr’in halifesiyim) dedi.

Sual: Resûlullah, (Ebû Bekr namaz kıldırsın!) dediği zaman, hazret-i Ali orada yoktu. Orada olsaydı, (Ali kıldırsın) derdi. Yahut da, yaşlı olduğu için imâm olmasını emretti. Şeyhaynın, Cennettekilerin en üstünü olmaları ve Ebû Bekrin Cennete önce girmesi de, hazret-i Ali’den başkası için olabilir. Hazret-i Alinin (Bu ümmetin en üstünü Ebû Bekr’dir. Sonra Ömer’dir) demesi de, benden sonra üstünü demek olmaz mı? Çünkü, hazret-i Ali çok yüksek olduğundan, Resûlullah gibi, ümmetin dışında, üstündedir.

Cevap: Hazret-i Ebû Bekr’in üstün olduğunu biz söylemiyoruz. Bunu hazret-i Ömer ve hazret-i Ali ve Ebû Ubeyde ve Abdullah ibni Mesud gibi Ashâb-ı kirâmın büyükleri ve Ensarın çoğu söylediler. Onu halife seçtiler. Kays bin Ubade diyor ki (Hazret-i Ali bana dedi ki Resûlullah hasta iken, namaz vakti geldi. (Ebû Bekr’e söyleyiniz! Namazı kıldırsın!) buyurdu. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” vefât edince, düşündüm. Dinin direği olan namazda Resûlullahın önümüze geçirdiğini önümüze geçirerek Ebû Bekri halife seçtik). Hazret-i Alinin bu sözünü, Ebû Amrin (İstiab) kitabında, Hasan-ı Basrî bildirmektedir. [İstiab kitabını yazannebu Amr Yusuf bin Abdullah Kurtubi, ibni Abdilberr ismi ile meşhur olup [463]de vefât etmiştir. İstiab kitabı, 1328 de Mısırda basılmış ve 1379 [m. 1960] da Beyrut’ta fotokopisi yapılmış olan (El-isabe) kitabının kenarında basılmıştır. Hasan-ı Basri’nin haber verdiği, hazret-i Ali’nin bu sözü, (İstiab) kitabının 2. cildinin 251. sayfasında, Abdullah bin Ebû Kuhafe isminde yazılıdır. İmâm-ı Rabbânî’nin (Reddi revafıd) kitabında ve Abdülkâdir-i Geylânînin (Gunyetü’t-talibin) kitabında da yazılıdır.]

Yine (İstiab) kitabında Hakem bin Hacer dedi ki hazret-i Ali’den işittim, (Kim beni Ebû Bekr’den ve Ömer’den üstün tutarsa, iftirâ etmiş olur. İftira edenleri döğdüğüm gibi, onu döverim) “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”.

Tavsiye Yazı –> Ehli sünnet, Ehli beyte düşman mıdır?

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler