AKRABA HAKKI

Asabe, yâhud eshâb-ı ferâiz olsun, hepsinin haklarını bildiririz. Hadîs-i şerîfde: «Sıla-i rahm ömrü uzatır» buyuruldu. Sıla, vasi, kavuşmak demektir. Rahm ise, yakınlık, akraba olmaklık demektir. O halde sıla-i rahmin mânası, iyilikle akrabaya yaklaşmak, kavuşmak, onları ziyâret etmek, kötülükle onlardan kesilmeği terketmektir. Hâlisa’da da böyle diyor.

Enes’in (radıyallahü anh) bildirdiği hadîs-i şerîfde: «Rızkının bol, ömrünün uzun olmasını seven, sıla-i rahm – yanî akrabasını ziyâret – etsin» buyuruldu. Yine buyurdu: «Akrabanızdan sıla-i rahm yapabileceklerinizi öğrenin. Cünki sıla-i rahm, âilede muhabbet, malda servet, ömürde uzamaya sebebdir.» (Hâlisa)’da da bildirilmektedir.

Meşârık şerhinde de diyor ki: «Ecel ve rızıklar, takdîr edilmiştir. Artmaz ve azalmazlar, bu hususta nass, kesin deliller vardır. Böyle olmakla, bu hadîs-i şerîfin mânası nasıl olur?» denirse, CEVABında deriz ki: Levhil mahfuzda olan şeyler, bâzan şartlara bağlı olur. Meselâ, filân kimse akrabasını sıla-i rahm ederse, ömrü 70 senedir, etmezse 50 senedir diye yazılıdır. Duâ ve kesb de bu cümleden olabilir. Allahü teâlâ’nın Ra’d sûresi 39. : «Allahü teâlâ dilediği hükmü siler, dilediğini yerinde bırakır; Ümmü’l-kitâb ondadır» âyet-i kerîmesi bu mânadadır. Lâkin bu, Levhi’l-mahfûzdan meleklerin bildiklerinde olup, Allahü teâlâ’nın ezelî ilminde olanlarda değildir. Çünki onda silme, yâhud artma olmaz. Yâhud şöyle de denilir ki, hadîs-i şerîfden murad, rızkı bereketli olur ve öldükten sonra iyi namı daha uzun yıllar unutulmaz. Bu da yaşamak gibidir. Yâhud, bu hadîs-i şerîf, mübalâğa yollu sıla-i rahmi teşvîk ve tergîb için buyurulmuştur denebilir. Yanî rızkı bol eden, ömrü uzatan birşey olsaydı, bu elbette sıla-i rahm olurdu. Lâkin Ravda sâhibinin isnâdları ile bildirdiği hadîs-i şerîfde: «Ömründen 3 gün kalan bir kul, sıla-i rahm yapar – akrabâsım ziyâret eder – ve Allahü teâlâ bu sebeble ömrünü 30 sene uzatır. Sıla-i rahmi kesen birinin de 30 senelik daha olan ömrünü 3 güne indirir» buyuruldu. Bu hadîs-i şerîf, bundan önceki hadîs-i şerîfin birinci mânasını, yanî rızkın artacağını, ömrün uzayacağını kuvvetlendirmektedir.

Bir hadîs-i şerîfde de: «İçlerinde sıla-i rahmi terk edenlerin bulunduğu kavme melekler (rahmet melekleri) inmez» buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfde de: «Allahü teâlâ sıla-i rahm yapana rahmetini ulaştırır ve sıla-i rahmi terk edenden rahmet ve yardımım keser» buyuruldu. Abdullah bin Ömer’in (radıyallahü anhümâ) bildirdiği hadîs-i şerîfde: «Sıla-i rahm yapan demek, ahbab ve akrabasından gördüğü iyiliğe karşı, ona iyilik yapan değil, kendisinden kesilen akrabasını arayıp, ziyâret edip, iyilik edendir» buyuruldu. Şerh-i Mesâbîh’de de böyle diyor.

Âişe (radıyallahü anhâ) rü’yâsında kıyâmetin koptuğunu, insanların mahşer yerine toplandıklarını, aralarında bir kadının amelinin tartılırken, Uhud dağından da ağır bir amelinin bulunduğunu gördü. Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) o kadını tanırdı. Uyanınca, o kadını çağırttı ve amelinin ne olduğunu sordu. Kadın söylemekten çekindi. Hazret-i Âişe ısrar edince, kadın, şu 7 husus ile amel etmeğe çok dikkat ederdim dedi :

1 — Kendimi korudum. Hiçbir zaman beni mahremimden başkası görmedi.
2 — Benden birşey isteyen dilenciyi, elimde birşey olunca boş çevirmedim.
3 — Hiçbir zaman yalnız başıma yemek yemedim.
4 — Ezan okunmadan önce, namaza hazırlandım.
5 — Müezzin ezan okuyunca onun söylediklerini ben de söyledim.
6 — İstişâre etmeden, danışmadan birşey yapmadım.
7 — Akrabamdan benden alâkayı kesmiş olanı, ben aradım, ziyâret ettim.

Bunun üzerine Âişe (radıyallahü anhâ): «Senin mizânın, işte bununla ağır oldu» buyurdu. Ravdatü’l-ulemâ’da da böyle diyor.

Bir selâm, bir iyi haber, meselâ sağlık haberini bildirmekle ve bir hediye de olsa, sıla-i rahm vâcibdir. Meşârık şerhinde yazıyor: Vâcib olan sıla-i rahmin hangisi olduğunda ihtilâf etmişlerdir. Kimi bunlar, mahrem akrabadır, kimi mahrem olsun olmasın bütün akrabadır demiştir. İmam Nevevî (rahimehullah) buyurdu ki: «Sıla, sıla-i rahm yapanın kolay ve zor durumuna göre derece derecedir. En aşağı derecesi, bir kelâm ve selâm ile de olsa, akrabasından alâkayı kesmemektir. İmkânı olduğu halde, bunları terk edene vâsıl, sıla yapmış denmez.»

Büyüklerden biri akraba ile komşu olmayı hoş karşılamazdı. Çünki komşu olup, her zaman görüşmek, hürmet ve heybeti giderir, bu da onlardan kesilmeğe yol açar derdi. İmam Gazâlî (rahimehullah) anlatır: Ömer (radıyallahü anh), vâlilerine, memurlarına mektûb yazıp, akrabaların birbirlerini ziyâret etmelerini, fakat komşu olmamalarını söyleyiniz buyurdu. Böyle buyurması, komşu olurlarsa, çok görüşür, içli-dışlı olurlar, birbirlerini kırarlar, saymazlar ve neticede birbirlerinden kesilirler demektir.

Akrabasını gün aşırı ziyâret eder. Bu sevgiyi arttırır. Bunu yapamazsa, akrabasını Cum’a günleri ziyâret eder. Bu da olmazsa, ayda bir yoklar. Bir suâle, başkalarına karşı, yardım ve dayanak olmada yek- vücûd ve bir el gibi olur. Birbirlerinin ihtiyaçlarını reddetmezler. Çünki bu kesilmeğe sebeb olur.

Amcayı, ağabeyi ve dayıyı baba, teyze ve halayı anne yerine koyar. Yanî hürmet, tevkîr, hizmet ve itâatte onları gözetir. Bir hadîs-i şerîfde: «Büyük kardeşlerin küçükler üzerindeki hakkı, babanın oğlu üzerindeki hakkı gibidir» buyuruldu.

Bir akrabasını, köle olmuş görürse, onu satın alıp âzâd eder. Bu akrabası mahrem akrabasından olmasa da, yine böyle yapar. Eğer mahrem akrabasından ise, bunu gönül rızası ile yapar. Çünki bu, sıla-i rahmin ve iyiliğin tamamındandır.

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler