İmam hutbeye çıkarken duâ yapmayı bir ganîmet bilmelidir. Çünki bâzı hadîs-i şeriflerde bildirildiği gibi duâların kabulünün ümîd edildiği bir andır. Bilinmelidir ki bir meşhûr hadîs-i şerîfde: “Cumada öyle bir sâat vardır ki, müslüman kulun duâsı o sâate rastlarsa Allahü teâlâ onun istediklerini verir” buyuruldu. Diğer bir haberde: “Müslümanın namazı o sâate rastlarsa…” diye vârid olmuştur.
Cuma günündeki bu kıymetli sâat hakkında ihtilâf olundu. Bir kısım âlimler güneşin doğma zamanı dediler. Zevâl vakti, ezan okunurken, hatîbin minbere çıkmasından hutbeden ininceye kadar geçen zaman, cemâatin namaza kalkmasından selâm verinceye kadar geçen zaman, ikindinin âhir vakti, yanî vakt-i ihtiyâr ve güneş batmadan önce diyenler de oldu. Fâtıma (radıyallahü anhâ) bu vakti çok gözetirdi. Hizmetçilerine, güneşe bakıp, battığı zaman kendisine haber vermelerini emir ederdi. Güneş batıncaya kadar duâ ve istiğfarda bulunurdu. Cuma günü beklenen sâatin o sâat olduğunu söyler ve babasından böyle naklederdi. Bâzı âlimler (rahimehümullah) kadir gecesi gibi o sâat da cuma gününün bütünü içinde belli değildir dediler. İmâm-ı Gazâlî (rahimehullah) diyor ki: Kula lâyık olan, düâsının o sâate rastlaması ümmîdi ile bütün bir cuma gününü kalbi hâzır olarak geçirmeli, zikir ile meşgul olmalı ve dünyâ düşünce ve vesveselerinden uzaklaşmalıdır. Abdullah bin Selâm veya Kâ’bü’l-ahbâr (radıyallahü anhümâ) o sâatin güneş batma zamanı olduğunu söylemişlerdir. Buna karşılık Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) Cuma gününün son sâati nasıl olur? Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem): “Cuma gününde öyle bir sâat vardır ki, bir müslüman kulun namazı o sâate rastlarsa…” buyurduğunu duydum. Halbuki o sâatte namaz kılınmaz dedi. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): “Oturup namazı bekleyen namazda sayılır” buyurmadı mı cevabı verildi. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh), evet dedi. Abdullah bin Selâm veyâ Kâ’bü’l-ahbâr (radıyallahü anhümâ) da, işte cuma gününün son vakti o vakittir dedi. Özet olarak imâmın minbere çıktığı vakit ile akşamdan önce olan vakit şerefli vakitlerdir. Bu vakitlerde çok düâ yapmalıdır (İhyâ) ve (Mesâbîh).
Hısnü’l-hasîn kitabının yazarı da o vaktin, imâmın Fâtihayı okuduğu zamandır demiştir. Ezkâr kitabının sâhibi ise hadîs-i şerifle beyan olunan, imâmın minberde oturduğu andan namazda selâm verinceye kadar olan zamandır demiştir. Bu hadîs-i şerîf Sahîh-i Müslim’de Ebû Mûsel Eş’arî’den (radıyallahü anh) nakledilmiştir.