ERKEKLE HANIMI ARASINDAKİ ÂDÂB-I MUAŞERET:
“Şir’atu’l-İslâm” kitabında buyuruluyor ki: Hanımına karşı iyi huylu olur. Onunla iyi geçinir. Çünki insanların hayırlısı, iyisi âilesine karşı iyi, çoluk çocuğuna karşı en fâideli olanıdır. Hadîs-i şerîfde: «Kadının cihâdı, kocasıyla iyi geçinmektir» buyuruldu. Kadın kocasının gayretine sabr eder ve bunun sevabını, Allahü teâlâdan bekler. İşte bunlar, kadının cihâdıdır.
Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) zamanında bir kadın, kocasını karşılardı. Kocası eve girince, hanımı, hoş geldin, efendim, merhaba evimin efendisi der, paltosunu sırtından almağa koyulur. Ayakkabılarını çözerdi. Beyini üzüntülü, kederli görse, neye üzülüyorsun? Âhiretin için ise, Allah bu konudaki üzüntünü arttırsın, dünyân için ise, Allahü teâlâ gidersin derdi. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) kocasına, ey fülân, «Hanımına benden selâm söyle! ve kendisine yarı şehid sevâbına kavuştuğunu haber ver» buyurdu. Buraya kadar erkeğin hanımı üzerindeki haklarını bildirdik.
Kadının yapması çok önemli olan şeyler şunlardır: 5 vakit namazı vaktinde kılar, Ramazan-ı şerîf orucunu tutar, fercini zinâdan korur, kocasının şeriata uygun sözlerine itâat eder, dağdan taş taşımasını emir etse bile.
Menba’da der ki: Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Kadın, 5 vakit namazı kılar, Ramazan-ı şerif ayında oruç tutar, kendini yabancı erkeklere yaklaşmaktan korur ve zevcine itâat ederse, Rabbinin Cennetine girer» buyurdu. Kadın kocasından izinsiz evinden dışarı çıkmaz Kocasının yatağından ayrılmaz. Kocası engel olmayınca, hep onun yatağında yatar. Kocasının hoşlanmadığı erkek ve kadınları evine almaz. Çok lâ’net etmez. Küfrân-ı ni’mette bulunmaz, nankörlük etmez, kocasının iyiliklerine karşı kayıtsız olmaz ve bilmemezlik yapmaz. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Cehenneme baktım. İçindekilerinln çoğunun kadınlar olduğunu gördüm» buyurunca, bir kadın, acaba neden yâ Resûlâllah! dedi. «Siz kadınlar, çok lânet edersiniz, zevçlerinizin nimetlerine küfr, nankörlük edersiniz» buyurdu. Bunu Menba’ kitâbı bildiriyor.
Kadının, kocasına: «Senden hiç iyilik görmedim» demesi, onun ni’metlerine küfr ve nankörlüktür. Kocasının kalbine bir şübhe ve dolayısı ile sû’-i zan gelmemesi için, kocasının evinden başka, bir yerde elbisesini çıkarmamalıdır. Kocası, kendisini sevmek, öpmek isteyince ve onunla sohbet etmek murad edince, kendini geri çekmemeli, isteğini yerine getirmelidir. Çünki bunlar kocanın dînî haklarıdır. Bunlarda kocasına itâat etmelidir. Nefsini ondan men etmemelidir. Çünki bu, kocasının şer’ı hakkıdır.
Kadın, kokular sürünmüş, süslenmiş halde evden çıkmamalı. Zînet ve süslerini yabancı erkeklere göstermemelidir. Çünki yabancı erkekler koklasın, beni beğensin, benden hoşlansın diye, koku sürünen, süslenip dışarı çıkan kadın zinâ etmiş gibi günâh işler.
Kadın, kocasının yemeğini hazırlamalı, lâmbasını yakmalı, ellerini yıkaması için leğen getirmeli, ellerini silmesi için peşkir tutmalı, yüzünü, ayaklarını yıkamada ona yardım etmelidir. Bir hadîs-i şerîfde: «Zevcin zevce üzerinde – kocanın karısı üzerindeki – hakkı, benim sizin üzerinizdeki hakkım gibidir. O halde kocasının hakkını gözetmezse, Allahü teâlânın hakkını gözetmemiş olur» buyuruldu. Menba’da, Nevâzil’den alarak diyor ki: Kadın kötürüm değilse, eşrâfdan da değilse, ekmek ve yemek pişirmek gibi ev hizmetlerini görmeğe mecbûr edilir. Çünki Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) dışarı işlerini hazret-i Alî’ye, ev işlerini hazret-i Fâtıma’ya havâle etmişti.
Kocası, hanımı ile sohbet etmek isterse, âdet hâlindeyim deyip, onu kandırmaz. Bu arzûsunu geciktirmez. Hemen yerine getirir. Hayvan üzerinde olsa da, iner, kocasının isteğini yerine getirir. Hadîs-i şerîfde böyle bildirilmiştir. Bu hadîs-i şerîfi Menba’ sâhibi bildiriyor.
Kocasına bir iyilik yapmışsa, başına kakmaz, sebebsiz yere veya fakirlik sebebiyle beni boşa demez. Yüzüne karşı somurtkan, asık suratlı durmaz. Allahü teâlâ böyle yapan kadına gazab eder. Dili ile onu incitmez. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Hangi kadın, kocasına dili ile eziyet ederse, biliniz ki, kıyâmet günü Allahü teâlâ onun, dilini yetmiş arşın uzun yapıp, boynuna dolayıp bağlar. Hangi kadın kocasına kem, kötü gözle bakarsa, Allahü teâlâ onu kıyâmet günü başı ve bedeni kesilmiş bir hâle çevirir» buyurdu. Bu hadîs-i şerîf Ravdatü’l- uiemâ kitâbında vardır.
Yeme ve giyme gibi hususlarda, kocasını üzmez. Yapamıyacağı şeyi ondan istemez. Kocasına lâyık hizmet edemediğini düşünür.
Kocasına karşı, elinden geldiği kadar güler yüzlü, samimî davranıp, sevgi gösterir. Onun için kokusu gizli rengi görünür esanslar sürünür. Cünki kadın esans ve kokularının en iyisi budur. Erkekler için ise bunun aksisi iyidir. Eserde böyle gelmiştir.
Kadın kocasına süslenir. Kınalanır. Her gün sürmelenir.
Yenâbı’ kitâbında diyor ki: Erkek çocukların el ve ayaklarına kına yakmak câiz değildir. Kız çocukları için câizdir.
Kocası izin vermiş olsa da, kadın dışarıya hamama gitmez. Buraya kadar bildirilenler, sâliha kadınların haslet ve âdetleridir. Hakîkata ermiş âlimlere göre, sâliha bir hanımın alâmetleri şunlardır: Güzelliği Allah korkusu, zenginliği kanâat, zîneti iffet, yanî günah ve kötülükten sakınmak, farzları edâdan sonraki ibâdeti kocasına güzel hizmette bulunmak, himmeti, arzûsu ölüme hâzırlanmaktır. Hazret-i Alî’nin (radıyallahü anh) buyurduğu: «Kadınlarınızın en hayırlısı afîfe, yanî fercini haramdan sakınan, yabancı erkeklerden uzak duran ve şehvetini kocasına bağlıyandır» sözüne, kadınların uyması da müstehabdır.
Kadınların vazîfelerinden biri de, erkeğin dışarı işlerini yürüttüğü gibi, kendisinin de ev işlerini görmesidir. Yanî yemek pişirir, çamaşır yıkar, el değirmeninde un yapar, ekmek pişirir ve benzeri ev işlerini yapar.
Bizâziyye’de diyor ki: «Kadın ekmek yapar, el değirmeninde öğütür. Eğer rahatsız veyâ eşraf kızı ise, kocası bu işleri görecek hizmetçi tutar. Kendisi yapabilecek durumda ise, bunları yapmağa mecbur edilir.»
Ölünciye kadar, gelin gittiği kocasının evinde durur. Kocasının malını, parasını, lüzumsuz, boş, gayr-i meşru’ yerlere harcamamalıdır. Ondan olan çocuğuna cefâ etmez. Ondan yüksek sesle konuşmaz. Bağırarak, sesle konuşmaz. Ana-babasını ve akrabasını, kocasından izinsiz ziyârete gitmez, bunlardan biri ölecek halde de olsa, cenâze ve ta’ziyeleri için de, kocasının izni ile gider.
Enes (radıyallahü anh) anlatır: Bir kimse harbe giderken, hanımına, üst kattan, yanî bulunduğu kattan aşağı inmemesini emr etmişti. Halbuki hanımının babası, evin alt katında otururdu. Babası hastalandı. Kızı, Resûlullah’a (sallâllahü aleyhi ve sellem) bir haberci gönderip izin vermesini istedi. Resûlullah ona haber gönderip: «Allahü teâlâdan kork ve kocanın emrini tut» buyurdu. Sonra babası öldü. Bunun üzerine Resûlullah, ona: «Kocana gösterdiğin itâat sebebiyle, Allahü teâlâ seni mağfiret eyledi» haberini gönderdi. Bir rivâyette: «Kocasının sözünü dinlediği için, Allahü teâlâ, onun babasını mağfiret eyledi» diye gelmiştir. İhyâ’da. böyle geçiyor.
Kadının kocası üzerindeki haklarındandır: Yediği yemekten hanımına yedirmeli, giydiğinden giydirmeli, onu döğmemeli, koğmamalı, Allahü teâlâ’nın kendisine verdiği rızkdan hanımının nafakasını geniş ve bol tutmalı, Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) vasiyyeti üzere, onunla iyi geçinir, hayırla tavsiye eder. Kadınları rıfk, yumuşaklıkla idâre eder. Cünki kadın, eğri kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Tam olarak doğrultulamaz. O halde eğri olarak da bırakmayıp, ikisi arasında idâre edilir.
Kadınlar, bizim emrimize verilmişlerdir. Nitekim Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Evlenmek, bağlanmaktır.» Allahü teâlâ onları bize, iyi idâre etmek, iyi geçinmek için halâl etmiştir. Allahü teâlâ: «Erkekler, kadınlar üzerine hâkimlerdir» buyuruyor.
Büyüklerden biri, hanımının huysuzluklarına sabrederdi. Sebebi sorulduğunda, onu bırakırsam, korkarım eziyetine sabredemeyen birisi ile evlenir dedi.
Hikâyenin esası şöyledir: Şakîk bin İbrahim’in (rahimehullah) huysuz bir hanımı vardı. «Niçin bu kadından ayrılmıyorsun? Kötü huyu ile seni hep üzüyor, sana eziyet ediyor, huzûrunu kaçırıyor», dediklerinde, «Onun ahlâkı kötü ise, benimki iyidir. Onu bırakırsam, ben de onun gibi kötü huylu olurum. Bir de, bırakırsam, kötü huylu olduğu için, onu biç kimsenin almayacağından korkarım» cevabını verdi. Ravda’da böyle yazıyor.
Erkeğin, dâima kendine sû’-i zan etmesi, kendini ayıblı ve kusurlu görmesi, ben iyi olsaydım, bu kadın da iyi olurdu demesi gerekir. Hanımının iyiliğini ve iffetini, Allahü teâlâ’nın büyük ni’meti bilir. Bu ni’meti, şükrü ödenemiyen ni’metlerden sayar. Huysuzluklarına, iyi huylu muâmelesi ettiğini ona hissettirir.
Âlimlerden biri buyurdu: Kadından sâdır olan bir huysuzluğa sabretmek ve katlanmak, aslında 20 eziyete katlanmaktır. Çünki onun bir eziyetine katlanmakla, çocuk dayaktan, tabak, çanak kırılmaktan, dana sopa yemekten, kedi azarlanıp, sofra artıklarını yemekten, elbise yırtılmaktan, misâfir gücendirilip gitmekten korunmuş olur Düşünülürse buna benzer, belki 20’den çok şey bulunur.
Kadın çok öfkelenir ve üzerinde huysuzluğu bâriz olursa, kocası elini, iki omuzu arasına vurup: «Ey pis, murdar, habis, çirkin, aşağılık şeytan! Bu temiz bedeni terk et» derse, şeytan ondan ayrılıp gider. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Sizden birinize, hayvanı zorluk, şiddet gösterir, yâhud hanımın yâhud evinden birinin huysuzluğu tutarsa, iki kulağına ezan okusun» buyurdu. Bunu İhyâ’da İmam Gazâlî bildiriyor.
Çok işlerde kadını dinlemez. Çünki kadının dediğini yapmak pişmanlıktır. Onunla istişâre ederse, ona uymamak, aksini yapmak için eder. Hasan-ı Basrî (rahimehullah) buyurur: Vallahi, hanımının isteğine uyarak sabahlıyan kimseyi, Allahü teâlâ, yüzükoyun Cehenneme atıverir.» Hazret-i Alî de (radıyallahü anh): «Düşmanın sözünü dinlemek. kişi için helâk olmaktır» buyurdu. Menba’u’l’âdâb’da da böyle yazılıdır.
Hanımının hıyânetinden ve hilesinden, aldatmasından, oyununa gelmekten kaçınır. Babamız Adem aleyhisselâmın zellesi, zevcesi Havvâ vâlidemizin sözünü dinlemesi yüzünden olmuştur.
Hanımı fâhiş, açık bir kabahat, günâh işlemedikçe, ufak tefek hatâlarını görmemezlikten gelir. İnsanlar arasında onu ayıblamaz, kusurunu yüzüne vurmaz, hatâlarından bahsetmez. Onunla hep iyi geçinir. Günâh olmayan oyun ve şakalar yapar.
Hanımları ile en iyi geçinen, güzel şakalar yapanların en iyisi Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) efendimiz idi. Çünki erkeğin hanımı ile oynaması, dinde yasak edilen, bâtıl, boş oyunlardan, eğlencelerden değil, aksine dînin emirlerindendir. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) bir defa hanımı Âişe (radıyallahü anhâ) ile yarış etti ve geçti. Bir başka zamanda tekrar yarış yaptılar. Bu sefer Âişe (radıyallahü anhâ) geçti. Bunun üzerine Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) hanımını teselli için: «Bir kere ben geçtim, bir kere de sen, ey Âişe» buyurdu.
Çoluk çocuğunu iyi yetiştirmek için, yanlarında ağır ve vekarlı durur. Hadîs-i şerîfde: «Bastonunu ehline kaldırma, kamçını ev halkının göreceği yere as.» buyuruldu. Te’dibde yumuşak hareket eder. Şerîatın izin verdiği yerde, hanımını döğerse, o günün sonuna kadar onunla sohbet etmez ve yüzüne gülmez. Çünki döğüp de, arkasından yüzüne gülmek, ona yaklaşmak, edeblendirmenin fâidesini giderir. Kocası istediği halde süslenmez, yatağına gelmez, boy abdesti gerektiği halde almaz, namaz kılmaz ve kocasından izinsiz evden çıkarsa, kocası hanımını cezâlandırır.
Ev halkının yanında az konuşur. Hadîs-i şerîfde: «Kadınlar zayıf yaratılıştadır. Zaifliklerini susarak yenin. Evlerdeki kusurlarını görmemezlikten gelin» buyuruldu. Kadını erkeklerin göreceği, erkeklerin kendisini göreceği caddelere bakan, balkonlu evlerde oturtmaz. .
Hanımına yün eğirmesini öğretir. Kur’ân-ı kerîmden Nûr sûresini ezberletir. Bu sûrenin belirtilmesinin sebebi, bunda, zinâ, recm, İlân, kazf cezâlarının ve ayrıca hazret-i Âişe’nin (radıyallahü anhâ) kıssası anlatıldığı içindir.
Evinden dışarı çıkmasın diye, süslü elbiseler almaz. İzni ile yakın bir akrabasına giderse, en eski elbisesini giydirerek, sokağa çıkarır.
Kadın, başkasından olan çocuğu ile, yeni kocasının evinde kalmaz. Cünki bu çocuk, babasını anar ve bu adamın canı sıkılabilir. Buhun gibi adamın ağzından bir söz çıkar da, kadın, bunu, sen bu çocuğa benim malımdan, paramdan harcıyorsun mânasında anlıyabilir.
Bir kadın, kocasından, diğer hanımını boşamasını isteyemez. Çünki o da onun gibi hak sâhibidir. Kocasıyla iyi geçinir. Kocası da onunla iyi geçinir. Çünki birkaç defa evlenen kadın, ahlâkı en güzel olan kocası ile Cennette olacaktır. Bâzı âlimler bunu almışlardır. Buna da, Resûlullahın (sallâllahü aleyhi ve sellem) hanımı Ümm-i Habîbe’nin (radıyallahü anhâ) rivâyetini delil gösterirler.
Resûlullah’a, yâ Resûlâllah, bir kadının önceden bir kocası olsa, sonra bir başkası ile evlense, âhirette hangisi ile olacaktır? dediğinde: «Serbest bırakılır ve hangisinin ahlâkı daha güzelse, onu seçer» buyurdu.
Bâzı âlimler, birkaç defa evlenen kadın, âhirette, son kocası ile olur demişlerdir. Delil olarak da, Ebû Süfyân’ın (radıyallahü anh) bildirdiğini göstermişlerdir. Ebû Süfyan, Ümm-i Derdâ’yı zevceliğe istedi. Hanım kabûl etmedi ve: «Ebû Derdâ’dan duydum. Resûlullah’dan (sallâllahü aleyhi ve sellem) bildirerek: «Kadın âhirette, son kocasıyla olur» dedi ve sonra bana: «Âhirette benim hanımım olmak istersen, benden sonra kimse ile evlenme» buyurdu dedi. Bostan kitâbında da böyle yazıyor
Hanımından fücûr, yanî fısk, yalan, zinâ, bâtıla temâyül görünce, onu boşayabilir. Ama onsuz duramıyacaksa, boşamaz.
Adamın bin Resûlullah’a gelip: «Yâ Resûlâllah, benim, kendisine dokunan eli geri çevirmıyen bir hanımım vardır» dedi. «Onu boşa» buyurdu. Onu seviyorum dedi. «Öyleyse yanında bulundur» buyurdu. Ona, «onu yanında tut» buyurması, boşarsa, duramaz, ardına düşer ve onunla birlikte bozulur endişesinden idi. Çünki o zaman, önceden nikâhlı iken yaptığını, nikâhsız olarak yapacaktı. İşte, dayanamıyacağını bildiği için, bozulmasından -çekinerek, nikâhı altında saklamasını uygun buldu İhyâ’da da böyle diyor.
Güzel kadın, çirkin kocasına sabr eder. Nitekim çirkin koca da, güzel hanımından dolayı şükr etmelidir. Çünkü sabr ve şükr edenler Cennette olacaklardır. Asmâ’î anlatır: Sahraya, obaya çıktım. Son derece güzel bir kadın gördüm. Çok çirkin bir kocası vardı. Ona, böyle çirkin birinin nikâhı, emri altında bulunman gönül rızâsı ile mi oldu? dedim. «Hiç iyi lâf etmedin. Çünki belki o, Allahü teâlâ katında iyi bir iş yaptı da, Cenâb-ı Hak, o iyi işine karşılık olarak beni ona verdi. Ve belki ben Rabbime karşı bir kötü iş işledim de, onu bana cezâ, mihnet olarak verdi. Allahü teâlâ’nın benim hakkımda beğendiğini, ben nasıl beğenmem» dedi. Bu güzel cevabı duyunca sustum. Bunu İhyâ yazıyor.
Hâlısa’da der ki, Asmâ’î anlatır: Çölde çok güzel bir bedevî kadını gördüm. Kocası da bir o kadar çirkin idi. Kocasına: Müjdeler olsun, sen ve ben Cennette olacağız» diyordu. Kocası, bunu nereden bildin? dedi. «Çünki ben senin çirkinliğine mübtelâ oldum ve sabr ettim. Sabr edenlerin yeri ise Cennettir. Sana gelince: Sen de benim güzelliğime mübtelâ oldun. Şükr ettin. Şükr edenlerin yeri de Cennettir» cevâbını verdi.
Eşler arasını bulmak, onları barıştırmak müstehabdır. Bir kadın kocasına çok kızar, ondan nefret ederdi. Resûlullah’a (sallâllahü aleyhi ve sellem) bildirdiler. Resûlullah, birinin başını, diğerinin başına yaklaştırarak ve kadının alnını, kocasının alnına dokundurarak: «Yâ Rabbi, aralarına ülfet ve muhabbet ver, birinin işini diğerine sevdir» diye duâ etti. Bunun üzerine kadın, kocasını âşık olurcasına sevdi.
Sâliha bir hanımı varken, üzerine, malı için bir başka kadın almaz. Kadın, kocasının, kendinden başka, üç hanım ile daha evlenmesine mâni olmaz. Çünki Allahü teâlâ, aralarında adâleti gözetmek şartı ile bunu halâl etmiştir.
İmam Ebülleys-i Semerkandî (rahimehullah) der ki: Erkek, bir başka kadınla evlenmek ister ve aralarında eşit davranmaktan korkarsa, bu isteğini yapmaz. Çünki Allahü teâlâ Nisâ sûresi 3. âyetinde: «Adâlet yapamıyacağınızdan korkarsanız 1 tane ile evlenin» buyuruyor. Taksim, nafaka ve ev husûsunda adâlet edeceğini biliyorsa, bir başkası ile evlenmesi câiz olur. Buna rağmen bir başkası ile evlenmezse, birinci hanımını üzmeyi terk ettiği için sevab alır. Menba’da da böyle diyor.
Kadının, birinci kocası ölünce, bir başkasına varmayıp, ilk kocası ile Cennette beraber olması müstehabdır. Çünki kadın, Cennette, son kocasıyla olur. Bu husustaki ayrılık yukarıda geçmişti. Musannif, yukarıda geçen ikinci rivâyeti yazdı, önce de birinci rlvâyeti önce yazmıştı.
Erkek, birinci hanımı üzerine, bir başkası ile daha evlenirse, İkincisi kız ise 7 gün yanında kalır. Sonra taksime girer. Aldığı dul ise, yanında 3 gün kalır, sonra taksim ve eşitliğe riâyet eder. İmam Şâfiî böyle buyurmuştur. Hanefî mezhebine göre, kız ve dul ikisi de birdir. Bu husus, ileride sebebleri ile bildirilecektir. Çünki Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem), her gece bir hanımın yanına gider ve hepsine eşit muamele ederdi. Sonra: «Yâ Rabbi, benim elimden gelen taksimat budur. Senin mâlik olup, benim olmadığım şeyden dolayı beni muâhaze eyleme» derdi. Benim elimde olmayan sözü ile, kalb sevgisine işaret etmiştir. Taksimden maksad, her hanımı için ayrı ve eşit ev tutmaktır. Bir hadîs-i şerîfde: «Bir kimsenin iki hanımı olur da, birine meyl ederse, kıyâmet günü, bir tarafı eğik olarak gelir» buyuruldu. Hanefî mezhebi âlimleri bu hadîs-i şerîfi delil alarak, bekâr, dul, yeni, eski, müslüman, ehl-i kitab, akıllı, akılsız kısmette eşittir dediler. Önce geçen görüş, Şafiî mezhebi âlimlerinin re’yi idi. Biz de ona işâret etmiştik.
Nikâye’de diyor ki: «Seferde bulunmadan, bir hanımının yanında 1 ay kalsa, diğeri bunu şikâyet konusu yapsa, ileride eşitlemesine emr olunur. Geçen günler ise heder olmuştur. Lâkin böyle yaptığı için günâh işlemiş olur. Kadı, bu durumu ona yasak ettikten sonra, cevr ü cefâ yaparsa, ta’zîr olunur.»
Kadın, kumalarının, yanî kocasının diğer hanımlarının, gayret, kıskançlık gibi hareketlerine sabr eder ve karşılığı olarak Allahü teâlâ’dan sevab bekler. Nitekim Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) hanımları böyle sabrederlerdi. Hattâ Sevde (radıyallahü anhâ) yaşlanınca sırasını, Âişe’ye (radıyallahü anhâ) verdi. Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) kendisini bırakacağından çekindiği ve yine Onun Âişe’yi çok sevdiğini bildiği için böyle yaptı.
Bir hanımı ile sohbet ederken, diğerine hissettirmez. Çünki Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) bunu yasaklamıştır.
Menîyi rahme değil de, dışarı akıtmak konusunda, 4 mezheb ayrı demişlerdir. Kimi herhalde mutlak olarak mubâh, kimi herhalde haram, kimi hanımın rızâsı ile olursa halâl, rızâsı ile olmazsa halâl olmaz, kimi câriye için mubah, hürre için değil dediler. Bizim mezhebimizde, yanî Hanefî mezhebinde mubahdır. Kerâhata, yanî mekrûh olmaya gelince: Bu kelime, ya harama yakın, ya helâle yakın mekrûh olur. Bir de, fazîlet ve evlâyı terkde de kullanılır. Bu üçüncüsü mânada mekrûhdur. Yanî bunda bir fazîleti terk etmek vardır. Nitekim, câmide boş oturup, zikr etmiyen, namaz kılmıyan ve Mekke’de mukîm olup, her sene hac etmiyen kişi için mekrûhdur kelimesi kullanılır. Buradaki manâ bakımından kerâhet de böyledir.
Hanımını, bir defada, 3 talâkla boşamaz. Vaty etmediği tuhur (temizlik) müddetinde bir kere boşar, sonra bir başka tuhur zamanında bir daha boşar; yine sonra bir başka tuhur zamanında üçüncü defa bir daha boşar. Evli bulunduğu hanımım 3 talâkla boşamanın sünnete uygun olanı budur. Fıkıh kitablarında daha geniş anlatılmaktadır.
Duhulden önce kadını boşamak, duhulden sonra boşamaktan daha az mekrûhdur.
Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) nikahladığı hanımda bir ayıb, kusur bulsa, yüzünün örtüsünü açmadan, elini sürmeden onu boşardı.
Esîr alınan câriye hâmile ise, doğuruncıya kadar, ona cimâ’ eylemez.
Eşler, çocuklarının ölümü ile Allahü teâlâ’dan sevab beklerler. Çûnki ölen çocukları onlar için ateşe karşı bir perde, engeldir.