Allahü teâlâ Mûsâ aleyhisselâma, Hızır aleyhisselâmdan, birşeyler öğrenmesini emrettiği zaman, iki denizin birleştiği yerde ona rastladı. Hızır aleyhisselâm, sebebini anlayamadığı şeylerde suâl sormakta acele etmeyeceğine dâir ondan söz aldı. Sonra beraber gittiler. Bir gemiye bindiler. Hızır aleyhisselâm gemiyi (bir balta ile delip) yaraladı. Mûsâ aleyhisselâm ona, “geminin içindekileri boğasın diye mi onu deldin? Doğrusu çok büyük bir iş yaptın” dedi. Hızır aleyhisselâm, sen benimle aslâ sabredemezsin, demedim mi? dedi. Mûsâ aleyhisselâm: “Beni unuttuğum şeyle azarlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma” dedi.

Yine gittiler. Nihâyet bir oğlana rastladılar. Hızır aleyhisselâm tutup onu öldürüverdi. Mûsâ aleyhisselâm: “Tertemiz, (kabahatsiz, günâh işlememiş) bir kimseyi, bir can karşılığı olmaksızın öldürdün hâ! Doğrusu görülmemiş bir şey yaptın” dedi. Hızır aleyhisselâm: “Sen benimle aslâ sabredemezsin, demedim mi sana?” dedi. Mûsâ aleyhisselâm: “Bundan sonra sana birşey sorarsam, artık bana arkadaşlık etme Doğrusu tarafımdan yapılacak son özre ulaştın” dedi.

Bunun üzerine yine gittiler Sonunda bir memleket, (Antakya) halkına vardılar ki, ora halkından, yemek istedikleri halde, kendilerini misâfir etmekten çekinmişlerdi. Derken yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır onu hemen doğrultuverdi. Mûsâ aleyhisselâm ona: “İsteseydin bu işine karşılık bir ücret (ekmek parası) alırdın” dedi. Hızır aleyhisselâm: “İşte bu itiraz, seninle benim aramın ayrılmasına sebep olmuştur”. Hızır aleyhisselâmın doğrulttuğu duvarın yüksekliği 50 metre civârında idi denilmiştir.

Yine denildi ki, Mûsâ aleyhisselâm, “İsteseydin buna karşılık bir ücret alabilirdin” demekle, tama’ izhar edince, bir geyik gelip, ikisi arasında durdu. Mûsâ aleyhisselâma bakan tarafı çiğ, Hızır aleyhisselâma bakan tarafı kızartılmıştı. Bunu Ravdatü’n-nâsıhîn bildiriyor.

Sonra Hızır aleyhisselâm: “Sana, o sabr edemediğin şeylerin içyüzünü haber vereyim” deyip devâm etti: “Evvelâ gemi. Denizde çalışan bir takım yoksullarındı. Ben o gemiyi kusurlu yapmak istedim. Cünki ötelerinde her sağlam gemiyi zorla alan bir hükümdar vardı.

Oğlana gelince: Onun babası ve annesi İmanlı kişilerdi. Bunun İçin oğlanın bunları, azgınlık ve küfür ile sarmasından sakındık da, istedik ki, onların Rabbi, bu oğlanın yerine, kendilerine temizlik yönünden daha hayırlısını, merhamet bakımından daha yakınını versin.

Duvara gelince: Bu duvar şehirde 2 yetim oğlanındı. Duvarın altında, bu oğlanlar için saklı bir define vardı. Babaları da sâlih bir kimse idi. Onun için Rabbin diledi ki, ikisi de rüşdlerine ersinler ve definelerini çıkarsınlar. Bu, Rabbinden bir merhamet idi. Ben bunları kendi görüşümle yapmadım. Allahü teâlâ’nın emriyle yaptım. İşte senin sabr edemediğin şeylerin iç yüzü budur.” Buraya kadar yazdıklarımız Kehf sûresinin 70. âyetinden 82. âyetine kadar bildirilenlerdir.

Enes (radıyallahü anh) anlatır. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Allahü teâlâ’nın, o duvarın altında o iki yetim çocuk için bir define vardı” buyurduğu duvarın altında, altından bir levha bulundu. Altın paslanmaz, çürümez ve eksilmez. O levhada şöyle yazılı idi: Bismillâhirrahmânirrahîm… Ölüme inanan kimsenin nasıl sevinip, neşelendiğine şaşarım. Kadere inanan kimsenin nasıl üzüldüğüne şaşarım. Dünyâ ve ehlinin geçici olduğuna inananın, onunla nasıl rahat bulduğuna şaşarım. Lâ ilâhe iliâllah Muhammedün Resûlullah.

Sâlih olan babalarının ismi Kâşıh idi. Babalarının sâlih olmaları sebebi ile korunmuşlardı. Halbuki, onların sâlih oldukları hakkında birşey bildirilmedi.

Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem). “Bir kimsenin sâlih olması sebebiyle, çoluk çocuğu ve etrafındakiler ve onların etrafında bulunanlar da sâlih olurlar” buyurdu.

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler