Yolculukta, kendine sâlih bir arkadaş arar. Fâsıkla yolculuk yapmaz. Bunun, için “önce arkadaş, sonra yol” denmiştir. Arkadaş, kendisine dîni bakımından yardım edici, unuttuğunu hatırlatıcı, hatırladığı zaman ona yardımcı olmalıdır. Çünki kişi, arkadaşının dîni üzeredir. İnsan, ancak arkadaşı ile tanınır. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) yalnız başına yolculuğa çıkmağı men etmiştir. En iyisi, 4 arkadaş beraber yolculuk etmektir demişlerdir. Yolculukta bir birleri ile ahbab olur, yakınlık kurarlar. Bir iş çıkınca biri gider, yardım için diğeri de ona muvafakat eder. Aynı zamanda yolculukta, insanın başına çok işler gelir. Bilhassa içlerinden biri vefât ederse, yıkamak, kabir kazmak, namaz kılmak ve defnetmekte kendilerine çok ihtiyaç ve iş düşer. Hele içlerinden biri, emânet ve borçları bir diğerine vasiyet ederse, kalan ikisi de buna şâhit olurlar.
Yolculukta emir seçmek
Bir topluluk yolculuğa çıkınca, içlerinden birini emîr, başkan yaparlar. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): “Seferde, 3 kişi oldunuz mu, birinizi emir yapın” buyuruyor. Bunu Avârif bildiriyor. Seçtikleri emir, bilgili, akıllı olmalı, sonra da kimse ona muhalefet etmemelidir. Emîrin, yolculuğa çıkan topluluğun dünya bakımından en zâhidi, takvâ yönünden en sağlamı, mürüvvet ve cömertlik bakımından en üstünü, şefkat yönünden en büyüğü olması lâzımdır. Abdullah bin Ömer’in (radıyallahü anhümâ) Resûlullah’dan (sallâllahü aleyhi ve sellem) bildirdiği hadîs-i şerîfte: “Dikkatle dinleyiniz! Allahü teâlâ katında arkadaşların hayırlısı, arkadaşına karşı daha iyi olanıdır” buyuruldu.
Abdullah-i Mervezî’den anlatılır: Ebû Alî Rıbâtî, onunla sefere çıkmıştı. Ebû Alî’ye, ben mi emîr olacağım, sen mi dedi. Ebû Alî, sen ol dedi. Bunun üzerine kendinin ve Ebû Alî’nin azığını yüklendi. Bir gece yağmur yağdı. Abdullah kalkıp, bütün gece, kilimi arkadaşının üzerine tutup, onu yağmurdan korudu. Ne zaman, yapma! dese, Abdullah, “ben emîr değil miyim? Senin ancak söz dinlemen ve bana itâat etmen lâzımdır” Cevâbını verirdi.
Yolcuların yiyeceklerinin, birinin kontrolünde bir arada bulunması müstehabdır. Bu onların kalblerinin daha rahat olmasını sağlar. Hadîs-i şerîfte: “Yavaş yürüyen hayvanın sâhibi, kafilenin emîridir” buyuruldu. Emîrin, kafiledeki, en zayıf olan kadar yürümesi lâzımdır. Peygamberimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) ekseriya, yolculukta, arkadaşlarından ayrılır, zayıf olanın yanına gelirdi. Onlara duâ eder, yiyecek vermek, binek hayvanı te’min etmek gibi elinden geldiği işlerde onlara hizmet ve yardımı kendi üzerine alırdı. Taşımada, binmede, inmede ve hayvanları otu bol olan yere götürmede yardım etmek de müstehabdır. Yürüdükleri yer, otlu ise, orta yürüyüşle gider. Zaman zaman hayvanını otlamağa bırakır. Peygamberimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem): “Otlu yerde yolculuk yapınca, o otlaktan devenin hakkını veriniz” buyurdu. Şerh-i Mesâbîh’de de böyle diyor.
Kıraç, çorak bir yerden geçince, hızlı gitmelidir. Zîra birincide orta, İkincide ise hızlı yürüyüşle gitmek, rıfk ve merhamettendir. Birincide orta yürüyüşle gitmenin sebebi acıktır. İkincisinde ise, hayvan süratle konaklama yerine varır ve yolda acıkıp, susamadan ve bu sebeple yürüyüşten kalmadan, karnını doyurmak faydası vardır.
Yol arkadaşlarına karşı iyi huylu olur. Allah katında günah olmayacak şekilde şaka yapar. Yol işlerinde arkadaşları ile bol bol istişâre eder, onlara danışır. Onları neşelendirmek için, yüzlerine tebessüm eder. Çünki yolculuk hâli, sıkıntı ve meşakkatlidir. Yanındaki fazla su ve azığını onlardan esirgemez. Hattâ yanında ne varsa, onların istifâdelerine sunar. Mubâh olan herşeyde onlara uyar.
Seslenmelerine cevap verir. Yardım isteyene yardım eder. Bir şey isteyene, hayır demez. Elinden geldiği kadar isteğini karşılar. Hiçbir şey veremiyorsa, tatlı sözle mukabele eder.
Yolu şaşırırlarsa, durup meşveret ederler. Bir tek kişi görürlerse, ona yolu sormazlar ve onu kılavuz kabûl etmezler. Hırsızların adamı, yâhud kendilerini şaşırtan şeytan olabilir.
Rivâyet olunduğuna göre, tenha kırlarda, sahralarda, Gavl adında bir çeşit cin vardır; insanları yollarından saptırır ve helâk eder. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): “Gavl adındaki cinleri gördüğünüz zaman, ezan okuyunuz” buyurdu. Bu, İslâmın ilk zamanlarında idi. Sonra Allahü teâlâ, bunu kullarından kaldırmıştır da denir. Bir başka hadîs-i şerîfte buna işâret etmiş: “Uğursuzluk ve Gavl yoktur” buyurmuştur. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) Gavl yoktur demekle, Gavlin varlığını nefy etmiş olmayıp, arabların, gavlin tasarruf etme gücü olduğuna, muhtelif renk ve şekillerde görünebildiğine dair olan düşüncelerini, inançlarını silmek istemiştir de denilmiştir. Şerh-i Meşârık’da da böyle diyor.
Yolculuk esnasında namazı evvel vaktinden geciktirmeyip, hemen edâ ederler. Namaz kılarken, aynı zamanda dinlenirler. Çünki namaz, âkil ve bâliğ olanların, yerine getirmekle yükümlü oldukları bir borçtur. Dar ve korkulu yerde de olsalar, namazı cemâatle kılarlar. Hiç kimse hayvan üzerinde uyumaz. Çünki bu, hayvanın sırtının yaralanmasını çabuklaştırır.
Yolcu, hayvandan inince, kendi yemesinden önce, hayvanı yedirir. Konaklamak için, toprağı yumuşak, otu bol olan bir yer seçer. Yorgunluğu ve bitkinliğini gidermek için, oturmadan önce, 2 rekat namaz kılar. Sonra: “Allahümme enzilnî münzelen mübâreken ve ente hayrül münzilîn. Eûzü billâhi minel esedi vel esvedi ve min şerri vâlidin ve mâ veled. Eûzü bikelimâtillâhit-tâmmâti küllihâ min. şerri mâ halâk” der. Güzel huyluluk ve büyük rıfkın gereği olarak, muhtaca yedirmeden, kendisi yemez.
Hayvün üstünde bulundukça Kur’ân-ı kerîm okur; hayvanın ve kendinin ihtiyaçlarını temin ederken, Allahü teâlâ’yı tesbîh eder. Bu ikisinin dışındaki zamanlarda da bol bol duâ eder.
Konakladığı yerden hareket edeceği zaman 2 rekat namaz kılar ve ora halkına: “Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhissâlihîn” der. Daha önce geçtiği gibi, evine gelip de, evde kimse yoksa, yine bu şekilde selâm verir. Çünki her yerde, oraya mahsus melekler vardır. Bu melekler o beldeyi korurlar.
Yolcular, gecenin evvelinde yürümezler. Bu zamanda cinlerden zarar görebilirler. Bu vakitte konaklayıp dinlenirler. Gece yarısından sonra tekrar yola koyulurlar. Peygamber efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) : “Gecenin sonuna doğru yola çıkınız. Çünki yeryüzü gece dürülür”, yanî çok yol alırsınız buyurdu. Zîra gecenin sonuna doğru yapılan yolculuk kolay ve rahat olup, yolcu çok yol aldığı halde, az gittiğini zanneder. Sanki yer onun için dürülmüş, katlanmış olur. Mesâbîh şerhi’nde de böyle diyor.
Yolculuk esnasında yüksek sesle konuşmazlar. Hırsız ve yabanî hayvanlara kendilerini duyurmuş, yerlerinim belirtmiş olurlar. Yanî seslerini yükseltirlerse, yol kesiciler, yırtıcı hayvanlar ve benzerleri onların nerede olduğunu anlarlar.
Her yüksek yerde çok tekbîr okumak, yanî Allahü ekber kebîren demek de, yolculuğun sünnetlerindendir. İhyâ’da diyor ki. Yüksek yerden geçerken: “Allahümme lekeş-şerefü alâ külli şeref ve lekel hamdü alâ külli hâl” demelidir. Her alçak yerden geçerken de, bol bol teşbih okur, yanî Sübhânallah der. Bir hadîs-i şerîfte: “Güneş batarken, deniz kenârında, yüksek sesle bir kere tekbîr söyliyene, Allahü teâlâ, o denizin damlatan kadar sevap yazar” buyuruldu. Gemiye binerken: “Bismillâhi mecrâhâ ve mürsâhâ inne Rabbî legafûrur-rahim. Ve mâ kaderullahe hakka kadrih. Vel-erdu cemî’an kabdatühü yevmel kıyameti ves-semâvâtü matviyyâtün bi-yeminihi. Sübhânehû ve teâlâ amma yüşrikûn” der.
Yolun ortasında konaklamamalıdır. Cünki yol, yılanların ve diğer böceklerin barınağı, cinlerin geceledikleri ve yırtıcı hayvanların geçtiği yerdir. Cünki onlar, geceleyin, yoldan daha kolay yürürler. Yolcular konakladıklarında, bir yere toplanırlar. Birbirlerine sokulurlar. Hattâ üzerlerine bir örtü atılsa, hepsini örter. Nitekim Ebû Sa’lebe (radıyallahü anh) anlatır. İnsanlar konakladıkları zaman, kuytulara ve vâdilere dağılırlardı. Bunun için Resûlullah onlara: “Bu kuytu ve vâdilere dağılmanız şeytandandır” buyurdu. Bundan sonra her konakladıkları yerde, birbirlerine sokuldular. Hattâ üzerlerine bir örtü atılsa, hepsini örterdi denilebilir. Bunu Mesâbih
bildiriyor.
Gece bastırınca yolcu yer yüzüne: “Ey yer! Benim ve senin Rabbin Allahü teâlâ’dır. Senin ve içindekilerin ve üzerinde hareket edenlerin şerrinden ve büyük kara yılanın, aslanın, yılanın ve akrebin şerrinden, bu beldede oturanların, babasının ve çocuğunun şerrinden, Allahü teâlâ’ya sığınırım” Sonra. “Ve lehü mâ sekene fil-leyli ven-nehâri ve hüves-semîul alîm” der İmam Gazâlî (rahimehullah) da böyle buyuruyor.
Yolcu, gece gördüğü karartıdan korkmamalıdır. Çünki o gördüğü şey, insandan, kendisinin ondan korkmasından daha çok korkar. Mücâhid (rahimehullah) buyurur: Geceleyin, bir karartı görürsen, ondan en çok korkan sen olma! Zira, o senden, senin ondan korktuğundan daha çok korkar.
Hayvanının boynunda çıngırak bulunanla yolculuk etme! Şâirle, büyücü ile, kâhin ile de yol arkadaşlığı yapma! Yıldızlara bakıp fal bakan, söz söyleyen müneccimle de yoldaş olma. Özürlü, sakat, yaşlı hayvanla da yola çıkma! Bir hadîs-i şerîfte: “İçinde köpek ve çan bulunan kafileye melekler refakat etmez” buyuruldu. Meleklerin çandan, yanî çıngıraktan nefret etmelerinin sebebi, nakusa, hristiyanların kiliselerindeki çanlarına benzediğindendir demişlerdir. Bazıları da, sesinin çirkinliğindendir demişlerdir.
Âlimler, hayvanlara takılan çan, oyuncak gibi veya eğlence için olursa yasaktır, ama bir fayda için takılmışsa mahzuru yoktur buyurmuşlardır. Hadîs şerhlerinde açıkça vardır. Bir başka hadîs-i şerîfde: “Çan şeytanın çalgı âletleridir” buyuruldu. Buradaki çan sözü, bütün cinslerini içine almaktadır. Çünki mübtedâ müfred, haber cemi’dir. Çünki çan, çıngırak sesi, insanı zikir ve fikirden alıkoyar. Mesâbîh şerhinde de böyle diyor.
Mal, para arzûsuyla uzun yolculuklara çıkmaz. Mekrûhdur. Çünki bu, dünyaya olan hırsının çokluğundandır. İmam Mücâhid (rahimehullah) : Allah için harb, hac, umre (ve sıla-i rahm) hâriç, deniz yolculuğu yapmak mekrûhtur. Deniz yolculuğu yapanın, denize dikkatle, ibretle bakması, onu bütün derinliği ile gözden geçirmesi müstehaptır. Çünki deniz, Allahü teâlâ’nın en büyük âyetlerinden, varlığını, birliğini gösteren en belirgin alâmetlerindendir. Böyle ibretle ve dikkatle denizi inceleyene Cennette, gözünün gördüğü kadar yer açılır.
Kadın, yanında mahremi bulunmadan 3 veya daha fazla günlük sefere çıkamaz. Bâzı hadîsde: “1 gün 1 gecelik mesâfe” diye bildirilmektedir (*) [1 günde 8 saat yürümekle, 3 gün süren yolculuk, ya’nî 108 km’lik mesâfe, 1 gün 1 gece, yanî 24 saatte alınmış oluyor demektir. Bunun için 2 hadîs arasında kasd olunan mesâfe ve zaman aynı olabilir. (Mütercim).]
Kafilede bulunanlar, hangi yoldan gideceklerinde şüphe ve tereddüt ederlerse, şu hadîs-i şerîfe göre amel ederler: “Yollarından hangisinden gideceğinizde tereddüd ettiğiniz zaman, sağ taraftaki yoldan gidiniz. Çünki o yolda Hâdî isminde bir melek bulunur.”
Yolcular yürümekten yorulunca, sür’atlerini arttırmalıdırlar. Zîra bu, yürümeden hâsıl olan bitkinliği giderir, uzağı yakın eder. Bir hadîs-i şerîfte: “Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) yolculukta sabah namazını kılınca, hayvanının yularının ipini tutar, bir miktar yürürdü” buyuruldu.