RAMAZAN-I ŞERİF ORUCUNUN SÜNNETLERİ

Şa’ban ayından itibaren tevbe ve istiğfar ederek, günahlardan uzak durarak, hasımlarını râzı ederek, üzerinde hakkı olanlarla helâlleşerek, hayırlı işlere engel olacak şeyleri terk ederek, bütün iyi işlerde niyetini düzelterek Ramazan-ı şerîfi karşılamalıdır. Şa’ban ayının son günü akşamı hilâli aramalı, hayırlı işlere, zikir ve tâate hırs ile başlamalıdır. Hilâli görünce 3 kere tekbir ve tehlil getirip, yâ Rabbî! Hilâli bize hayırlı kıl demeli veya «Bu hilâl hayırlı ve bereketli aydır. Seni yaratan Allahü teâlâ’ya îmân ettim» demelidir. Sonra: Şa’ban ayını götürüp Ramazan ayını getiren Allahü teâlâ’ya hamd olsun. Allahım bize bu ayı emniyyet, îman, selâmet ve İslâm ile izhar et demelidir. Yevm-i şek, şek günü Şa’ban ayının otuzuncu günüdür. 29. günü hilâl görünmezse 30. gün şek (şübhe) günü olur. Yevmi şek’de niyet etmeden ve yemeden dahve-i kübrâ’ya kadar beklenir. O günün ramazan olduğu anlaşılırsa, niyet edilir. Çünki ramazan orucuna dahve vaktine kadar niyyet edilebilir. Eğer ramezan olduğu açıklanmazsa yenir.

Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Şek gününe iftar ederek (yiyerek) ve bekleyici olarak girin» buyurmuştur. İmâm İsbîcâbî (rahimehullah) fetvâ bu kavil üzerinedir demiştir. Şek günü nâfile oruç tutulur da denildi. Bilinmelidir ki, şek günü nâfile oruca niyet etmek mekruh değildir. İster daha önceden oruçlu olsun, ister o gün oruç tutmuş olsun fark yoktur. Sonra bu, oruç tuttuğu güne rastlarsa, tabiî ki oruç efdaldir. Şa’banın sonuncu günü, oruç tutmanın mekruh olduğu da söylenmiştir [ve meşhur olan da budur.]
Musannif (rahmetullahi aleyh) şek günü nâfile oruca niyet etmek mekruh değildir dedi. Çünki Ramazan orucuna niyet etmek mekruhdur. Sonra ramazan olduğu anlaşılırsa, bu orucu ramazan orucu yerine geçer. Eğer şa’ban olduğu anlaşılırsa orucu nâfile olur. Bu orucu bozarsa kazâsı lâzım gelmez. Şek günü başka bir vâcib oruca niyet etmesi de mekruhdur. Sonra o günün Ramazan olduğu anlaşılırsa tuttuğu oruç Ramazan orucu yerine geçer. O günün Şa’ban oyma âid olduğu anlaşılırsa, nâfile olur diyenler olduğu gibi, niyet ettiği oruç yerine geçer diyenler de olmuştur. Sahih olan da budur. Bu, azm üzere, tereddütsüz niyet ettiği zaman böyledir. Niyetin aslında tereddüt olursa, meselâ eğer yarın Ramazan ise oruç tutarım, değil ise tutmam diyerek niyet ederse oruçlu sayılmaz. Ama tereddüd niyetin vasfında olup aslında olmazsa, meselâ yarın Ramazan ise orucu tutarım, Ramezan değil ise vâcib olan bir oruç tutarım» şeklinde olursa, mekrûh olup fâsid olmaz. Sonra Ramazan olduğu anlaşılırsa, kâfi gelir. Eğer Şa’ban olduğu anlaşılırsa, ona kâfî gelmez. Eğer yarın Ramazan ise orucum Ramazan orucu, değil ise orucum nâfile olur, diye niyet ederse yine mekrûh olur. Eğer o günün Ramazan olduğu anlaşılırsa, orucu Ramazan orucu olur. Şa’ban ayına âid olduğu ortaya çıkarsa, orucu nâfile olur. Orucunu bozarsa kazâsı lâzım gelmez (Şerh-i Nikâye).

İmân ehline karşı lütufkâr davranmalı, bütün insanlara hüsn-i zan etmeli, esirleri serbest bırakıp köleleri âzâd etmelidir. Yine bu ayda çoluk çocuğuna bol harcamalıdır. Borçluları sıkmamalı, kolaylık göstermeli, emrinde bulunanların işlerini hafifletmelidir. Kelime-i şehâdet ve istiğfarı bol bol yapmalıdır. Allahü teâlâ’dan Cenneti istemeli. Cehennem ateşinden O’na sığınmalıdır.

Sahûr yemeğini terk etmemelidir. Bu hususta Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Ehl-i kitabın orucu ile bizim orucumuz arasındaki fark Sahûr yemeğidir» buyurmuştur. Benî İsrâil’e uyuduktan sonra yemek, içmek ve cima’ etmek yasak idi. İslâmın başlangıcında da olduğu gibi uyuduktan sonra orucu bozan şeyleri yapmak haramdı, sonra Allahü teâlâ imsak vaktine kadar yiyip içmeye izin verdi. Buna sebeb de şöyle bir hâdise oldu: Kays bin Sırma (radıyallahü anh) bir gün oruç tuttu. Akşam iftar edecek bir şey bulamadı. Hanımı yiyecek aramağa gitti. O gelinceye kadar uykusu gelip uyudu. Böylece bir şey yemesi haram oldu. Hiç bir şey yemeden ertesi gün oruç tuttu. Öğle vakti olunca açlıktan bayıldı.

Sahûr yemeğini, gecenin sonuna te’hir etmelidir. Çünki böyle geciktirmek Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) sünnetidir. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) «3 şey peygamberlerin ahlâkındandır: İftarda acele etmek. Sahuru geciktirmek. Misvak kullanmak» buyurmuştur.

Hidâye’yi şerh eden Kifâye de diyor ki: imam Bedreddin Nevevî (rahimehullah) şeyhime, eski dinlerde, İslâmın başlangıcında olduğu gibi Sahur yemeği yoktu. O halde peygamberlerin (aleyhimüsselâm) sahuru geciktirmeleri nasıl olur? diye sordu. Şeyhim, buradaki sahur iftardan sonra yatmadan önce yenilen ikinci yemektir. Bu ikinci yemek bizdeki sahur gibidir. Peygamberler (aleyhimüsselâm) bu ikinci yemeği geç yerlerdi diye cevab verdi.

Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) sünnetlerinden biri de, iftarı acele etmektir. İbni Abbâs (radıyallahü anhümâ) rivâyetiyle Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Biz peygamberler cemâati, sahuru geciktirmek, iftarı acele etmek ve namazlarımızdaki şekillerde îmanımıza tutunmakla emrolunduk» buyurmuştur (Hâlisa).

Şerh-i Mesâbîh’de diyor ki: Sahuru geciktirmekte ehl-i kitaba muhalefet vardır. Onlar yıldızların görünmesine, iyice ortaya çıkmalarına kadar sahuru geciktirirlerdi. Sahuru geciktirmekte karın doyup namazları vaktinde huzûr içinde kılma fâidesi de bulunmaktadır.
[İhtiyâten akşam namazından sonra iftar etmek müstehabdır. Vakti iyi bilirse, akşamleyin önce orucunu bozup, sonra namaz kılar. Sonra yemek yer].

İftarı tatlı ile yapmalıdır. Efdal olanı hurma ile yapmaktır. Hurma bulamayan temiz su ile iftar eder. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) 3 hurma ile veya ateş dokunmamış bir şey ile iftar ederdi. Denildi ki, yazın su ile, kışın hurma ile iftar ederdi. İftar zamanında en önemli ihtiyaçlarını istiyerek Allahü teâlâya düâ etmelidir. Çünki daha önce geçtiği gibi düâların kabûl olma zamanıdır. Birinci lokmasında «Yâ vâsi’el mağfireh iğfir lî = Ey mağfireti bol Allahım! Beni bağışla» diyerek «El-hamdü lillâhillezî eânenî fesumtü ve rezekanî feeftartü = Oruç tutmamda bana yardım eden ve iftar etmemde bana rızık veren Allahü teâlâ’ya hamd olsun» düâsını okur. Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) iftar ederken «Allahümme leke sumtü ve alâ rizkıke eftartü = Yâ Rabbî, senin rızân için oruç tuttum ve senin rızkınla iftar ettim» buyurdukları Mesâbîh’de zikredilmiştir. Bir oruçlu müslümana iftar vererek, onun aldığı sevab kadar ecre kavuşmalıdır. Bu hususta Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) «Bir oruçluya iftar veren veya bir gâzîyi techîz eden, onların ecri kadar sevaba kavuşur» buyurmuştur.

İmâm-ı Gazâlî İhyâ kitâbında buyuruyor ki: İftarda sabah ve öğle yemeklerini bir arada yememelidir. Böyle çok yemek orucun sevabından mahrum eder. Orucun, nefs-i emmâreyi kahr etmek olan fâidesini de ibtâl eder. Gündüz yemediklerini iftar zamanı yemekle nefsin arzuları nasıl kırılabilir, Allahü teâlâ’nın düşmanı nasıl kahr edilebilir. Hele zamanımızda iftar sofralarında çok çeşitli yemekler yapılıyor, Ramazan için önceden yiyecek biriktiriliyor, diğer aylarda yenmeyen yemekler yeniyor. Halbuki oruçtan maksad, nefsin arzularını kırıp takvâ sâhibi olmaktır. Gündüz boş kalan mideni akşam tıka basa doldurursan, lezzetle ve iştahla çok yersen, nefsin arzuları çoğalıp, daha da kuvvetlenir. Eski hâli ile bırakıldığında yerinde duran arzûlar da harekete geçerler. Orucun rûhu ve sırrı, kötülüklere sürükleyen şeytan ve nefsin kuvvetlerini zayıflatmak ve yok etmektir. Bu da, az yemekle olur. Yanî oruç tutmadığı gecelerde yediği kadar yemekle olur. Hattâ açlığı ve susuzluğu hissetmesi ve bedeninin zayıfladığını duyması için gündüzleri fazla uyumamak da orucun âdâbındandır. Geceleri de çok uyumayarak teheccüde kolay kalkmayı, virdlerini yapmayı sağlamalıdır. Böylece nefsin kuvveti azalıp kalb temizlenir, şeytan kalbine giremez. Göklerin melekûtunu seyr eder.

Kadir gecesi, melekût âleminin sırlarından bâzı sırların keşfolunduğu gecedir;. Bir kimse midesini doldurursa kalbi ile melekût âlemi arasında bir engel, perde husûle getirmiş olur. Midesini boş tutmak da yalnız başına bu perdenin kalkması için yeterli değildir. Allahü teâlâ’dan başkasından himmetini, düşüncesini kesmek gerektir. En mühim nokta da budur. Bütün bunların başlangıcı da az yemektir. İhyâ’dan alınan kısım tamam oldu.

Oruçlunun iştiha ile lezzetli yemekler yemesinin bir mahzûru yoktur. Bir hadîs-i şerîfde: «Üç kimse yiyip içtiğinden hesaba çekilmez. İftar eden, sahur yiyen ve misâfiri olan» buyurulmuştur. Nafile oruç tutan, en efdal oruç olan Dâvud aleyhisselâmın orucu gibi tutmalıdır. O bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Bu yarım sene oruç demektir. Nefsi çok ezer, kahr eder. Bu orucun fazîleti hakkında haberler vârid olmuştur. Çünki kul böyle oruç tutmakla bir gününü sabr ile, bir gününü şükr ile geçirmiş olur. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyuruyor ki : «Bana dünya hazînelerinin ve yeryüzü definelerinin anahtarları arz olundu. Hepsini red ettim. Bir gün aç kalırım, bir gün tok olurum. Doyduğum zaman sana hamdederim. Aç kalınca sana tazarru’ ederim dedim.» Yine bir hadîs-i şerîfde: «Orucun efdali, kardeşim Dâvud’un orucudur. O 1 gün yer, 1 gün oruç tutardı» buyurmuştur. Abdullah bin Ömer (radıyallahü anhümâ), yâ Resûlâllah! Bu oruçdan daha efdalini istiyorum dedi. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Bundan daha efdali yoktur» buyurdu (Mişkâtü’l-envâr).

İmâm-ı Gazâlî (rahmetullahi aleyh) diyor ki: Senenin yarısını oruçlu geçiremiyen, bir gün oruç tutup 2 gün yiyerek senenin üçte birini oruçlu geçirsin. 3 gün ayın başında, 3 gün ortasında, 3 gün de sonunda oruç tutan kimse de senenin üçte birini oruç tutmuş olur. Hem de faziletli vakitlerde oruç tutmuş olur. Pazartesi, perşembe ve cum’a günleri oruç tutarsa üçde birine yakın olur. Yâhud her aydan 3 gün eyyâm-ı bîyd, ya’nî arabî ayların 13, 14 ve 15. günlerinde oruç tutmalıdır. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) oruç tutarken bu günleri tercih ederlerdi. Bir hadîs-i şerîfde: «Her aydan 3 gün oruç tutmak bütün seneyi oruçlu geçirmek gibidir. Cünki hasene’nin karşılığında verilen sevab en az 10 mislidir» buyurulmuştur. Hadîs-i şerîfdeki 3 gün eyyâm-ı bîyd = geceleri ay ışığı olan beyaz günlerdir. Yanî her arabî ayın 13, 14 ve 15. günleridir.

Alî (radıyallahü anh), Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Cennete girdim. Cennet ehlinin çoğunu eyyâm-ı bîyd’de oruç tutanların teşkil ettiğini gördüm» buyurduğunu rivâyet etmiştir. Abdullah ibni Mes’ud (radıyallahü anh) Resûlullah’a (sallâllahü aleyhi ve sellem) eyyâm-ı bîyd hakkında süâl sordu. Bu ismin verilme sebebini de açıklamasını istedi. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: «Âdem aleyhisselâm yemesi yasak olan ağaçtan yediğinde Allahü teâlâ, ey Âdem, civârımda kalma yeryüzüne in. Çünki, sözümü dinlemiyen civarımda kalamaz. Vücudünün beyazlığı değişmiş bir halde yeryüzüne indi. Melekler ağladılar ve ey Rabbimiz bir insan yarattın, sonra da beyaz vücudünü siyaha çevirdin diye inleyip niyazda bulundular. Bunun üzerine Allahü teâlâ, ey Âdem, ayın 13. günü oruç tut diye vahy etti. Âdem aleyhisselâm ayın 13’ünde oruç tuttu. Vücûdündeki siyahlığın üçte biri gitti. Allahü teâlâ ayın 14. günü de oruç tutmasını emir buyurdu. Âdem aleyhisselâm 14. günü de oruç tuttu. Vücûdünün üçte ikisi beyazlaştı. Sonra 15. günü de oruç tutmasını vahy etti. 15. günü de oruç tutunca bütün vücûdü beyaz oldu. Bunun için bu günlere eyyâm-ı bîyd, beyazlatıcı günler denildi. Sonra Âdem aleyhisselâma, ey Âdem, işte bu günleri sana ve senden sonraki evlâdın için ayırdım. Her ayın bu 3 gününde oruç tutan bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur diye nidâ edildi.» Hadîs-i şerîfdeki simsiyah kesildi demek tırnağı hariç her yeri siyah oldu demektir. Eski hâlini hatırlaması için tırnağı beyaz bırakıldı. Bunun için tırnağına bakan insan gülmesini unutur. Ravda ve Zühre kitablarında da böyledir.

Câbir (radıyallahü anhümâ) diyor ki: Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) yanında idik. Bize: «Size Cennet köşklerinden bahsedeyim mi?» buyurdular. Evet yâ Resûlâllah dedik. Buyurdular ki: «Cennetteki köşkler çeşid çeşid cevherlerdendir. Hepsinin dışı içinden, içi de dışından görülebilir. Orada gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ni’metler ve lezzetler vardır.» Yâ Resûlâllah, bunlar kimlerindir dedim. «Bol selâm veren, yemek yediren, devamlı oruç tutan, insanlar uykuda iken gece namaz kılan kimseler içindir» buyurdular. Yâ Resûlâllah! Buna kimin gücü yeter dedik. «Size bunları bildireyim. Müslüman kardeşine rastladığında ona selâm veren selâmı bol vermiş, ifşâ etmiş olur. Çoluk çocuğunu doyuran, yemek yedirmiş olur. Ramezan ayında ve her ayın 3 gününde oruç tutan devamlı oruç tutmuş olur. Yatsı ve sabah namazlarını cemâatle kılan da bütün geceyi namaz kılmakla geçirmiş gibi olur» buyurdular. İnsanlar uykuda iken demek, yehudî, nasârâ ve mecûsîlerin uykuda olması kasdedilmektedir İhyâ.

Pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak müstehabdır. Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki: Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) mübârek gün oldukları için bu iki günde oruç tutarlardı. Bir hadîs-i şerîfde: «Cennet kapıları pazartesi ve perşembe günleri açılır» diye vârid olmuştur. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Ameller pazartesi ve perşembe günü arz olunur. Ben, oruçlu iken amelimin arzolunmasını severim» buyurduğunu rivâyet etmiştir Tenvîr’de zikredilmiştir.

Zilhicce ayının 10 gününü oruçlu geçirmek de müstehabdır. Bütün kitablarda böyle ifâde edilmektedir. «10. gün bayramdır. O gün oruç tutmak haramdır, nasıl müstehab olur? Zilhicce ayının ilk 9 günü oruç tutmak müstehabdır» dese daha iyi olurdu denilirse cevaz veririz ki: Zilhicce’nin 10 gününden murad, zilka’denin son günü ile zilhiccenin 9 günüdür. Zilhicceye izâfesi, ekseriyetin onda olmasındandır. Zilhicce’nin 10 günü için, zilhiccenin ilk 9 günü ile teşrik günlerinden sonra gelen gün de denebilir. Fakat ilk görüş daha sağlam ve daha kuvvetlidir. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «İbâdet edilen günler içinde Allahü teâlâ’ya en sevimli gelen zilhicce ayının ilk on günüdür. Bu 10 günden her bir günün orucu bir senelik oruca, her gecenin ihyâ edilmesi de Kadir gecesinin ihyâsına bedeldir» buyurmuştur. Diğer bir hadîs-i şerîfde: «O günlerde yapılan amellere 700 kat sevab verilir» buyurulmuştur.

Ebüdderdâ (radıyallahü anh) diyor ki: Zilhiccenin on gününü oruçlu olarak, çok düâ yaparak, çok istiğfar ederek, çok sadaka vererek geçirmelisiniz. Çünki Peygamberimiz Muhammed (aleyhissalâtü vesselâm) dan duydum. «10 günün hayır ve bereketinden mahrum kalanlara yazıklar olsun» buyurdu. Bilhassa 9. gün oruç tutmalıdır. Bundaki fazîletler sayılamıyacak kadar çoktur Mesâbîh ve Tenbîhü’i-gâfilîn’de böyledir.

Ravda kitâbında diyor ki: Bu on günde oruç tutan kimseye Allahü teâlâ 10 kerâmet ihsân eder: Ömrüne bereket, malına fazlalık verir. Çoluk çocuğunu hıfz eder, günahlarını örter, iyiliklerine kat kat sevab verir. Ölüm ânında kolaylık verir, karanlıklarını aydınlatır. Mîzânında iyilik tarafını ağırlaştırır, aşağı seviyelerden kurtarıp Cennetteki derecesini yükseltir.

Muharrem ayının ilk on gününde oruç tutmak da müstehabdır. Zîra kıymetli vakitlerdendir. İhyâ’da böyledir. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Zilhiccenin son günü ile Muharrem’in ilk günü oruç tutan, geçen seneyi oruç ile kapamış, giren yılı oruç ile karşılamış olur. Allahü teâlâ bu oruçları 50 senelik günâhına keffâret yapar» buyurmuştur Hâlisa.

Aşure günü oruç tutmak bir senelik günâha keffârettir. Abdullah bin Amr (radıyallahü anh) diyor ki. Aşure günü oruç tutan, sene içinde kaçırdığı oruçları idrâk etmiş olur. O gün sadaka veren, sene içinde kaçırdığı sadakaları telâfi etmiş olur. Katâde (radıyallahü anh) Resûlullahın (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Aşûre gününün orucu, bir senelik günâha keffârettir» buyurduğunu rivâyet etmiştir. İbni Abbâs (radıyallahü anhümâ), «Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) Ramazandan sonra diğer günler içinde en fazîletli tuttuğu oruç, Aşûre gününün orucu idi» demiştir.

Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) Ramazandan sonra en çok oruç tuttuğu ay’ın, Şa’ban ayı olduğunu Âişe (radıyallahü anhâ) rivâyet etmiştir. Resûlullah’ın Ramazan ayından başka hiç bir ay tam oruç tuttuğunu görmedim demiştir. Ramazandan 1 veya 2 gün önce oruç tutmazdı. Ancak vird edindiği oruca rastlarsa tutardı. Her hafta birkaç gün oruç tutan, geçen hafta tuttuğu günleri değiştirmelidir. Hiç kimse Ramazan geldi, Ramazan gitti dememelidir. Çünki bu iki sözde, ağırlık. kabalık vardır. Bâzıları, Ramazan Allahü teâlâ’nın isimlerinden bir isimdir. Ona karşı çok hürmetli olmak lâzımdır dediler. Ramazan geldi yerine Ramazan ayı geldi demelidir. Bâzı âlimlere göre Ramazan ayma sadece Ramazan demek mekrûhdur. Ancak Ramazanda oruç tuttuk gibi Ramazan ayı olmasından başka ihtimale engel olan bir karîne varsa mekruh olmaz. İmâm-ı Mâlik (rahimehullah)’ın eshâbı karîne bulunsun bulunmasın mutlaka Ramazan kelimesini yalnız başına kullanmak mekruhtur dediler (Şerh-i Meşârık).

İki gün arka arkaya iftar etmeden oruç tutmamalıdır. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) böyle oruç tutmayı (savm-i visâl)’i men etmiştir. Çünki zaifliğe, güçsüzlüğe ve devamlı yapılan tâatleri hakkı ile yerine getirmekten âciz kalmağa yol açar. Az da olsa gece bir şey yenirse kerâhetten çıkar.

Bayramlar ve teşrîk günleri dışında bütün seneyi oruç tutarak geçirmek de mekruhdur. Ömer (radıyallahü anh) Resûlullah’a (sallâllahü aleyhi ve sellem), bütün seneyi oruç tutan hakkında ne buyurursunuz? diye suâl etti. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «O, ne oruç tutmuş, ne de iftar etmiştir» buyurdu. Yanî oruç tutmamış gibidir. Çünki şerîatin sâhibinin izni ile tutmamıştır, sevab alamaz. Ne oruç tutmuş, ne de tutmamış olur. Şerh-i Mesâbîh’de böyledir.

Şerh-i Nikâye’de Vâkı’ât’dan naklen diyor ki: Bayram günleri dışında, savm-i visâl ile (bütün sene) oruç tutmak Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) «Savm-i visâlden sakınınız!» hadîs-i şerîfi gözönüne alınarak bâzı âlimlerimize göre mekruhdur. İmâm-ı A’zam, İmâm-ı Mâlik ve İmâm-ı Şâfiî (rahimehümullah)’a göre, 5 bayram günü dışında, bütün sene savm-i visâl ile oruç tutmak mekruh değildir.

Fıtır ve kurban bayramlarının 1. günü ile teşrîk günleri denilen, kurban bayramının 2, 3 ve 4. günlerinde oruç tutmak haramdır. Teşrîk, eti kesip, parçalayıp kurutmak demektir. Fakîrler kurban etlerini bu günlerde kuruttukları için bu günlere eyyâm-ı teşrîk ismi verilmiştir. Bu beş bayram günlerinde oruç tutmanın harâm olduğunda âlimlerin ittifakı vardır. Çünki insanlar bu günlerde Allahü teâlâ’nın misâfiridirler. Allahü teâlâ bu günlerde kurban etlerinden ve sadaka fıtırdan bol bol yemelerini irâde etmiştir. Fakirler bu günlerde refaha, iyi yaşamağa kavuşurlar, zenginlerle aynı duruma gelirler. Böylece Allahü teâlâ bu günlerde zengin olsun, fakir olsun hiç kimsenin oruç tutmamasını murâd etmiştir. Bu günlerde oruç tutmak harâm olmuştur (Hadîs şerhleri).

Yolculukta oruç tutmak için tekellüf etmemelidir. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) seferde, perişan halde, herkesin etrafına toplandığı bir adamı gördü ve: «Bu nedir?» diye süâl etti. Yâ Resûlâllah oruçludur dediler. «Seferde oruç tutmak, birr’den, takvâdan değildir» buyurdular. Bâzı âlimler bu hadîs-i şerîfi delil göstererek, yolculukta oruç tutmanın câiz olmadığını söylediler. Ancak cümhûr-ı ulemâ, ya’nî âlimlerin çoğu câiz olduğunu bildirdiler. Gücü yeterse, zorluklara katlanırsa, arkadaşlarına yük olmazsa, yolculukta oruç tutulur. Arkadaşları veya bütün yolcular oruç tutmayıp kendisi oruç tutar, yiyecekleri de ortak olursa, bu durumdaki yolcunun, oruç tutmaması efdaldir. Hulâsa’da böyle diyor.

Yalnız cum’a günleri oruç tutmamalı, 1 gün önce veya 1 gün sonra da oruç tutmalıdır. Hadîs-i şerîfde de bildirilmiştir. Bunun sebebi yehudîlere benzememektir. Onlar cumartesi gününü büyük bilir, ibâdetlerini o güne tahsis ederler, diğer günlere önem vermezler. Orucu da yalnız cum’a gününe tahsis etmek, yalnız o güne önem vermek gibi olup kerih görüldü. İmam Tayyibî (rahimehullah) bu nehyin sebebini şöyle açıklıyor: Allahü teâlâ cum’a gününü bir ibâdetle mübârek kılmıştır. Kulun o güne mahsûs ibâdetten başka bir amel ile cum’a gününü tahsis etmesi lâyık değildir. Nezri veya virdi o güne rastlarsa yalnız o gün oruç tutmasında bir mahzur yoktur. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Diğer geceler arasında yalnız cum’a gecesini, ihyâ etmek için ayırmayınız. Cum’a gününü de oruç tutmakta diğer günlerden ayn tutmayınız. Ancak birinizin âdeti üzere tuttuğu oruç bu güne rastlarsa yine mahzûru olmaz» buyurmuştur. Meselâ sevdiği kimsenin geldiği gün oruç tutmayı adayan kimsenin beklediği kişi cum’a günü gelirse, o gün oruç tutabilir (Şerh-i Meşârık.)

Yalnız cumartesi günleri de, üzerimize farz olan oruçtan başkasını tutmamalıdır. Yukarıda da geçtiği gibi bunda yehudîlere benzemek vardır. Onlar da cumartesi gününe oruç ile ta’zîm ederler. Bir hadîs-i şerîfde: «Allahü teâlâ’nın üzerinize farz kıldığı oruçtan başkasını cumartesi günü tutmayınız. Üzüm dalından veya ağaç kabuğundan başka bir şey bulamasanız da, bunları çiğneyin de, yine oruçlu olmayınız» buyurulmuştur. Allahü teâlâ’nın üzerinize farz kıldığı namazlardan maksad farz, adak, kazâ ve keffâret oruçlarıdır. Virde veya müekked sünnete rastlayan oruçlar da böyledir. Arefe günü, aşûre günü veya Dâvud aleyhisselâmın orucu gibi oruçların cumartesi gününe rastlaması böyledir. Ya’nî bu oruçlar o gün tutulabilir. Ayrıca cumhur âlimler, cum’a günü yalnız başına oruç tutulmasının yasaklanması tenzîhîdir, tahrîmî değildir diye ittifaka varmışlardır.

Ramazan-ı şerîfde kazâya kalan oruçların zilhicce’nin on gününde kazâ edilmesi müstehab değildir. Tuhfe şerhi’nde, Ramezanda kazâya kalan oruçları, gücü yeterse hiç geciktirmemelidir. Birbiri arkasından veya aralıklı tutmakta serbesttir. Üzerine vâcib olan borcun düşmesinde çabukluk olacağı için birbiri arkasına kazâ etmek efdaldir yazılıdır. Nâfile oruç tutan, yemeğe çağrıldığında oruçlu olduğunu bildirdikten sonra da’vete icâbet eder. Sonra onlara düâ eder. Hadîs-i şerîfde böyle vârid olmuştur. Bu mes’ele, da’vet sâhibinin, oruçlunun yememesinden rahatsız olmadığı, hattâ oruçlunun hâzır olmasından hoşnut olduğu zaman böyledir. Da’vet sâhibi oruçluya, yemesi için ısrar ederse, kazâsı için kendine güveni varsa yiyeceği, yoksa yemiyeceği Şerh-i Vikâye’de yazılıdır.
Nâfile orucu bozan kimse bir gün kazâ eder. Bu konuda Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Din kardeşinin hâtırı için nâfile orucu bozan kimseye bin günlük oruç sevabı yazılır. Bu orucu kazâ ettiği zaman 2.000 günlük oruç sevabı yazılır» buyurmuştur. Vâkıât’da da böyledir. Bir kavmi ziyârete giden veya onlara ziyâfet veren nâfile oruç tutmamalıdır. Ancak onların izni ile, nâfile oruç tutabilir. Cünki onların kendi üzerinde hakkı vardır. Nâfile oruç tutarken çok meşakkat çeken, zor duruma düşen bozar ve sonra kazâ eder. Özürsüz oruç bozmak helâl değildir. Çünki bir ameli ibtâl etmek söz konusu olmaktadır. Kezâ Hanefî mezhebi âlimlerinden Ebû Bekri’r-râzî (rahimehullah) da böyle demiştir. İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsüf (rahimehümallah) özürsüz de olsa nâfile oruç bozulabilir, çünki arkasında kazâsı vardır dediler.

Zahire kitâbında diyor ki: Zevalden (öğle vaktinden) önce ise oruç bozulabilir. Zevalden sonra ise bozmamalıdır. Ancak anne – baba veya onlardan birinin kalbini kırmak söz konusu olursa, bozulabilir. Şerh-i Tuhfe ve Vikâye’de böyle diyor.

Mübârek Ramezan ayının son on gününde îtikâf etmek de sünnettendir. Bu 10 günde nefs ile mücâhede yapılır. Kadir gecesi de bu on günün içindedir. Bu geceye Kadir gecesi denmesi, yâ büyüklüğündendir, ya diğer gecelere nazaran daha şerefli olduğundandır veya bütün muhkem işlerin gece takdîr edilmesindendir. Allahü teâlâ gelecek seneye kadar neler olacağını meleklere o gece bildirmektedir. Nitekim Dühân sûresi, 4. âyet-i kerîmesinde: «Her hikmetli iş o gece ayrılır» buyurulmuştur. Kadir gecesi Ramezân-ı şerîf ayından 27 gün geçince geçer. Bu konuda inceleme yapan kimselere gizli olmadığı gibi birçok hadîs-i şeriflerde de böyle bildirilmiştir.

Kadir gecesi, en çok afv ve mağfiret için düâda bulunmalıdır. Âişe (radıyallahü anhâ) Resûlullah’a (sallâllahü aleyhi ve sellem) yâ Resûlâllah, bir gecenin kadir gecesi olduğunu bilirsem ne diyeyim diye süâl etti. «Allahümme inneke afüvvün kerîmün tühıbbül afve fa’fü annî düâsım okursun» buyurdu. Allahım, sen elbette afv edicisin, ikrâm edicisin afvı seversin. Beni de afvet mânasına gelmektedir. Kadir gecesini Ramazan-ı şerîf ayının son on günündeki tek gecelerde aramalıdır denildi.

Çoğunluğun sözü böyledir. İmâm-ı Şâfiî (rahmetullahi aleyh): «Bana göre rivâyetlerin en kuvvetlisi 21. gece olmasıdır» demiştir (Tenvir ve Şerh-i Mesâbîh).

İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (radıyallahü anh), kadir gecesi her Ramezan-ı şerîfde devr eder. Bâzan öne geçer, bâzan geride kalır buyurmuştur. İmâm-ı Ebû Yûsüf ve İmâm-ı Muhammed (rahimehüımallah) kadir gecesi muayyen belirli bir gecededir. Ancak hangi gece olduğu belli değildir dediler. İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (radıyallahü anh) başka bir rivâyette Kadir gecesinin bütün sene içinde yer değiştirdiğini, bâzan Ramazân-ı şerîf ayında bâzan da diğer aylarda olabileceğini söylemiştir (Şerh-i Nikâye).

Mişkâtü’l-envâr’da Şeyh Ebül Hasen Harkânî (kuddise sirruh) dedi ki: Bülûğ çağından beri kadir gecesini hiç kaçırmadım. Ramazan ayının ilk günü pazar olduğunda kadir gecesi 29. gece olmuştur. Pazartesi günü ile başladığında kadir gecesi 21. geceye rastlamıştır. Salı günü başladığında 27. gece, çarşamba günü başlayınca 19. gece, perşembe günü başlayınca 25. gece, cum’a günü başlayınca 17. gece, cumartesi günü başladığında 23. gece olmuştur.

Vâcib olsun, nâfile olsun Ramazan ayı dışında oruçsuz îtikâf etmemelidir. İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (radıyallahü anh) îtikâf için oruçlu olmayı şart koşmuştur. Bunun için: «İtikâf ancak oruç ile olur» hadîs-i şerifini delil göstermiştir. İki imam (rahimehümallah) ise: «Oruç ancak vâcib îtikâfda şarttır. İtikâf etmeği adak yapınca oruç tutulur. Yâhut şarta bağlamakla, meselâ ay başı gelince bir kaç gün îtikâfa gireceğim derse veya buna benzer olarak îtikâfı şarta bağlarsa, böyle îtikâflarda oruç tutulur. Fakat nâfile îtikâflarda oruç şart değildir» dediler. Bunun için İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (rahimehullah) îtikâfın müddetinin en azı bir gündür. Çünki bir günden az bir zamanda oruç olmaz demiştir. İmâm-ı Muhammed (rahimehullah) 1 sâat, İmâm-ı Ebû Yûsüf (rahimehullah) ise îtikâf, 1 sâatten fazla olmalıdır dediler. Fıkıh kitablarında böyle anlatılmaktadır. Nâfile îtikâfın şeklini mescide gitmenin sünnetleri faslında bildirmiştik.
Erkeklerin, cemâati en çok olan câmide îtikâf etmeleri efdaldir. Bâzı vakit namazlarının kılındığı mescidlerde de olabilir. İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (radıyallahü anh) îtikâf yapılan mescidde 5 vakit namaz kılınmalıdır dedi. Denildi ki, İmâm-ı A’zam burada câmi olmayan küçük mescidleri kasdetmiştir. 5 vakit namaz kılınmasa bile câmi’de îtikâf edilebilir. Kadı İmam, 5 vakit namazın cemâatle kılındığı câmide îtikâf etmesi efdaldir demiştir. Böyle olmazsa, kendi mescidinde îtikâfa girmesi, dışarı çıkmaya muhtâc olmayacağı için daha efdaldir (Hâlisa).

İmâm-ı Ebû Yûsüf (rahimehullah) vâcib olan îtikâf câmiden başka yerde olmaz. Nâfile îtikâf câmiden başka yerde de câizdir demiştir (Şerhi Vikâye).

En kıymetli îtikâf, mescid-i haramda yapılan îtikâfdır. Ondan sonra Medine’de Resûlullahın (sallâllahü aleyhi ve sellem) mescidinde yapılan îtikâfdır. Sonra Beyt-i Makdis ve daha sonra cemâati kalabalık olan câmide yapılan îtikâfdır (Hulâsatü’l-fetâvâ).

Zikretmek ve beşerî âdetlerden el çekmekle îtikâfa giren kimse meleklere benzemeğe niyet etmelidir.

Fıtır bayramı günü bayram namazından çıkmadan önce, sadaka-i fıtri vermelidir. Bu günde müstehab olan namazdan önce bir şey yemektir. Fakire fıtrayı bayramdan önce vermelidir ki o fıtradan yiyebilsin, istifâde edebilsin. Fıtrayı bayram gününden önce vermek de câizdir. Ramezan ayı içinde verilmelidir, Ramazân-ı şerîfin ikinci yarısında verilmelidir diyenler de olmuştur.

Ramazan ayı çıktıktan sonra tâat ve ibâdetlerde bir ziyâdelik olup olmadığına bakmalıdır. Kendisinde bir ziyâdelik bulursa, bunu ibâdetlerinin kabûl olduğuna, rahmete kavuştuğuna bir işâret bilmeli, sevinmelidir. Eğer böyle bir hâli kendisinde bulamazsa, amellerinin kabûl olmadığını düşünmelidir. Amellerine sevâb alamadığını düşünmelidir. Haberlerde böyle vârid olmuştur.

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler