YAĞMUR DÜÂSI, GÜNEŞ VE AY TUTULMASINDAKİ SÜNNET VE DÜÂLAR

Fâidesi umûmî olduğu için, önce yağmur düâsı söylendi. Güneş tutulması (küsûf) namazını cemâatle kılmak sünnettir. Ay tutulması (husûf) namazı da buna tâbi’dir.

Bilinmelidir ki, güneş ve ay tutulmaları Allahü teâlâ’nın alâmetlerinden bir alâmettir. Şemsin ve kamerin husûfü denildiği gibi şemsin küsûfü, kamerin husûfü de denir. Musannif (rahmetullahi aleyh) de böyle kullanmıştır. Tam tutulmaya husuf, eksik tutulmaya küsûf diyenler de vardır (Şerh-i Mesâbîh).

Allahü teâlâ bu âyetleri ile kullarını korkutup ibret almalarını sağlar. Güneş ve ay tutulmaları herhangi bir kimsenin ölümü, doğumu gibi şeylerle ilgili değildir. İsrâ sûresi, 59. âyet-i kerîmesinde: «Biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz» buyurulmuştur. Zelzele, fırtına, kıtlık gibi âfetler de güneş ve ay tutulmalarına bağlı değildir. Bâzıları ise, güneş ve ay tutulmalarının, bu âfetlerin olacağına işâret tutmuşlardır.

Mugîre bin Şu’be (radıyallahü anh) diyor ki: Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) oğlu İbrahim’in vefat ettiği gün güneş tutuldu. İbrahim vefat ettiği için güneş tutuldu diyenler oldu. Resûl-i Ekrem (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Güneş ve ay Allahü teâlâ’nın âyetlerinden bir âyettir. Bir kimsenin ölmesi veya hayâtı için tutulmazlar» buyurdu. Şerh-i Meşârık’da diyor ki: Hadîs-i şerîfde «hayâtı için» buyurulması bâzılarının, kötü bir kimse dünyâya geldiği zaman, güneş veya ay tutulması olur şeklinde düşünenlere cevabdır.

Güneş ve ay tutulduğunda, insanlar korku ve dehşete kapılır, duâ, tevbe, istiğfar eder, sadaka verir, namaz kılarlar. Bir münâdî, namaz toplayıcıdır diye nidâ eder.

İnsanlar en büyük câmi’de veya en efdal bir yerde toplanırlar. Duâ ve tazarru’da bulunurlar. Güçleri yettiği kadar hudû’ ve huşu’ içinde tutulma bitinceye kadar namaz kılarlar. Bir araya toplanamazlarsa herkes ayrı ayrı kılarlar. Gece meydana gelip bir araya gelmek zor olduğundan ay tutulması böyledir.

Güneş tutulmasında sünnet olan cemâat ile kıyam, rükû ve secdeleri en uzun yapmak üzere 2 rek’at namaz kılmaktır. Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) küsûf namazını, diğer namazlar gibi 2 rek’at, 2 rükû’, 4 secde olarak kıldığı, kıyam, rükû’ ve secdeleri uzattığı rivâyet edilmiştir. Şâfiî mezhebinde her rek’atte 2 rükû’ olmak üzere kılınır. 1. rek’atte gizli olarak Fâtiha ve Bakara sûreleri okunur, rükû’a varılır. Kalkınca Fâtiha okumadan Âl-i İmrân sûresi okunur. 2. rek’atte 1. kıyamda Nisâ, 2. kıyamda Mâide sûresi okunur. İmâm-ı Gazâlî (rahmetullahi aleyh) İhyâ kitâbında diyor ki: Bu kadar uzun namaz, güneşin tutulmasının açılmadığı zaman kılınır. Bu esnada, güneş çıkarsa, namaz hafif olarak tamamlanır.

Her 2 rek’atte gizli okunur. Çünki Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Gündüz namazları gizli okunarak kılınır» buyurmuştur. Küsûf ve husûf namazlarından sonra güneş ve ay meydana çıkıncaya kadar Allahü teâlâ’ya tazarru’ ve niyâzda bulunulur. İhyâ’da diyor ki: Bu namazların vakti güneşin veya ayın tutulmasından, meydana çıkıncaya kadardır. Güneş tutulmuş olarak batarsa vakti çıkar.

Diğer âfetlerde münferiden namaz kılmalıdır. Düşman korkusu, devamlı yağmur, karanlık, yıldırım, zelzele ve benzerleri âfetlerde yalnız başına namaz kılmalıdır. Böyle âfetlerde köle âzâd edilir. Şiddetli rüzgâr estiğinde, şerrinden Allahü teâlâ’ya sığınmalıdır. Gök gürlerken Allahü teâlâ’yı teşbih etmelidir. İmâm-ı Begavî (rahmetullahi aleyh) diyor ki: Ra’d kelimesini müfessirlerin çoğu, bulutları sevk eden meleğin ismi, gök gürlerken işitilen sesi de o meleğin teşbihi olarak açıklamışlardır. İbni Abbâs (radıyallahü anhümâ) gök gürlerken «Sübhânellezî yüsebbi- hurra’dü bihamdihî vel melâiketü min hıyfetihî ve hüve alâ külli şey’in kadir» düâsını okuyan yıldırım düşmesinden korunur. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) şiddetli rüzgârlar eserken dizlerinin üzerine oturup: «Allahümmec’alhâ rahmeten ve lâ tec’alhâ azâben, Aliahümmec’alhâ riyâhan ve lâ tec’alhâ lenâ rihan» duâsını okurdu. Yani Allahım! Bu rüzgârları hakkımızda rahmet kıl, azâb kılma. Yâ Rabbi bunları bizim için rahmet kıl, azab ve elem klima demektir. Kur’ân-ı kerîmde rîh kelimesi azâb mânasında, rîh’ın çoğulu riyâd kelimesi ise rahmet mânasında geçmektedir. Bir de: «Allahümme lâ taktülnâ biğadabike ve lâ tehlüknâ biazâbike ve âfinâ kable zâlike» düâsını okurdu. Burada da Allahım! bizi gadabınla öldürme, azâbınla helâk etme ve bize âfiyetler ihsân et buyurulmaktadır.

Yıldız kaymasını dikkatle tâkib etmemelidir. Sönünceye kadar uzun uzun bakmamalı, gözünü kapamalıdır. Yıldız düşmesini, kaymasını görünce Mâşâallah lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh düâsını okumalıdır.

Yağmur düâsı için, imâm cemâat ile birlikte bir sahrâya süslü olmayan elbiselerini giyerek, gâyet mütevâzi bir şekilde çıkar. Allahü teâlâya düâ eder. Tekbir getirir ve tazarru’da bulunur. Cemâatle 2 rek’at sesli okuyarak namaz kılar. Bu namaz İmâm-ı Ebû Yûsüf ve İmâm-ı Muhammed’e (rahmetullahi aleyhimâ) göre bayram namazı gibi fazla tekbirleri ile beraber kılınır. İmâm-ı A’zam’a göre (rahmetullahi aleyh), bu konuda belirlenmiş bir namaz yoktur. Yalnız duâ ve istiğfar edilir. İmam, arada hafif oturma ile 2 hutbe okur. Hutbelerin çoğunu istiğfar teşkil eder. 2. hutbenin ortasında, imam yüzünü kıbleye, arkasını cemâate döndürür. O esnada cübbesini içi dışına gelmek üzere çevirir, Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) böyle yapmıştır. Böylece cübbenin sağını sol omuzuna, solunu sağ omuzuna getirerek giyer. Ellerini kaldırarak düâ eder. Duâda çok gayret gösterir. Allahım! Sen bize, sana duâ etmemizi emrettin. Kabûl edeceğini va’d ettin. Bunun için senin emrettiğin gibi sana duâ ettik. Va’d ettiğin gibi duâmızı kabûl eyle! Allahım kusurlarımızı mağfiret eyle. Duâlarımızı kabûl buyur da, bize bol yağmur ve rızık ihsân eyle der. İhyâ’da böyle diyor.

Enes (radıyallahü anhj’dan bildirildiğine göre Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) avuçlarının içi yere bakarak yağmur düâsı yaparlardı. Ellerinin üstü semâya bakardı. Bununla hâlin değişmesine işâret ederlerdi. Ridâlarının yanî cübbelerinin tahvilinde de aynı mâna vardır. Kıtlık ve benzeri belâların giderilmesini isteyen avucunun üstü semâya gelmek üzere duâ etmeli, Allahü teâlâ’dan bir ni’met talebinde bulunanlar da avuç içi semâya doğru olmak üzere düâ etmelidir (Şerh-i Mesâbîh).

İmam yağmur düâsında sâlih kimseleri, seçilmişleri, zaîf ve fakirleri vesîle ederek düâ eder. Hutbe esnasında cemâati tevbeye, tevbesinde devam etmeğe, hâlis olarak Allahü teâlâ’ya sığınmağa, daha önce yaptıkları hatâların mağfiretini istemelerine çağırır. Susuzluktan bunalan, çayırda otlayan dört ayaklı hayvanların hatırı için de düâ eder. İhtiyacda ortak oldukları için hayvanları da yağmur düâsına götürmek müstehabdır denildi. Meme emen yavruları da düâda araya koyar. Böylece onların bereketi ile yağmur düâsının kabûlü umulur. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Memede olan çocuklar, ot otlayan hayvanlar ve rükû’ eden kişiler olmasaydı elbette üzerinize azab dökülürdü» buyurmuştur. îhyâ’da böyle diyor.

Resûlullah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) yaptığı gibi yağmur yağınca başını açmalıdır.

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler