Sual: Kur’an-ı Kerim’i yanlış tefsir etmek küfür müdür?
Cevap: Tefsir, beyan etmek ve keşfetmek demektir. Bildirmek ve açıklamaktır. Tevil, rücu etmektir. Tefsir, bir mânâ vermektir. Tevil, çeşitli mânâlar arasından birisini seçmektir. Kendi reyi, görüşü ile tefsir, caiz değildir. Tefsir, rivayet ile yapılır. Tevil, dirayet ile yapılır. Hadis-i şerifte, (Kur’ân-ı Kerîmi, kendi görüşü ile açıklayan, doğru olsa dahi, hata etmiştir) buyuruldu. Resûlullahtan ve Ashâb-ı kiramdan gelen haberlere ve âlimlerin tefsirlerine ve tefsir ilminin usûlüne bakmadan ve Kureyş lügatini bilmeden ve hakikat ile mecazı düşünmeden, mücmel, mufassal ve umumi ve hususi olanları birbirinden ayırmadan ve âyet-i kerimelerin indirilme sebeplerini ve nasih, mensuh olduklarını araştırmadan verilen manayı, Allahü teâlânın kelamı olarak söylemek doğru değildir. Tefsir, kelam-ı ilâhîden murad-ı ilâhîyi anlamak demektir. Kendiliğinden verdiği mânâ doğru olsa bile meşru yoldan çıkarmadığı için, hata olur. Verdiği mânâ yanlış ise, kâfir olur. Hadis-i şerifleri de, sahih veya bozuk olduğunu bilmeden söylemek, sahih olsa bile günah olur. Böyle kimsenin hadis-i şerif okuması caiz olmaz. Hadis kitaplarından, hadis nakletmek için, hadis âlimlerinden icazet almış olmak lazımdır. Hadis-i şerifte, (Uydurduğu bir sözü, hadis olarak söyleyen kimse, Cehennemde azap görecektir) buyuruldu. Kur’ân-ı Kerîmi, tefsir âlimlerinden, icazeti olmayanın da, tefsir kitaplarından alarak söylemesi ve yazması, caizdir. Yukarıda bildirilen, tefsir etmek şartlarını haiz olan kimse, yazılı icazeti olmadan tefsir ve hadis nakledebilir. İcazet vermek için para almak caiz değildir. Ehliyeti olana icazet vermek vâciptir. Ehliyeti olmayana icazet vermek haramdır.
Hadis-i şerifte, (Kur’ân-ı Kerîme, ehliyeti olmadan mânâ veren, Cehennemde azap görecektir) ve (Bilmediğini hadis olarak söyleyen, Cehennemde azap görecektir) ve (Kur’ân-ı Kerîme kendi görüşüne göre mânâ veren Cehennemde azap görecektir) buyuruldu. Bidat sahiplerinin, kendi bozuk itikatlarını ispat etmek için, âyet-i kerime ve hadis-i şerif okumaları, böyledir. [Şiîler, Vehhâbîler, Tebliğ-ı Cemaatcılar, Mevdudiciler böyledir. Yusuf-i Nebhani böyle bozuk tefsirleri Şevahid-ül hak kitabında uzun anlatmaktadır. Kur’ân-ı Kerîmin dış mânâsı olduğu gibi, iç mânâsı da vardır diyerek, kendilerine göre mânâ veren zındıklar da, böyledir. Kelimelerin, kendi zamanlarında, kendi aralarında kullandıkları mânâlarına göre tefsir yapanlar da böyledir.
Osmanlı devletindeki alimlerden Nuh bin Mustafa Konevi, Muhammed Şihristani’nin Milel ve Nihal kitabına yaptığı tercümede diyor ki İsmailiye fırkasında olanlar, imam-ı Cafer Sadık’ın büyük oğlu İsmail’in yolundayız dedikleri için, bu ismi almışlardır. Bunlara batıniye fırkası da denir. Çünkü Kuranın zahir mânâsı olduğu gibi, batın mânâsı da vardır. Zahir mânâsı, fıkıhcıların kalıplaştırdığı belli ve sınırlı şeylerdir. Batın mânâsı ise, Kuranın iç mânâsı olup uçsuz denizdir dediler. Zahir manayı bırakıp, batın dedikleri, kendi uydurdukları şeylere inandılar. Halbuki Peygamberimiz, Kur’ân-ı Kerîmin zahir, açık mânâsını bildirdi. Zahir manayı bırakıp, iç mânâ uydurmak, küfür olur. Zındıklık olur. Bu hile ile İslamiyeti yok etmeye çalıştılar. Çünkü, mecusiler yani ateşe tapanlar, İslamın yayılmasını önleyebilmek için, reisleri Hamdan Kurmut, bu bölücülüğü ortaya çıkarıp, Karamıta devletini kurdu. Hacıları katl ve Hacer-i esvedi Kabe’den çıkarıp Basra’ya getirdi. (Cennet, dünya lezzetleri, Cehennem de, dinin ahkamına uymaktır) dediler. Haramlara, güzel sanat ismini verdiler. İslam dininin kötü huy, fuhş dediği ahlaksızlıklara moral eğitimi diyerek gençleri sefalete sürüklediler. Devletleri İslamiyete çok zarar verdi. 983’de gazap-ı ilâhiye yakalanıp mahvoldular.]
Tefsiri, nakil suretiyle yapmak lazımdır. Tefsir yapabilmek için, şu 15 ilmi bilmek lazımdır: Lügat, nahiv, sarf, iştikak, meani, beyan, bedi, kıraat, usûl-i din, fıkıh, esbâb-ı nüzul, nasih ve mensuh, usûl-i fıkıh, hadis, ilim-i kalp. Bu ilimleri bilmeyen kimsenin tefsir yapması caiz değildir. İslam ahkamına uyan, râsih ilimli âlimlere Allahü teâlânın vasıtasız olarak ihsan ettiği ilme mevhibe veya kalp ilmi denir. Hadis-i şerifte, (İlmi ile amel edene, Allahü teâlâ bilmediklerini bildirir) buyuruldu. Yukarıdaki 15 ilme mâlik olmayan kimsenin, tefsir yapması caiz değildir. Yaparsa, kendi görüşü ile yapmış olur. Cehennemde yanmaya müstehak olur. Hadis-i şerifte, (Kırk gün ihlas ile İslamiyete uyan kimsenin kalbini, Allahü teâlâ hikmet ile doldurur. Bunları söyler) buyuruldu. Müteşabih âyetlere mânâ veren, kendi görüşü ile tefsir yapmış olur. Bidat sahiplerinin tefsiri böyledir.
Kur’ân-ı Kerîmde bulunan bilgiler 3 kısımdır: Bir kısmını, hiç bir kuluna bildirmemiştir. Zâtının ve sıfatlarının hakikati ve gaybdan haber vermek böyledir. 2. kısım, yalnız Peygamberine bildirdiği esrardır. Bunları, Peygamber, yalnız Allahü teâlânın izin verdiği kimselere bildirir. 3. kısım bilgileri, Peygamberine bildirmiş ve bütün ümmetine bildirmesini emretmiştir. Bu 3. kısım da, 2’ye ayrılır: Birincisi, ancak işitmekle öğrenilir. Kıyamet halleri böyledir. İkincisi, görüp incelemekle ve okuyup mânâsını anlamakla öğrenilir. İman ve İslam bilgileri böyledir. Müctehid imamlar bile Nasslarda açık bildirilmemiş olan İslamiyet bilgilerini kesin olarak anlayamamışlar, ihtilafa düşmüşlerdir. Böylece amelde çeşitli mezhepler meydana gelmiştir. Yukarıda bildirilen 15 ilme sahip olanın çıkaracağı manalara tefsir denmez, tevil denir. Çünkü, bu manalarda kendi reyi bulunur. Yani anladığı çeşitli manalardan birini seçmekte kendi reyini kullanır. Seçtiği mânâ, âyet-i kerimelerin ve hadis-i şeriflerin açık mânâlarına yahut icmaa uygun olmazsa, fasid olur. Berika sonunda, raksın haram olduğunu anlatırken diyor ki (Bize, tefsir kitaplarına göre amel etmek emrolunmadı. Fıkıh kitaplarına tabi olmamız emredildi.)
Tavsiye Yazı –> Meal Okumak Caiz Midir?