Sual: Keramet nedir? Kimlerde görülür? Bir kimsede çok keramet görülmesi onun derecesinin yüksek olduğunun alameti midir?
Cevap: Allahü teâlânın sevgili kullarında meydana gelen âdet dışı, alışılanın üstünde görülen, hârikulâde hâllere keramet denir. Doğru bir îtikâda, inanca sâhib olan ve her işinde İslâmiyete uyan kimselere Allahü teâlânın âdeti dışında, yâni fizik, kimyâ ile biyoloji kânunları dışında ikrâm ve ihsân ettiği şeylere “kerâmet” denir. Lügatta kerâmet; hârika, yaradılışın ve imkânların üstünde olup, insanda hayranlık uyandıran şey mânâsınadır.
Allahü teâlâ, her şeyi bir sebeb altında yaratmaktadır. Bu sebeplere, iş yapabilecek tesir, kuvvet vermiştir. Bu kuvvetlere tabiat kuvvetleri, fizik, kimyâ ve biyoloji kânunları da denir. Bir iş yapmak bir şeyi elde etmek için, bu işin sebeplerine yapışmak lâzımdır. Meselâ, buğday hâsıl olması için tarlayı sürüp ekmek, ekini biçmek lâzımdır. İnsanların, bütün hareketleri, işleri Allahü teâlânın bu âdeti içinde meydana gelmektedir. Allahü teâlâ sevdiği insanlara iyilik, ikrâm olmak ve azılı düşmanlarını aldatmak için, âdetini bozarak, sebepsiz şeyler yaratıyor. Meselâ:
Peygamberlerden (aleyhimüsselâm) âdet-i ilahiyye dışında ve kudret-i ilahiyye içinde meydâna gelen şeylere “mûcize” denir. Peygamberlerin mûcize göstermesi lâzımdır.
Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) ümmetleri içinde bulunan velîlerinde âdet dışı meydana gelen şeyler kerâmettir. Evliyânın kerâmet göstermesi lâzım değildir. Bunlar kerâmet göstermek istemez. Allahü teâlâdan utanırlar.
Ümmet arasında, velî olmayanlardan meydana gelen âdet dışı şeylere “firâset” denir.
Fâsıklardan, günâhı çok olanlardan zuhûr ederse “istidrâc” denir ki, derece derece kıymetini indirmek, demektir.
Kâfirlerden zuhûr edenlere ise “sihir” yâni “büyü” denir.
Evliyânın kerâmetleri haktır, doğrudur. Peygamberlerin mûcizeleri olduğu gibi, evliyânın da kerâmetleri vardır. Evliyâ, Allahü teâlânın sâlih, temiz kullarıdır. Allahü teâlâ kendisine yakın olan bu seçilmiş kullarına diri ve ölüyken kerâmetler ihsân eder. Onlar için âdet-i ilâhiyyesini bozar, değiştirir. Başkasına vermediklerini onlara ihsân eder.
Kerâmet velînin ölüsünde de dirisinde de hâsıl olur. Peygamberler, ölünce peygamberlikten ayrılmadıkları gibi, velîler de ölünce, evliyâlık derecesinden düşmezler. İnsanın ölünce rûhunun ölmediği âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerle açıkça bildirilmiştir. Rûhların şuur sâhibi olup, ziyâret edenleri ve onların yaptıklarını anladıkları da bildiriliyor. Kâmillerin, velîlerin, ruhları diriyken olduğu gibi, öldükten sonra da yüksek mertebededirler. Allahü teâlâya mânevî olarak yakındırlar. Kerâmet sâhibi olan, rûhlarıdır. Rûh ise insanın ölmesiyle ölmez. Kerâmeti yapan, yaratan yalnız Allahü teâlâdır. Her şey O’nun kudreti ile olmaktadır. Her insan Allahü teâlânın kudreti karşısında, diri iken de ölü iken de hiçtir. Bunun için, Allahü teâlânın dostlarından biri vâsıtasıyla, bir kuluna ihsânda bulunması şaşılacak, bir şey değildir. Diri olanlar vâsıtasıyla çok şey yaratıp verdiğini herkes her zaman görmektedir. İnsan diri iken de ölü iken de birşey yaratamaz. Ancak Allahü teâlânın yaratmasına vâsıta, sebeb olur.
Evliyânın kerâmetine inanmak lâzımdır. Evliyânın kerâmetine inanmayan Ehl-i sünnetten ayrılır. Evliyânın kerâmeti olduğu âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler ile bildirilmiştir. Onun için Müslümanlar kerâmete inanır. Evliyâdan hâsıl olan hârikalar, kerâmetler ikiye ayrılır. Birincisi, Allah’ın zâtına ve sıfatlarına ve işlerine âit olan bilgilerdir. Bunlara “keşif” de denir. Bunlar akıl ile, düşünmekle elde edilemez. Seçtiği kullarına ihsân eder. İkincisi, madde âlemindeki hârikulâde şeylerdir. Bu kerâmet, seçtiği kullarına verildiği gibi, kâfirlere de verilir. Kerâmetlerin birincisi kıymetlidir. Câhiller ise, ikincisini kıymetli sanırlar. Kerâmet deyince yalnız bunları anlarlar. Açlıkla ve insanlardan kaçarak nefislerini temizleyen her insan mahlûkların gayblerini haber verir. İnsanların çoğu hep dünyâyı düşündükleri için, böyle haber verenleri evliyâ sanır. Hakîkatten haber verenlere kıymet vermezler.
Bunlar evliyâ olsalardı, bizim hallerimizden haber verirlerdi derler. Bu bozuk düşünceleri ile, Allah’ın sevdiği kullarını inkâr ederler. Velîlik, Allah’a yaklaşmak demektir. Bu dereceye yetişenlere mahlûklara âit kerâmetler de verilebilir. Bu kerâmetin çok olması, velînin yüksek olduğunu göstermez. Velînin kendinde kerâmet hâsıl olduğunu bilmesi lâzım değildir. Allah bir velînin şekillerini bir anda çeşitli memleketlerde herkese gösterir. Uzak yerlerde şaşılacak şeyleri yaptığı görülür. Halbuki kendisi bunları bilmez. Bilenleri olursa da yabancılara belli etmez. Çünkü kerâmete kıymet vermez.
Eshâb-ı kirâmın ve Tabiînin binlerce kerâmeti kitaplarda yazılıdır ve dillerde dolaşmaktadır. Bunlar, Şevâhidün-Nübüvve, Kısas-ı Enbiya, Câmi-ul-Kerâmât ve Tezkiret-ül-Evliyâ gibi kitaplarda geniş şekilde anlatılmaktadır.