Sual: Dinî açıdan son halife Sultan Vahideddin mi, yoksa Abdulmecid Efendi midir?
Cevap: Halife devlet reisi demek olduğundan ve Abdülmecid Efendi’nin elinde idare etme ehliyeti bulunmadığından dinen son halife Sultan Vahideddin’dir.
Sual: Sultan Vahideddin’in Taksim Câmiini ve daha nice câmileri sattığı yazıyor. Doğru mudur?
Cevap: Bu iddialar, o zamanki gazetelerde yer almıştır. İşgal sırasında müttefikler İstanbul’da diledikleri yerleri işgal ettiler. Taksim Kışlası da bunlardan biri idi. Fransızlar burayı işgal edip, Taksim Câmii’ni de tabiatıyla câmi olmaktan çıkardılar. Bu işgaller, umumiyetle güya satın alma şeklinde lanse ediliyordu. Hükümdara ait sarayların bile el konulduğu işgal altındaki bir şehirde, hükümetin farklı davranması beklenemez. Üstelik bu satışların gerçekleştiğine dair gazete yazısından başka resmî vesika da yoktur. Lehdarı (istifade eden kimse) kalmayan vakıf eseri, en yakın başka bir vakıf eserine tahsis edilir. Bu, bir şer’î hukuk kaidesidir. Bu vakıf câmi ise, yani cemaati kalmayan câmi, yaptıranın veya vârislerinin mülkiyetine döner. Taksim Câmii’ni yaptıran Sultan Abdülmecid olduğuna göre, Sultan Vahideddin, oğlu olmak itibariyle zaten bu padişahın vârisidir. Câmi, hazine malıyla yapılmışsa; hazineye döner ki buna da tasarruf salahiyeti yine padişahtadır. Vatanı işgalcilerden kurtardığı iddiasındaki Tek Parti’nin iktidarında, bir işgal bahis mevzuu olmadığı halde, ecnebi işgalcilerden daha hoyrat davranılarak pek çok câmi, câmi olmaktan çıkarılıp, satılmış; vakıf eserlerinin ve gelirlerinin çoğuna el konulmuştur. Bunu nasıl izah etmek lâzım?
Sual: Yavuz Sultan Selim ve Sultan Vahîdeddin niçin sakal bırakmadı?
Cevap: Babası Sultan Bayezid’in mülayim bir padişah olduğu malumdur. Yerine şiddetiyle tanınmış oğlu Sultan Selim geçince, güya vezirler aralarında ne yapacaklarını müzakere etmişler; sonra da “Babası gibi, onun da sakalını elimize alırız!” demişler. Bunu haber alan Sultan Selim sakal bırakmamış. Benzeri bir hâdise mülayim padişah Sultan Reşad’ın yerine geçen Sultan Vahideddin için de anlatılır. Mamafih vefatına yakın bir minyatürde Sultan Selim sakallı olarak gözükmektedir. Pala bıyık, fıkıh kitaplarında gâzilerin alâmeti olarak meşru görülür. Sultan Vahideddin de vefatına yakın sakal bırakmıştır.
Sual: Sultan Abdülhamid ve Sultan Vahideddin kravat takmış mıdır?
Cevap: Evet. O devirde İstanbulin denilen yakalı ceket giyilmemişse, yüksek tabaka mutlaka kravat takardı.
Sual: Ankara’nın İstanbul mümessili Refet Bele’nin Sultan Vahideddin’e “saltanatçılar ile cumhuriyetçiler birbirine girdi; siz bir iki aylığına bir yerlere gitseniz” dediği ve padişahın bu istikamette memleketi terkettiği doğru mudur?
Cevap: Padişahı üstü kapalı tehdid etti. Padişah bir dahilî harbe sebebiyet vermeyi ve hanedanın zarar görmesini istemedi.
Sual: Sultan Vahideddin istese saray hazineleriyle kuvvetli bir ordu donatabilir miydi?
Cevap: Yapamazdı. Çünkü Topkapı Sarayı, Ankara Kuvvetleri tarafından abluka altına alınmıştı. Daha öncesinde ise İşgal altındaki İstanbul’da saray hazineleri ile hangi orduyu kurabileceğini düşünmek lazımdır. Ancak yanında giderken maişetini temin edebilmek maksadıyla bir mikdar kıymetli eşya götürebilirdi; bunu yapmamıştır.
Sual: Bir yerde “1 Kasım 1922 de saltanat kaldırıldı. Saltanattan ayrı ve icraî salahiyeti bulunmayan tamamen sembolik bir halifelik tesis edildi” deniliyor. Başka bir yerde, “Sultan Vahîdeddin hâin değildi. Padişahın îcrai salahiyeti yoktu” deniliyor. Bu iki sözün arasını nasıl telif edebilirsiniz?
Cevap: Devleti, hükümet idare eder, kararlar alır, anlaşma yapar; ancak aldığı kararlar, anlaşmalar padişah imzalamadıkça yürürlüğe girmez. Yani hükümet, padişahın istemediği hiçbir şey yapamaz; ama padişah da her istediğini yapamaz. Abdülmecid Efendi’nin ise hiçbir salâhiyeti yoktu. Halbuki halife, aynı zamanda devlet reisidir. Aradaki farkı anlamalıdır. Mondros Mütarekesi, bir silah bırakıştır. Sevr Muahedesi ise milletlerarası bir anlaşmadır. Milletlerarası anlaşmaların prosedürü vardır. Hükümet delege seçer, gönderir. Delege, paraf eder, bundan sonra imzalar. Ondan sonra hükümet kabul eder. Ondan sonra parlamento tasdik eder. Ondan sonra devlet reisi tasdik ederse meriyete (yürürlüğe) girer.
Sual: Nutuk’ta Sutan Vahideddin için çok ağır ifadeler kullanıldığı halde, ölüm haberi geldiğinde “Namuslu adamdı, isteseydi giderken Topkapı Sarayı’nı götürürdü” sözünün doğruluk payı nedir?
Cevap: Bu, rivayetler silsilesiyle gelen şüpheli bir sözdür. Doğru bile olsa, o andaki psikolojinin tesiri ile şuur altının boşalması olarak değerlendirilebilir. Nutuk’tan evvel zamanın padişahı hakkında çok övücü ifadeler de kullanmıştır. Padişahı çok iyi tanıdığı şüphesizdir. Zamanın şartları icabı kullanılmış sözlerdir.
Sual: Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya gönderen Sultan Vahideddin ise, Kuva-yi İnzibatiye niçin kuruldu?
Cevap: Padişah Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya mahalli mukavemet hareketlerini tek elde toplayıp, sulh müzakerelerinde Osmanlıların elini güçlendirmeye yardımcı olması için yolladı. Paralel bir hükümet kurmak için değil. Bu yoldaki hareketlerinden rahatsız oldu. Bu arada İngilizler de ikili oynayıp, İstanbul ve Ankara hükümetini birbirine karşı kışkırttı. Kuva-yı İnzibatiye (Hilafet Ordusu) İngilizlerin baskısıyla kurulmuş ümitsiz bir harekettir. Bu birlikler Ankara hareketine iltihak ettiler.
Sual: Sultan Vahideddin, Mustafa Kemal’in Sultan Abdülhamîd Hân’ı tahtından indiren hareket ordusunun kumandanlarından olduğunu bildiği halde onu niçin en yakınına almıştır?
Cevap: Padişahı, sonradan İttihatçı olmadığına ikna etmiştir. Etrafta ittihatçı olmayan subay neredeyse hiç kalmadığı için padişah da kendisine inanmış ve ondan istifade etmeyi düşünmüştür.
Sual: Bir tarihçi Sultan Vahideddin hakkında yazdığı kitapta, “İyi bir İslam hukukçusu ve bir halife olarak İngiltere gibi İslam düşmanı bir devlete sığınmasının caiz olmadığını hatırlaması, canı pahasına da olsa İstanbul’dan ayrılmaması gerekmekteydi” diyor. Ne dersiniz?
Cevap: Denize düşen yılana sarılır. Onu memleketi terke zorlayanların Müslümanlıkla alakası var mıydı? Sığındı mı, kaçırıldı mı, orası da ayrı bir meseledir. Bahsettiğiniz kişi, İslâm hukukundan bihaber olduğu halde, nasıl fetva verebilmiş, üstelik padişahın tercihini beğenmiyor, hayret. Ama şaşılmaz. Sultan Hamid hakkında da bu gibi iddiaları vardır.
Sual: Mekke Şerifi Hüseyin’in halife sıfatını ele geçirmek için Sultan Vahideddin’i Mekke’ye davet ettiği; Sultan Vahideddin’in bunu anlayınca Mekke’de fazla kalmadan ayrıldığı doğru mudur?
Cevap: Şerif Hüseyin’in davetinin insani olduğunu düşünüyorum. Belki varlığı kendi siyasi mevkiini güçlendirir diye düşünmüştür. Sultan Vahideddin ise, dostu olduğu iddia edilen İngilizler, istediği hiçbir yerde ikametine müsaade etmediği için, bu mukaddes topraklarda yaşamayı arzu etmiş olabilir. Ayrılma sebebi İngilizlerin tazyiki ve beldenin iklimine uyamayıp hastalanmasıdır. Müzmin kalp hastası idi.
Sual: Sultan Vahideddin, Rauf Bey’i Mondros Mütarekesi’ni imzaladı diye suçlamakla haklı mı?
Cevap: Rauf Bey, işgal olmayacak diye sözlü teminat aldı. Padişah bundan dolayı kendisini kabul etmedi. Bence bunda bir kasıt vardı. Anadolu işgal edilecek; İttihatçıların bakiyesi olanlar kurtarıcı rolüne soyunacaktı.
Sual: Sultan Vahideddin meclisi feshetmek yerine bir taktik yahut mazeret uydurarak meclisi tatil etmeyi neden düşünmemiştir?
Cevap: Meclis azalarının çoğu İttihatçıydı. Halk ve İstanbul’u işgal eden müttefikler bunları istemiyordu. İttihatçılardan nefret eden bir hükümdarın bunlarla çalışmak istememesi de gayet tabiidir.
Sual: Sultan Vahideddin’in, Mustafa Kemal’in şahsiyeti ve Anadolu’ya bütün salahiyetleri ile beraber gönderilmemesi hususunda etrafındaki hiç kimseye kulak asmadığı doğru mudur?
Cevap: Biliyordu, fakat mecburdu. Çünkü müttefikler onu istedi. Fevkalade salahiyetleri veren o değil, hükümettir. Bunları Mustafa Kemal paşa bizzat istemiştir.
Sual: Sultan Vahideddin Anadolu’ya niçin geçmedi?
Cevap: Bir kere hükümdar başşehirde oturur; taşraya niçin geçsin? Anadolu hareketi esas itibariyle kendisine karşı bir hareketti. Bir ara bunu düşündü ise de, İstanbul’u kaybetmek endişesi mani oldu.
Sual: Sultan Vahideddin, tahtını korumak için Ankara’daki Ali Şükrü Bey’in başı çektiği muhalefet ile temasa geçebilir miydi?
Cevap: Padişahlara göre bir teşebbüs değildir. Kaldı ki meclisteki muhalefet, ezcümle Ali Şükrü Bey ve grubu da padişaha muhalif idi. nitekim meclisteki ilk konuşmasında padişahı meşru tanımadığını söylemiştir.
Sual: Osmanlı padişahları tahta geçerken hangi adı kullanacaklarını kendileri mi seçiyordu? Mesela niye I.Vahidüddin değil de VI.Mehmed?
Cevap: Kendi tercihleridir. Sultan Reşad ve Sultan Vahidüddin, tahta çıktıklarında, an’aneye uysun diye Mehmed ismini tercih etmişlerdir.
Sual: Sultan Vahideddin’e dair bir videoda bir ecnebi zabit ile görünüyor. Bazıları bu zabitin İngiliz zabiti olduğunu ve padişahın kendisine şehrin anahtarını verdiğini söylüyor. Ne dersiniz?
Cevap: Pathe şirketine ait bu videoda, padişah ile görünen ecnebi zabit Amerikalı Binbaşı Davis S. Arnold’dur. Amerikan Yardım Komitesi (American Committe of Relief) müdür yardımcısı olarak Osmanlı ülkesine gelmiştir. Ermeni meselesini tahkik ve tedkik etmekle vazifeliydi. Bu vesileyle bütün Anadolu’yu dolaştı. Ebeveyni ölen/öldürülen Ermeni yetimleri toplayıp, bazısını Amerika’ya götürdü. Arnold, Mayıs 1919’da İstanbul’a geldi. 18 Temmuz 1919’da Padişah tarafından kabul edildi. Müttefiklerden padişahın ilk kabul ettiği kişi budur. Bunu Alemdar gazetesi (19 Temmuz 1335) haber yaptı. Reuter ve Havass ajansı da 21 Temmuz 1919’da haber geçti. Buna göre: Amerikan Yardım heyetleri başkanı Binbaşı Arnold’ı kabul lûtfunda bulunan zat-ı şahane, ziyareti müteakip, hissiyatını şu şekilde izhar etmişlerdir: “Siyasi menfaatlerden uzak kalarak, hayır işleriyle uğraşan Amerika’ya ve Amerikan milletine teveccüh-i şahanemiz mevcuttur.” Ocak 1920’de kendisine madalya verildi. Buna dair vesikayı Osmanlı devlet arşivinde bulmak mümkündür (İ..DUİT.71.12; İ..DUİT.71.82).
Sual: Bazıları Sultan Vahideddin’i, Sakarya Meydan Muharabesi esnasında genç bir kızla 5. evliliğini yaptığı için tenkit ediyor. Ne dersiniz?
Cevap: Padişahın evvelki evlilikleri fillen veya resmen sona ermişti. Evlendiği kız, fevkalade yüksek meziyetlere sahip saraylı bir hanımdı. Düğün dernek de yapılmış değildir. Evlenmek sefahat değildir; iman alametidir. Padişah evlenirken, Ankara’dakiler acaba nasıl yaşıyorlardı? Evlenmiyorlar mıydı? Eğlenmiyorlar mıydı? Üstelik Anadolu’da olup bitenler, Padişah’ın tasvip ettiği şekilde cereyan ediyor değildi ki, bunu hayatını tanzim ederken nazara alsın.
Sual: Sultan Vahideddin, Mustafa Kemal’in hareket ordusu kumandanı olduğunu bildiği halde onu niçin en yakınına almıştır?
Cevap: Padişahı, sonradan İttihatçı olmadığına ikna etmiştir. Etrafta böyle olmayan çok az subay olduğu için padişah da kendisine inanmış ve ondan istifade etmeyi düşünmüştür.
Sual: Sultan Vahideddin meclisi feshetmek yerine bir taktik yahut mazeret uydurarak meclisi tatil etmeyi neden düşünmemiştir?
Cevap: Meclis azalarının çoğu İttihatçıydı. Halk ve İstanbul’u işgal eden müttefikler bunları istemiyordu. İttihatçılardan nefret eden bir hükümdarın bunlarla çalışmak istememesi de gayet tabiidir.
Sual: Sultan Vahideddin, Mustafa Kemal’in şahsiyeti ve Anadolu’ya bütün salahiyetleri ile beraber gönderilmemesi hususunda etrafındaki hiç kimseye kulak asmadığı doğru mudur?
Cevap: Biliyordu, fakat mecburdu. Çünkü müttefikler onu istedi. Fevkalade salahiyetleri veren o değil, hükümettir. Bunları Mustafa Kemal paşa bizzat istemiştir.
Sual: Sakarya Meydan muharebesi devam ederken, Sultan Vahideddin’in düğün yaptığı iddiası hakkında neler diyebilirsiniz?
Cevap: Sultan Vahideddin, 1921 senesinde Nimet Nevzat Hanım ile evlendi. Düğün olmadı; sadece nikâh oldu. Padişah, bundan evvelki üç hanımından ayrılmış, birini ise boşamıştı. Yani anlatıldığı gibi beşinci kadın olarak almış değildir. Nimet Hanım, çok kültürlü ve dindar bir hanım olduğu için padişah kendisiyle evlenmiş; ölene kadar da yanından ayrılmamıştır. Evlilikte kadının genç, erkeğin ondan büyük olması o zaman yadırganan bir husus değildi. Bu gayet tabii bir şeydir. Evlenmek günah ve suç olmadığına göre, bunu ne maksatla dillerine doladıklarını anlamak zordur. O esnada herhalde Ankara’dakiler de perhiz yapmıyordu. Kaldı ki, padişah, Sakarya Muharebesi’ni meşru muharebe olarak görmüyordu. Ankara hareketi, İstanbul hükümeti cihetiyle, iktidarı ele almak isteyen bir grubun faaliyeti sayılıyordu.
Sual: Sultan Vahideddin Han’ın ben kısas dışında idam cezasına karşıyım demesi şeriata muhalif değil midir?
Cevap: Bir kere Sultan Vahideddin gibi halife-i müslimîn ve fıkıh âlimi bir zât için böyle bir şey tasavvur olunamaz. Sözü, elhak doğrudur. Şer’î hukukta, veli talep ederse kısas yapılır. Bunun dışında; recm, kat-ı tarikin idamı ve mürtedin katli ise çok istisnaidir.
Sual: Sultan Vahideddin muktedir bir hükümdar mıydı?
Cevap: Sultan Vahideddin o zamanın şartlarında hukukî cihetten muktedir idi. memleketin bazı kısımlarının iç ve dış güçlerce işgal altında bulunması buna halel getirmez. Bu sebeple meşru halifedir.
Sual: Sultan Vahideddin’in sürgün edildikten sonra Amerika reisicumhuruna mektup yazıp yardım talebinde bulunduğu doğru mudur?
Cevap: Evet. Sultan Vahîdeddin, sürgün edildiği San Remo’da 15 Nisan 1924’te saltanat ve hilafetin kaldırılmasının gayrı meşruluğuna dikkat çekmek üzere Amerika’nın reisicumhuru Coolidge’e mektup yazmış; ama sadra şifa olmamıştır.
Sual: Sultan Vahideddin, eline 2 kere Sabiha Sultan ile izdivaç konusunda ve 1 kere de Anadolu’ya gönderme konusunda menfi raporlar gelmesine rağmen yine de Anadolu’ya protesto hareketlerini organize etmesi için vazifelendirmesini nasıl anlamak lazım?
Cevap: Bunu sadece basiretin bağlanması ile izah etmek mümkün değildir. İngilizlerin tercihi bunda rol oynamıştır. O zaman İttihatçılarla ters düştüğü için sicili temiz görünüyordu. Münferid sulh için uğraşmış ve mütareke devrinde İngilizler hakkında müspet fikirler beyan etmesi bunda âmil olmuştur. O zaman bu evsafa sahip yüksek rütbeli başka subay yoktur. Belki de kendisinin söylediği gibi, iktidara dair ihtiraslarına mani olmak maksadıyla payitahttan uzaklaştırılmıştır.
Sual: Sultan Vahideddin, Mebusan Meclisi’ni kapatmasa saltanat yine de kaldırılır mıydı?
Cevap: O meclis, harbi kaybedip memleketi felakete sürükleyenlerin, İttihatçıların meclisi olup, feshi zaruri idi. Sonradan yapılan seçimde de Ankara’nın desteklediği namzetler, yani yine İttihatçılar meclise hâkim oldu. Bunlar ile saltanatı kaldıranlar aynı kişilerdir.
Sual: Sultan Vahideddin, Mustafa Kemal Paşa’ya Anadolu’ya giderken “Paşa paşa devleti kurtarabilirsin” sözünü ne maksatla söyledi?
Cevap: Anadolu’da teşkilatlanarak iktidarı tekrar ele almaya çalışan İttihatçılardan memleketi kurtarabilirsin.
Sual: Sultan Vahideddin’in son zevcesi Nimet Nevzat Hanımın hatıraları diye piyasada dolanan kitabın sıhhati nedir?
Cevap: Bu hatıralar, sansasyon maksadıyla gazeteci Feridun Kantemir’in düzmesidir. Sağdan soldan duyduğu dedikoduları, tahrif ve mübalağa ederek Nevzat Hanım’ın ağzından gazetede neşretmiştir. Zaten kitapta yazılanların çoğu tarihi hakikatlerle kabil-i telif değildir. Bu sebeple Nevzat Hanım aile içinde çok müşkil vaziyette kalmış ve içine kapanmıştır. Nevzat Hanım hatırat yazmadığı gibi, hiç kimseye mülakat, hatta fotoğraf bile vermemiştir.
Sual: Sultan Vahideddin ve Sadrazam Ferid Paşa’nın İngilizlerle birkaç kez antlaşma teşebbüsünde bulunduğu söyleniyor; bu doğru mudur?
Cevap: Sultan Vahideddin Han, silahlı mücadele olmadan ve milli haysiyeti zedelemeden İngilizlerle müsait bir sulh yaparak Osmanlı Devleti’ni devam ettirmeyi umuyordu. Bunun için her türlü teşebbüsü denedi; Anadolu’daki mahalli mukavemet hareketlerini tek elde toplayıp, İngilizlerle yapılacak olan sulh müzakerelerinde elini güçlendirmek istedi. Fakat muvaffak olamadı. İşler planladığı gibi gitmedi. Hilafet-i İslâmiyye ve Saltanat-ı Osmaniyye’nin düşmandan kurtarılmasından başka gayelerinin olmadığını söyleyerek bütün milletin desteğini alan Ankara hareketi, artık Padişah’tan bağımsız, yeni, müstakil, avrupaî bir devlet kurmak istiyordu. Osmanlı Devleti’nin ve Halifeliğin devamını kendi menfaatlerine uygun görmeyen İngilizler, bu yeni kurulacak devlete sıcak baktılar.
Sual: Sultan Vahideddin Han’ın fıkıh ilminde de ihtisas sahibi olduğu ve meşhur fıkıh kitabı Nimet-i İslâm’ın onun eseri olduğu doğru mudur?
Cevap: Sultan Vahideddin Han’ın fıkıh ihtisasıyla alakalı pek çok rivayetler bulunmaktadır. Onun Mabeyn katibi Ali Fuad Türkgeldi “Görüp İşittiklerim” adlı hatıralarında, bu husustaki bilgileri aktarmaktadır. Seyyid Abdülhakîm Efendi hazretleri de onun bir fıkıh âlimi olduğunu belirtmiştir. Yine son şeyhülislamlardan Mustafa Sabri Efendi, muhtelif fıkhî meseleleri onunla mütalaa ettiğini ve karşısında ter döktüğünü söyler.
Nitekim kızı Sabiha Sultan hatıralarında “Babam kendi arzu ve hevesiyle, ilmin her noktasına imkân derecesinde çalışmış, hatta Fatih Medresesinde gizli olarak ilm-i kelam, fıkıh, tefsir-i Kur’ân ve hadîs-i nebeviyi bilhassa tahsil etmiştir…”demektedir.
Nimet-i İslâm kitabını, gençliğinde Fatih Medreselerindeki derslere devam eden Sultan Vahideddin Han’ın hazırladığı rivayet olunur. Fakat bulunduğu siyasi statü sebebiyle kendi ismi ile değil, hocası Mehmed Zihnî Efendi’nin ismiyle basılmıştır.
Aynı zamanda Nakşî-Halidî koluna bağlı bir sufî olan padişah, Gümüşhanevî tekkesine intisaplıdır. Ömer Ziyaüddin Dağıstanî hazretlerinin sohbetlerinde bulunmuştur.
Sultan Abdülhamîd Hân’a Dâir Sual Cevapları Okumak İçin Tıklayınız.