Sual: Ahlak ilmi nedir? Nasıl ahlaklı olunur?
Cevap: Ahlak; istemeden, kendini zorlamadan insanda meydana gelen meleke, yani yerleşmiş huy, seciye, tabiattır. İnsanın sözleri, hareketleri ve davranışları ahlakına bağlı olarak meydana gelir. Kötü huylardan kurtulup, iyi huylu olma yollarından bahseden ilme, Ahlak ilmi denir. Ahlak ilmi, İslamiyette 8 yüksek dini ilimden biridir.
Müslümanların öğrenmeleri lazım olan bilgilere İslam ilimleri denir. İslam ilimleri 2’ye ayrılır: Din bilgileri ve fen bilgileri. Fen bilgilerine, hikmet denir. Dinde reformcular, fen bilgilerine rasyonel bilgiler, din bilgilerine skolastik bilgiler diyor. Peygamberimiz (Hikmet, müslümanın kaybolmuş malı gibidir. Onu nerede bulursa alsın!) buyurdu. Bu hadis-i şerif, fen bilgilerini öğrenmeyi emretmektedir. Din bilgilerinin esası 20 ilimdir. Bunlardan 8’i, yüksek ilimler, 12’si de, yardımcı ilimlerdir. Yüksek ilimlerden birisi, ahlak ilmidir.
[Güzel ahlak sahibi olan ve zamanının fen bilgilerinde yükselmiş olan müslümana medeni, yani ilerici denir. Fende ilerlemiş ağır sanayi kurmuş, fakat ahlakı bozuk olan kimseye Zalim, yani gerici, eşkiya ve diktatör denir. Fen ve sanatta geri ve ahlakı bozuk olanlara vahşi, yani adi denir. Medeniyet, tamir-i bilad ve terfih-i ibaddır. Yani, şehirler yapmak ve insanlara hizmettir. Bu da, fen ve sanat ve güzel ahlak ile olur. Kısacası, fen ve sanatın güzel ahlak ile birlikte olmasına medeniyet denir. Medeni insan, fen ve sanatı, insanların hizmetinde kullanır. Zalimler ise, insanlara işkence yapmakta kullanır. Görülüyor ki hakiki müslüman, ilerici bir insandır. Hıristiyan, yahudi ve komünist [yani dinsiz], gerici, şaki ve zavallı bir kimsedir. Görülüyor ki medeniyet, şehirler, binalar yapmaktır. Bu da, fen ve sanat ile olur. Tekmil-i sınaat, telahuk-ı efkar iledir. İnsanların refah içinde yaşamaları da, İslam ahlakı ile olur.]
İnsanlar, iyiliğe, güzelliğe ve yükselmeye elverişli olarak doğarlar. Hiç kimsenin huyu yaradılışındaki gibi kalmaz. İyi veya kötü yönde değişir. Böyle olmasaydı, peygamberlerin gönderilmesine lüzum kalmazdı. Halbuki onlar insanları hep iyiye, doğruya çağırmışlardır. Peygamber efendimiz, “Ahlakınızı iyileştiriniz.” buyurmuştur. İlim adamları çocuklarını terbiye etmişlerdir.
İyi ve güzel ahlakın temeli, ilahi vahye dayanan dindir. Ancak dine dayanan ahlak müessesesi insanların ruhlarını tatmin eder, huzura kavuşturur ve maddi-manevi yükselmelerini sağlar. Filozofların bir kısmı, ahlak müesseselerini hazza, zevke, nefse, maddi bir menfaate dayandırmak istemişlerdir. Halbuki bunların hiç biri ahlak için kafi bir dayanak ve insana huzur kaynağı olmamaktadır.
Adem aleyhisselamdan itibaren Allahü teala peygamberleri vasıtasıyla kullarına emirlerini ve yasaklarını ve beğendiği işleri bildirdi. İnsanlar, peygamberlere tabi olup, emirlere uydukları müddetçe, huzurlu ve rahat bir hayat yaşadılar, birbirlerini sevip saydılar. Emirlere uymadıkları vakit, huzursuz oldular, rahatları bozuldu, ahlaksızlık ve haksızlık, cemiyeti sardı. İnançsızlığın ve ahlaksızlığın umumi bir hal alması, cemiyetlerin yıkılmasına ve helakine sebep oldu. Nuh ve Lut kavimlerinin ve daha pekçok milletlerin helaki bu yüzden oldu.
İnsanlığın doğru yolu bulması, ahlaken yükselmesi, dolayısıyla dünyada ve ahirette huzura kavuşmaları için son peygamber olarak Muhammed aleyhisselam gönderildi. “İyi huyları tamamlamak, yerleştirmek için gönderildim.” buyurdu. Böylece İslamiyet insanlığa temelinde Allah sevgisi, Allah korkusu ve her yaptığını, kimseden dünyevi bir menfaat beklemeden ihlas, yalnız Allah için yapma, nefsi kontrol etme ve ona hakim olma esasları bulunan en yüksek ahlak kaidelerini sundu. Et-ta’zimü liemrillah veş-şefekatü ala halkıllah, yani Allahü tealanın emrine hürmet, saygı ve yarattıklarına merhamet, bu kaidelerin en önemlilerinden biridir. Müslümanların ahlak üzerindeki titizliği, İslam dininin kısa zamanda süratle yayılmasına sebep olmuştur. Müslümanlar her gittikleri yere adalet ve güzel ahlakı da götürmüşlerdir. İslam dini baştan başa ahlak ve fazilet dinidir.
İslam ahlakına göre huylar, güzel ve çirkin olmak üzere 2 kısma ayrılır. Güzel huylara “ahlak-ı hasene” veya “ahlak-ı hamide”, kötü huylara da “ahlak-ı kabiha” veya “ahlak-ı zemime” denir. Edep, haya, cömertlik, tevazu (alçak gönüllü olmak), ikram gibi huylar güzel; kibir, haset (kıskançlık), kin, düşmanlık, cimrilik, sefihlik gibi huylar da çirkindir.
İslam alimleri, güzel ahlakı; “Güler yüzlü olmak, insanların kalbini kırmamak, kimseyle münakaşa etmemek, müslümanlara su-i zan (kötü zan)da bulunmamak, cömert olmak ve dine hizmet” diye tarif etmişlerdir. Güzel ahlaka sahip olmak için, kötü huyları teşhis etmek lazımdır. Bir kimse, bu teşhisi ya kendi yapar, yahud bir alimin, rehberin bildirmesi ile anlar. İnsan kendi kusurlarını zor anlar. Güvendiği arkadaşına sorarak kusurunu öğrenir. Sadık olan dost, onu tehlikelerden koruyan kimsedir.
Düşmanlarının kendisine karşı kullandıkları kelimeler de, insana ayıplarını tanıtmaya yarar. Çünkü düşman, insanın ayıplarını arayıp, yüzüne çarpar. Arkadaşlar ise, insanın ayıplarını pek görmezler. Birisi İbrahim Edhem hazretlerine, ayıbını, kusurunu bildirmesi için yalvarınca; “Seni dost edindim. Her halin, hareketlerin bana güzel görünüyor. Ayıbını başkalarına sor.” dedi. Başkasında bir ayıp görünce, bunu kendinde aramak, kendinde bulursa, bundan kurtulmaya çalışmak lazımdır. “Mü’min mü’minin aynasıdır.” hadis-i şerifinin manası budur. Yani, başkasının ayıplarında, kendi ayıplarını görür. İsa aleyhisselama, bu güzel ahlakını kimden öğrendin dediklerinde; “Bir kimseden öğrenmedim. İnsanlara baktım. Hoşuma gitmeyen şeylerden sakındım ve beğendiklerimi yaptım.” buyurdu. Hazret-i Lokman Hakim’e; “Edebi kimden öğrendin?” dediklerinde; “Edebsizden!” dedi. Selef-i salihinin, Eshab-ı kiramın ve velilerin hayat hikayelerini okumak da iyi ahlaklı olmaya sebep olur.
Kendinde kötü huy bulunan kimse, buna yakalanmasının sebebini araştırmalı, bu sebebi yok etmeğe, zıddını yapmağa çalışmalıdır. Kötü huydan kurtulmak, bunun zıddını yapmak için çok uğraşmak lazımdır. Çünkü, insanın alıştığı şeyden kurtulması güçtür. Kötü şeyler nefse tatlı gelir.
İnsanın kötü şey yapınca, peşinden, nefse güç gelen şey yapmayı adet edinmesi de faydalı ilaçtır. Mesela, bir kötülük yaparsam, şu kadar sadaka vereceğim veya oruç tutacağım diye yemin etmelidir. Nefis bunları yapmamak için, onlara sebep olan kötü adeti yapmaz. Kötü huyların zararını okumak ve dinlemek, kötü kimselerden uzak durup, iyi kimselerle arkadaşlık etmek de çok faydalıdır.
Ahlak ile ilgili hadis-i şeriflerde Peygamber efendimiz buyurdu ki:
Allahü teala indinde kulların en sevgilisi, ahlakça en güzel olanıdır.
Sıcak su buzu erittiği gibi, iyi huy da hataları eritir. Sirke balı bozduğu gibi, kötü huy da hasenatı (iyilikleri) mahv eder, giderir.
İyi huylu olan, dünya ve ahiret saadetlerine kavuşur.
Bir kulun ibadetleri çok olsa da, kötü huyu, onu Cehennem’e götürür.
Allah katında kötü huydan büyük günah yoktur. (Çünkü kötü huyun sahibi, bunda günah olduğunu bilmez. Tövbe etmez. İşledikçe, günahı kat kat artar.)
Güzel ahlak; senden kesilen akrabanı ziyaret etmek, sana vermeyene vermek, sana zulmedeni affetmektir.
İçinizde en sevdiğim kimse, huyu en güzel olanınızdır.
Bir kimse tövbe ederse, tövbesini Allahü teala kabul eder. Kötü ahlaklı kimsenin tövbesi ise makbul olmaz. Zira bir günahtan tövbe ederse, kötü ahlakı sebebiyle, daha büyük bir günah işler.
Her müslümanın İslam bilgilerini lüzumu kadar öğrenmesi farzdır. Bunun için, İslam âlimleri, birçok kitap yazmışlardır. İslam alimleri ahlak ilmine çok önem vermişlerdir. Ahlak ilmi, İslami ilimler arasında başlıbaşına bir ilimdir. Kur’an-ı kerimde, hadis-i şeriflerde ve İslam alimleri yazdıkları eserlerinde, insanların Allahü tealaya karşı, birbirlerine hatta hayvanlara ve cansızlara karşı nasıl davranacaklarını geniş olarak bildirmişlerdir. İslam alimleri ahlaka dair çeşitli kitaplar yazmışlardır. Haris el-Muhasibi’nin Er-Riaye li Hukukillah’ı, Ebu Talib-i Mekki’nin Kut-ul-Kulub’u, Maverdi’nin Edeb-üd-Dünya ved-Din’i, İmam-ı Gazali’nin İhya’sı, Celaleddin-i Devani’nin Ahlak-ı Celali’si, Hüseyin Vaiz-i Kaşifi’nin Ahlak-ı Muhsini’si, Kınalızade Ali Efendinin Ahlak-ı Alai’si bunlardandır. İslam alimlerinin ahlak kitaplarını inceleyen Avrupalılar ve diğer milletler hayran kalmışlar, bunları tercüme ederek, kendi milletlerinin de faydalanmalarını temin etmişlerdir.
Nasirüddin-i Muhammed Tusi’nin yazdığı Ahlak-ı nasıri ve Celalüddin-i Muhammed Devani’nin yazdığı Ahlak-ı Celali ve Hiratlı Hüseyin Vaiz-ı Kaşifi’nin yazdığı Ahlak-ı muhsini kitapları meşhurdur.
Nasirüddin-i Tusi’nin ismi Muhammed bin Fahreddin’dir. Hicri 597 senesinde Tus’ta yani Meşhed şehrinde tevellüd, 672 [m. 1273] de Bağdat’ta vefat etti. Şiî idi. Hülagü’nün Bağdat’ı yakıp yıkmasına, yüzbinlerle müslümanı öldürmesine sebep olanlardan biridir. Hülagü’nün veziri oldu. 400.000 kitap bulunan bir kütüphane ve Rasathane, bir akademi yaptı. Çok kitap yazdı.
Muhammed Celalüddin-i Devani 829 senesinde tevellüd, 908 [m. 1503] de, Şiraz’da vefat etti. İslam âlimlerinin en büyüklerindendir. Çok kitap yazdı. Ahlak-ı Celali kitabı fârisî olup 1304 [m. 1882] senesinde Hindistan’da 8. baskısı yapılmıştır. İngilizceye de tercüme edilmiştir.
Hüseyin bin Ali Vaiz-i Kaşifi, Hirat’ta vaiz idi. Hicri 910 [m. 1505] senesinde orada vefat etti.
Tavsiye Yazı –> İslam Dininin Esasları Nelerdir?