Sual: Feminizm nedir? Niçin ortaya çıkmıştır? İslam tarihinde feminizme ihtiyaç duyulmuş mudur? Feminizme bakışımız nasıl olmalı?
Cevap:Feminizm, toplumun bütün alanlarında kadınla erkeğin eşit olduğunu savunan bir fikir hareketidir.
Feminizm, felsefî bir fikir hareketi olarak ilk defâ batıda, kadınlara hiçbir değer verilmemesi, insan olarak sayılmaması sonucu Fransız devriminden sonra ortaya çıktı. Devrimci yazarlar, kadına bağımsız bir kişilik verilmesini, erkeğe tanınan bütün siyâsî hakların kadınlara da tanınmasını savundular. 1791’de Kadın Hakları Beyannâmesi yayınlandı, kadın kulüpleri kuruldu. Fransız devriminin etkisiyle, feminist düşünce İngiltere’ye de sıçradı. Daha sonra ABD ve bütün Avrupa ülkelerine yayıldı. 1883’te yayınlanan Kadın ve Sosyalizm isimli eserle kadın, siyâsî çalkantının içine sokuldu. 1903’te İngiltere’de kurulan ilk kadın derneği örgütü, ilk kavgayı da berâberinde getirdi: Devlet binâları, istasyonlar, postahâneler yakıldı, milletvekillerine saldırıldı. 1920 yılında ABD’deki ilk feminist hareket, zencilere özgürlük hareketinin içinde görüldü. Günümüzde ılımlı feminizm, radikal feminizm gibi sıfatları kullanan bu akım; erkeklere düşmanlık, sokakları-barları-geceleri erkeklerle paylaşmak, analıktan, ev kadınlığından nefret etmek, kocanın soyadı kimliğini taşımamak gibi çeşitlilikler içinde hareketini sürdürmektedir.
Feminizme destek veren dünyâ çapındaki kuruluş, örgüt ve hareketlerden bâzıları; Dünya Kadınlar Birliği, Kadın Dernekleri, Devrimci ve Cumhûriyetçi Kadınlar Derneği, Sosyalist Fikir Kulüpleri, Lezbiyen Kulüpleri, Kadın Hakları Gazetesi, Pornografi ve Fuhuşa Karşı Eylem Birliği Örgütleri, Kadın Hakları Bildirisi, Kadın Hakları Evrensel Kongresi, Yerleşik Düzenlere Cephe Alan Devrimci, Sosyalist ve Komünist Hareketler’dir.
Eski Hind hukûkunda kadın, evlenme, mîras ve diğer hususlarda hiçbir hakka sâhip değildi. İsrâil hukûkunda âilede erkek mutlak hâkimdi. İran’da kız kardeşle evlenmek mümkündü. Eski Yunan ve Roma’da da kadın hiçbir hakka sâhip değildi. Meşhur Yunan filozofu Eflâtun’a göre: “Kadın elden ele, orta malı olarak gezmeli.”; Aristo’ya göre de: “Kadın, yaradılışta yarı kalmış bir erkek”ti. Eski Çin’de kadın, insan bile değildi; ona isim bile verilmezdi.
Kadın-erkek münâsebetleri hazret-i Âdem ve hazret-i Havvâ ile başlar. Âdem aleyhisselâm ilk peygamber ve insanlara doğru yolu gösteren ilk rehber olduğu gibi insanların ilk babasıdır. Hazret-i Havvâ ise insanların ilk annesidir. Bu sebeple, hazret-i Âdem ile hazret-i Havvâ ilâhî vahiy ile terbiye edilmiş ilk âiledir. Buna göre ilk âile ilkel değil, medenî ve yüksek değerlerle donatılmıştır. Âileler, hazret-i Âdem’den îtibâren doğru yolu gösteren Peygamberlerin nasîhatlarına uydukları müddetçe mesut ve huzurlu bir hayat yaşadı. Bütün semâvî (hak) dinler âilenin temelini meydana getiren kadına değer vermiştir. Dinler tahrif edildikçe (bozuldukça) kadına verilen değer azaldı, toplumda huzursuzluk başladı. Bugün Batıda hakîkî İncil’in emirlerine uyan bir âile düzeni kalmadı. İngiltere’de 11. asırda kocalar kadınlarını satardı ve onlara şeytan nazarıyla bakılırdı. Hattâ 1830’lara kadar Avrupa’da beyaz kadın ticâreti yapılırdı. Bu yüzden Avrupa ülkelerindeki kadınlar için feminizm gerekliydi. Fakat, bu sefer de bozuk Hristiyan inancı, feminist hareketlere kaynak teşkil etti.
Feminizm, Batıda bir felsefî hareket olarak doğarken, İslâm memleketlerinde kadın, asırlardır huzur dolu bir hayat yaşadı. Müslüman erkek, hanımını mesud etmek için elinden gelen her türlü gayreti gösterdi. Hanımına karşı dâimâ güleryüzlü oldu. Ondan gelen her çeşit sıkıntıya katlandı. Hanımına memlekette âdet olan elbisenin en kıymetlisini giydirdi. Onu değil dövmek, üzmekten bile çekindi.
Eskiden İslâm memleketlerinde kadın çalışmıyor, evin ihtiyaçlarını erkek karşılıyordu. Kadın, kendi isteği ile erkekler arasına girmeden hafif işlerde çalışsa da, kazandığı tamâmen kendi malı oluyor, kocasının bu mal üzerinde hiçbir tasarruf hakkı bulunmuyordu. Yine İslâm ülkelerinde kadın ev işlerini yapmaya da zorlanamazdı. Kadın, ev işlerini bir hediye, bir lütuf olarak, dilerse yapardı.
Peygamber efendimiz; “Müslümanların en faydalısı, zevcesine (hanımına) karşı iyi ve faydalı olandır.” ve “Cennet, anaların ayakları altındadır.” buyurmuştur. Ayrıca Vedâ Hutbesi’nde kadınların haklarının gözetilmesini, bu hususta Allah’tan korkmayı, kadınların erkekler üzerinde-erkeklerin kadınlar üzerinde haklarının bulunduğunu, meşrû şekildeki her türlü giyim ve giyimlerin teminini tavsiye etmiştir. Avrupa’nın kadın haklarını savunmayı yeni yeni düşündüğü bir zamanda İslâmiyet, daha 14 asır (1400 sene) önce âilenin temelini meydana getiren kadına şeref ve îtibârını kazandırmıştı.
Feminizmin ortaya çıkışından önce, kadının durumu bir tefrit (tersine aşırılık) ise, feminizmden sonra ifrat (aşırı gitme, pek ileri varma) hâlini almıştır ki bu yüzden İslâm ülkelerinde feminizm îtibâr görmemiştir.
Tavsiye Yazı –> İslamiyetin Kadınlara Verdiği Değer Nedir?