Sual: İslam hukukunda kira ahkamı nasıldır? Kaç çeşit kira vardır? Misaller verebilir misiniz?
Cevap: İcare, bir malın, kendini değil de, menfaatini yani kullanılmasını satmak olup kiraya vermek demektir. İcap ve kabul ile yapılır. Bu satışın semenine (Kira, ücret) denir. Mal sâhibine (Acir) veya (Mucir), kiracıya ve işverene, yani ücreti ödeyene, (Müstecir), kendi kuvvetini veya sanatını kiraya verene, yani çalışan kimseye (Ecir) denir. Müstecir, mucirin malından, ecrin de kuvvetinden veya sanatından faydalanıp, buna karşı ücret ödeyen kimsedir.
Dürrü’l-muhtarda ve Reddü’l-muhtar’da diyor ki bir mal, şer’ân ve aklen nerede kullanılabilirse, o maksatla kullanmak için kiraya verilir. Kumaşı, ev ve mutfak eşyasını, süs, gösteriş olarak bulundurmak için; evi, oturmayıp, köleyi, altını, gümüşü ve otomobili kullanmayıp, başkalarına gösteriş yapmak için kira ile almak fâsid olur. Ücret vermesi lazım gelmez. Çünkü, bu mallar, icap eden yerlerde kullanmak için kiraya verilmemiştir. Bunlar yersiz kullanılsa bile kira vermek lazım olmaz. Koklamak için çiçeği, kokan şeyi ve okumak için kitabı kiraya vermek câiz değildir. Ücreti ve zamanı söylenerek ariyet vermekle de kiraya verilmiş olur. Fakat ücreti söylemeden kiraya vermek ariyet olmaz. Fâsid icare olur.
İcarenin sahih olması için, ücretin ve menfaatin bildirilmesi şarttır. Mekanın ve tarlanın menfaati, zaman bildirmekle belli olur. Sanat sahiplerinin, menfaati, zamanı ve işi birlikte söylemekle, nakil vasıtalarında ise, bu ikiden herhangi birini söylemekle belli olur. Vakfın, yetimin, Beytülmalın olan tarla, 3 seneden, ev, dükkan ise, bir seneden fazla kiraya verilemez. Uzun zaman kiraya verilmeleri için, Hanbeli mezhebi taklit edilmelidir. Fakat, kira şartlarının hepsinin Hanbeli mezhebine uygun olması lazım olur. Kira süresi içinde bozulup telef olan veya kullanırken helak olan şeyleri kiraya vermek câiz değildir. Mesela para kiraya verilmez. Çünkü, kullanırken elden gider. Sütü için hayvanı, meyvesi için ağacı veya asmayı, koyun otlatmak için tarlayı, yünü için hayvanı kiraya vermek câiz değildir, fasittir. Altından ve gümüşten ziynet eşyası süs olarak kullanmak için ve elbise, kumaş, giymek için kiraya verilir. Kadınlar yalnız zevclerine karşı süslenebilirler.
Fetava-yı Feyziye’de diyor ki “Bey’de olduğu gibi, icare de, lazım olmayan şart ile fâsid olur. Mesela, değeri malum olan malını gemi ile belli iskeleye götürmesi için, belli ücret ile sözleşirken, gemicinin malın gümrüğünü kendi malından vermesini şart etmek fâsid olur. Fâsid icarelerde, sözleşilen ücret değil, ecr-i misl verilir. Bey’de olduğu gibi, icareyi de ikale ve fesh etmek câizdir”.
Müslümanın [Darülİslamda] kâfire ücret ile hizmet etmesi mekruhtur. İbni Âbidin 5 cilt, 251. sayfada diyor ki “Ücret ile kâfirin şarabını taşımak, kilise tâmir etmek ve hristiyana zünnar gibi küfür alâmetlerini satmak İmâm-ı Âzam’a göre câizdir. Müslüman müşteriye mecusi mesti yapmak veya fasık elbisesi dikmek mekruhtur. Çünkü, mecusiye ve fasıklara benzemeye sebep olmaktır”. Kâfir kadının müslüman çocuğa ve müslüman kadının kâfir çocuğa süt anne tutulması câizdir. [Buradan anlaşılıyor ki ölümden kurtarabilmek için, müslümana kâfir kanı da vermek câiz olur.] Bir menfaati, başka cins menfaat karşılığı kiraya vermek câizdir. Mesela evin kirası karşılığı olarak tarlayı kiralamak câizdir. Fakat, elbiseyi kiraya verip, kira olarak başka elbise almak câiz olmaz. Bir yeri, namaz kılmak için kiraya vermek câiz değildir. Bunun kirasını almak haram olur. Burasını bir iş yapmak için kiralamalı ve namaz da kılmalıdır.
Tahtavi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, Dürrü’l-muhtar haşiyesi, son cildin sonunda diyor ki “Zalim sultanların öşür olarak milletten alıp kullandıkları malları, öşür denilse dahi, öşür olmaz. Divandan Camekiyelerini almış olurlar, yani, millete hizmet edenlere, devletin vereceği ücretleri, milletten toplamış olurlar. Bu aldıklarını, hizmet edenlere vermeleri lâzımdır. Tüccardan aldıkları vergiler de böyledir.”
Bir sanat sâhibine malzeme vererek bir şey yaptırmak da, onu kira ile tutmak demektir. Kira, deyn de, ayn da olabilir. Bey’de olduğu gibi, icare de şart ile fâsid olur. Mecmua-i Cedide sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki “Vakıf dükkanın kiracısı, mütevellinin izini ile dükkanı başkasına ferağ [devir] ederken, dükkandan ölünceye kadar çıkarmamayı şart eylese, bu ferağ câiz olmaz. Dükkanı geri alabilir”. Burada da, 3 türlü muhayyerlik vardır. İcare de ikale olunabilir. Söz kesilince, ücret vermek lazım olmaz. Yani, acir ücrete mâlik olmaz. Fakat, kendiliğinden peşin verir ise veya sözleşirken peşin verilmesi şart edilmeyip de, ayrılmadan önce, peşin olması şart edilirse, ücret mucirin mülkü olur. Kirayı vermezse, malı teslim etmez. Etmiş ise, kiracıyı hapsettirebilir. Mukaveleyi fesh edebilir. Fakat, malını geri teslim almadan satamaz. Söz kesilirken şart etmekle, kira peşin olmaz. Peşin olan ücret verilmezse, acir malı vermekten, ecir de işi görmekten vazgeçebilir. Ücretin, müddet bitince verilmesi de şart olunabilir. Mal sâhibi veya başkası, malı kiracıdan zorla alırsa, kiracı kullanamadığı zamanın kirasını vermez.
Mal sâhibi, kirayı peşin alıp, malı teslim etmezse, geçen zamanın ücretleri mülkünden çıkar. Kiracıya geri vermesi lazım olur. Peşin verilmiş böyle paranın zekatını hangisinin vereceğini, Fetava-i Hindiyye şöyle anlatıyor: Kiraladığı evin 10 senelik kirası olarak 1.000 lira peşin veriyor. Ev kendine teslim edilmiyor. Acir, bir sene sonra, elindeki 1.000 liradan 900 lirasının zekatını verir. 2 sene sonra 800 liranın verir. Her sene 100 lira noksanının ve ödediği zekat noksanının zekatını verir. Müstecir, 1 ve 2 sene sonra zekat vermez. Çünkü, kendine geri verilecek para, nisâb miktarını aşmaz. 3 sene sonra, 300 liranın, her sene, 100 lira fazladan, vermiş olduğu zekatları düşerek kalanların zekatlarını verir. Kira olarak, 1.000 lira kıymetinde bir cariye vermiş olsaydı, acir hiç zekat vermezdi. Çünkü, aldığı cariye ticaret malı değildir. Müstecir ise, eskisi gibi zekatını verir. Ücret olarak hacim ile veya vezn ile ölçülen mal vermiş olsaydı, mal deyn ise, para gibidir. Ayn ise, cariye gibi olurdu. Acir evi teslim etmiş, parayı peşin almamış ise, zekat vermeleri aksine döner. Yani acir, müstecir için yazdığımız gibi, müstecir de, acir gibi zekat verirler.
Mal sâhibi, günlük kirayı, her akşam istiyebilir. Sanat sahipleri, işçilik ücretini eşyanın sâhibinden alıncıya kadar, eşyayı vermeyebilir. Eşya helak olup teslim edemezse ücret alamaz. Kendisinin yapması şart edildi ise, başkasını çalıştıramaz. İşçiliği olmayan hizmetlerde, mesela hamal, kayıkçı, şoför, ücret almadığı için eşyayı hapsedemez. Eşya helak olursa ücretini alır.
Ev ve dükkan kiraya verilirken içinde ne yapılacağı söylenmez ise, binaya zarar vermeyecek her iş yapılabilir. Kiracı evi ve dükkanı teslim almadan önce, başkasına da kiraya verebilir. Taşınabilen şeyleri veremez. Kiraya verilmiş malı, başka bir kimse kullansa, gasp etmiş olur. Kiracı kira vermez.
Velisinin izini olmadan, çocuğa iş yaptıran, ücret vermeye mecburdur.
Kiraya verilen mal, kiracıya teslim edilince emânet olup kiracının elinde kasıtsız telef olunca ödemez. Adet hâricinde kullanmak kasıt sayılır. Tarla kiraya verilirken, ne ekileceği bildirilmeli veya her şey ekilebilir demelidir. Tarla, bina yapmak, ağaç dikmek üzere de kiralanabilir. Müddet bitince, bunları kaldırmak veya tarla sâhibinin bunları satın alması lâzımdır. Yonca da ağaç gibidir. Ekin yetişmeden kira müddeti biterse, oluncaya kadar müddet uzatılır. Hayvan, binmek ve yük taşımak için, elbise, giymek için kiralanır. Şarta uymayıp, hayvan, ev ve elbise zarar görürse, kiracı tazmin eder. Zarar vermeyen şeyleri şart ederse, yapmak lazım olmaz. Mesela, evde 2 kişi oturacak denirse, 3-5 de oturabilir. Hayvana, kamyona konacak eşyanın cinsi değil, ağırlık şart edilir. Fakat, zararlı şey yüklenmez. Hayvanı çekerek veya döverek sakat ederse öder. Hamal, kamyon, şart edilen yoldan gitmeyip, eşya telef olsa, gittiği yol işlek değilse veya arızalı ise öder. Böyle değilse ödemez. Mektuplaşma ile de kiralamak câizdir. Kiralamada cevap vermemek, kabul demektir. Kiracı, tarlaya buğday ekeceğim deyip de yonca ekerse, sâhibi kirayı arttırabilir. Terzi, ceket yerine pantalon dikse, kumaş sâhibi, isterse pantalonu alır, isterse kumaşı ödetir. Mal sâhibi, daha fazla kira veren bulunca, müddet bitmeden, mukaveleyi bozamaz. Kirada bulunan malı satın alan başka kimse, kontratı bitmeden kiracıyı çıkaramaz. Müşteri, kontrat bitinciye kadar bekler veya bey’i mahkeme ile feshettirir. Senelik kirası söylenip, müddet söylenmez ise, müddet bir sene olur. Müddet, söz kesildiği gün başlar. Ücret ise, malı teslim aldığı gün başlar.
Bir dükkanı kiralayıp teslim alan kimse, bir müddet iş yapmayıp, dükkan kapalı kalsa, kirayı tam vermesi lâzımdır. Bir senelik olmak üzere, her aylığı şu kadar liraya olarak câiz olduğu gibi, senelik toptan söylemek de câizdir. Kiracı, sanatını değiştirirse, iflas ederse, başka şehre yerleşirse kira fesh olur.
Bir evin, bir odası yahut bir duvarı yıkılsa, kiracı çıkabilir veya tam ücret ile başka odasında oturur.
Kiradaki binanın ve eşyanın tâmiri ve zamanla tıkanmış boruların tâmiri ev sâhibine aittir. Tâmir etmezse, kiracı evden çıkabilir. Fakat, yaptırmaya ev sâhibini cebr edemez. Ev sâhibinin izini ile kendi yaparsa, parasını kesebilir. Kendiliğinden yaparsa, kesemez.
Kullanmaya lazım şeylerin [mesela hamur ocağı] tâmir parasını kiradan kesemez.
Kiracı, mala zarar verirse, mal sâhibi çıkaramaz. Fakat, mahkemeye verir.
Hapishane ve gardıyan ücretini beytülmal öder. Beytülmal yoksa, alacaklı öder. Mahkeme masraflarını, davacı öder. Kira müddeti hitâminda, ev sâhibi gaib ise, kira müddeti, kendiliğinden bir misli uzar. Kiracı gaib olunca da böyledir. Yani, mal sâhibi, kiracının çoluk çocuğunu evinden çıkaramaz. Fakat müddet bitmeden önce, başkasına kiraya vermiş ise, müddet sonunda, 1. akid biter. İkincisi başlar. 1. kiracının çoluk çocuğunu evden çıkarabilir. Müddet hitâminda, iki taraf da, icareyi fesh edebilir. Fakat, akid yapılmış olanın yanında fesh edilmesi lâzımdır.
Kira müddeti bitince, mal sâhibi uzatmaz ise, kiracı çıkar. Malı, olduğu gibi teslim etmesi lâzımdır. Teslim etmezse, gasp etmiş olur. Fakat, kullanma sebebi ile herkes için hâsıl olması adet olan haraplık, kabahat sayılmaz.
Bir mahalden, bir mahalle gitmek üzere muayyen bir hayvan, araba, motor, kamyon kiralandığı gibi, muayyen insanın veya eşyanın götürülmesi de sözleşilebilir. Vasıta, yolda kalırsa, birinci şekildeki kiralamada, müşteri muhayyer olup dilerse, tâmir oluncıya kadar bekler, dilerse, vazgeçip oraya kadar olan parayı verir. İkinci sözleşme halinde ise, vasıta sâhibi, başka vasıta ile hemen götürmeye mecburdur. Vasıtadan eşyayı indirmek de ona ait olur. Yol tehlikeli olup geri dönülürse, hiç ücret verilmez.
Hamam ve hacamat parası almak câizdir. Erkek hayvanın dişiye aşması ücreti alınmaz, haramdır. [Dişi, erkeğin köyüne götürülürse, aygırın sâhibine gıda ve hizmet masrafı ödenir.] Ustanın, yaptığı şeyi belli zaman için garanti etmesi, sahih değildir. Bu zaman içinde bozulursa, tâmir etmez.
Hülâsa’da diyor ki “Dinlemek için hafızı ve okumak için kitabı kiralamak câiz değildir”. Kurân-ı Kerîm öğreten hocaya hediye vermek lâzımdır.
Ezan, imamlık, Kurân-ı Kerîm ve mevlüt okumak, din bilgisi öğretmek için ücret almak câiz değil ise de, imamlık, müezzinlik ve ilim öğretmek için almaya izin verilmiştir. Haram işler için ücret almak câiz değildir.
Her türlü kirayı, ücreti vermeyen hapsolunur. [Her çeşit nakil vasıtalarının ücretini vermek, hile yapmamak lâzımdır. Umumî hizmetlerde, emniyet ve sıhhat işlerinde çalışan memurların, işçilerin, idarecilerin ücretlerini hükümetler, belediyeler vermekte ve her türlü masraflarını karşılamaktadırlar. Bu ödemeleri, milletin vekilleri olarak yapıyorlar. Bu paralara kaynak olmak için, milletten vergi alıyorlar. Bu vergileri ödememek veya hile yapmak, günah olur. İbni Âbidin “rahmetullahi teâlâ aleyh” Reddü’l-muhtar’ın öşür bahsi sonunda ve Bahrü’r-raık sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” Şurb fasllarında diyor ki “Kimsenin mülkü olmayan umumî nehrin temizlenmesi masrafı, Beytülmalın cizye ve haraç kısmından verilir. Zekat ve öşür kısmından verilmez. Çünkü zekat paraları, yalnız fakir olan müslümanlara verilir. Beytülmalın bu kısmının geliri yoksa, oradaki insanlar temizler. Temizlemezlerse, fakirler zor ile çalıştırılır. Zenginlerden de, para alınıp, masraflar karşılanır”. Mecelle’nin 1321. maddesinde de böyle yazılıdır. Öşür bahsi sonunda ve Beytülmalı anlatırken bildirilen umumî hizmetlerin masrafları da, hep böyle karşılanır. Görülüyor ki hükümetin ve belediyelerin, yaptıkları hizmetlerin masraflarını milletten istemeye, hatta zor ile almaya hakları vardır.]
Dürrü’l-muhtar sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” 5. ciltte, icareyi anlatırken, 34. sayfada diyor ki: Günah işliyenleri, mesela şarkı söyleyenleri, ölü için methiye söyleyip ağlayanları ve çalgıcıları kira ile tutmak sahih değildir. Oyun için davul çalmak da böyledir. Askerler için, düğün için davul çalmak câizdir. Şarkıcının, çalgıcının kazandığı parayı, sahiplerine geri vermesi lâzımdır. Sahipleri bilinmezse, fakirlere sadaka vermelidir. Bunlar, kira ile tutulmayıp, önceden şart etmeyip, hediye olarak verilirse, alması helal olur. Fakat, yine tayyip, iyi para değildir. Çünkü, adet haline gelen hediyeler, şart edilen ücret gibidir.
Kiraya verdiği malı teslim etmezse, teslim edinciye kadar hapsolunur.
Müşterek olan mal, ancak ortağa kiraya verilir. İmameyn başkasına da verilebilir buyurdu. Bir evi, birkaç kişiye kiraya vermek câizdir. Malum ücret ile süt ana tutmak câizdir. Çocuğu ve bezlerini yıkamak, yedirmek de ona ait olur. Erkek, ailesini süt analığa göndermeyebilir.
Fâsid icare: İpliğin bir kısmını, dokumacıya kira olarak bırakmak üzere dokutmak, eşyadan bir kısmını, kira olarak vermek üzere taşıtmak için hayvan kiralamak, unun bir kısmını, kira vermek üzere, buğday öğütmek fasittir. Bir kimse, birinin malını, izinsiz kullansa, ücret vermez.
Ecir-i müşterek: Serbest işçi demektir. Yani herkese işler. Yahut, yalnız bir kişiye, zaman belli olmadan işler. Ancak işini bitirince, ücreti verilir. Eşya, elinde, emânet olup helak olursa ödemez. Fakat, helak olmasına kendi sebep olursa, kasıt bulunmasa dahi öder. Doktor, dişci, eczacı, fen hâricinde, yanlış iş yapıp, hasta zarar görürse öderler.
Ecir-i has: Belli zamanda, belli işi yapmak için hususi tutulan işçidir. Elindeki mal, kastsız helak olursa, ödemez. İşçiye farklı ücret ile iki veya üç iş gösterilip, hangisini yaparsa onun ücretini vermek câizdir. 4 iş göstermek olmaz. Sözleşilen zaman iyi bilinmezse de, ücreti verilir. Ücret söylenmedi ise, tutulan kimse, işçi veya sanat sâhibi olarak çalışan biri ise, o memleketteki ücret üzerinden hakkı verilir. Eğer böyle biri değilse, yardıma gelmiş olacağından bir şey verilmez. Çağırmadan gelene de ücret verilmez.
Bir işçi, kendi çalışması şart ise, yerine başkasını çalıştıramaz.
Hamal, yükü eve sokar. Fakat, yerine koyması lazım değildir.
Dellal ve simsar, işçi gibidir. Fakat, bunlar iş karşılığı değil, elindeki malı satarsa ücret alır. Ücreti alacağına karşı tutmak üzere, borclusunu ücret ile çalıştırmak câiz değildir. [Dürrü’l-muhtar’da vakıf kısmı sonu.]
Terziye kumaş verip, bir haftada dikersen yüz lira, iki haftada dikersen elli lira veririm demek, İmameyne göre câizdir. Dükkanda terzilik yaparsan, kirası yüz lira, demircilik yaparsan ikiyüz lira demek câizdir.
Boyacıya kumaş veren kimse, kırmızı istemiştim, sen mavi boyamışsın derse, boyacı da, mavi istemiştin derse, kumaş sâhibinin sözü kabul olunur. Terzinin caket yerine pantolon dikmesi de böyledir. Bunların ücreti verilmez. Kumaşı da öderler veya sâhibi isterse yapılan şeyi alıp piyasaya göre işçilikten keser.
Malın kullanılacak hâli kalmazsa, icare fesh olur. Kiracının özrü ile de fesh olur. Mesela diş tabibi ile pazarlık ettikten sonra, ağrının kesilmesi veya ticaret için dükkan kiraladıktan sonra, sermayesinin helak olması veya borcu çıkıp ödeyecek başka malı bulunmaması gibi veya sefere gitmek için kamyon tutmuş iken, bir sebeple seferten vazgeçmesi gibi. Fakat, şoför seferden vazgeçerse, mukaveleyi bozamaz ise de, şoförün hastalanması özür olur. Bir tüccar, sanatkar iflas ederse, çırağı ile mukavelesi bozulur. Başkasına çalışan sanatkar böyle değildir. Kiraya verilen şeyin satılması da özür değildir. Yani mukavele bozulmaz. Kiraladığı dükkanda yaptığı sanatı bırakıp, başka sanata başlamak özür olur. Bir ev kiraladıktan sonra, sefere çıkmak da özür olur. İki taraftan birinin ölmesi de özürdür. Bir kiracı, kiraladığı şeyi, daha yüksek ücret ile kiraya vermesi câiz ise de, kira farkını sadaka vermesi lâzımdır. Müşterek bir malı, ortaklar, müşterek kiraya verebilir. Ayrı ayrı verirlerse fâsid, biri hissesini kiraya verirse, batıl olur.
Atıf beğ, Mecelle’nin 1114 ve sonraki maddelerinde diyor ki:
(Kısımet), hisse-i şayıa ile müşterek olan kira malı, sahiplerine bölmek demektir. Ayn olan, aynı cinsten karışmış malın taksiminde uyuşamazlarsa, ortaklardan biri talep edince, hakim tarafından bölünür. Hacim veya vezn ile ölçülen şeyleri, ölçmeden bölmek fâiz olur. Deynin taksimi sahih olmaz. Başka cinslerden malların karışması ve taksimi zararlı olan bir malın taksimini hakim yapmaz. Bunları uyuşarak bölebilirler. Yahut satılıp, parası bölünür. Bina kıymetlendirilerek, kıymetleri müsavi olacak vech ile taksim edilir. Kıymeti fazla kısmını alan, kıymeti az olanı alana, aradaki farkın yarısı kadar para verir. Müşterek bir ayn [mal] Bâkî kalmak üzere, bunun menfaatini taksim etmeye (Mühayee) denir. Misli eşyada mühayee olmaz. Ev, tarla, zamanla veya mekan ile mühayee olunur. Mekanda ve öncelikle uyuşulmazsa, kur’a çekilir. Ağaç, yün, süt gibi ayn olan şeylerde mühayee olmaz. Eğer, bunları mühayee edip, hisselerinde hâsıl olan farkı helallaşsalar, helal olmaz.]