Sual: Bazı selefi çizgideki yazarlar ashab-ı kiramda ve tabiinde hiç keramet görülmediğini iddia ediyorlar. Bu iddialar doğru mudur?
Cevap: Ashâb-ı kirâmdan her birinin yüzlerce kerâmetlerini kıymetli kitaplar yazmaktadır. Son devir İslam alimlerinden Yusuf-i Nebhani’nin “rahmetullâhi aleyh” Câmiu’l-keramat kitabında 54 Sahabinin kerâmetleri, vesikaları ile birlikte Arabî olarak yazılıdır. Bunlardan birkaçını bildirelim:
Camiu’l-keramat’ın 93. ve Kısas-ı enbiyâ kitabının 589. sayfalarında diyor ki; hicretin 23. senesinde, Sariye adındaki kumandan Nehavent’te bir ovada savaşa tutuşmuştu. İranlılar, müslümanları sarmak üzere idi. O zaman, hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anhüma”, Medine-i münevverede, minber üzerinde hutbe okuyordu. Allahü teâlâ, ona, o ânda ordunun durumunu gösterdi. Hutbe arasında “Ey Sariye dağa, dağa!” dedi. Halifenin sesini, Sariye işitti. Dağa arka verdiler. Ovaya hücum ederek düşmanı bozguna uğrattılar. Bu kerâmet, Şevahidü’n-nübüvve kitabında uzun anlatılmaktadır. İrşadü’t-talibin kitabında da vardır. Beyheki’nin ibni Ömer’den “rahmetullâhi aleyhima” haber verdiği burada yazılıdır.
Muhammed Mâ’sûm Fârukî “rahmetullâhi aleyh”, Mektûbât kitabının 3. cildi 19. mektubunda buyuruyor ki Osman “radıyallâhu anh” halife iken, Enes bin Mâlik “radıyallahü teâlâ anh” yanına geldi. Yolda bir kadın görmüştü. Hazret-i Osman, buna bakınca, (gözlerinde zina eseri anlaşılıyor) buyurdu. Bu da, hazret-i Osman’ın kerâmetlerinden biri idi. (Câmi-ul-keramat) da da yazılıdır.
Mollâ Câmi, Şevahidü’n-nübüvve de buyuruyor ki İmâm-ı Ahmed bin Hanbel’den “rahime-hullahü teâlâ” sordular. Ashâb-ı kirâm “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” çok kerâmet göstermedi. Onlardan sonra gelenlerde çok kerâmet göründü. Bunun sebebi nedir? Cevabında buyurdu ki Ashâb-ı kirâmın imanları çok kuvvetli olduğundan, imanı kuvvetlendirmek için, bunlara kerâmet verilmesine lüzum yoktu. Sonra gelenlerin imanları öyle kuvvetli olmadığından, bunlara verildi.
Şevahidü’n-nübüvve’de diyor ki Ebû Bekr “radıyallâhu anh” vefât edeceği zaman, çocuklarını hazret-i Aişeye “radıyallahü teâlâ anha” ısmarladı. Bir oğlum ile iki kızım sana emânet dedi. Halbuki hazret-i Aişeden başka, yalnız Esma adında bir kızı vardı. Benim bir kızkardeşim var diye sorunca, refikam hamiledir. Kızı olacak sanırım buyurdu. Hazret-i Ebû Bekr vefât ettikten sonra, dediği gibi, bir kızı oldu.
Şevahidü’n-nübüvve’de diyor ki Ali vefât edeceği zaman Hüseyine “radıyallahü teâlâ anhüma” buyurdu ki benim tabutumu (Arneyn) denilen yere götürünüz. Orada, beyaz bir kaya görürsünüz. Her yere ışık saçmaktadır. Orayı kazıp, beni defnediniz. Öyle yaptılar. Dediği gibi buldular.
Şevahidü’n-nübüvve’de diyor ki hazret-i Hasan, Abdullah bin Zübeyr “radıyallahü teâlâ anhüma” ile yola çıkmıştı. Bir hurmalıkta dinlendiler. Ağaçlar kurumuştu. Abdullah bin Zübeyr, ağaçta hurma olsaydı, iyi olurdu dedi. Hazret-i Hasan, duâ etti. Bir ağaç hemen yeşerip hurma ile doldu. Bu bir sihrdir denildi. Hasan, hayır, Resûlullahın torununun duâsı ile Cenâb-ı Hak yaratmiştir, buyurdu.
Yine Şevahidü’n-nübüvve’de diyor ki Ali Zeynelâbidin bin Hüseyin “radıyallahü teâlâ anhüma” çoluk çocuğu ile kırda yemek yiyorlardı. Bir ceylan yakınlarında durdu. Ey ahu! Ben Zeynelâbidin Ali bin Hüseyin bin Ali, anam Fâtıma bint-i Resûldür. Gel, sen de ye dedi. Ceylan gelip yedi ve gitti. Sofradaki çocuklar, yine çağır diyerek yalvardılar. Bir şey yapmazsanız çağırırım buyurdu. Yapmayız dediler. Yine çağırdı. Geldi, yedi. Bir çocuk elini hayvanın sırtına sürdü. Ürküp kaçtı.
Muhammed bin Hanefiye, Ali bin Hüseyine “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” ben senin amcan ve yaşça büyüküm. Halifeliği bana bırak dedi. (Hacer-ül-esved) den soralım dedi. Muhammed sordu. Taştan ses çıkmadı. Ali bin Hüseyin, ellerini kaldırıp duâ etti. Sonra, ey taş! Halifelik kimin hakkı olduğunu Allah hakkı için söyle dedi. Hacer-ül esved taşı titredi ve hilafet Ali bin Hüseyinin hakkıdır sesi işitildi.
İmâm-ı Ali Rıza “rahmetullâhi aleyh”, bir duvar yanında oturuyordu. Önüne bir kuş gelip ötmeye başladı. İmam hazretleri, yanında oturana bu kuş ne diyor anlayor musun dedi. Hayır, Allah ve Resûlü ve Resûlünün torunu bilir dedi. Yuvama yılan yaklaştı. Gelip yavrularımı yiyecek. Bizi bu düşmandan kurtar diyor. Kuş ile git! Yılanı bul, öldür buyurdu. Gitti, buyurduğu gibi buldu. [İmâm-ı Ali Rıza “rahmetullâhi aleyh” 12 İmâmın sekizincisi olup 203 [m. 818] senesinde Tus yani Meşhed şehrinde vefât etmiştir.]
Abdullah ibni Ömer “radıyallâhu anhüma” yolculuk yapıyordu. Yolda, bir topluluk gördü. Sebebini sordu. Yolda bir arslan varmış. Kimse ileriye gidemiyor dediler. Gitti. Arslanın yanına vardı. Sırtını okşayıp, yoldan uzaklaştırdı.
Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” azad etmiş olduğu kölelerinden Sefine “radıyallâhu anh” diyor ki deniz yolcusu idim. Fırtına çıktı. Gemi battı. Bir tahta üstünde kaldım. Dalgalar, beni sahile götürdü. Bir orman içine düştüm. Karşıma bir arslan çıktı. Ey arslan! Ben, Resûlullahın Sahabisiyim dedim. Boynunu büktü. Bana sürtündü. Yol gösterdi. Ayrılırken mırıldandı. Vedâ ettiğini anladım.
Eyüp-i Sahtiyani “rahime-hullahü teâlâ”, bir arkadaşı ile çölde kalmıştı. Arkadaşının susuzluktan dili sarkıyordu. Derdin mi var dedi. Susuzluktan ölmek üzereyim dedi. Kimseye söylemezsen sana su bulayım dedi. Söylemem diye yemin etti. Ayağını yere vurunca, su belirdi, içtiler. Eyüp ölünciye kadar arkadaşı bunu kimseye söylemedi.
Görülüyor ki Allahü teâlâ, sevdiği kullarına kerâmetler ihsan etmektedir. Veliler, kerâmetlerini saklarlar. Kimsenin duymasını istemezler.
Hamid-i Tavil diyor ki Sâbit Benaniyi “rahime-hümallahü teâlâ” kabre koyup örterken bir tuğla düştü. Sâbit Benaninin kabirde namaz kıldığını gördük. Kızına sorduk. Babam 50 sene hep gece namaz kılar ve seher vakitleri duâ ederek, ya Rabbi! Peygamberlerden başka kullarına kabirde namaz kılmak nasip eddin ise, bana da nasip et derdi, dedi.
Habîb-i Acemiyi “rahime-hullahü teâlâ” Terviye günü Basrada, ertesi arefe günü Arafatta görürlerdi. [Habîb-i Acemi, Hasan-ı Basırinin talebesidir. [m. 737] de vefât etti.]
Fudayl bin İyad “rahime-hullahü teâlâ” diyor ki gözleri kör biri, Abdullah bin Mübarek “rahime-hullahü teâlâ” hazretlerine gelip, gözlerinin açılması için duâ etmesini istedi. Abdullah, uzun duâ etti. Gözleri hemen açıldı. Gözleri açılmış görenler çok idi. [Abdullah bin Mübarek, İmâm-ı Âzâmın “rahmetullâhi aleyhima” talebesidir. [m. 797] de vefât etti.]
Şevahidü’n-nübüvve kitabından aldığımız yukarıda yazılı, Ashâb-ı kirâmın ve Tabiînin “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” kerâmetleri selefilerin yalan söylediklerini ortaya koymaktadır. Ashâb ve Tabiîn hiç kerâmet göstermediler diyerek, müslümanları aldatmak istiyorlar. [(Şevahid-ün-nübüvve) kitabını Nurüddin Câmi “rahmetullâhi aleyh” yazmış, [m. 1492] de, Hirat’ta vefât etmiştir. [m. 1996] de, İstanbul’da ofset baskısı yapılmıştır.]