Sual: Hazreti Ömer’in “radiyallahu anh” hayatını kısaca anlatabilir misiniz? Nasıl müslüman olmuştur?
Cevap: Ashâb-ı kirâmın en büyüklerinden, Aşere-i mübeşşeredendir. Resûlullahın 2. halifesidir. 9. dedesi olan Kab, Resûlullahın 7. babasıdır. Annesi Hanteme bint-i Hişam, Ebû Cehil’in kız kardeşi idi. Hicretten 40 sene önce tevellüd etti. Kureyşin büyüklerinden idi. Çok güzel konuşurdu. Önce Resûlullaha düşman idi.
Bi’setin yani Resûlullaha, Peygamber olduğu bildirildiği günün 6. yılında, Resûlullahın amcası hazret-i Hamza imana gelince, müslümanlar çok kuvvetlendi. Çok sevindiler. Bu iş Kureyş kâfirlerine güç geldi. İleri gelenleri toplandılar. (Muhammed’in adamları çoğalıyor. Bunu önlemeye çare bulalım) dediler. Her biri bir şey söyledi. Ebû Cehil (Muhammedi öldürmekten başka çare yoktur. Bunu yapana, şu kadar deve, bu kadar da altın veririm) dedi. Ömer bin Hattab yerinden fırladı. (Bu işi, Hattab oğlundan başka yapacak yoktur) dedi. Ömer’i alkışladılar. (Haydi Hattab oğlu! Görelim seni) dediler.
Ömer kılıcını çekerek yola düştü. Nuaym bin Abdullah’a rastladı. (Bu şiddet, bu hittetle nereye ya Ömer?) dedi. O da, (Millet arasına ikilik sokan, kardeşi kardeşe düşman eden Muhammedi öldürmeye gidiyorum) dedi. (Ya Ömer! Güç bir işe gidiyorsun. Onun Ashâbı, çevresinde, pervane gibi dolaşıyor. Ona bir şey olmasın diye titreşiyorlar. Ona yaklaşmak çok zordur. Onu öldürsen bile Abdülmuttalib oğullarının elinden yakanı nasıl kurtarabilirsin?) dedi. Ömer, bu sözlere çok kızdı. (Yoksa, sen de mi onlardan oldun? Önce senin işini bitireyim) diye, kılıca sarıldı. (Ya Ömer! Beni bırak! Kardeşin Fâtıma ile zevci Saîd bin Zeyd’e git ki ikisi de müslüman oldu), dedi. Ömer, onların müslüman olduğuna inanmadı. (Eğer inanmazsan, git sor! Anlarsın) dedi. Ömer şaşaladı. Bu işi başarırsa, din ayrılığı ortadan kalkacak, fakat Arapların adeti olan kan davası hâsıl olacaktı. Kureyş ikiye bölünecek. Birbiri ile çarpışacaktı. Böylece, değil yalnız Ömer, bütün Hattab oğulları öldürülecekti. Fakat Ömer, çok kuvvetli, cesur ve öfkeli olduğundan bunları düşünememişti. Kardeşini merak edip hemen evlerine gitti. O anlarda (Taha) sûresi yeni gelmiş, Saîd ile Fâtıma, bunu yazdırıp, Habbab bin Eret adındaki sahabiyi evlerine getirmiş, okuyorlardı. Ömer, kapıdan bunların sesini duydu. Kapıyı çok sert çaldı. Ömeri, kılıç belinde, kızgın görünce, yazıyı sakladılar. Habbabı gizlediler. Sonra kapıyı açtılar. İçeri girince (Ne okuyordunuz?) dedi. Saîd (Bir şey yok) dedi. Ömer’in kızması artarak, (İşittiğim doğru imiş. Siz de, onun sihrine aldanmışsınız), dedi. Said’i yakasından tutup, yere attı. Fâtıma kurtarayım derken, onun yüzüne de öfkeli bir tokat indirdi. Yüzünden kan aktı. Ömer kanı görünce, kardeşine acıdı. Biraz sendeledi. Fâtıma’nın canı yandı. Kana boyandı ise de, îman kuvveti, kendisini harekete getirip, Allahü teâlâya sığınarak, (Ya Ömer! Niçin Allahtan utanmazsın? Âyetler ve mucizeler ile gönderdiği Peygambere inanmazsın? İşte ben ve zevcim, müslüman olmakla şereflendik. Başımızı kessen, bundan dönmeyiz) dedi ve kelime-i şehâdeti okudu.
Ömer, ne yapacağını şaşırdı. Yere oturdu. Yumuşak sesle, (Hele şu okuduğunuz kitabı çıkarınız) dedi. Fâtıma getirdi. Ömer’e verdi. Ömer, güzel okuma bilirdi. Taha sûresini okumaya başladı. Kurân-ı Kerîmin fesâhatı, belâgatı, mânâları ve üstünlükleri kalbini çok yumuşattı. (Göklerde ve yer yüzünde ve bunların arasında ve toprağın altındaki şeyler hep Onundur) ayetini okuyunca, derin düşünceye daldı. (Ya Fâtıma! Bu bitmez tükenmez varlıklar, hep sizin taptığınız Allah’ın mıdır?) dedi. Kardeşi (Evet, öyle ya! Şüphe mi var?) dedi. (Ya Fâtıma! Bizim 1500 kadar altından, gümüşten, tunçtan, taştan oymalı, süslü heykellerimiz var. Hiçbirinin, yeryüzünde bir şeyi yok!) diyerek, şaşkınlığı arttı. Biraz daha okudu. (Ondan başkasına tapılmaz, bel bağlanmaz. Her şey, ancak Ondan beklenir. En güzel isimler Onundur) ayetini düşündü. (Hakikaten, ne kadar doğru) dedi. Habbab bu sözü işitince, yerinden fırladı. Tekbîr getirdikten sonra, (Müjde ya Ömer! Resûlullah Allahü teâlâya duâ ederek, (Ya Rabbi! Bu dini, Ebû Cehil ile yahut Ömer ile kuvvetlendir) buyurdu. İşte bu devlet, bu saadet sana nasip oldu) dedi. Bu âyet-i kerime ve bu duâ , Ömer’in kalbindeki düşmanlığı sildi, süpürdü. Hemen, (Resûlullah nerede?) dedi. Kalbinde, Resûlullah sevgisi yanmaya başladı.
O gün, Resûl-i ekrem “sallallâhü aleyhi ve sellem” Safa tepesi yanında, Erkâm’ın evinde Ashâbına nasihat veriyordu. Ashâb-ı kirâm toplanmış, Onun nurlu cemalini görmekle, tatlı tesirli sözlerini işitmekle kalplerini cilalıyor, ruhlarını ferahlatıyorlardı. Sonsuz lezzet, zevk ve neşe içinde hâlden hâle dönüyorlardı. Ömeri buraya getirdiler. Ömer’in kılıçla geldiği görüldü. Ömer heybetli, kuvvetli olduğundan, Ashâb-ı kirâm, Resûlullahın etrafını sardı. Hazret-i Hamza (Ömer’den çekinecek ne var, iyilik ile geldi ise, hoş geldi. Yoksa o kılıcını çekmeden, ben onun başını yere düşürürüm) derken, Resûlullah (Yol verin, içeri gelsin!) buyurdu. Biri sağında, biri solunda, ötekiler tetikte olarak içeri girdi. Cebrâil “aleyhisselâm”, daha önce, Ömer’in îman ettiğini, yolda olduğunu haber vermişti. Resûlullah, Ömer’i tebessüm buyurarak karşıladı ve (Bırakınız, yanından ayrılınız) buyurdu. Bıraktılar. Resûlullahın önünde diz çöktü. Resûlullah, Ömer’in kolundan tutup, (İmana gel ya Ömer!) buyurdu. O da temiz kalp ile kelime-i şehâdeti söyledi. Ashâb-ı kirâm, sevinçlerinden yüksek sesle tekbîr getirdi. O zamana kadar gizli imana gelirlerdi. Hazret-i Hamza’nın ve 3 gün sonra hazret-i Ömer’in müslüman olması ile müslümanlar kuvvetlendi.
Ömer “radıyallâhu anh” (Kardeşlerimiz ne kadardır?) dedi. (Seninle 40 olduk) dediler. (Öyle ise, ne duruyoruz? Haydi çıkalım, Harem-i şerife gidelim. Açıkça okuyalım!) dedi. Resûlullah kabul buyurdu. Önde Ömer, sonra Ali, ondan sonra Resûlullah, sağında Ebû Bekr, solunda Hamza, arkasında öteki Sahabiler yürüyerek Harem-i şerife gittiler. Kureyşin ileri gelenleri, orada Ömer’den müjde bekliyorlardı. Ömer Muhammedileri toplamış getiriyor dediler. Sevindiler. Ebû Cehil, zeki cin fikirli olduğundan, bu gelişi beğenmedi. İleri varıp (Ya Ömer! Bu ne?) dedi. Hazret-i Ömer hiç aldırış etmeden (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden resûlullah) dedi. Ebû Cehil, ne diyeceğini şaşırdı. Dona kaldı. Hazret-i Ömer “radıyallâhu anh” bunlara dönerek, (Beni bilen bilir. Bilmeyen bilsin ki Hattab oğlu Ömer’im. Karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyen, yerinden kıpırdasın!) dedi. Hepsi geriye çekilip dağıldılar. Ehl-i İslam, Harem-i şerifte saf olup yüksek sesle tekbîr aldı. İlk olarak meydanda namaz kıldılar. Hazret-i Ömer, o günden sonra, dayısı Ebû Cehil’e ve kâfirlerin ileri gelenlerine meydan okudu.
Ashâb-ı kirâm, Medineye gizli hicret etmişti. Ömer “radıyallâhu anh” silahlarını kuşanarak, açıkça hicret etti. Medineye daha önce varıp, Resûlullahın teşrif etmekte olduğunu müjdeledi. Bütün gazalarda bulundu. Arslan gibi dövüştü. Uhudda Resûlullahın yanından ayrılmadı. Dâima doğru söylediği için (Fâruk) buyuruldu. Resûlullahın vefâtında karışıklık çıkmasını önledi. Halifeye, her işinde yardım etti. Halife Ebû Bekir, vefât edeceği zaman, Ashâb-ı kirâmın ileri gelenlerini çağırıp, görüştükten sonra, hazret-i Ömer’i halife tayin etti. 13. yılda halife oldu. Emirülmüminin ismini aldı. Az zamanda o kadar çok yer aldı ki tarihçileri şaşırttı. Kudüs’e gidip, adaleti ile rumları hayran bıraktı. Kadsiye zaferini kazanarak, orduları Azak denizine kadar ilerledi. Tunus’a kadar feth olundu.
4.000’den ziyâde câmi, mescid yapıldı. Hazret-i Muaviye’yi “radıyallahü teâlâ anh” Şam valisi yaptı. Kendi de Şam’a geldi. Her sene hac yaptı. 10,5 sene ve 7 gün, dünyada hiç görülmemiş bir adalet ile halifelik yaptı. 23. yıl zilhiccesinde, bir sabah namazına giderken, Mugire-tebni Şube hazretlerinin kölesi Ebû Lülü Firuz tarafından bıçakla karnına vurularak 24 saat sonra, 63 yaşında şehit oldu. Hucre-i saadete defnedildi “radıyallahü teâlâ anh”.
Çok âdil, âbid, çok merhametli, aşağı gönüllü, fakirlikle yaşar bir zât idi. Kudüs’e giderken deveye, kölesi ile nöbetleşe biniyordu. Şehre girerken deveye binme sırası kölesine geldiği için devenin önünde yürüyordu. Kuvveti, adli, askerleri, üç kıtayı titreten İslam halifesini görmeye gelenleri hayrette bırakmıştı. O derece âdil idi ki kendi oğlu günah işleyince Allahü teâlânın emri kadar sopa vurulmasını emretti. Ashâb-ı kirâm yalvardıkları hâlde, bir değnek eksik vurulmasına râzı olmadı ve oğlu bu yüzden öldü. Çok acıdı ve üzüldüğünü bildirdi ise de, pişman olmadı. Ölünciye kadar, bütün âlem-i İslam, Resûlullah zamanındaki huzur, safa ve rahatlık içinde yaşadı. Çeşitli hadis-i şeriflerle meth olundu. (Benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer Peygamber olurdu) hadis-i şerifi, yüksekliğini anlatmaya yetişir. Faziletini, kıymetini bildirmek için, din âlimleri ve dinsizler tarafından ciltlerle kitap yazıldı. Ashâb-ı kirâma derecelerine göre saygı gösterirdi. Bedir gazasında bulunanlara daha çok kıymet verirdi. Hâşimîleri, hepsinden üstün tutardı. Hazret-i Aliyi hepsinden yüksek bulundurur, işlerinde ona danışırdı. Hazret-i Ömeri metheden hadis-i şeriflerin çoğunu hazret-i Ali bildirmiştir.
Tavsiye Yazı –> İlim Öğrenmenin Manileri