Sual: Hamidullah, “İslam Peygamberi” adındaki kitabının Türkçe tercümesinin 34. sayfasında peygamber efendimiz hakkında “Onu gene tüccar sıfatı ile Hubeşa’da (Yemen’de) ve Abdülkaysların ülkesinde (Doğu Arabistan, Bahreyn, Umman) görüyoruz. Belki de deniz yolu ile Habeşistan’a gittiği dahi hatıra gelebilir. Bütün bu seyahatler, onun Bizans, Acem, Yemen ve Habeşistan’ın ticari, idari gelenek ve kanunlarını öğrenmesine yol açtı. Olgunluk yaşında, kırkında bu tecrübeli adam, kavmini ıslaha teşebbüs etti.” diyor. Bu iddialar doğru mudur?
Cevap: Halbuki İslam tarihleri, söz birliği ile diyorlar ki Resûlullahı “sallallâhü aleyhi ve sellem”, 3 gün validesi, sonra Ebü Leheb’in cariyesi Süveybe birkaç gün emzirdi, daha sonra, 2 sene Halime hatun emzirdi. 6 yaşında iken, validesi Âmine hatun, oğlunu Medine’ye dayılarını görmeye götürdü. 1 ay kalıp, dönüşte validesi 20 yaşında yolda, Ebva denilen yerde vefat etti. Mübarek babası Abdullah’tan miras kalan cariyesi Ümm-i Eymen ile Mekke’ye gelip, mübarek dedesi Abdülmuttalib’in yanında kaldı. 8 yaşına gelince, dedesi vefat edip, büyük amcası Ebû Talib’in yanında kaldı.
9 veya 12 yaşında iken Ebû Talib ile 20 yaşında iken de, hazret-i Ebû Bekr ile ve 25 yaşında iken, hazret-i Hadice’nin kervanı ile Şam’a gidenler arasında bulundu. Bu yolculukların üçünde de, Busra denilen yere varıldığında, orada bulunan kilisenin papazları, Bahira ve sonra Nestura, İncilde okudukları son Peygamberin alâmetlerini kendisinde görerek, (Şam’a gitmeyiniz! Şam’da Yahudiler bu çocuğu tanır, öldürür) dediler. Bunlar da, ticaretlerini orada yapıp geriye döndüler. Busra, Şam’ın 90 km cenub-i şarkisinde, Kudüs’ün 130 km. şimal-i şarkisindedir. 14 veya 17 yaşında iken, Yemen’e giden amcası Zübeyr, ticareti bereketli olmak için, Resûlullahı da beraber götürdü. 20 yaşından sonra, Mekke dışında koyun güdüp geçinirdi. Bahreyn’e gittiğini bildiren güvenilir haber olmadığı gibi, Habeşistan’a seyahat buyurduğunu da, nübüvvetine inanmayanlardan başka, kimse düşünmüş değildir. Habeş dilinden konuştuğu görüldü. Bu da, Habeşistan’a gitmiş olduğunu düşündürür diyenler, yanılmaktadır. Çünkü, Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, kendisine gelen yabancılara, onların değişik konuşmalarına uygun olarak cevap verirdi. Böyle konuşması, Allahü teâlânın kendisine ihsan ettiği, sayısız mucizelerden birisi idi.
Yukarıdaki 3 veya 4 seyahatin hiçbirisine kendiliğinden katılmamıştı. Vücud-i şerifi ile bereketlenmek için götürülmüştü. Şam’a olan son yolculukta, kervan başkanı olan Meysere, Hadiceye müjdeci olarak Resûlullahı “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” göndereceği zaman, kervanda bulunan Ebû Cehl’in, Muhammed “sallallâhü aleyhi ve sellem” daha gençdir. Bir yere yolculuk yapmamıştır. Yolu şaşırır. Başkasını gönder demesi de, Hamidullah’ın yanlış ve sapık düşündüğünü göstermektedir. Bizans’a, Acem’e, Habeş’e ve Yemen’e gidip, oralarda öğrendiklerini ortaya koyarak, kavmini ıslaha kalkıştı demek ve Resûlullah efendimiz için (tecrübeli adam) diyerek edebsizce davranmak, bir müslümanın yapacağı şey değildir.
Kısas-ı Enbiya’nın 391. sayfasında diyor ki (Resûlullah ümmi idi. Yani kimseden bir şey öğrenmemişti. Yazı yazmazdı. Okumazdı. Ümmi olan insanların arasında yetişti. Mekke’de, geçmiş insanların hallerini bilen bir âlim yoktu. Başka yerlere giderek kimseden bir şey öğrenmemişti. Kazanç için bir iş tutmamıştı. Böyle iken, Tevratta ve İncilde ve gökten inmiş olan başka kitaplarda bulunan bilgileri ve eski insanların hallerini haber verdi. O zamanlarda tarih bilgileri, karışmış, bozulmuştu. Doğrusunu eğrisinden ayırabilen pek az kimse vardı. Her dinden adamlara cevaplar verip, hepsini susturdu. Bu başarıları, kendisinin Allah’tan gönderilmiş bir Peygamber olduğunu göstermektedir. Zamanındaki edebiyatçılara, şairlere meydan okuduğu hâlde, hiçbiri onun getirdiği Kur’ân-ı Kerîm gibi, bir satır bile söyleyemediler. Halbuki Mekkeliler, şiir okumaya, nutuk söylemeye meraklı olup bu yolda çok çalışırlar ve yarışırlardı. Düzgün konuşmakla övünürlerdi. Kur’ân-ı Kerîm, bütün şairlere galip geldi. Kur’ân-ı Kerîme karşı koyamadılar. Şaşkınlıklarından, kılıca sarılıp, dövüşmeyi, ölmeyi göze aldılar. Ebû Zer hazretlerinin kardeşi Üneys ünlü şair idi. 12 şaire üstün gelmişti. Kur’ân-ı Kerîm’i işitir işitmez, Allah kelamı olduğunu anlayıp, hemen müslüman oldu).
Ankebût sûresinin 48. âyetinde meâlen, “Sen bu Kuran gelmeden önce, bir kitap okumazdın. Yazı yazmazdın. Okur yazar olsaydın, başkalarından öğrendin diyebilirlerdi” buyuruldu. Allahü teâlânın ve İslam âlimlerinin bu şahitlikleri karşısında, imanı ve aklı olan herkes, Hamidullah’ın yukarıdaki yazısı hakkında kesin hükmünü vermekte güçlük çekmez.
Tavsiye yazı –> Hamidullah kimdir?