Sual: Kabir ziyareti nasıl yapılır?
Cevap: İmâm-ı Birgivi “rahmetullâhi aleyh” Etfalü’l-müslimin kitabında buyuruyor ki müslümanların kabirlerini ziyaret etmek sünnettir. İhyaü’l-ulum’da diyor ki “Ölümü hatırlamak ve ölüden ibret almak için kabir ziyaret etmek ve Sâlihlerin, Velilerin kabirlerinden bereketlenmek müstehaptır”. İbret almak için, meyyitin çürüdüğü, yanaklarının, dudaklarının döküldüğü, ağzından pis sular aktığı, karnının şişip patladığı, içine kurtların, böceklerin dolduğu düşünülür. Hatim-i Esam diyor ki “Kabristandan geçen kimse, onları düşünmezse ve duâ etmezse, kendine ve onlara hıyanet etmiş olur”. Erkeklerin kabir ziyaret etmeleri emrolundu. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, kabir ziyaret eden kadınlara lanet etti. Sonradan izin verdi diyenler vardır. Bâzıları da mekruhtur dedi. Kadınların cenaze götürmeleri söz birliği ile câiz değildir. Fâtıma “radıyallâhu anha”, hazret-i Hamza’nın kabrini her sene ziyaret eder, düzeltir, tâmir ederdi. Hadis-i şerifte, “Ana-babasının veya ikisinden birinin kabrini her Cuma günleri ziyaret edenin günahları affolur. Haklarını ödemiş olur” buyuruldu. Muhammed bin Vasi, her Cuma kabir ziyaret ederdi. Pazartesi günleri ziyaret etsen daha iyi olmaz mı? dediklerinde, “Meyyitler, Cuma, Perşembe ve Cumartesi günleri kendilerini ziyaret edenleri tanırlar” buyurdu. Dahhak diyor ki “Cumartesi günü güneş doğmadan önce kabir ziyaret edeni meyyit tanır. Bu, Cuma gününün faziletini göstermektedir.”
Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, mümin olan akrabasının ve Ashâbının kabirlerini ziyaret ederdi. Hadis-i şerifte buyuruldu ki “Bir müminin kabrini ziyaret ederken, Allahümme inni Eselüke-bi-hürmet-i Muhammed aleyhisselâm en lâ tüazzibe hazelmeyyit derse, o meyyitin azâbı kıyamete kadar ref’ olur”. Şir’a kitabında diyor ki “Sünnete uygun ziyaret yapmak için, abdest alınır. İki rekat namaz kılıp, sevâbı meyyitin ruhuna gönderilir. Kabristana gelince ve aleyküm selam denir. Yukarıda yazılı duâ okunup, meyyitin yüzüne karşı oturulur. Yasin-i şerif veya bildiği sureleri okur. Tesbîh okuyup, meyyit için duâ eder”. Ebül Kasım diyor ki “Kabir yanında Kurân-ı Kerîm okununca, meyyit sesi işiterek rahat eder”. Hadis-i şerifte buyuruldu ki “Bir kimse, tanıdığının kabri yanından geçerken selam verirse, meyyit bunu tanır ve selâmina cevap verir”. Abdullah ibni Ömer “radıyallâhu anh”, bunun için, bir kabir yanından geçerken durup selam verirdi. Nafi diyor ki Abdullah ibni Ömer, Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” kabri yanına gelir, “Esselamü alennebiy, esselamü alâ Ebû Bekr, esselamü alâ Ebû” derdi. Böyle söylediğini yüzden fazla gördüm. İmâm-ı Gazâlî “rahmetullâhi aleyh”, İhya kitabında buyuruyor ki “Kabir ziyaret ederken, kıbleyi arkada bırakıp, meyyitin yüzüne karşı oturup selam vermek müstehaptır. Kabre el, yüz sürülmez, öpülmez”. Kıbleyi arkada bırakıp, ayak tarafında, ayakta durmak efdaldir (İbni Âbidin). Hadis-i şerifte buyuruldu ki “Bir kimse, kabristandan geçerken, 11 kere İhlas sûresi okuyup sevâbını meyyitlere hediye ederse, kendisine ölüler adedince sevap verilir”. Ahmed bin Hanbel “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyurdu ki “Kabristana girince, Fâtiha, Kul-euzüler ve İhlas surelerini okuyunuz! Sevâbını meyyitlere gönderiniz! Sevâbı hepsine vasıl olur.”
İbadetler 3’e ayrılır: Birincisi, yalnız mal ile yapılır. Zekat, sadaka böyledir. İkincisi, hem mal ile ve hem beden ile yapılır. Hac ve cihat böyledir. Üçüncüsü, yalnız beden ile yapılır. Kurân-ı Kerîm okumak, namaz kılmak, tesbîh, tehlîl ve tahmîd okumak ve duâ etmek böyledir. Birincilerin sevâbını meyyitlere hediye etmenin câiz olduğunu, sevâbın onlara vasıl olup fayda vereceğini, Ehl-i sünnet âlimleri söz birliği ile bildirdiler. Üçüncüden duâ da böyledir. İkincilerin de böyle olduğunu âlimlerin çoğu bildirdi. Üçüncüden duadan başkası için 4 mezhep arasında ayrılık oldu. Hanefi ve Hanbeli mezhebinde, üçüncüler de birinciler gibidir. Hasan “rahmetullâhi aleyh” diyor ki (Kabristana girince, Allahümme Rabbel-ecsadil baliyeh vel’izâmin-nahiret-illeti harecet mineddünya ve hiye bike mü’minetün. Ethil aleyhâ ravhan min indike ve selamen minni okursa, meyyitlerin sayısı kadar sevap verilir). (Etfal-ül-müslimin)den tercüme tamam oldu. İmam-i Şâfiî ve İmâm-ı Mâlik “rahmetullahi teâlâ aleyhima”, yalnız beden ile yapılan ibâdetlerin sevapları meyyite vasıl olmaz dediler. Fakat, sonradan gelen Şâfiî âlimleri, meyyitin yanında okuyup hediye edince veya uzakta okuyup sonra, (Ya Rabbi! Okuduğumdan hâsıl olan sevâbın mislini vasıl et!) gibi duâ edince, vasıl olur dediler.
Şiratü’l-İslam şerhindeki hadis-i şerifte, “Ümmetimin yaptığı ibâdetlerin en kıymetlisi, Kurân-ı Kerîmi, Mushafa bakarak okumaktır” buyuruldu. Kitabü’t-tibyan’da, “Kurân-ı Kerîm okumanın en efdali, namazda okumaktır” buyuruldu. [Muhammed Mâ’sûm hazretlerinin Mektûbât’ının 3. cildi, 93. mektubunda yazılı hadis-i şerifte, “Namazda okunan Kuran, namaz dışında okunan Kurandan daha hayırlıdır” buyuruldu. Bu hadis-i şerif, senetleri ile birlikte, Haziynetü’l-esrar’da da yazılıdır.] Hazret-i Ali “radıyallâhu anh” buyurdu ki (Namazda ayakta iken okunan Kuranın her harfi için yüz sevap verilir. Namaz dışında abdestli okuyunca, her harfi için yirmi beş sevap verilir. Abdestsiz okuyunca, on sevap verilir. Yürürken ve iş yaparken okuyunca, daha az sevap verilir.) Mânâsını düşünerek bir âyet okumak, başka şey düşünerek, bütün Kuranı hatmetmekten daha çok sevaptır. Son zamanlarda, hafızların, Kurân-ı Kerîmi teganni ederek musiki perdelerine uyarak okumaları, çok çirkin bidattir. Çok günahtır. Kurân-ı Kerîmi, güzel ses ile Allahtan korkarak ve hüzn ile okumalıdır. Kerderi, Bezzaziye Fetvası’nda diyor ki “Teganni ile şarkı söyler gibi Kuran okuyana sevap verilmez”. Sûre veya âyet okumaya başlarken Euzü okumak vâcibdir. Fâtiha okumaya başlarken Besmele okumak da vâcibdir. Diğer surelere başlarken Besmele okumak sünnettir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki “Kurân-ı Kerîmi tecvid bilgisine uyarak okuyunca, her harfine 20 sevap verilir. Tecvide uymazsa, 10 sevap verilir”. Bir ayeti ezberledikten sonra unutmak, en büyük günahlardandır. “Kurân-ı Kerîm okunan evden, Arşa kadar nur yükselir” hadis-i şeriftir. Ebû Hüreyre “radıyallâhu anh” buyurdu ki “Kuran okunan eve, bereket, iyilik gelir. Melekler oraya toplanır. Şeytanlar oradan kaçar”. Kurân-ı Kerîmi dinlemek çok sevaptır. Hadis-i şerifte, “İnsanın dinlediği bir âyet, kıyamette kendine nur olur” buyuruldu. Kurân-ı Kerîm okumayı geçim vasıtası yapmamalıdır. Hadis-i şerifte, “Kurân-ı Kerîm okuyunca, Allahü teâlânın rızasını ve Cenneti isteyiniz! Dünyalık istemeyiniz! Bir zaman gelir ki hafızlar, Kurân-ı Kerîmi, insanlara yaklaşmak için vasıta yaparlar” buyuruldu.
Şir’a’da diyor ki “Kurân-ı Kerîmi 40 günde hatmetmek, yani başından sonuna kadar okumak müstehaptır. 3 günden önce hatmetmek câiz değildir. Hatim sonunda yapılan duâ kabul olur. Hatim duâsında bulunmaya çalışmalıdır. Hatim bitince, yeniden hatme başlamak niyeti ile Fâtiha okumalıdır. Hadis-i şerifte, (İnsanların en iyisi, hatmi bitirince, yeniden başlayandır) buyruldu. (Kadıhan), namazda kıraati anlatırken diyor ki Ramazanda ve başka zamanlarda cemaat ile hatim duâsı yapmak mekruhtur diyenler vardır. Sonra gelen âlimler ise iyi olur dedi. Buna mâni olmamalıdır.”
Tenbihü’l-gâfilin’deki hadis-i şerifte, “Kurân-ı Kerîm okuyanın ana-babası kâfir olsalar bile azapları hafifler” buyuruldu. Haberde bildirildi ki: “Cennet derecelerinin sayısı, Kurân-ı Kerîmin ayetlerinin sayısıncadır. Kurân-ı Kerîmi hatmeden kimse, bütün derecelere kavuşur”. Künuzü’d-dekaık’da yazılı, Taberani’nin ve İbni Hibban’ın bildirdikleri hadis-i şerifte, “Kurân-ı Kerîmi hatmedenin duâsı kabul olunur” buyuruldu.
Haziynetü’l-esrar’daki hadis-i şeriflerde, (Kurân-ı Kerîmi hatmeden kimseye 60 bin melek hayır duâ eder) ve (Hatim duâsı yapılan yerde bulunan, ganimet dağılırken bulunan kimse gibidir. Hatme başlanan yerde bulunan, cihat eden kimse gibidir. İkisinde de bulunan, iki sevaba da kavuşur ve şeytanı rezil eder) buyuruldu. Sad ibni Ebû Vakkas buyurdu ki (Bir kimse, gündüz hatim okursa, melekler ona akşama kadar duâ eder. Gece okunursa, sabaha kadar duâ ederler).
Künuzü’d-dekaık’da yazılı, Deylemi’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Kurân-ı Kerîmi tecvide uygun okuyana şehit sevâbı verilir) buyuruldu.
Görülüyor ki her ayetini okumaya ayrı sevaplar vardır. Kurân-ı Kerîmin hepsini hatmedene verilen sevap, daha çoktur. Namaz kılmak, oruç tutmak ve Kurân-ı Kerîm okumak ve zikretmek, yalnız bedenle yapılan ibâdet oldukları için bunları herkesin kendisi yapması lâzımdır. Başkasını vekil edip yaptırmak câiz değildir. Bunun için Behcetü’l-fetava’da diyor ki “Kurân-ı Kerîmi Fâtihadan başlayıp Fiil suresine veya İhlas suresine kadar okuyup, sonra olan birkaç sureyi başkasına emredip okutsa, o da birinciye vekil olarak kalan sureleri okursa, Kurân-ı Kerîmi başından beri okumuş olan, hatim okumuş olmaz. Bunlardan birisini dinleyen kimseler, hatim dinlemiş olmazlar. Hiçbiri hatim sevâbına kavuşamazlar”.
Okumuş olanlar, sevâbını, meyyitlerin ruhlarına ayrı ayrı hediye etseler veya birisi, hepsi için hediye etse, yani hatim duâsı yapsa, okuyanlar da (Âmin) deseler, ayetlerin sevaplarının toplamı, meyyitlere de verilir. Fakat, hatim için vaat olunan sevaba kavuşamazlar. Bir hatmi, yalnız bir kişinin okuması ve sevâbını, bunun bağışlaması lâzımdır. Meyyit için, çeşitli kimselerin sessiz olarak çeşitli cüzler okuyup, Kurân-ı Kerîmi hatmetmeleri ve her birinin okuduğunun sevâbını ölünün ruhuna göndermeleri veya birinin hepsi için hediye etmesi, yani hatim duâsını yapması, okuyanların da (Âmin) demeleri câiz olur ve çok faydalı olur. Fakat, bu sûretle hatim sevâbı hâsıl olmaz. Hatmi bir kişinin okuması veya bir kişi, evvelce okumuş olduğu hatmin sevâbını hediye etmesi lâzımdır. Secde ayetini okumak da böyledir. Dürrü’l-muhtar sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki (Birkaç kişiden her biri, secde ayetinden birer kelime okusalar, bunu işitenlere tilâvet secdesi yapmak lazım olmaz. Çünkü, secde ayetini bir kişi okuyunca, bunu işitenlerin secde yapması vâcib olur). Çeşitli kimselerin okudukları kelimeler toplanarak, bir kişi bütün ayeti okumuş gibi yapılamaz. Çünkü, Kurân-ı Kerîm okumak için, kimse başkası yerine vekil yapılamaz.
Hülâsatü’l-fetava sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki “Kurân-ı Kerîmin hatmi sonunda, ayrıca 3 İhlas okumayı, Irak âlimleri iyi bulmamışlardır”.
İbni Âbidin buyuruyor ki (Mevta, Cuma günü kabrini ziyaret edeni tanır. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” her sene Uhud dağındaki şehitleri ziyaret edip, (Esselamü aleyküm bi-mâ sabertüm fe-nime ukbettar) okurdu. Hacılar burasını perşembe, sabah erken ziyaret edip, öğle namazını Mescid-i Nebî’de kılmalıdırlar. Uzak kabirleri ziyaretin mendub olduğu buradan anlaşılmaktadır. Halîl-ür-Rahmân, Seyyid Ahmed-i Bedevi gibi Evliyâ bunun için ziyaret edilmektedir. İmâm-ı Gazâlî diyor ki hadis-i şerifte, (3 mescitten başka mescidlere ziyaret için gidilmez) buyuruldu. Çünkü, başka mescidlerin faziletleri birbiri gibidir. Fakat, Evliyânın Allahü teâlâya kurbları hep bir değildir. Ziyaret edenler, her birinden başka başka faydalara kavuşurlar. İbni Hacer fetvalarında, günah işliyenler bulunsa da, (Kurbet)leri terketmemeli, gitmeli, bidat işliyenler görülürse, onlara mâni olmalıdır buyurdu. Cenazede bulunmak da böyledir). Hafız Ahmed ibni Teymiye, Peygamberimizin “sallallâhü aleyhi ve sellem” ruhuna, ancak İslamiyetin izin verdiği şey, mesela, salavât ve ezan duâsı okunur. Kurân-ı Kerîm okunamaz dedi ise de, (Fetava-i fıkıhiye) kitabında buyuruyor ki sevap hediye etmek için, izin lazım değildir. Nitekim, Abdullah ibni Ömer “radıyallâhu anhüma”, Peygamberimiz “sallallâhü aleyhi ve sellem” için, vefâtından sonra, ömre yaptı. Halbuki ömre yapmasını vasiyet etmemişti. Bunun gibi, İbnül-muvaffık, Cüneyd-i Bağdâdî için 70 hac yaptı. İbni Serrac, Peygamberimiz “sallallâhü aleyhi ve sellem” için, onbinden fazla hatim okudu ve kurban kesti. (Fetava-i hadisiyye) sâhibi buyuruyor ki ümmetin hediyeleri sebebi ile Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” derecesi yükselir. Nitekim, kendisi, ya Rabbi! İlmimi arttır! diye duâ buyururdu.
Kabir ziyaret ederken, kabir üzerinde oturmak, uyumak mekruhtur. Mezarlıktaki yolu, kabirler üzerinde, sonradan yapılmış zanneden kimse, bu yoldan geçmez. Bir kabre Kurân-ı Kerîm okumak için, yanındaki eski kabirlerin üstüne basmak ve oturmak icap ederse, mekruh olmaz. Yeni kabir üzerine, yine oturulmaz.
Mezarlıktaki yeşil otları, dalları koparmak da mekruhtur. Kuru otları koparmak câizdir. Kabir üzerine çiçek ve ağaç dikmek meyyite faydalıdır, iyidir. Buna verilecek parayı, namaz kılan fakire sadaka vermek daha iyidir.
Fetava-ı Hindiyye’de, Kerahiyet kısmının 11. babında diyor ki (Kabristanda bulunan ağaç, orası kabristan yapılmadan evvel yetişmiş ise, toprak sâhibinin mülkü olur. Ağacı ve meyvelerini dilediğine verir. Sahipsiz toprak olup halk tarafından kabristan yapılmış ise, ağaçlar, meyveler ve toprak, önceden gelen adete göre kullanılır. Ağaçlar, kabristan yapıldıktan sonra yetişmiş ise, bunları diken malum ise, o kimsenin mülkü olurlar. Bunları ve meyvelerini fakirlere sadaka verir. Ağaçlar, kendiliklerinden yetişmiş iseler, diken kimse bilinmiyorsa, hakimin kararı ile amel olunur. İsterse, sattırıp, parasını kabristanın ihtiyaçlarına sarf ettirir. Şehirde olsun, köyde olsun, ağaçtan sokağa düşmüş, ceviz gibi çürümeyen meyveleri, sâhibinin izin vermiş olduğu haber alınırsa, alıp yemek câiz olur. Çürüyecek meyve ise, sâhibinin yasak ettiği bilinmedikçe alıp yenilebilir. Alıp, evine götürmek câiz değildir. Nehrin götürdüğü meyveleri, tahta parçalarını alıp toplamak câizdir. Sokakta çeşitli yerlerden toplanan ceviz taneleri, satılabilecek miktarı bulsa dahi, helal olur. Hepsini birlikte, bir yerde bulursa, (lukata) olur). Vakıf kabristandaki ağaçlar, meyveler, vakfın şartına göre kullanılır. Şartı bilinmiyorsa, hakimin kararı ile amel olunur. Hindiyye’de ve Kadıhan’da, lukata ve vakıf bahisleri sonuna bakınız!
Cenazeyi gündüz gömmek müstehab olup gece gömmek de câizdir.
Kemikleri kırmak, açıkta bırakmak, yakmak, diriye olduğu gibi, ölüye de eziyet verir, haramdır. Zimminin, yani gayrimüslim vatandaşların da kemiklerini kırmak, yakmak câiz değildir. Çünkü bunları, diri iken incitmek haram olduğu gibi, ölülerini de incitmek câiz olmaz. Ehl-i harbin kabrini açmak câizdir. Onların ölüsünü de yakmak câiz değildir. Kamusü’l-alam’da diyor ki “Hindistan’da, Berehmen kâfirleri, mevtalarını Ganj [Kenk] nehrine atıyorlar. Timsahlar parçalıyor, yiyorlar. Pis kokular ve kolera gibi, sari hastalıklar hâsıl olduğundan, mabedlerinde yakıp, küllerini bu nehre atmaya başladılar.”
Abdülaziz Dehlevî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, Abese sûresinin tefsirinde diyor ki “Allahü teâlâ, meyyitin toprağa gömülmesini emretti. Hindu kâfirleri ölülerini yakıyorlar. Ölü yakılınca, beden gözden kayboluyor. Ruhun beden ile bağlılığı hiç kalmıyor. Ölü gömülünce, ruh bedene ve bedenin bulunduğu mezara bağlı kalır. Ruhun bağlı bulunduğu belli yer olur. İnsanlar burasını ziyaret ederek, ruhları meyyitin ruhu ile tanışırlar. Faydalaşırlar. Okunan ayetlerin, duaların ve sadakaların sevapları ruha kolay vasıl olur. Dirilerin de, Evliyânın, sâlihlerin ruhlarından istifadeleri kolay olur”.
Meyyit için gözyaşı ile ağlamak câizdir. Sesle ağlamak, meyyite azap yapar.
Meyyitin başına, kefenine (ahidname) yazmak, yani dini, imanı bildiren yazı, duâ ve sureler yazmak ve yazılı kağıt veya başka şey koymak faydalı olur diyen âlimler var ise de, meyyitin kanı, irini ile bulaşacağı için câiz değildir. Peygamberimiz “sallallâhü aleyhi ve sellem” zamanında yazıldığı bildirilmemiştir. Paraların, câmi mihrabının, duvarlarının ve yerdeki halîların üzerine Kurân-ı Kerîmi ve Allahü teâlânın isimlerini yazmak câiz olmadığı gibi, mezara koymak da, elbet câiz olmaz. Çünkü, buraya yazmakta, hürmetsizlik ve hakaret daha çoktur. Meyyitin alnına ve göğsü üzerine kalem ile yazmayıp, gaslden sonra parmak ile Kelime-i tevhid ve Besmele yazar gibi yapmak câizdir.
KAYNAK: İslam Ahlâkı