Sual: Vefat etmiş tanıdıklarımızın arkasından onların ruhu için sadaka versek, çeşitli hayırlı ameller işlesek, bunların meyyite bir faydası olur mu? Ruhları haberdar olur mu?
Cevap: Kadı-zade Ahmed efendi “rahime-hullahü teâlâ” Türkçe (Feraid-ül-fevaid) ismindeki (Amentü şerhi) kitabında diyor ki bir insan hayırlı bir iş yapıp, sevâbını her hangi bir mevtaya hediye ederse, ona gider. İmâm-ı Taberani “rahime-hullahü teâlâ”, (Evsat) kitabında bildirdi ki Enes bin Mâlik “radıyallâhu anh” buyurdu ki Resûlullahtan “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” işittim: (Bir kimse, tanıdığı bir meyyit için sadaka verse, Cebrâil “aleyhisselâm” bu sadakanın sevâbını nurdan tabak içinde ona götürür ve “Ey kabir sâhibi! Bu hediyeyi senin ahbabın gönderdi, bunu al!” der. Meyyit bu hediyeyi alınca, sevinir. Kendilerine hediye gönderilmeyen meyyitler, bunu görünce, üzülürler) buyurdu. [Meyyit için yapılacak en kıymetli sadaka, Ehl-i sünnet âlimlerinin bir kitabını, bir kimseye hediye etmektir.]
İbni Ebiddünya, Amr bin Cerir’den “rahime-hümullahü teâlâ” naklederek buyurdu ki bir kimse, ahirete gitmiş olan din kardeşi için duâ etse veya hayırlı bir amel işlese ve bunların sevâbını ona hediye etse, bir melek bu sevapları ol meyyite götürüp, (Ahbabından filan kimse, bunu sana gönderdi der.) İmâm-ı Müslim’in “rahime-hullahü teâlâ” Ebû Hüreyre’den “radıyallahü teâlâ anh” naklettiği hadis-i şerifte, (Bir mümin vefât edince, bütün amelleri biter. Yalnız 3 ameli bitmeyip, bunların sevâbı amel defterine yazılmaya devam eder. Bu 3 amel, sadaka-i cariye, yani devam edici iyi işleri ve faydalı kitapları ve kendisine hayırlı duâ eden sâlih çocuklarıdır) buyuruldu. Bütün müminlere hediye edilen duâlar ve sevaplar, bunların hepsine vasıl olur. Bir kimse, bir müminin kabrine gidip, ona selam verse, kabirdeki meyyit işitip, selamını alır, bildiği kimse ise, onu tanır. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” kabirleri ziyaret etmeyi ve kabirdekilere selam vermeyi emretti. Abdullah ibni Abbasın “radıyallâhu anhüma” bildirdiği hadis-i şerifte, (Bir kimse, tanıdığı bir müminin kabrini ziyaret ederek, ona selam verse, bunu tanır ve selâmına cevap verir) buyurdu. Başka bir hadis-i şerifte, (Bir kimse, din kardeşinin kabrini ziyaret edip, kabrin yanında otursa, meyyit sevinir) buyuruldu.
Bir mümin, Peygamberimize “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” bir salavât-i şerife okusa, melekler o salavâtı alıp, Fahr-i âlem efendimize bildirirler. Hadis-i şerifte, (Allahü teâlânın yer yüzünde dolaşan melekleri vardır. Ümmetimin benim için okuduğu salavâtı bana bildirirler) ve (Bir kimse, bana salât okursa, onun salatı hemen bana bildirilir) buyuruldu. Bu 2 hadis-i şerif, (Bazılarını melek bildirir, bazılarını ben işitirim) demektir. Ravda-i mukaddese yanında okunan salât ve selâmı kendisi işitip selâmına cevap verdiğini bildiren çok hadis-i şerif de vardır.
Peygamberlerin “aleyhimüssalâtü vesselâm” mübarek cesetleri çürümez. Bunu bildiren çok hadis-i şerifler vardır. Bir hadis-i şerifte, (Peygamberler, kabirlerinde diridirler) buyuruldu. Bazı âlimler, şehitler de çürümez dedi. İmâm-ı Kurtubi “rahmetullâhi aleyh”, sıkıntılara, dertlere sabreden müminlerin ve ahkâm-ı İslamiyeye uyan sâlihlerin cesetleri çürümez, dedi. Günah işlememiş olan ceset çürümez. İlmi ile amil olan âlimlerin ve [günah işlemeyen, bidat sâhibi olmayan] hafızların ve müezzinlerin ve Evliyânın “kaddesallahü teâlâ esrârehümül’azîz” cesetleri çürümez. Hatta bunların kefenlerine toprak tesir etmez. Başkalarının cesetleri çürür. Bir hadis-i şerifte, (Her meyyitin vücudunu toprak çürütür. Yalnız, kuyruk sokumu denilen kemik çürümez) buyuruldu.
Ruhun nasıl olduğunu dinimiz açıkça bildirmedi. Ruh madde değildir. Sıfat da değildir. Fakat, madde gibi kendi kendine vardır. İnsan öldükten sonra, ruhu yok olmaz. Hiçbir maddeye muhtaç olmaksızın kendi kendine vardır. İdrak etmesi, anlaması da vardır. Ruhun nereye gittiği açıkça bildirilmedi. (Cevhere) şerhinde, İbrahim Lakani maliki çeşitli rivayetleri yazmıştır. İmâm-ı Süyuti, (Şerhüs-sudur) kitabında ve İbnül-Kayyım-ı cevziyye dediler ki şaki olanların, yani kâfirlerin ve fasıkların ve bidat sahiplerinin ruhları azaptadır. Saidlerin, yani müminlerin, sâlihlerin ruhları nimetler, lezzetler içindedir. Yahudinin ruhu, yahudilerin ruhu ile beraberdir. [Hıristiyanların, mezhepsizlerin, kitapsız kâfirlerin ruhları da birbirleri iledir.] Azap olunan ruhların bulunduğu yere (Siccin) denir. Nimetler, lezzetler bulunan yere (İlliyin) denir. İlliyinin en yüksek derecesine (Mele-i alâ) denir. Peygamber efendimiz, vefât ederken, son sözü, (Ya Rabbi! Beni affet! Bana merhamet et! Beni refik-i alaya kavuştur) oldu. Burası Peygamberlerin makâmıdır. Bunların dereceleri de farklıdır. Peygamberimiz “sallallâhü aleyhi ve sellem” miraç gecesinde, Âdem aleyhisselâmı 1. semada, Îsâ aleyhisselâm ile Yahya aleyhisselâmı 2. semada, Yusuf aleyhisselâmı 3. semada, İdris aleyhisselâmı 4. semada, Harun aleyhisselâmı 5. semada, Mûsâ aleyhisselâmı 6. semada, İbrahim aleyhisselâmı 7. semada gördü.
Ehl-i sünnet âlimlerinin ruhları, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ruhlarına yakındır. Bir hadis-i şerifte, (Şehitlerin ruhları Arş-ı ilâhîdedir. İstedikleri zaman Cennetin diledikleri yerlerine gidip, tekrar kendi makâmlarına dönerler) buyuruldu. Ahiret hayatında sabah ve akşam, gece ve gündüz yoktur. Cennet nuranidir. Şehitlerin bâzıları Cennete girmez, Cennetin yanındaki (barık) ismindeki nehir kenarında yeşil kubbeler altındadır. Kendilerine sabah ve akşam Cennet nimetleri getirilir. Burada sabah ve akşam, dünyadaki zamana benzetilerek, söylenmiştir. Böyle sözlere (kinaye) denir. Bir rivayette bütün müminlerin ruhları bu kubbeler altında bulunur. Şehitler, (Dünyadaki din kardeşlerimiz, bizim kavuştuğumuz nimetleri, saadetleri bilseler, cihâtâ, muharebeye koşarlardı) derler. Âli-i İmrân sûresi, 170. âyetinde meâlen, (Allah yolunda şehit olanlara ölü demeyiniz. Onlar diridirler. Kendilerine, her zaman rızk verilir. Onlarda azap olunmak korkusu yoktur. Nimetlerden mahrum kalmak üzüntüsü de yoktur) buyuruldu. Dünyada onların cesetleri toprak altında kalınca, çürüyüp, fenâ kokarlar. Hayvanlar etlerini yerler. Bu hallerini görenler, bunları acı çekiyor, azap içinde sanırlar. Onların kavuştukları nimetleri, saadetleri anlamazlar. Şehitler böyle diri olunca, Peygamberler de “salevâtullahi teâlâ aleyhim ecma’în” elbette diri olur. Çünkü, her Peygamberde şahadet mertebesi vardır. Bir hadis-i şerifte, (İlim öğrenmekte iken eceli gelen kimseyi Allahü teâlâ Peygamberlerin mertebesinde karşılar) buyuruldu. Osman bin Affan “radıyallâhu anh” diyor ki Resûlullahtan işittim, (Kıyamet günü, evvela Enbiyâ, sonra Ulema şefaat edeceklerdir) buyuruldu. Bir hadis-i şerifte, (Taundan vefât edenler, şehitlerin mertebesine kavuşur) buyuruldu. Taun, vebâ hastalığı gibi sari hastalıklar demektir.
Bir kimse, kıyamet günü kimler arasında bulunacak ise, kabir hayatında da, onların arasında bulunur. Dünyada iken kimleri seviyorsa, kimlerin arasında yaşıyorsa, kıyamette onlar ile beraber haşr olunacaktır. İmâm-ı Ahmed bin Hanbel “rahime-hullahü teâlâ” dedi ki (Müminlerin ruhları Cennettedir. Kâfirlerin ruhları Cehennemdedir). Bazı âlimlere göre, Cennet-ül mevadadırlar. Bu Cennet, Arşın altındadır. Zinayı adet edinen, fâiz ve yetim malı yiyenlerin ve mezhepsizlerin ruhları Cehennemde azap içinde olurlar. Üzerinde kul hakkı bulunanların ruhları Cennete girmez. Böyle günah işliyenlerin ve zulüm edenlerin ruhları da böyledir. Evliyânın “rahime-hullahü teâlâ” ve sâlih müminlerin ve Ehl-i sünnet kitaplarını yayanların ruhları kabirlerine gelerek, cesetlerini ziyaret ederler. Müminlerin ruhları birbirlerini ziyaret ederler. Bilhassa, Cuma gecelerinde konuşurlar. Mümin vefât edip, ruhu semaya çıkınca, müminlerin ruhları gelip, dünyada tanıdıklarını sorarlar. Vasiyet etmeden ölenlerin ruhlarına konuşmak için izin verilmez. [Vasiyetlerin en kıymetlisi, Ehl-i sünnet kitabı hediye etmektir.] (Feraidü’l-fevaid) in yazısı tamam oldu.
Belalardan, sıkıntılardan kurtulmak için, istiğfar çok okumalıdır. Yani, çok (Estağfirullah) demelidir.
Tavsiye Yazı –> Hakiki Müslüman Nasıl Olmalı?