Sual: Buğz-u fillah nedir? Nasıl olur?
Cevap: Hak teâlâ hazretleri Musa aleyhisselâma meâlen buyurdu ki “Ya Musa! Benim için ne amel işledin?” Musa aleyhisselâm: Ya Rabbi, senin için namaz kıldım, oruç tuttum, tesbih okudum, sadaka verdim. Hak teâlâ buyurdu ki “Bunların hepsi senin içindir. Namaz kılarsan Cennet veririm, oruç tutarsan sana kabir ve sıratta nur olur. Tesbih okursan Cennet-i alada senin için ağaç dikilir, sadaka verirsen, üzerine gelecek kaza ve bela def’ ve ref’ olur. Ya Musa, benim için ne amel yaptın?” Musa aleyhisselâm, ya Rabbi, senin için ne amel yapmak gerekir? Hak teâlâ hazretleri buyurdu ki “Benim için amel, dostumu dost ve düşmanımı düşman tanımaktır.” Allahü teâlânın en beğendiği ibadet, müslümanları sevmek, kâfirlere düşman olmaktır. Buna, (Hubb-i fillah ve buğd-ı fillah) denir.
Kimyâ-i saadet kitabı, 5. aslında diyor ki: Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” buyurdu ki “İmanın temeli ve en kuvvetli alâmeti, müslümanları sevmek ve müslümanlara düşmanlık edenleri sevmemektir”. Cenâb-ı Hakk’ın Îsâ aleyhisselâma emr-i ilâhîsinin meâl-i şerifi, “Eğer yerlerde ve göklerde bulunan bütün mahlukların ibâdetlerini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, hiç faydası olmaz”dır. Her mümin, Allahü teâlâya düşman olanları sevmemeli, İslamiyete yapışanları sevmelidir. Bunu sözlerinde ve mümkün ise, hareketlerinde belli etmelidir. Âsî ve fasıklarla arkadaşlık etmemeli, fıskı çok olanlardan, çok kaçınmalıdır. Zâlimlerden, müslümanlara eziyet edenlerden daha ziyâde kaçınmalıdır. Fakat, yalnız kendisine zulüm edenleri afv ve zulümlerine sabır etmek lâzımdır ve çok iyidir. Büyüklerimizden bâzıları, fasıklara ve zâlimlere çok sert davranırdı. Bâzıları da, hepsine şefkat ve merhamet gösterip, nasihat ederdi. Yani her şeyin kaza ve kader ile olduğunu düşünerek, fasıklara ve zâlimlere acırlardı. Bu hâl, büyük ve kıymetli ise de, câhiller, ahmaklar, burada aldanır. İmanları zayıf ve İslamiyete uymakta gevşek olanlar, kendilerini Allahü teâlânın kaza ve kaderine râzı sanır. Halbuki bu rıza ve bağlılığın alâmeti vardır: Bir kimseyi döverler, malını alırlar, hakaret ederler de, hiç kızmaz, bunları affeder, acırsa, kazaya rızası olduğu anlaşılır. Fakat, kendine yapılanlara kızıp da, Allahü teâlâya karşı gelenlere acıyarak, kaderleri böyle imiş derse, dinde gevşeklik, münâfıklık ve ahmaklık etmiş olur. İşte, kaza ve kaderi bilmeyenlerin, fasıklara ve kâfirlere acımaları ve bunlara muhabbet etmeleri, imanlarının sağlam olmadığına alâmettir. İslamiyete karşı duranları ve müslümanlara düşman olanları sevmemek, bunları düşman bilmek farzdır. Cizye vermeyi kabul edenleri de, sevmemek farzdır. Mücadele sûresinin son âyetinde meâlen, “Allahü teâlâya ve kıyamet gününe îman edenler, Allahü teâlânın ve resûlünün düşmanlarını sevmezler. O kâfirler ve münâfıklar, müminlerin anaları, babaları, oğulları, kardeşleri ve başka yakınları olsa da, bunları sevmezler. Böyle olan müminleri Cennete koyacağım” buyuruldu.
Kâfirlere îtimat ederek, bunları müslümanların başına tayin etmek, müslümanlığı aşağılamak olup büyük günahtır. Bidat sahiplerini, yani müslüman görünüp, müslümanların imanlarını bozmak isteyenleri sevmemek, selamlarını bile almamak, bunların zararlarını müslümanlara duyurmak lâzımdır. İmanı olup ve ibâdet edip ve günahlardan kaçıp da, yalancı şahitlik, haksız hakimlik, yalan, dedikodu, iftirâ, alay gibi hareket ve söz ve yazıları ile müslümanları incitenlerle konuşmamak, sevişmemek lâzımdır. İmanı olup da ibâdet etmeyenlere, fâiz almak ve vermek, alkollü içkileri içmek, kumar oynamak gibi haram işleyen, fakat müslümanları incitmeyen fasıklara karşı yumuşak davranıp, nasihat etmeli, yola gelmezlerse, selam vermemeli, görüşmemeli, fakat hasta olunca ziyaret etmeli ve selâmına cevap vermelidir. [Söz ile yazı ile ve kaba kuvvet ile müslümanlara saldırmayan kâfirlere tatlı söz, güler yüz göstermeli, kimseye kötülük yapmamalıdır.]
Tavsiye Yazı –> Doğru İtikad Nasıldır?
Tavsiye Yazı –> Suizan Etmek Günah mı?