Sual: Cihat ne demektir? Cihat hakkında bilgi verir misiniz?
Cevap: Cihat, Emr-i maruf ve nehy-i anil-münker demektir. Bu cihat ikiye ayrılır: Birincisi, gayri müslimlere İslamiyeti tanıtmak, onları küfür felaketinden kurtarmak demektir. İkincisi, müslümanlara ilim-i hallerini öğretmek, onların haram işlemelerine mâni olmaktır. Bunların her ikisi de, üç türlü yapılır. Birincisi, beden ile yapmaktır. Beden ile yani her türlü harp vasıtaları ile cihat yapmak, İslamiyetten haberleri olmayarak, başkalarından görmekle veya zâlimlerin, sömürücülerin baskıları ve işkenceleri ve aldatmaları ile küfre sürüklenmiş olan zavallılara İslamiyeti bildirmeye engel olan diktatörlere, emperyalist güçlere karşı olur.
En modern harp vasıtaları ile dövüşerek, bu zalim diktatörlerin, emperyalistlerin güçleri, kuvvetleri yok edilerek, bunların pençeleri, baskıları altında inleyen zavallı milletler esaretten, kölelikten kurtarılır. Bunlara İslamiyet öğretilerek, seve seve müslüman olmaları teklif olunur. Kabul etmezlerse, müslümanlarla birlikte İslam dininin âdil, hürriyetçi ve eşitlik emreden emirleri altında, müslümanlarla aynı haklara mâlik olarak ve kendi dinlerinin icaplarını ve ibadetlerini serbestçe yapmak suretiyle yaşamalarına izin verilir. Bu silahlı cihatı, muharebeyi yalnız devlet yapar. Yani devletin ordusu, savunma kuvvetleri yapar. Devletin emri, bilgisi, izini olmadan hiçbir müslümanın gayrimüslimlere saldırması, eşkıyalık yapması caiz değildir. Devletin sulh yaptığı gayri müslimlerden birini öldüren müslümanı, İslam dini en ağır cezaya çarptırmaktadır. Görülüyor ki İslam dininde, cihat demek, memleketleri yıkmak, insanları öldürmek demek değildir. İnsanlara İslamiyeti tanıtarak, kendiliklerinden seve seve müslüman olmalarına çalışmak demektir.
Peygamberimiz ve Ashâb-ı kirâm ve hakiki müslüman olan İslam devletleri, mesela Osmanlılar, hep böyle cihat ettiler. Güçsüz, savunmasız insanlara saldırmadılar. Bu insanlara İslamiyetin ulaştırılmasına, tanıtılmasına mâni olan, İslam düşmanı diktatörlerle, emperyalistlerle ve müslüman ismini taşıyan bidat sahibi bölücülerle harp ederek, bunların sömürücü, ezici güçlerini yok ettiler. Bu işkence güçlerinin altında inleyen insanları kurtararak hürriyete kavuşturdular. Onlara İslamiyeti öğretip, kendiliklerinden seve seve hakiki müslüman olmalarına, ebedî saadete kavuşmalarına sebep oldular.
İslam devletinin, İslam ordusunun, ikinci vazifesi müslümanları ve İslam dinini yok etmek için, İslam memleketlerine saldıran kâfirlere ve sapık inançlı bölücülere karşı cihat ederek, müslümanları ve İslam dinini korumaktır. Allahü teâlâ, Enfal sûresinde, İslam devletinin, kâfir memleketlerinde yapılan harp silahlarını araştırıp, öğrenip, bunların hepsini, sulh zamanında yapmalarını emrediyor. [Bunları yapmayan bir hükümet, İslamiyete uymamış olur. Düşmanların hücumlarına cevap veremeyip, binlerce müslümanın şehit olmasına ve İslamiyetin zayıflamasına sebep olur.
İslam cihatının ikinci şekli, her türlü neşr vasıtası ile İslamiyeti insanlara yaymak, duyurmaktır. Bu cihatı, İslam âlimleri yapar ve İslam devletinin yardımı ve kontrolü ile yapılır. Asrımızda İslam düşmanı olan kâfirler, misyonerler, masonlar, komünistler ve mezhepsizler, her türlü neşriyat organları ile İslamiyete saldırıyorlar. Yalanlarla, iftiralarla insanları, hatta cahil müslümanları aldatarak, İslam dinini yok etmeye çalışıyorlar. Şimdi, hıristiyanların, on bir sual uydurarak, bütün İslam memleketlerine götürdüklerini 1992 senesinde haber aldık. Bangladeş’teki İslam âlimleri, bunlara cevap yazarak, papazları rezil etmişlerdir. Bu cevapları, El-Ekazib-ül-cedide-tül-hıristiyaniye ismi altında, Essırat-ul-müstekim kitabına ilave edilerek kitap halinde basılmıştır. Kadıyaniler, behailer, mevdudiciler, tebliğ-ı cemaatçılar, selefiler, mezhepsizler ve vehhâbîler, Kur’ân-ı Kerîmden ve hadis-i şeriflerden yanlış mânâlar çıkararak, İslamın doğru yolundan ayrılıyorlar. Bunların taşkınlık yapanları imanını da kaybediyor. Bunların hepsi basın yolu ile kitaplar, mecmualar, risaleler çıkararak ve radyolarla bozuk inanışlarını yayıyorlar. Bunu yapmak için milyonlar sarf ediyorlar. Bir yandan, Ehl-i sünnet denilen hakiki müslümanları aldatarak İslamiyeti içerden yıkıyorlar. Diğer taraftan da, İslamiyeti bütün dünyaya yanlış olarak tanıtıyorlar. Müslüman olmak isteyen yabancılar, bu çeşitli propagandalar karşısında ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Ya, müslüman olmaktan vazgeçiyorlar, yahut yanlış, bozuk bir yola girerek, müslüman olduklarını sanıyorlar.
İslamın iç ve dış düşmanlarının yıkıcı, aldatıcı propagandalarına karşı Ehl-i sünnet âlimlerinin, hakiki müslümanlığı yani Muhammed aleyhisselâmın ve Ashâb-ı kiramın yolunu, neşr vasıtaları ile bütün dünyaya yaymaları, günümüzün en kıymetli cihatıdır.
Cihatın üçüncü kısmı, duâ ile yapılan cihatdır. Bütün müslümanların bu cihatı yapmaları farz-ı ayndır. Bu cihatı yapmamak, büyük günah olur. Bu cihatı yapmak, cihatın birinci ve ikinci kısımlarını yapanlara duâ etmekle olur. Leşker-i gaza, leşker-i duanın yardımına muhtaçtır. İhlas ile yapılan duâ muhakkak kabul olur.
Cihatın yukarda yazılı üç kısmını da, Allahü teâlânın yardımına güvenerek ve dinine uyarak yapanlara, Allahü teâlâ muhakkak yardım eder. Cihata hazırlanmayıp, lazım olan en yeni silahları, kuvvetleri önceden temin etmeyip, çalışmadan, birbirimizle sevişmeden, oturduğumuz yerde yapılan duaları Allahü teâlâ kabul etmez. Duanın kabul olması için, önce sebeplerine yapışmak lazımdır. Tevekkül de böyledir. Cihatda muvaffak olmak için, İslamiyete uymak lazım olduğunu bildirdik. İslamiyet, cihata önceden hazırlanmayı emrediyor. Cihatın birinci kısmını yapabilmek için, en modern harp vasıtalarının her çeşitini önceden hazırlamak ve bunların kullanılmasını öğrenmek ve kumandana, hükümete tabi olmak, bölücülük yapmamak lazımdır. Kuvvet komutanlıklarının vakflarına her müslümanın elinden geldiği kadar çok para hediye etmeleri lazımdır. Cihatın ikinci kısmını yapan Ehl-i sünnet âlimlerine ve bunları besleyen vakflara, kuruluşlara da yardım etmek, mal ile cihat etmek olur. Beden ile ve mal ile para ile cihat edenlere, Allahü teâlâ kıyamette Cenneti vaat ediyor. Ali Muhammed Belhi, h.1411 baskılı, fârisî Müftiy-i mücahid kitabında cihadı uzun anlatmaktadır.]
Hadis-i şerifte, “Nimete kavuşmuş olanlardan, tevazu gösterenlere ve kendilerini kusurlu bilenlere ve helalden kazanıp, hayırlı yerde sarf edenlere ve fıkıh bilgileri ile hikmeti yani tasavvufu birleştirenlere ve helale harama dikkat edenlere ve fakirlere merhamet edenlere ve işlerini Allah rızası için yapanlara ve huyu güzel olanlara ve kimseye kötülük yapmayanlara ve ilmi ile amel edenlere ve malının fazlasını dağıtıp, lafının fazlasını saklayanlara müjdeler olsun” buyuruldu.
Alay etmek için ve münafıklık yaparak, riya yaparak, mala, mevkie kavuşmak için yahut korktuğu için yapılan tevazu da, kötü huydur. Bu kötü huydan kurtulmak için, buna sebep olan kötülüklerden kurtulmak lazımdır. Böyle kötü sebeplerden kurtulan kimsenin tevazuu, güzel huy olur.